hangi yazar diye bakmadan favarotti az evvel.
şimdi baktım, yanılmadım.
nerede o alçakgönüllülük sorarım size asmdmsldms.
geçen sene entry'lere random göz atarken bazı şeyler okumuştum yazdıklarından kral o zamandan kalma shjfgksfgnıjsfgnsgd
doğrudur, görüşlerine çok değer verdiğim biri, “senin kadar burnu havada olup herkesten daha mütevazi olmayı başaran birini tanımıyorum” demişti.
uçlarda yaşamayı seviyorum skdmsmd.
yapıyosun bu sporu...
müdür bak şimdi, bir örnekle anlatayım:
ben 30 senedir müzisyen bir adamım ve çok çok çok iyiyimdir bu alanda. ilk resitalimi verdiğimde yaşıtlarım bebekle oynuyordu.
ve gerçekten çok fazla şeyler isteyen, seveni az, bileni daha az, icracısı çok daha az ve aşırı zorlayan alanlardayım müzikte.
şimdi, ben bunu kendimi komple bir pelerin gibi kaplayan bir kimlik yapabilir miyim? evet. ama yapmıyorum. haliyle karşımdakileri de öyle bir pelerin içinde görmğyor, sadece bu kimlikle değerlendirmiyorum.
müzik hususunda 22 yaşında üç senedir bir enstrumanı amatörce çalan bir çocuğa göre tanrı seviyesindeyim ve bu hususta burnumun büyüklüğünü çok net hissedecektir, istemsizce de hissettiririm.
ama, ben o çocuğu, hiç sevmediğim tarzlarda da olsa, mutlaka ciddiye alırım. sözlük ortamlarından bahsetmiyorum. saatlerimi ayırabilirim kendisine ve mutlaka benden bir şeyler öğrenecektir.
eğer müzisyenliği, kendine rockçı, metalci veya bilmemneci diyen biri gibi kimlik yapan biri olsaydım, yürü git lan popçu der kovalardım. ve bir dönem yaptım bunu, yapmadım değil. arkamdan, pezevenk çok itici ama lanet olsun haklı, denmişliği falan var.
ne olduğunu bilmekle alakalı bu.
ben apollon’un lirine hakim olduğu kadar iyi bir müzisyenim, ama bildiklerimi mezara götürecek değilim, herkese açarım, saklamam.
bu bir örnek sadece. bu örnekteki gibi her şey.
evet, burnum aşırı havadadır, ama değildir de.
o nedenle kiminle diyaloğa girsem, her zaman başlangıçta çekindiğini bir söyler, ama aslında öyle olmadığımı da.
saygılar, sevgiler.
bugün de kendimizi bir part daha açık ettik çoğşükür.
aslında en iyisini yapıyorsun kral ya, her konuda kendini açmak ile açmamak arasındaki oranı dengelemek çok önemli bence.
yani insanlar çok açtığında bunu kullanabilir, açmadığında da arkandan sövebilir. bu oranı tutturduğunda da kimin ne düşündüğü veya ne dediği hiç umrunda olmuyor(en azından sende anladığım kadarıyla)
o yüzden, beklediğim karakterin %80-85'i tuttu hdgjdsgnlmısd
kompleks, karmaşık bir herif değilim ben.
basbayağı dümdüz adamım.
ne diyorsam oyum aslında.
yani aynı örnekten gideyim, benim için çok iyi müzisyenim demek, kulağım var ve iki tane demek kadar normal ve gerçek.
açıp açmamak?
ben açığım, gören görür, içeri giren girer, çıkan çıkar.
davet yok, kapıdan kovma da yok.
dümdümdüzüm işte
ama içeride çok süpriz var skdmskdkdk.
ha geçen birini kapıdan kovdum ama aksnsks.
neticede yolgeçen hanı kapısı da değiliz değil mi?
bu son dediğini o kadar güncel bi şekilde soruyorum ki kendime... didaktik bi soru...
kapın herkese açık olsa da, en azından bir bahçen olsun. önce bahçeni hırpalayıp hırpalamadıklarına bak derim.
ya da bi bekleme salonu da tutmak lazım evin girişinde bahçe haricinde ya, artık o raddeye geldi bence
bir “event horizon” şart aslında. önce onun dışında bir tutmalı.
yine bir part daha açık edelim kendimizi, ben gözlemlerim, hem de çok.
kendilerinin haberi bile olmadan gözlemlerim insanları.
bu sefer sözlükten gideyim, hiç diyaloğa girmediğim bir yazarın aşağı yukarı neleri sevdiğini bilirim. birisi vejetaryen mi, bir yerde gördüysem lak yazılır onun tabelasına. üslübunu bile ölçerim insanların.
bu nedenle yönetimden kimsenin fark etmediği ama sürekli başka yerden entry çalan bir yazarı fark ettim, fikirleri tutarlı ama üslubu tutarsızdı.
bir yazarın seneler içindeki değişimini analiz edebilirim. arada iki sene falan uğramadığım oldu ama olur o kadar.
hiç konuşmamış, diyaloğa girmemiş, aynı başlığa bile yazmamış olabiliriz belki.
ben burada hep online görünürüm ama o esnada kimseyle muhabbet etmiyorumdur, belki yorumlarda birkaç sayın yazar ile falan. özel mesajım senelerce kapalıydı hatta. sürekli okurum çünkü. günlük 100-150 sayfadan fazla kitap okumaya eşdeğer şekilde okurum burayı.
bazen gözümden kaçan şeyler olmuyor değil ve gerçekten süpriz yaşatıyorlar bana, o anları da çok seviyorum.
bunu bir lütuf gibi sunduğumu düşünme ama seninle yorumda diyaloğa girmem de bir yerde seni de zamanında test ettiğimin bir göstergesi aslında. kişi kendisi için yapar bunu ve bence yapmalıdır da.
keza sen de test etmiş olmasan, geçen sene okuduklarım, demezdin.
ben de sana artı olarak okuduktan sonra biraz da birebir test etmeyi de severim karşımdakini.
genel olarak hayatımda hiçbir derdi tasası olmayan, imrenilen hayatı yaşayan biri olarak tasvip edildim çevrem tarafından ama oturup bi ortamda kim ne düşünür, kalktıktan sonra nereye gidecek veya eve girdiğinde ilk ne yapacak, bunlara kadar yorumlayabilecek kadar incelerim. zaten günün sonunda da beklenmeyen tepkiyi verdiğimden ya çok sevilirim ya da çok nefret edilirim...
valla ben tepki falan vermeyi bıraktım.
akışına bırakıyorum.