kayıt

öğretmen

  1. 1
    ne öğrettiğini kendi bile bilmeyen meslek erbabı. genelde hiçbir şey olamayanların tercihi. evet.
  2. 2
    herkesin lüzumlu lüzumsuz salladığı meslek.
  3. 3
    milli eğitime sırtını dayadıklarında onlardan güzeli yoktur hele ki ilköğretim derslerine giriyorlarsa. idealist olanların mumla aradığını günümüzde kopya çekerek mesleğine adım atıp * öğrencilerine kopya çekmenin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatacaklardır yeri geldiğinde.

    (bkz: bu ne yaman çelişki anne)
  4. 4
    www.takipde.com/...

    ülkemizde öğrencilere değer verilmediğinde genellikle yaşlıların yaptığı meslektir. biz üstteki videodaki gibi yeni nesili anlayabilecek hocalar lazım.
  5. 5
    birbiriyle evli öğretmen arkadaşlar vardı ki şeytan göre sıfatlarını , neyse diyeceğim her sözü düzeltip karşısında uyarı verdiği çocuklarla karıştırıp kişilik bozukluğu yaşayan insanlar , arkadaşına öğrenci muamelesi yapar , her şeyi düzeltir , günlük hayatta durumu karıştırmaları hele sen öğretmen vs değilsen ormana orman desen aslında bu diye....çekilmiyor sorunlu güven sorunu olan dedikoduyu da hunharca yapan gencecik eğitimciler vay anasını,korkuyorum bunlar gibilerin eline çocuk emanet edeceğiz, sistem zaten rezil bunlar desen pis , umutsuz oluyor insan.

    kısaca,sürekli doğrusu aslında şudur ile başlayan saçmalıklar yapar bazıları, bilir kişi ne desen kıskanç olursun yakışır mı eğitimci insana ?

    ama bunları bir kenara bırakırsak ,benim de hayatımı değiştiren olmasa da aklımı zorlayan iyi kalpli bir öğretmenim vardı,öğretmen olan gençlere söylüyorum bir köy okulunda bir çocuğa verdiğiniz hazine 15 yıl sonra bile dilden düşmeyecek kadar değerlisiniz .


    yıpranışınızın nafile olduğu şu devirde ; bazı çocukların adam olduklarında dilinden gönlünden düşmeyecek özveri ile yaşıyorsunuz çok değerlisiniz .
    köy kent vurgusu değil , dediğim başkadır 'zeynep öğretmen ' şehir çocuklarına da böyleydi .
    siz çocuklardan daha büyük umut kaynağısınız , o umut sizin elinizde şekil alacak bir çocuk belki ama hazinesin işte .

    gerçekten isteyip yapanla, beş para etmez kişilikteki mahlukların sırf okulunu garanti para 3 ay yatmak için okuyup laf kesenlerin arasında ki fark .
  6. 6
    muallim ve muallime kelimelerinin sonradan görme hali.
  7. 7
    1988 yapımı kemal sunal filmi.
  8. 8
    öğretmenlerin daha doğrusu memurların-halkın kıt kanaat geçindirilmeye çalışmasına değinen kemal sunal filmidir.

    3-4 farklı meslekte de çalışsan yetişemiyorsun.
    (bkz: çıplak vatandaş)
  9. 9
    Anılma tarzlarına göre değerlendirilesi insanlardır.

    Ama iyi de olsa kötü de olsa mutlaka bir şekilde anılırlar.

    (bkz: terminator)
    (bkz: kasaplar)
  10. 10
    çocuk beyni yiyen sınıfıgillerdendir bunlar. elbette işini yapmaya çalışanlar vardır ama ben pek denk gelmedim. arabası bozulur gelir hıncını çocuktan çıkarır, karısıyla sorunları vardır gelir hıncını sınıftan çıkarır...... bir de böyle elitizm kokan hareketlerle okula gelen veliyi görünce nası yavşadıklarını daha çocuk yaşta gördüm. sonra ben bu adamdan ne öğreneceğim? yavşaklığı mı?
  11. 11
    (bkz: başöğretmen)
  12. 12
    minimum ayda 2000 tl maaş alan, yılın 165 günü çalışmayan, öğretici meslek grubuna verilen isim.

  13. 13
    önceden özellikle de anadolu toplumu tarafından inanılmaz bir saygı gösterilen, adeta tanrı gibi muamele gören ancak son dönemlerde neden bu saygınlığı ayaklar altına alınmış olan meslek gurubudur.
  14. 14
    yaklaşık 4 yıldır içinde bulunduğum meslek grubudur.

    ama...yer yer bu grubun içinde bulunmaktan utanmıyor değilim. haşa! öğretmenliğe lafım yok, çok da severek yapıyorum. bir daha dünyaya gelsem yine öğretmen olmak isterim. ama öğretmenler...dur hocam dur, hemen sinirlenip sövmeye kalkma. biraz dinle. ki her ne kadar öğretmenler diyerek genellemenin dibine vuruyor olsam da tenzih edeceğim öğretmenler de muhakkak ki var.

    öğretmenliğe başlamadan önce de öğretmenliğin kutsal, ulu bir meslek olduğunu düşünmüyordum. bir çöpçünün yaptığı iş ne kadar kutsalsa, öğretmenin yaptığı iş de o kadar kutsaldır gözümde. düşünsenize çöpçülerin ya da atıyorum marangozların olmadığı bir dünyayı. ben düşünemiyorum, düşünemedim. her ne kadar kutsal olduğunu düşünmüyor olsaydım da yine de eğitimci vasıflarından dolayı, öğretmenlerin belli bir kültür seviyesinin üstünde olacaklarını düşünüyordum. ama arkadaş, ya gözünün yağını yiyeyim arkadaş öğretmeni falan geçtim, bir insan kokar mı ya? hani evsiz olur, cebinde tek kuruşu olmaz, anlarım. bu durumda bırak laf etmeyi gerekirse ben kendi ellerimle yıkarım. ama güzel kardeşim benim, bir insan kokar mı, ya sen öğretmensin be hocam. eğitimcisin ya. bazı çevremdeki kişiler gibi bu durumu, o öğretmenin yaşıyla bağdaştıranlar olabilir. 50-55 yaşlarında bir öğretmen. bunun yaşla parayla pulla hiçbir alakasını kuramıyorum ben. kurabilen varsa beri gelsin lütfen. günde 3 kere suyun altına girersin gerekirse yine de kokmazsın. böyle bir hakkın yok senin. hadi bunu bir kenara koyalım. peki eşşek kadar tırnak uzatmak, kesmemek nedir ya. öğğklemeyin amk. ben her gün görüyorum bunu. yani genç olursun, bir nebze anlarım, özenmişdir bırakıyordur derim. 55 yaşında adam neden uzatır, hadi uzatıyorsun, bari temiz tut abi ya. içleri simsiyah. hadi sular kesik, su paran çok geliyor banyo yapmıyorsun. bir tırnak makası kaç para, kaç dakika lan tırnak kesmek. aynı kişiden devam edeyim: mesela bölümümüze(meslek lisesindeyim) bir misafir gelir zaman zaman. müdür olsun, müdür yardımcısı olsun veya bir arkadaşımız. haliyle ikram etmek için bir şeyler alırsın. pastaydı börekti falan. onu ortaya koymaya çekiniyoruz. neden? çünkü bizi siktir et, misafirden önce bu hoca dadanıyor, o tırnakları ve kokusuyla. tabi o andan sonra da misafir olsun, biz olalım o pasta böreğe dokunamıyoruz. dokunmayı geçtim, öğürmemek için kendimizi zor tutuyoruz. buna nasıl bir yorum yapabilirsin ya. kelimelerin bittiği an gerçekten. e o zaman dışlayın falan demeyin. zaten bunu yeterince yapıyoruz ama yapamadığımız noktalar da var. bazı öğretmenlerin tutarsızlıkları diyeyim.

    bak tekrar söylüyorum: kişinin parası olmaz, evi olmaz, kir pas içindedir. bunun üzerine tek kelime etmem, insanlık halidir. ama ayda 3-4 bin kazanan birisinin, en azından temizlik anlamındaki bu tip davranışlarını açıklayamam, hoş göremem. görülür mü lan, görebilen varsa allah aşkına gelsin bi bana.

    ama tek gördüğüm tabi ki bu değil. devam edelim. diğer tarafta kemalist, yaşı kemale ermiş bi hanım hocamız. okula ne zaman gelse kah başı ağırır, kah tansiyonu çıkar, kah başı döner vs. bir gün yine rahatsızlandığı bir anda "hocam ne uğraşıyorsunuz, emekli olsanız ya" deme gafletinde bulundum. mazur görün, ilk yıllarımdı. "hocam, emekli olsam evde tek başıma ne yapacam ki" dedi. sustum. yani ailesi dışında yalnızlık içinde. sosyal bir bağı yok neredeyse. komşuluk, arkadaşlık hak getire. ki diğer küçük detaylardan da çıkardım ama zaten uzun olacak giriyi daha da fazla uzatmayayım. her ne ise...bence bu hocamın okula gelmesinin nedenlerinden birisi de can sıkıntısı, sosyallik ihtiyacı. yani nasıl ki komşular üst katlarındaki komşuya çıkıp çay börek yeyip dedikodu yaparlar o şekilde ki söz konusu canım hocamın da uzmanlık alanlarından birisi dedikodu. ki çok iyi biliyorum sayın hocam, derslere girmekten nasıl kaçacağını şaşırıyor. sürekli rahatsızlıklarını bahane ederek, dersleri beraber girdiği öğretmene yüklemeye, yani karşısındakini enayi yerine koymaya çalışıyor. bu durumu da "zamanında biz çok derse girdik, sıra şimdi gençlerin" sözleriyle meşrulaştırıyor. ama mesela şeflik gibi bazı unvanları söz konusu olduğunda bunu gençlere bırakmaktan yana değil. neden? çünkü o unvanlar sayesinde maaşı artıyor. şeflik gibi bir şeyde kesinlikle gözüm yok. ben çelişkiyi ortaya koyuyorum. sevgili ve saygıdeğer hocamın emekli olmamasındaki bir diğer etken tabi ki de para. ve bildiğim kadarıyla bu hocamın eşi de güzel bir para kazanıyor. haşa, kimsenin parasında gözümüz yok, allah gani gani versin, kazandığının 2 katını versin. ama sanıyorum ki güzel hocam paraya ihtyacın hiçbir zaman sona ermeyeceğinin, ne kadar kazanılırsa o kadar gidileceğinin farkında değil. bununla birlikte birçok gencin, işsizlikten ötürü çok zor psikolojik travmalar geçirdiğinin de farkında değil veyahut farkındaysa da umurunda değil. ama buna rağmen ülkesini ve gençlerini ve ulu atatürkü çok sevmektedir. hatta atatürkü o kadar çok sevmektedir ki atatürk'ün ağzından düşürmediği ilim ve fen konusunda müthiş fedakarlıklar gösteriyor. yakın zamanda bir konuyla(ders konusu değil) ilgili 2-3 tane soru sorunca "hocam sen de çok soru soruyorsun" gibi bir şeyler söyledi. haklıdır. zira ben çok soru sorarım öğrenmek adına. ama yine de hocamın atatürk ve ilim-fen sevgisine laf konduramam. lütfen. istirham ediyorum.

    aslında bence bu kadarı yeterli olmalı diye düşünüyorum ama biraz daha devam etmek istiyorum başlamışken. çünkü her gün her gün bunları gördükçe artık biraz doldum, dolmuşum. bir diğer tarafta arkadaşlarının hatalarında, arkadaşlarını sürekli şikayet etmek için soluğu müdürün yanında olan sevgili hocalarım, diğer tarafta ise hataları söylendiğinde çocuk gibi kişisel alınganlıklar yapan, küsen gücenen sevgili şeflerim var. hangisinin hangi ucundan tutacağınıza siz karar verin.

    bir diğer tarafta artık sıradanlaşan ve kimsenin yadırgamadığı bir biçimde egolarını öğrenciler üzerinden tatmin etmeye çalışan, öğrenciye bildiğin takan; öğrencilere "hey şişko, şişman, gözlüklü" şekliyle çağıran, öğrencileri arasında ayrım yapan hocalar...

    bir de şöyle bir şey gördüm, görüyorum. mesela hocam, öğrencinin işini hallediyor. işini hallediyor derken, görevini yerine getiriyor. ve arkasından soruyor: "nereliydin sen kızım/oğlum" "giresunluydum hocam" "mmm oranın da fındığı güzel olur, artık getirirsin 3-5 kilo da bize" öğrenci ne desin bu durumda "tabi ki" deyip gidiyor. şimdi bu bi kere olur, iki kere olur anlarım. hani 1-2 kere olmasının bile hoş görülecek bir yanı yok ama hadi oldu diyelim ama her seferinde bu oluyorsa...ama hocamız iyi niyetli canım, 3-5 kilo fındığın lafı mı olur allasen? benimkisi de bok atmaktan fazlası değil yani he. esefle kınıyorum kendimi.

    şu 4 sene boyunca meslekte öğrendiğim en önemli şeylerden birisi de şudur ki: öğretmenlerden kesinlikle para istemeyeceksin. canını iste ama para isteme. çünkü maddi olarak sürekli zor durumdadırlar. sürekli zam isterler. yemin ediyorum bak, vallahi de billahi, öğretmenler kantinde maaşları ve zam istekleri üzerinden yaptıkları sohbetleri dışarıda yapsınlar döve döve öldürürler o hocaları. (burada ironiyi bırakıyorum)ha tabi ki kimsenin maddi durumu beni ilgilendirmez. ne kadar kazandığı, ne kadar harcadığı ile ilgilenmem. ama durumu olmadığı halde ev alıp, taksidi bitmeden arabasını yenileyen üzerine de çocuk yapan bir öğretmene maddi açıdan üzülmem kesinlikle. hadi bunu da kenara bıraktım. yok avondu, yok -bi marka daha vardı unuttum adını- bilmem neyin katalogundan her gün parfümeri, kozmetik ürünleri alan ama ihtiyacı olan bir okula göndermek için kırtasiye malzemesi toplayacağım zaman para istediğimde 5 lirayı elleri titreyerek veren hocalarıma nasıl bir izahta bulunayım, bulunalım. 5 lirayı eli titreyerek verirler ama arkasına da eklerler: "destekliyoruz hocam seni, arkandayız, destekçiniziz."???

    tabi bunlar dışında öğretmenler odasında başkalarının arkasından dönen dedikodular, arkasından küfretmediği kaldığı halde işi düştüğünde birdenbire kanka olup aralarından su sızmayanlar, iki kişi arasında yapılan konuşmayı üçüncü kişilere aktaranlar, ağzına akp-kemalist tartışmalarından başka bir şey almayanlar, sonra okul yönetimine ya da herhangi bir şeye sinirlenip faceden (büyük harflerle) "yetti artık, istifa ediyorum" gibi atarlanmalar yapanlar, haftada 3 gün dersi olduğu halde 2 gün gelmek için müdürlerin kapısını aşındıranlar...ya daha neler neler. anlatmaya kalksam burada roman olur ki yazdığım giri de çok kısa sayılmaz.

    ha bu yazdıklarımın yer yer kişisel şeyler olduklarının ben de çok iyi farkındayım. şöyle bir eleştiri gelmesi de son derece muhtemel "yahu sana ne adamın kılık kıyafetinden, kokusundan, dedikodusundan"(bunları yazarak ben de dedikodu yapmış oluyorum biliyorum ama içimi döküyorum napayım). hayır efenim, böyle bir eleştiriyi kabul etmiyorum. çünkü ben öğretmenleri, öğreticiden ziyade eğtimci olarak görüyorum. yer yer ifade ettiğim şekilde, her ne kadar insanın eğitilebilir bir varlık olduğu tartışmaya son derece açık olsa da öğretmenin amacı yönetmeliklerde, kanunlarda falan belirtilmiştir. şimdi buraya bilmem kaç sayılı kanunu yazmıcam ama benim anladığım şudur: güzel insan yetiştirmek. (güzel? kime göre neye göre güzel? bunu da bir kenara koyuyorum yoksa koduğum girisi bitmeyecek) peki bir insan, fizik kimya geometri öğrenmekle güzel insan olabilir mi? olamaz, olmuyor işte. kimse üstüne alınmasın ama bunun en güzel örneği al işte sözlükte, yüzlercesi var. kendisini eğitmemiş, çok genel geçer görgü ve ahlak kurallarını dahi yerine getirmeyen öğretmenler, nasıl güzel insan yetiştirebilir ki?

    ha bunları gördüğüm kadar olmasa da, gerçekten belli bir kültür seviyesinde olan, kendisini geliştirmiş, geliştirmeye çalışan öğretmenler de gördüm, görüyorum. dediğim gibi her ne kadar bunlar sayıca azınlıkta olsa da en azından bir umut ışığı diyorum. öğretmenin dersi yeterince iyi anlatamaması bunlarla kıyaslanamayacak basitlikte bir zorluktur. kendini geliştirmeye çalışması, kafidir ki kendini geliştirmeye çalışıyorsa bir şekilde başaracaktır. en kötü ihtimalle hizmet içi eğitim verirsin. böyle öğretmenlere en küçük lafım yoktur. hepsinin ellerinden gözlerinden öpüyorum. saygım sonsuzdur. en azından hatalarının, yanlışlarının farkındadır ve uğraşıyordur. yeterlidir bir yere kadar.

    ama 40-50 yaşındaki insanlara görgü kuralları konusunda eğitmek nedir, mümkün müdür bu ya. ayrıca ne gerek vardır. aklın izanın almayacağı şeyler bunlar. bana diyorlar ki büyük konuşma. onların yaşına geldiğinde nasıl olacağını bilemezsin. hayır efenim işte, büyük konuşuyorum. kendimi az çok tanıyorum. bu yaşlara geldiğimde böyle olursam önce açar bu girimi okur, sonra da kafama sıkar siktir olur giderim.

    bitti, bitti, az kaldı lan. peki bunlara karşılık, yapılması gereken nedir diye düşündüğümde aklımda yapılması mümkün/mümkün olmayan bazı önlemler geliyor. yine hep söylediğim gibi bugün yetkim olsa, emekliliği gelmiş öğretmenleri bir saniye okulda tutmam. yine kpss yi devam ettiririm. aklıma çünkü kpss den daha makul bir şey gelmiyor ya da çok da düşünmedim aslında kpss nin alternatifini. çünkü fen-edebiyat fakültesi öğrencilerinin de formasyon alarak öğretmen olmaya çalışması, çok fazla sayıda işsizlik yaratmış durumda öğretmenlik konusunda. bu çok uzun bir tartışma ama kısa kesip şimdilik kpss ye devam diyelim. ama kpss de son zamanlarda gelen alan sınavlarını kaldırırım. bence gereksiz. çünkü fizik öğretmenliği okuyan bir öğretmen adayı, lise ya da ortaokul ders kitabında anlatacağı konuya şöyle bir göz atarsa rahatlıkla anlatabilir, formasyon konusunda başarılıysa. kpss yi geçen adayları, uygulamalı bilgisayar sınavına sokarım. bilgisayarı ve teknolojiyi kullanamayan adamı öğretmen yapmam + üzerine bir de çok sağlam psikolojik testler yaparım. gerekli psikolojik yeterliliği sağlamayanları da almam öğretmenliğe. hoş olgunluk seviyesini ölçmek gibi bir test var mı bilmiyorum ama aklıma gelen en makul seçenek psikolojik testler. bu sınavlar sonucunda başarılı olanları alır atarım ve devam ettiririm.

    denetlemeye gelirsek de şu anki denetlemelerin kesinlikle yetersiz olduğunu düşünüyorum. zira her okul, müffettişlerin geleceğini 1 ay öncesinden biliyor ve ona göre kendisine çeki düzen veriyor. e müffettişler bunun farkında değil mi? tabi ki farkında. körler sağırlar birbirini ağırlıyor işte. ben olsam okullara gizli kamera koyardım. ama bundan o okulu, okulları denetleyenler hariç kimsenin haberi olmayacak. evet biliyorum bu gzli kamera olayı biraz zalimce duruyor ama aklıma daha mantıklı bir şey de gelmiyor ki arkadaş.
  15. 15
    Bilgi birikimini, zanaatini, sanatını, hedef kitleye, sistematik yollarla, programlı, planlı aktarmak için türlü türlü iletişim yollarını deneyen, ve bu denemelerde en ideal olanı seçmekle yükümlü, topluluk yönetimi, sınıf yönetimi konularını beynine nakşeden, öğrenene, öğrenmeyi öğretmesi için KPSS sınavına sokulan kişidir.
  16. 16
    eğitilmemiş insanlara öğretmeye çalışan kişi.

    sonuç? türkiye...*
  17. 17
    3 ay tatil yapmıyoruz iddialarına rağmen, hakikaten 3 ay tatil yapan meslek grubuna mensup kimse. bunu ben değil, çok yakın iki öğretmen arkadaşım söylüyor.

    okullar kapandıktan sonraki 15-30 gün ile okullar açılmadan önceki 15-30 gün çalışma olayı diye bir şey yok. taş çatlasa 10-11'e doğru giderler okula, öğleden sonra 1-2 gibi dönerler. ayrıca sendika kararı ile serbest kıyafetle gidebiliyorlar işe, ki bu kıyafet serbestliği, belli başlı şartlarla teknik personele sağlanan/hoş görülen esneklikten daha kuvvetli bir kazanım.

    annesinin babasının uğraşmak istemediği bir sınıf dolusu çocukla uğraşma olayı var bir tek. disiplin kavramının ve öğrenciye karşı yaptırımların elek kıvamına gelmesinden dolayı bu sıkıntı. çık çocuğum dışarıya dersin, git bahçede top oyna, kantinde çay iç. iki tutanak tutar, kayıt altına alırsın, müdüre gönderirsin olur aslında. böyle bir durumda o çocuk gidip bir köşede geberse öğretmeni suçlarlar tabi ama öyle çocuk mu olur. olmamış işte.

    nereye gelicem, fiyat performans. öğretmenin performansı nereden belli olur peki. çabasından, anlatım/ifade yeteneğinden* falan. öyle değil mi? değil işte, öyle olmuyor. bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde her şey sonuca göredir. isterse dünyanın en iyisi olsun, man kafalı, öğrenmeye kapalı, hergelelik peşindeki bir sınıf dolusu çocuğa başarı kazandırması çok çok zayıf ihtimal olacağından, öğretmenin performası düşük görünecektir. işte dershanelerin yüksek başarılı öğrenci okutmak istemelerinin nedeni de budur zaten. olay öğretmenin iyiliğinden ziyade, öğrencinin bilgiye açıklığı. bilgiye aç çocuk illaki kapar. yani kendi fiyat/performansını işletir.

    lan ben maaş konusundan gidecektim nerelere daldık. ek ders ücretleri %100 arttırıldı mesela. gelsin ek dersler. gelsin paralar. bir de her nedense, son birkaç aydır parasal nedenlerle ilgili pek sesleri çıkmıyor. tatildeler sanırım. 3 ay tatil demiştik değil mi. neyse, hele bir 2015-2016 öğretim yılı başlasın, onlar da "kutsal meslek", "düşük ücret" eylemlerine kaldıkları yerden devam ederler.

    ister idealist düşünceyle olsun ister duygusal düşünceyle, sonuç olarak fiyat performans oranı olarak en verimli mesleklerden birini tercih etmiş kimsedir.
  18. 18
    fazladan bir ay daha ücretli izin alan meslek grubu. kerizlere kapak gibi inen bir ay daha mmmmmğğğhhhhh.

    okusaydın da öğretmen olsaydın kardeşim. bak ben kumlamacıyım, hiç zırlamıyorum...
  19. 19
    ülkemizin en çok tatil yapan mesleklerindendir. evet, yaz tatilleriniz iki ay. biliyoruz onu. ama seminer dönemi de bir nevi yan gel yat dönemi. ayrıca bunun sömestr tatili var, kurban bayramı tatili var, hatta izmir'de değilsen yılda en az bir 10 gün kar tatili de var. 365 günde 160 gün ancak çalışıyorlar. üstüne aşağı yukarı 2500 lira maaş, 500 lira ek ders ücreti ve gerekli kıdeme erişince de yeşil pasaport.

    öğretmenlik cazip meslek, düşünülebilir. realist sakin varım diyooor!!!
  20. 20
    gereksiz yere sürekli maaşına göz dikilen meslek.

    birinci dereceden bir öğretmenin maaşı şu an için 2500 küsur. ek ders ücreti var, her yıl eğitim öğretim ödeneği var. yıllık hasılat aşağı yukarı 35-40 bin lira ediyor. euro'ya vurursan 10 bin euro eder. türkiye'de öğretmen yıllık 10 bin euro kazanırken avrupa'da aylık 2-3 bin euro kazanıyor.

    tatilleri çok, bayağı bayağı çok hem de ama maaşları çok değil. türkiye için ortalama bir maaş. avrupa'ya göre ise devede kulak...
  21. 21
    hayatım boyunca sevmediğim ve sevmeyeceğim kişilerdir.
    şimdi ''Atatürk'te bir öğretmendi şerefsis akapeli pis sağcı yobaz abaza piç'' gibi yorumlar gelebilir.
  22. 22
    ilkokulda vardı bundan. tabi herkeste oluyor, meseleye nasıl gireyim bilemedim. döverdi lan bizi çok. vallahi döverdi. defterin yırtıldı dayak. ödev eksik oldu dayak. gariban çocuklarını daha bir hışımla döverdi kaltak. kemalistti hiç unutmam. tankların yürüdüğü afilli zamanlar. kemalistler azdıkça bizim hoca daha da azıyordu. kemalistler vurdukça aynı hışımla vuruyordu. bir süre sonra özel okula gitti kevaşe. hiç sevmiyordum zaten. ama orada çiçek gibi olmuş dediler. kimseyi dövmüyormuş. demek dedim bu kevaşenin arandığı paraymış. aynı sınıftan bir arkadaşım var. ilkokul arkadaşım yani, halen de çok samimiyizdir. kaltak halen aynı okuldaymış ve gerçekten çiçek gibi davranıyormuş oradaki çocuklara. bizim suçumuz neydi ırıspı diye karşısına dikilmek istiyorum bazen. üzgünüm çok küfürlü oldu ama öyle de olmalıydı, hak etti ırıspı.
  23. 23
    sadece ilkokul 4. sınıfın ilk dönemi travmatik birtanesiyle karşılaştım. onun dışında en önemli çağlarımda öğretmenler açısından şanslıydım. lise ve üniversitedeki bazıları da allahlarından bulsun yine de aşırı zararlı değiller.
  24. 24
    büyük beklentileri olan meslek. Senin karınca yiyen çocuğuna 2700 tl maaşla adam napsın?
  25. 25
    üniversite son sınıf öğrencisi olarak, çok dertli olduğum bir şey öğretmen. vaziyet alın uzun entry var. durumunuzu ona göre ayarlayın yani.

    akademisyeninden de lise hocasından da ilkokul öğretmeninden de çektim. oğlum nasıl bir meslek dalı bu ya. işini hakkıyla yapanı neden bu kadar az. bir sınıfta korkutmadan otorite kurabileni ya da kendini sevdirebileni neden bu kadar az. valla zor değil lan. insanız biz de. baktınız kimse sevmiyor seni, bi taktik falan değiştir mesela değil mi? öğretmenler odasında ne yapıyorsunuz siz? hiçbir hoca söylemiyor mu öğrencilerim şunu yaptı bunu dedi diye. çıkarım yapamıyor musunuz oradan kimin sevilip kimin sevilmediğini? bunları yüzünüze de söylemek isterdim ama aranızda notumu kırmadan beni dinleyebilecek ve eleştirileri dikkate alabilecek karakterde ve iş ahlakında öğretmen sayısı bir elin parmaklarını geçmez. burada kendi hocalarımda yaşadığım örnekleri yazacağım ki görün ne manyaklar var.

    sevgili ercan hocam. ilkokul öğretmenimdin sen benim. genç zihinleri emanet ettiler sana. öncelikle sana şunu demek istiyorum. senin ananı avradını sikeyim. bu bir. ikincisi amına koyayım. üçüncüsü çocuktuk lan biz karaktersiz. utanmadın lan 9 yaşındaki çocukları dövmeye. ruhu sikik hasta herif. genel olarak yaramazlık yapan bir çocuğu hiçbir şey yapmadığı halde masana çağırıp dövmeni hiç unutmayacağım. ayrıca suratına tekme attığın öğrenciyi de. mal mal konuşmalarını da. iyi ki çok durmadım yanında ve okul değiştirdim. umarım o tekme attığın ayağını oynatamıyorsundur artık. yada götüne falan girmiştir sürahi gibi geziyorsundur. şimdiki mantığımda olsaydım hayatı dar ederdim sana da cahildik işte. küçüktük. dayak da yaygındı o zamanlar. ses etmedik. karşıma bir çıksan keşke. o kadar isterim ki. bir de satrançta ne veriyodum lan beynine. öyle mat oluyom ben başka hamle yap diye diye yeniyodun ancak. amk salağı seni. karşıma çıksan da önce vezirini sonra şahını götüne soksam bir şöyle.

    lisedeki hocalarım. sizin egonuzu sikeyim. iyi bir okulun öğretmenleriyiz biz diye gezinir dururdunuz. (ankara atatürk anadolu lisesi bu arada. ve sıhhiyedeki değil. beşevlerdeki. sormadan söyleyeyim dedim) siz iyi değildiniz canlar. biz iyiydik. zehir gibi çocuklardık onun şovunu yapıyordunuz. koninin açık şeklini üçgen yapan geometri hocası mı dersin, sorulan soruyu çözemeyince tahtanın ortasında vahiy gelmiş gibi beni müdür yardımcısı çağırıyor deyip kaçanı mı dersin, şuan biri elektrik elektronik biri de uzay havacılık mühendisliği okuyan iki öğrenciye siz mf seçmeyin mahvolursunuz diyen dallama mı dersin. hangi birini yazayım ben. bir de soruyu çözemeyeceğiz egosu yapmayın amk. çözemeyebilirsiniz insanlık hali. soru da yanlış olabilir. bir dersin öğretmenisiniz diye tanrı olacak haliniz yok. kasmayın yani. arkadaşlar çözemedim şuan evde bakayım de, uğraş, bizden fikir al? arkadaşlar ben şunu denedim ama insanlık hali, hata mı yapıyorum acaba de. olmaz ama di mi? çükün düşer dersen. amın kurur ya da. sınav okurken nerden kırsam diye niye kasıyorsunuz lan? ya da öğrenciye fazla puan verdiysem kırarım ama diye niye diyorsun? neye üşeniyorsun bu kadar. kağıt okuyacan ya. öğrenciye nerede hata yaptığını anlatacaksın. gerekirse puan vereceksin. ilk sözün niye tehdit oluyor. fazla verdiğini de kır amk, al gitsin o puanlar. evde turşusunu kurarsın.

    verdiğiniz ödevde de bir mantık arayın sevgili hocalar. öğretici olsun. kabız olmasın. bak bir öğrenciye bir şey öğretmek çalışmasını sağlamak çok zor değil. taktiği veriyorum. bir konuyu güzel anlat. gerekirse evdekilere anlat önce. başka hocalara anlat. bak bakalım yeterince akıcı mı anlaşılır mı. sonra anlatırken dersi geçen öğrencinin mutlaka bilmesi gereken şeylere önem ver. de ki arkadaşlar burayı çok iyi anlayın. sınavda yüzde yüz soracam. de ya bunu. sorularla ipucu ver. çalışsın çocuk o konu çıkacak diye. öğrensin. ödev ver o konudan. sınavda benzer soracam de. ve en önemlisi benzer sor bak. ibnelik yapma.

    ödevleri yapmasını mı istiyorsun bir öğrencinin. üniversite öğrencisinden ilkokul öğrencisine kadar işe yarar şu olay. ödevleri ver. nota etki etmesin. de ki bu sorulardan bir tanesinin rakamlarını bile değiştirmeden soracağım. bak bakayım çözüyorlar mı o ödevi. amına bile koyarlar. not için yapıyor olmadan hem de. arkadaşından geçirmeden. anlayarak öğrenerek yapar o ödevi. gerekirse sorar. ezberler diyeceksiniz. makul bir miktarda soru verirseniz ezberleyemez. hem siz öğrencinin bilmesini istediği konulardan ödev vermiş olursunuz ve öğrenciniz o konuya çalışmış olur. hem de öğrenci konuyu öğrenir ve sınavdan yüksek bir puan alır. win-win durumu. şunu akıl edemiyorsunuz ya. ben size ne diyeyim? ödeve not veriyosun öğrenci gelip soramıyor. çünkü hoca çözerse olmaz notu beleşten almış olur. belki çözemedi mesela? beceremedi yani. olmadı. böyle yaparsan öğrenci o soruyu anlamadan gitmez zaten yanından. sınavda çıkacak çünkü.

    bir de üşenmezseniz öğrencinin kağıdını o öğrenci ile okuyun. bak burada yanlış yapmışsın diyin. burada ne düşündün diyin. aşağılamadan yapın bunu. hatasını görsün. size kötü not verdi ya deyip geçmesin yani. öğrenci yapar bunu. size de söver. hak etmeyin şu küfürleri.

    hep kötü örnekleri verdim biraz da saygı duyduğum hocaları yazayım. onların hakkını yemeyelim.

    sevgili sinan hocam. seni zerre sevmezdim ama hayatımda en saygı duyduğum hocalardan birsin. lise edebiyatının 11 ve 12 sınıf konularını bize deli gibi öğrettin ya ben sana bir şey demiyorum. bir de dersinin kaynamasına hiç müdahale etmezdin. mesleğini sevdiğin ve çok iyi bildiğin her halinden belliydi ve efsane anlattın. seni sevmemenin sebebi ise mf öğrencilerine tmleri tokatlayacak kadar edebiyat öğretmendi. zorladın bizi hacı ya.

    sevgili vural hocam, herkesin 2 sözlüye de 100 100 vererek gönüllerin efendisi bir tarih hocasısın. ayrıca hayal gücümüzü kullanmayı önerdiğin için de sana saygım sonsuz. timur ankara savaşını kaybetseydi ne olurdu ya da bir osmanlı padişahı olsaydınız ve neler yapardınız sorularını başka birinden göremeyeceğime eminim. ayrıca 12. sınıf öğrencilerine cumhuriyetin kuruluşundan bugüne olan tarihini anlatan belgeseller izlettiğin için de adamsın. neler dönmüş hacı ya dedirttin bizlere.

    sevgili fatih hocam. komediyi dersle götürebilen nadir hocalardansın. az değilsin valla. (kendisi bu lafa azdım azdım der)

    üniversiteye gelecek olursak. ya bir insan dersi verdiği halde öğrenciye bu adam bilmiyor ya mal bu dedirtebilir bilmiyorum. zor lan. nasıl başarıyorsunuz bunu. nasıl bir anlatma beceriksizliğidir bu. bir de öğrencilerin saygısını kaybedince özgüveninizin yerle bir olduğu çok belli oluyor. bağırıp çağırma, notla tehdit etme ve sınav ibneliklerinden anlıyoruz. bir de çok ego yapmayın. arkanızdan çok sövüyoruz çünkü. o ibnenin dersini alma diyoruz. mal diyoruz. bir sik bilmiyo bilse de anlatamıyo hiç bulaşma diyoruz. rezil ediyoruz seni kendi aramızda. seni tanımayan da saygısını kaybediyor en baştan. yukarıda anlattığım şeyleri tavsiye ediyorum size de. her iki taraf için kazançlı olduğunu göreceksiniz.

    iyi dersler.