kayıt

kadın

  1. 35
    kutsal bir varlıktır.
    kutsal olduğu kadar da zordur. anlaşılmazdır. çetrefillidir. arızalıdır. o muhteşem nefes, aynı zamanda kuyu sesidir. mağara iniltisidir. kadın her şeydir. her şeyi barındırandır.

    onu anlayabilmek, ortaya sanat eseri çıkarmak demektir.

    eliyle saçını düzeltişini,
    oje sürüşünü,
    adet dönemi sancılarını,
    çikolata isteklerini,
    göğüste uyuma sevgisini,
    kaşık pozisyonu saplantısını,
    bacak bacak üstüne atıp o iki bacağı iç içe geçirme yeteneğini,
    evden bi türlü çıkamayışını,
    saçlarım böyle nasıl olmuş canım'larını,
    kaprislerini ve kasıntı hallerini,
    aşktaki sonsuz güzelliğini ve güvenini,
    huzurunu,
    hastayken ve değilken ki nazlılığını
    cesaretini ve o asil kadın duruşunu anlayabilmek bir sanattır.

    tıpkı kadının kendisi gibi.
  2. 36
    ''kadın mizacındaki temel kusurun adalet duygusundan yoksunluk olduğu görülecektir. bu esas itibarıyla daha önce sözü edilmiş olan muhakeme kabiliyetindeki ve düşünme melekesindeki zayıflıktan kaynaklanır, fakat aynı zamanda kısmen tabiatın onlara daha zayıf cins olarak tahsis ettiği konuma kadar götürülebilir. onlar, bu konumları gereği kuvvete değil fakat kurnazlığa bağımlıdırlar. bu yüzdendir ki, içgüdüsel olarak kurnazlığa yatkındırlar ve yalan söylemeye karşı iflah olmaz bir temayüle sahiptirler. zira, nasıl ki aslanlar pençeler ve dişleri, filler ve domuzlar azı dişleri, boğalar boynuzları, mürekkep balığı suyu karartan mürekkebimsi sıvı ile donatılmışsa tabiat, kadınları da kendi kendini koruması ve savunması için ikiyüzlülük yahut riyakarlık melekesiyle teçhiz etmiştir. tabiat, erkeklere fiziki güç ve akli meleke biçiminde bahşettiği kabiliyetin tamamını kadınlara bu şekilde bağışlamıştır.''

    aşkın metafiziği
    -arthur schopenhauer.
  3. 37
    hangi burç ya da sosyoekonomik düzeyden geliyor olursa olsun, sabrı taştığında, tersi döndüğünde her zaman yıkıcı ve güçlü olan varlıktır.
  4. 38
    üzerinde görünenden çok görünmeyen bir baskının da olduğu cins. düşünsene instagram'dan fotoğraf paylaşıyorsun, bin kilometre ötedeki bir hanzo sürüsü "ulan ne sevişir bu be" diye senden bahsediyor. Sokakta yürüyorsun "yatakta aslan gibidir şimdi bu hahahaah" diyor bir başkası.

    böyle sokağın her tarafında bu ses dalgaları yayılıyor. İlginç gerçekten..
  5. 39
    biz erkekleri koynunda büyütüp başka bir hemcinsinin koynuna teslim edendir.
  6. 40
    hoş bi şarkı.

    www.youtube.com/...
  7. 41
    kadın

    Kimi der ki kadın
    Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
    Kimi der ki kadın
    Yeşil bir harman yerinde
    Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
    Kimi der ki ayalimdir,
    Boynumda taşıdığım vebalimdir.
    Kimi der ki hamur yoğuran.
    Kimi der ki çocuk doğuran.
    Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
    O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
    Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
    Hayat arkadaşımdır.

    (bkz: nazım hikmet ran)
  8. 42
    rabbim benden alsın onların ömrüne versin. sokağa çıkıyorsam vallahi şu kadınların yüzü suyu hürmetine. asık suratlı, suriyeli esmerliğinde, kısa lm kokan kıl yumakları çıkın hayatımdan ya. yeminle moralimi bozuyorsunuz.
    • Huhatam olmuyorum
  9. 43
    An itibarıyla çilleri çıkmasın diye güneşte kalmayan, çillerini önlemek için kremlere bir dünya para gömen fakat kına ile kendine çil yapan bir adedini anlamaya çalışıyorum şu an.
    • Bu şekilde neresinde ne kadar çil olacağına kendisi karar veriyor.
      (bkz: beyin bedava )
    • allah kolaylık versin.
  10. 44
    ister doğu toplumunda erkek hegemonyasında beli iyice bükülmüş olsun isterse de batı toplumunda yüksek topuklu ayakkabılarıyla rezidanslar arasında "sözde" özgürlüğünü yaşamış olsun bu bir çeşit insan.

    yemek yapmak görevi değil, kocasının sözünden çıkmamak gibi bir mecburiyeti yok, toplumun belirlediği kalıplara sığmak, herkesin dedikodu malzemesi olmak, seks metası olarak görülmek yakışmıyor zira kadına.
    ama kadına "kadına şiirler yazılır." kalıplarının arkasına saklanmakta yakışmıyor. zira insanlara, acılara, olaylara şiirler yazılır. bu yaratık ne bir baş tacı ne bir ayak paspası.

    şaşırıyorum doğrusu. kadın toplumda bazen kendini öylesine ezdiriyor ki. evet, erkekten çok kendi eziyor kendini. bir kadının başka bir kadını yerin dibine geçirmesinden bahsetmiyorum. bunu insanın insana yaptığı acı bir durum olarak görüyorum. kendini överken bir başkasını aşağılamak, kötülemek, hakir görmek. zavallılık.

    en feminist kadınlar bile erkeklerinin omuzlarında başlarını koyup dinlenmek uğruna nelere göz yumuyorlar. "o etek giyilmeyecek!" dendiği an başları dönüyor bir çoğunun kıskanıldım, seviliyorum dürtülerinin altında. "o çocukla konuşulmayacak!" dendiği an, "niye?" diye bile sorulamadan suratta aptal bir gülümseyişle güya kızıyormuş pozlarına giriyorlar. "ama aaaaşkım..." diye başlayan cümlelerine başlıyorlar. "ben uyudum bu saatte whatsapp'ta nasıl online olursun?" sorularına biraz sinirleniyorlar belki. internet en özgür oldukları alan ya. sevgilileri facebook şifrelerini istediklerinde bir kısmı "yuh artık!" diyebiliyorken bir kısım da "sen de kendininkini ver. arkadaş listeni gözden geçireceğim." diyor. hı-hı babalarının sözleri karşısında "he ya he geri kafalı." diyen kızlarımız sevgilileri karşısında pek bir el pençe divan.

    değişik bir toplum olduk vallahi. bu kadınlardan hiçbiri çıkıp da :
    "adam ben senden önce de vardım, senden sonra da olacağım muhtemelen. beynim var, düşüne de biliyorum. kendi kararlarımı almaya başlayalı yıllar oluyor. ne giyeceğimi, ne içeceğimi, kimle görüşeceğimi ben belirlerim, hayır fikir belirtmek istersin efendi gibi söylersin ama seninki bambaşka bir şey. sen kimsin ki bunları yapıyorsun? dün girdin hayatıma, daha sinirlenince ya da üzülünce yüzümün aldığı şekli ezberleyecek kadar tanımıyorsun bile sen beni. kırgınlıklarımı fark edemiyorsun. ricalarda bulunmuyorsun. karşıma geçip 'bak bu adam hakkında şöyle bir şey duydum pek tekin değil, görüşmemen daha sağlıklı gibi.' diyemiyorsun, emirler yağdırıyorsun. sen hayatına bir eş, seni anlayan birini istemiyorsun. komutlarına uyan birini istiyorsun. yorumlamayan, düşünmeyen, senin doğrularını kendi doğruları belleyen. istersen kuyruğumu sallayarak koşayım ve ağzımda terliklerini de getireyim ha? pati de vereyim mi?" diyemiyorlar.

    ben de bunları söyleyince feminist oluyorum. oysa ki ataerkil bir toplumdan memnun olmadığım gibi, anaerkil bir toplumdan da memnun olmazdım. o zaman da kadının erkekten farkı kalmazdı.
  11. 45
    (bkz: komplike varlık)
  12. 46
    yaratandır, doğurgandır
  13. 47
    (bkz: overrated)
  14. 48
    dişilliğini benimsemesi gereken varlıktır. yani kadın gibi hissedebilmelidir. bir erkeğin yapabildiği birçok şeyi kendi bünyesinde barındırırken dahi bunu unutmamalıdır, kendi için.

    hep güçlü olmak zorunda değildir hep anaç olmak zorunda değildir ama bakın, bunu bir dayatma olarak belirtmiyorum. herkesin tercihine saygı duyuyorum lakin karşı cinsin dikkatini çekeceğim diye de iyice onlardan olanları anlamlandıramıyorum. tek sebep de bu olmuyor. yetiştirilme tarzı, hayata bakış açısı gibi faktörlerde var. dişilliğini bastırmak sanki onları daha üstün kılar “onlarla” aynı kulvarda daha rahat yarışabilir daha rahat etkileyebilirim gibi düşünen ve bu yolda bambaşka şeylere dönüşen insanlar görüyorum. en dişi halinizle de sadece zekanızla da yapabilirsiniz bu. illa erkekleşmenize gerek yok ki. düşünceleriniz, hareketleriniz, bulunduğunuz konum siz kadınken de çok değerli ve kıymetli.
  15. 49
    izmir'de önceden oturduğumuz mahallede bir mandıra vardı. babam illaki oranın yoğurdunu isterdi. zaten bir insan mandıraya gidiyorsa bilin ki orta yaş ve üstüdür veya bu yaş çevresi tarafından oraya girmeye zorlanmıştır. neyse bir yaz günü buraya yoğurt almak için girdim. içeride ağır bir süt kokusu var, işçiler üzerlerinde atletle güğüm müğüm taşıyorlar, herkes kan ter içinde çalışıyor. tezgaha yaklaştım, 30'lu yaşlarında bir kadın "buyrun" dedi. terli saçları alnına yapışmış, yorgun ve bezgin bir yüz ifadesi. fakat bir kolyesi var, ucunda küçücük bir kelebek olan zincirden bir kolye, v yaka bir tişörtün üzerinde parlıyor. oradan çıktıktan sonra düşündüm, o kolye olmasa ne olurdu ki? yani orada çalışan erkeklere sorsanız -kardeş zaten canımız çıkıyor, 35 derece sıcağın altında berbat bir işle uğraşıyoruz, siktirtme kolyeni- falan derler. oysa kadın da o berbat ortamda saatlerce çalışıyor, o da en az onlar kadar zor bir hayatın kıskacında ama tüm bu keşmekeş içinde o kolyeyi takıyor. bu mekanikliğin içinde zarif bir dokunuş. yani aynı zamanda bir tür inat gibi, vazgeçmemek gibi, nesnelliğe teslim olmamak gibi. işte bu "kadın"ın yaklaşım farkıdır. çoğu zaman hayatı bir sığır derisi kalınlığında yaşadığım için bazen onları çok kıskanıyorum.