1984
- 26adeta türkiye'yi anlatmış demeye başlıyorum.
ya da günden güne biz bu kitabı kendimize rol model olarak alıyoruz. bilemiyorum. - 27Çok konuşulduğu için okumaya karar verdiğim sıradışı bir kitap. Okurken "Türkiye ye ne kadar çok benziyor şu dönemde" diyebilirsiniz.
Ancak yazı karakterinden mi yoksa sıkışık yazımdan mı bilmiyorum okurken yer yer sıktı. - 28Bu zamanlarda kesinlikle okunması gereken, harikulade başyapıt.
Hikaye okyanusya adında bir ülke de geçiyor. Okuyunuz. - 29george orwell'in muhteşem kitabı..
aristokrat bir ortamda büyümüş olan yazar, britanya imparatorluğu'nun sömürgesinde olan bazı ülkelerde görev almış. gördüklerine dayanamayan bu güzel abimiz, işçilerin yanında olmayı tercih etmiş, kitaplarında da bu konulara yer vermiştir.
bu kitabında oluşturduğu gelecekte üç polis devletinin oluşturduğu dünyada sisteme baş kaldırmaya çalışan bir adamın hikayesini anlatmakta.
okudukça tanıdık gelen olaylar dünyadan umudu iyice kesmenize sebep oluyor maalesef.
kitap 1984 yılında sinemaya uyarlanmıştır. - 3060 sayfalık versiyonu da bulunan totaliter rejimlerin özünü anlatan kitap. Bi ara bitiremememistim kitabı, epubini indirip okumaya bi daha başlayım dedim. Bi saate bitti kitap. Bi noluyoruz aşamasını atlattıktan sonra sayfa sayısına bakıp bi oh çektim.
Yazi dilinden ve kelime oyunlarından dolayı türkçe çevirisi yerlerde sürünen kitaptır ayrıca.
Kitapla ilgili girdiler nineteen eightyfour veya bin dokuz yüz seksen dört başlığına taşınmalı. Atmyi göreve çağırıyorum. all things must pass - 31"
Sevgili Willmett Bey,
Mektubunuz için gerçekten teşekkür ederim. Totalitarizm, lidere tapmak ve benzerlerinin gerçekten yükselişte olup olmadığını sormuş ve güncel olarak bu ülkede veya Birleşik Devletler’de revaçta olmayışlarıyla durumu örneklendirmişsiniz.
Belirtmek durumundayım ki, dünyanın tamamını göz önünde bulundurarak bu şeylerin yükselişte olduğuna inanıyor ve belki de bundan korkuyorum. Hitler şüphesiz ki yakında ortadan yok olacak, fakat bunun bedeli (a) Stalin’in, (b) İngiliz-Amerikan sermayedarların ve (c) bir sürü başka küçük çapta [Charles de] Gaulle gibi führerimsilerin güçlenmesi olacaktır. Dünyanın her yanındaki milliyetçi hareketler, ve hatta Alman iktidarına karşı direnişten kökenini alanlar dahi, anti-demokratik formlara evriliyor gibiler, ve kimi üstün-insanların(Hitler, Stalin, Salazar, Franco, Gandhi, De Valera gibi pek çok örneği var) çevresinde toplanarak, sonucun arada yapılan her şeyi haklı çıkartabileceği teorisini benimsiyorlar. Dünyanın her yanındaki hareketlerin güzergahı, merkezi ekonomilere doğru, yani ekonomik olarak bu sistem yürüyebilir, ama demokratik olarak organize edilmesi mümkün olmadığı gibi, bunun bir kast sistemi yaratması da kaçınılmaz olacaktır. Böylece, duygusal milliyetçiliğin korkutuculuğuna ve nesnel bir gerçekliğin var olmadığına inanma eğilimine sürükleniyoruz çünkü bütün etmenlerin, asla yanılmayacak bir führerin vaatlerine ve kehanetlerine uygun olması gerekiyor. Zaten tarih var olmamaya mahkum, başka bir deyişle, kendi zamanımızın, evrensel boyutta kabul görebilmesi diye bir şey söz konusu değil, ve fen bilimleri askeri gereksinimler insanları yaftalamaya yönelik olmaya başlayınca tehlike altında kalıyorlar. Hitler, yahudilerin bir savaş başlattığını söylüyor, ve eğer ki hayatta kalırsa bu dediği resmi tarihe dönüşecek. Davası için iki artı ikinin beş ettiğini söyleyemez, çünkü kanıtlar bunun dört yapması gerektiğini söylüyor. Fakat benim korktuğum gibi bir dünya düzeni gelirse, yani 2 ya da 3 süper-gücün birbirini fethedemeyecekleri kadar güçlü olduğu bir dünya, iki artı iki führer istedi diye 5 olabilir.* Bu, şu an görebildiğim kadarıyla, şu an ilerlemekte olduğumuz gidişat bu, lakin, elbette ki, süreci tersine çevirmek mümkün.
Gelelim Britanya ve Birleşik Devletlerin bağışıklık gösteriyor olduğu karşılaştırmasına. Pasifistler falan “Biz henüz totaliter olmadık ve bu da umut verici bir semptom” diyebilirler. “The Lion and The Unicorn” kitabımda da anlatığım üzere, İngiliz insanına ve özgürlüğü kısıtlamadan ekonomiyi merkezileştirme yetisine derinden inanıyorum. Fakat anımsamalı ki, Britanya ya da Birleşik Devletler asla yeterince denemedi, yenilgiyi ve ağır acıları tanımadı, ve iyi semptompları dengeleyen kötü semptomlar da var. Başlamak gerekirse, demokrasiye çürüten genel bir kayıtsızlık hali var. Mesela, farkında mısınız, İngiltere’de 26 yaşınının altındakilerin artık bir oy hakkı var, ve de o yaşlardaki insanların hatırı sayılır kısmı bunu pek önemsemiyor. İkinci olarak, şu bir gerçek ki, entellektüeller, sıradan insanlara kıyasla daha totaliterler. İngilizin mürekkep yalamış kesiminde Hitler’e karşı olanlar, bunu ancak Stalin’i kabullenerek yapıyorlar. Pek çoğu bir diktatörlük yöntmlerine, gizli polise, tarihin sistematik olarak yalanlanmasına** ve benzerlerine hazırlar, yeter ki işler “bizim” lehimize gelişiyormuş gibi hissetsinler. Yani henüz İngiltere’de faşizan bir hareketin olmadığı ifadesi, ziyadesiyle gençlerin şu an führerlerini başka bir yerlerde aradığı manasına geliyor. Kimse bu durumun değişmeyeceğinden, ya da sıradan insanların 10 yıl sonra entellektüellerin şu an düşünüyor olduğu gibi düşünüp düşünmeyeceğini bilemez. Umarım ki***, öyle olmaz, hatta öyle olmayacaklarına güveniyorum bile, ama olursa eğer, bedeli bir mücadele olacaktır. Ne zaman biri her şeyin en iyisi için olduğunu savunuyor ve bu esnada semptomları göstermekten çekiniyorsa, o kişi totalitarizmin daha da yakınımıza gelmesine yardımcı oluyordur.
Bir de dünyanın eğilimi faşizme yönelikken, neden savaşı savunduğumu sormuşsunuz. Kötünün iyisini seçmek diyelim – ve sanırım bütün savaşlar bunun üzerine kurgulu. İngiliz emperyalizmini sevemeyecek kadar iyi tanıyorum, ama nazizm veya Japon emperyalizmi karşısında da desteklerim. Benzer bir biçimde, Sovyetler Birliğini Almanya karşısında desteklerim, keza bence Sovyetler birliği geçmişinden bütünüyle kaçamıyor ve içinde hala var olan devrimci fikirler, Nazi Almanyasının karşısında daha umut veren bir fenomen olmasını sağlıyor. Düşünüyorum ki, ve savaş başladığından beri bu düşüncem mevcut, yani 1936 ya da o civarlardan beri, varmaya çalıştığımız nokta, daha iyiye ulaşmak, ama daha iyi olması için, mütemadiyen eleştirel davranmalıyız.
En içten dileklerimle,
Geo. Orwell " - 32'Belki de deli dedikleri tek kişilik bir azınlıktır.Bir zamanlar dünyanın güneşin çevresinde döndüğüne inanmak nasıl delilik belirtisi olarak görüldüyse şimdi de geçmişin değiştirilemeyeceğine inanmak delilik belirtisi olarak kabul ediliyordu.Bu inancı bir tek kendisi taşıyor olabilirdi ve eğer öyleyse, o zaman delinin tekiydi.Ama deliliği pek dert etmiyordu, onu asıl ürküten yanılıyor olabileceğiydi'
- 33ülkemiz gündemini haberler yerine bu kitaptan takip ederseniz çok daha doğru habere ulaşabilirsiniz.
öyle ki ülkemiz gündemi bazen 1984 distopyasını aratır cinsten. - 3412 eylül darbesinden sonra ilk yerel seçimlerin yapıldığı sene.
- 35okuduğum kitaptır.
kitabı bitirdikten sonra aklıma şöyle bir soru takıldı acaba bbnin emri altında çalışan insanların bir çoğu onun emri altına girmeden önce ona karşıydılar ve daha sonradan 101 numaralı odayı gördükten sonra onun tarafına mı geçtiler acaba ? - 36Eksi 1 yaşında olduğum yıl.
- 37Okurken içinizi bir hüzün kaplıyor. Güzel kitap doğrusu, filmini izlemeyeceğim. Kitabı kadar tat vermeyeceğinden eminim.
"Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir." - 38george orwell romanI.an itibariyle okuyorum 2. bolumdeyim. ben anlatImI begendim ama konusu cok ilgi cekici gelmedi simdilik.
- azcık daha sabret.
ara ara "ohaaaaaaa" diyebilirsin... - 39George owell'in kitapta resmen ayrı bir dil kullandığı kitap.
Ben bu kitabı okurken ve okuduktan sonra hakkında düşünürken şunu fark ettim; bu kitap dilin önemini en iyi anlatan kitaplardandır.
Bir kısımda şunu anlatıyordu; şimdiki hükümet, zaten dar olan dili daha da dar bir hale getirmek için bir çalışma başlatıyor, bu çalışmanın dilin insan algısı ve düşüncesi üzerindeki etkisini çok iyi özetliyor.
Ayrıca adam uğraşmış abi ya. Adam resmen kitapta kullandığı dilin sözlüğünü yapmış. Daha ne olsun? - 40george orwell'in yazdığı kitaptan bir kesit:
"oysa çok kısa bir süre önce yalnızca birkaç yüz gırtlaktan yükselen çığlıkta yüreklere korku salan bir güç yaratıyordu! neden gerçekten önemli sorunlar söz konusu olduğunda böyle haykıramıyorlardı?
winston yazmayi sürdürdü:
bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler. " - 41büyük usta orwell'ın romanına günümüzden bir ekleme yapmak isterim.
''bayağılık kalitedir, kalite bayağılıktır.'' - 42bir sene.
- 43Oku allah oku
Oku allah oku bi türlü sonua gelemedigim kitaptir.
Bi insani hic mi sarmaz bi kitap aynısını suc ve cezada yaşamıştım .
Ikisinide yarida biraktigim kitaptir.
Siyaseti elestiren bir kitap zamaninda rusya ile amerikanin arasina nifak sokmus diye duydum. - 44George orwell'in ismi üzerine çok düşündüğü kitap. İlk önce kitabın adını "avrupa'daki son adam" olarak koymayı düşünmüş, ancak daha sonraysa "1984, 1982 ve 1980 yılları arasında kalmıştır. Sonunda kitabın çıktığı yıl olan 1948 yılının son iki rakamının yerlerini değiştirmiş ve kitabın adı 1984 olmuştur.
- 45yeni baskısıyla beni benden alan roman.
gel gelelim ben ona o parayı vermem.
hayır, o para etmez demiyorum,
sadece sevmediğim bir kitap, birçoğunun aksine.
edebi yönden yani... - 46bu kitabı okuduktan sonra çıkıp bi şehir turu atın bunu yaparken biraz da haber okuyun.
her yerde big brotherın fotoğraflarını gördükten sonra "amuna goyim kitabın içindeyim lan" hissini yaşayacaksınız. - 47savaş barıştır, cahillik güçtür.
- 48Şu anki Türkiye'yi anlattığını düşünüyorum. İleri görüşlü yazarmış vesselam.
- 49(bkz: overrated)
- 50"...
İçimde bir sığıntı gibi telaş
İçimde bir felaket gibi merak
...
"
Karşı koyamayıp satın aldım.
Sırf ileride akıl donduran fiyatlar üzerinden satılacağını bildiğimden ve sahip olmadığım için pişman olacağım nadir şeylerden bir tanesi olacağını bildiğimden.