kayıt

zeka örüntüleri sever ve rastgelelilikten uzak durur

  1. 1
    *

    *

    merhaba halk, hatta hâlk!

    zamanında sildiğim girdilerin birinde bu sözü yazmıştım, ghb hemen ukde olarak çökmüş.

    bir alıntı, kime ait? douglas hofstadter.

    nerede? gödel, escher, bach: bir ebedi gökçe belik.** atarlanıp bu kitap hakkında yazacaklarımı yazmaktan vezgeçmiştim o zamanlar. şimdi yalnızca bir kısmı hakkında yazayım.

    her ne kadar bir matematikçinin, bir ressamın ve tarihin gördüğü en büyük besteci j. s. bach'ın adını taşısa da, ne matematik, ne resim ne de müzikle alakalı bir kitaptır.

    kitabın özü şudur: döngü. özellikle de, self reference. kendine referans, hortumu kendilerine bağladı bunlar. bu biçimde döngü.

    1979'da yazılan kitapta kendini yeterince ifade edemediği için hofstadter* 2007 yılında tamamlamıştır kendi döngüsünü: i am a strange loop, kitabıyla. ben bir garip döngüyüm, adıyla türkçesi var sanırım, bakmadım.

    aslında geb, bilince sahip olmayan maddelerden bilinç nasıl oluşur, oluşan şey nedir vb.sorulara cevap aramakta, ararken de cevapladığından çok soru sormakta olan bir kitap.

    arasından sadece bu sözü alarak anlatacağım, çünkü anlattığım geb değil, sadece bu söz.

    sözün geçtiği bölümü olduğu gibi aktaralım, syf 248-249-250.

    alıntı on:


    "Yine Bach Karşısında Cage

    Ama yalnızca uzun bir metne sahip olmak yeterli olmayabilir. Uzaya Bach’ın müziğinin olduğu bir plak göndermek ile John Cage’in müziğinin ol­duğu bir plak göndermek arasındaki farkı bir daha ele alalım. Bu arada bi­rincisine, alerotik* olarak üretilmiş elemanların kompozisyonu anlamına gelen, İngilizce “Composition of Aleatorically Generated Elements” sözcüklerinden kısaltmayla “CAGE,” İkincisine de armoninin güzel aperiyodik kristali anla­mına gelen İngilizce, “Beautiful Aperiodic Crystal of Harmony” sözcüklerin­den kısaltmayla “BACH” diyebiliriz. Şimdi bir Cage parçasının anlamının bi­zim için ne olduğunu düşünelim. Bir Cage parçasını -belli gelenek türlerine bir isyan olarak- geniş bir kültürel ortam içinde ele almak gerekir. Dolayısıy­la eğer bu anlamı iletmek istiyorsak, yalnızca parçanın notalarını göndermek­ le kalmayıp, daha önceden Batı kültürünün kapsamlı bir tarihini de iletmiş olmalıyız. Bu durumda John Cage’in müziğinin yalıtılmış bir plağının özünlü bir anlamı olmadığım söylemek doğru olur. Yine de Batı ve Doğu kültürü üzerine, özellikle de geçen son birkaç on yılın Batı müziğinin eğilimleri üzeri­ ne yeterince bilgisi olan bir dinleyici için anlam taşır - ama böyle bir dinleyi­ci bir kumbaralı pikap ve parça bir düğme çifti gibidir. Anlam çoğunlukla başlangıçta dinleyicinin içinde içerilir; müzik yalnızca onu tetiklemeye yarar. Ve bu “kumbaralı pikaplar” saf zekânın aksine, hiç de evrensel değildir; uzun zaman dilimlerinde yerküremiz üzerinde gerçekleşen değişik olaylar dizisine bağlı olması nedeniyle büyük oranda dünya-bağımlıdır. John Cage’in müziği­ nin bir başka uygarlık tarafından anlaşılacağın ummak, gözde ezginizin, ay­'daki bir kumbaralı pikapta Saskaton’da bir salondakiyle aynı şifre düğmele­rine sahip olmasını ummaya benzer.


    Diğer yandan Bach’ı değerlendirmek çok daha az kültürel bilgi gerektirir. Bu büyük bir ironi gibi görünmektedir, çünkü Bach çok daha karmaşık ve düzenlidir, Cage ise entelektüellikten yoksundur. Ama burada tuhaf bir tersi­ne dönüş söz konusudur: zekâ örüntüleri sever ve rastgelelilikten uzak durur . Çoğu insan için Cage’in müziğindeki rastgelelilik daha fazla açıklama gerekti­rir; ve açıklamalardan sonra bile çoğu insan mesajı kaçırdığı duygusuna kapı­labilir - oysa Bach’ın müziğinin büyük bölümünde sözcükler gereksizdir. Bu anlamda Bach’ın müziği Cage’in müziğinden daha fazla kendine yeter. Yine de Bach tarafından insanlık durumunun ne kadar göz önüne alındığı açık de­ğildir.


    örneğin müzik her biri daha da küçük, orta ve genel yönlere bölünebilen üç ana yapı boyutuna (ezgi, armoni, ritim) sahiptir. Şimdi bu boyutların her birinde, zihinlerimizin şaşırmadan kullanabileceği belli miktarda karmaşıklık vardır; açıkça besteci bir parça yazarken, çoğunlukla bilinçsiz olarak bunu göz önüne alır. Bu farklı boyutlardaki “katlanılabilir karmaşıklık düzeyleri” büyük bir olasılıkla bizim tür olarak evrimimizin özel koşullarına bağlıdır ve diğer zeki türler bu birçok boyutta tamamıyla farklı katlanılabilir karmaşık­lık düzeyine sahip bir müzik geliştirebilirler. Dolayısıyla bir Bach parçasına, basitçe tek başına müziğin yapısından çıkarılamayacak, insan türü hakkında birçok bilginin eşlik etmesi gerekebilir. Bach’ın müziğini genotiple ve uyandı­racağı varsayılan duyguları fenotiple bir tutarsak, o zaman ilgilendiğimiz şey genotipin, fenotipin açığa vurulması için gerekli bütün bilgileri içerip içerme­diğidir."

    alıntı off.

    şimdi:

    dayının burada zeka örüntüleri sever sözünden kastı az çok belli gibi duruyor ilk başta. rastgele oluşan veya oluşturulan şeylerin, onu değerlendirenler açısından bir anlamı olmadığıdır. bunun yanı sıra, "kendini refere etmek" bakış açısıyla kullandığı, "Bu anlamda Bach’ın müziği Cage’in müziğinden daha fazla kendine yeter" sözü, bilincin ve onu meydana getiren parçalardan biri olan zekanın kendini refere etmesine bir göndermedir ve evet, bach'ın müzği, kendisini iyi bilenler ve inceleyenler için, ziyadesiyle kendine yeter ve kendine bir kimlik de oluşturur.

    kitabın buraya aktarmadığım bölümlerini de cebe alırsak, döngülerin de rastgelelilikten uzak durup, örüntüler şeklinde oluştuğunu anlatır aslında. karmaşanın örüntüler içinde anlamlandığını da bir yerde ifade etmekte.

    hofstadter dayıya göre, kavramlar ve onları algılamak zekada önemlidir ve algı hunisi yaklaşımıyla anlatır. bu kısımlara yeri gelince gireriz, şimdi konu zeka ve örüntü ilişkileri.

    sürekli tekrar eden özelliğiyle döngüler aslında bir örüntü oluşturur. bu döngüler, zekanın kendisine referans vermesiyle, basit birkaç atomun birleşmesiyle oluşan insan beyninde, "ben" kavramını oluşturur, diye iddia eder bu dayı.

    yani kendinin farkında olmak, bir yerde yüksek zekanın ön koşuludur. bunu da döngü örüntüleriyle yapar.

    iki insan arasındaki zeka farkını ise, bu örüntülere hakimiyetleri belirler gibi bir sonuca ulaşmak da olası. onedio gibi yerlerde yaptığınız iq testlerinin çoğunun aslında bir örüntünün eksik parçasını tamamlamak olduğunu hatırlayın.

    en son cümlede geçen genotip ve fenotip benzetmesini biyoloji bilgisi zayıf kalanlar için açıklayalım:

    genotip genlerinizdeki özellikler iken fenotip fiziksel halinizdir. genleriniz uzun boyluluk içerirken, beslenme vs. şartlardan dolayı fenotipiniz kısa boylu olabilir.

    burda, zekayı oluşturan örüntüleri genotip olarak değerlendirirken dayı, onu algılyan zekayı ise fenotipe benzetmiş. sen ne söylersen söyle, karşındakinin anladığı kadardır, demiş. son cümlesinde ise, aslında üreten zekanın, onu inceleyen zeka açısından her örüntüyü içerip içermediğini sormuş, bu da leb demeden leblebiyi anlamak.

    yani zeka, örüntüyü ner kadar iyi üretiyor? soru, ne kadar iyi çözüyor, değil.

    bu da başlıkta geçen sözün, örüntüleri tanımaktan ziyade, örüntü yaratmaya yatkınlığı hakkında söylendiği sonucuna ulaştırıyor. (bilinçle karıştırmamak lazım zeka kavramını, yoksa rastgele müzik üretmek de bilinçli bir seçim, ama üretenin zekasından bağımsız.)

    zeka örüntüleri sever ve örüntüleri oluştururken, rastgele davranmaktan kaçınır, demiş.

    bu hofstdter dayının bu kitabı yazdıktan sonra, "anoloji bilincin çekirdeğidir" demişliği var, yeri gelince değerlendireceğiz. mesela annus mirabilis'te einstein bir anoloji yapmış, anolojisinin anoloji olduğu bile anlaşılmamış, dünyayı değiştirmiştir. anlatırız.

    adios halk, bir başka girdide görüşürüz.
    • muhteşem bir entry, 150-200 sayfasını okuyup devam etmeye odağımın yetmediği geb'i tozlu arşivden çıkarmaya meylettim... tabii pdf...
    • teşekkür ederim, ben ilk rafta görüp aldığımdan bu yana geçen 19 yıldan bu yana dövüşüyorum bu kitapla.

      aşırı şekilde yazarın bahsettiği şeyleri kendi bizzat barındıran bir kitap. döngüler, kendine referanslar, semboller, dil, bilinç vs iç içe geçmeler, örüntü oluşturmalar gırla.

      her zaman keşfedilecek bir şeyleri var içinde. zaman zaman çok tuhaf ve düpedüz saçma gelse de, yazarı kitap dışı yerlerde insanı ikna etmeyi başarıyor ve ben bu kitabı hofstadter youtube'da seneler içinde görünmeye başladıkça, seneler içinde anlamlandırabildim.

      aslında yukarıdaki girdiyi yazdıktan birkaç saat sonra tekrar okuyup, üç dört paragraf kadar ekleme yapmam gerektiğini farkettim. devam eden bir girdide yazarım bir ara.