kayıt

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

  1. 280
    #314379
  2. 279
    Ziraat banlası'nın ambleminin tczb harflerinden oluştuğunu öğrenmem. Ben hep buğday başağı sanardım.

    www.kamuiscileri.com/...
  3. 278
    entrynin giriliş zamanını tam anlamıyla öğrenebiliyormuşuz sözlükte. bunun için misal "üç gün önce" yazısının üstüne getirmemiz yetiyormuş mouse imlecini. hemen çıkıyormuş orada. aynı şey alttaki en çok girdi girenler ve diğer listeler için de geçerliymiş yazarın kaç entry girdiğini ya da kaç artı oy aldığını üstüne getirerek öğrenebiliyormuşuz. yıllar yılı sözlükteyim bu sabah öğrendim. çok cahilmişim be sözlük.
  4. 277
    bir kumandanın çalışıp çalışmadığını anlamak için telefon kamerasının kullanılabilmesi.

    şöyle ki kumandayı telefon kamerasına doğrultup telefondan kamerayı açıyoruz.kumandadan herhangi bir tuşa basıyoruz telefon kamerası gözle görülmeyen kumandanın oluşturduğu mor ışığı yakalıyor ve ekranda gösteriyor.

    ufku iki katına çıkarmasa da yerinde kullanımda zaman kaybının önleyebilecek olan bir bilgi.
  5. 276
    türkiyeyi masonların, dünyayı uzaylıların yönetmesi.
  6. 275
    yanlışlıkla bir sekmeyi kapatırsanız ctrl + shift + t yapınca o sekmenin geri gelmesi.

    + zbigniew, mağaradan bildirdi.
  7. 274
    stajyer doktor olan stubbins ffirth sarı humma hastalığının bulaşıcı olmadığını kanıtlamak için denek olarak kendisini kullanmakla kalmayıp sınırlarını da biraz zorlamış. önce kendinde ufak çizik yaraları oluşturup hastaların kusmuklarını bu yaralara sürmüş. hasta olmayınca gözlerinin içine akıtmış, yine bir şey olmayınca kusmuğu ısıtıp buharını çekmiş. en son "ölümsüzüm lan ben!" triplerine girmiş olacak ki kusmuğu yiyivermiş. bunun dışında kan, idrar, tükürük gibi hastalardan aldığı vücut sıvılarını da muhtelif yerlerine yedirmiş. böylece hastalığın bulaşıcı olmadığını kanıtladığını düşünmüş. bütün bunlara rağmen hastalığa yakalanmamasının sebebi ffirth'in hastalığı atlatmış kişilerden örnekler alması imiş. bu durumda hastalık bulaşıcı olmuyormuş.
  8. 273
    ingilizce suikastçi demek olan assasin aslında haşhaşi kelimesinden türemiş.
  9. 272
    aşka inananlara gelsin,
    bir kadın ile bir erkek birbirlerine aşık olduklarında erkeğin libidosu gittikçe artar. yani ilişkinin başında libido düşükken, ileriki safhalarında libidosu daha da artar. kadının ise libidosu çoktan aza doğru ilerler.

    özetle, gerçekten birbirinize aşık olduğunuz bir sevgiliniz olduysa ve partnerinizle ilişkinin henüz başında sevişmişseniz bütün suç kadınındır. kadın sizden daha çok istediği için sevişmişsinizdir.
  10. 271
    (bkz: gökkuşağının bittiği yerde altınların olması)
  11. 270
    akünüz bittiği zaman bir tablet aspirini içine koyun. bi süre bekledikten sonra 2-3 marşlık bir enerjiniz olacak.
    ama akü bundan sonra kullanılamaz ona göre.
  12. 269
    (bkz: laktasif etki)
  13. 268
    liseli kardeşlerime gelsin.

    twitter.com/...
  14. 267
    pipi kelimesinin ingillizcedeki "pee" kelimesi, yani işemek anlamına gelen kelimenin ikilemesi ile türkçeleştirilmiş olduğunu ve,

    popo kelimesinin ise yine ingilizcedeki "poop" kelimesi, yani zıçmak anlamına gelen kelimeden türetildiğini,

    biliyor muydunuz?

    bu bilgi ile aydınlattığım tüm sözlük erbabı adına çok mutluyum. ne "bok"a yarayacaksa bu bilgi. *
  15. 266
    kaplumbağalar kıçlarından da nefes alabilirlermiş. öğrenin istedim.
  16. 265
    istanbul avrupa yakasından anadolu yakasına vapurla geçerken vapurun sağ tarafına güneşin gelmemesi.
    bu muazzam bilgi sayesinde güneş ışınlarına maruz kalmadan seyahatinizi gerçekleştirebilirsiniz.
  17. 264
    (bkz: bağlama çalmak)
  18. 263
    şortun iki yönlü olması.

    şimdi bende güzel bir şort var böyle siyah. kumaşı filan hoş. yatıyordum yatakta, paçasından içeri baktım tertemiz yazıyla adidas yazıyor. dedim bu yazının tersi olamaz. hemen kalkıp perdeleri çektim, şortu çıkarıp ters çevirip giydim. mis gibi. kırmızı bir rengi var ama çok hoş rengi. eski şorttan daha güzel resmen.

    iki şortum olmuş gibi oldu şimdi eheh. dikkat çekmek istemiyorsam siyah çıkarım, herkes bana baksın istiyorsam kırmızı giyer çıkarım. sanki iki farklı şortmuş gibi yıkamadan bir hafta ida..

    neyse orası sizi ilgilendirmez.
  19. 262
    ntv'nin açılımının nergis tv olması. *
  20. 261
    Osmanlı'nın 1627 yılında 15 parçadan oluşan donanma ile izlanda'ya saldırması.

    tr.wikipedia.org/...
  21. 260
    #248812

    resssmen aydınlandım abi...
  22. 259
    (bkz: c++)
    (bkz: assembly)
  23. 258
    kelimelerin zamana, mekana ve kişilere bağlı anlam bulutları olması. hiçbir zaman aslında birebir aynı anlamların yüklenemeyecek ve aktarılamayacak oluşu.

    ayrıca yapılan bir deneyde yapay oluşturulan kelimelerdense bu yapay kelimeleri kişilerin hatırladığı kadarının diğer kişilerce daha kolay hatırlanabildiğinden yola çıkarak tüm dil oluşturma sürecinin bir nevi kulaktan kulağa oyunu gibi olduğu ve toptan koca bir yanlış anlaşılma yumağı olduğumuz gerçeği. *
  24. 257
    Söz uçar yazı kalır sözünün aslında, sözün uçması ve ulaşması gereken yerlere varması iken, yazının sadece olduğu yerde kaldığı şeklinde bir ifade olmasıymış. Aslında bilinenin aksine, burada pozitif betimleme yazıya değil, sözel ifadelerin daha rahat ve pratik aktarılabildiğine imiş. Her ne kadar yazının bu şekilde basite indirgenmesindeki ifadeye katılmıyor olsam da, yine de Haklı bir ifade midir, değişen çağ ve şartlar bakımından ele alırsak tartışılır.
  25. 256
    hiçbir cümlenin tam olarak bize ait olmadığı. beni çok değiştirmişti şahsen bu.

    şimdi girilerimin yüzde doksanı malumun ilanı gibi geliyor biraz da öyle gerçekten. ama ben bunu ilk fark ettiğimde ufkum epey genişlemişti. hiç mi benim bir zamanlar düşündüğüm gibi düşünen yoktur aramızda? vardır herhalde.

    bize ait cümle yok mu? tabi her cümle bize ait. al bak malumun ilanı yine. ama bakış açımızda bir gariplik var genelde: bazı bilgiler öğrenilmiş, bazıları ise kendi buluşumuzmuş gibi geliyor.

    oysa çok basit bir şey var ki: hiçbir şey yoktan var olup, vardan yok olmaz. kendi cümlelerimiz ama, onları biz yaratmıyoruz.

    her fikrimizin her cümlemizin altında bir geçmiş, bir öğrenilmişlik var. ya başka bir insandan -kitaptan filan da olabilir yine insandan sayıyorum- ya da yaşantımızdan-doğadan deneyimlediklerimizden, hiçbir cümlemiz tamamen bize ait değil, hepsi öğrenilmiş.

    bunu fark etmenin en büyük faydası gerçekte bildiklerimizin yaşantımızın fikirlerimizin temellerini aramaya itiyor bizi. "yahu ben neden mercimek sevmiyorum" dan tut "ben neden sosyalist oldum da ne bileyim liberal filan olmadım?", ya da ne bileyim "ben neden kekeliyorum", ya da "ben neden kendimi bu kadar beğeniyorum" gibi, kendimize dair tüm soruların cevapları olduğunu öğreniyoruz. bunları yendikçe insan bilinçaltını, bilince taşıyor. kendini tanıyor, davranışlarının nedenlerini araştırdıkça yanlış bulduklarını değiştirecek gücü kazanıyor, kendi hayatına yön verebilecek hale geliyor. öte türlü etki-tepki zincirinden kurtulamıyor insan. hayatın rüzgarına kapılıp gidiyor. kendini oluşturan şeyden habersiz yaşıyor ki kendini yeniden üretebilecek güce sahip olamıyor doğal olarak.

    kendini bil lafı hep böyle dandik bir laf gibi gelmiştir. ama düşündükçe baya bildiğin kendini bilmek için aslında bilmen gereken o kadar çok şey var ki:

    (bkz: bağıntı)