kayıt

kutup sözlük yazarlarının denemeleri

  1. 91
    Vardır. İnsan olmayı deniyorumm hadi yavrum.
  2. 90
    sevgisine merhamet gösterilmemiş ruha anıştırmalar-

    çaresizlik; gurur, ahlak ve haysiyet gibi kalıpların parça parça döküldüğü yer.
    içinde olmaktır yadsıyan grilikle bezeli biçimsiz boyutta, bir iğneden kana karışan sert ve soğuk bir sıvının hayal meyal idrakında oluşun, arkasındaki tekinsiz kayboluşun. çırılçıplak şekilde taze kokan yarı karanlığa gözlerini açmış insan, insanı insan yapan her şeyin silinip aktığı, deliğine girip içinden geçtiği ilkel boru zaman.
    soyut addedilen tüm manayı bulma gayesiyle, kozasından çıkan bir tırtıl yanılgısında ve sıcaklığında kendi temaşası, kendini yaratma ve var kılma çabası, tam tersine hizmet eden. öteki de namümkünken, tek ele avuca gelen o habis fiillere naif bir etiket, sonsuz siliklikteki tüm bireysel devinim. acınası ve insanca, pek insanca.
    yazmak zul, konuşmak yük, boş. ağız şapırdatmalarını, dudak hareketlerini ve hararetle savunulan fazla insansı hırsları duymak ve izlemek zorlama kibar bir tabirle, acı verici. hele hele anlatmak, eski bir istek anlaşılmayı istemek, modern bir destekten güç almadan, kibir barındırmaz şekilde anlaşılacağını düşünmek, evrensel sayılabilecek, bir diğerlerinin kendimden daha az insanlığa sahip olduğunu görme eğiliminden bağımsız şekilde ızdırap.
    kendim miyim tüm derdim, değil mi diğeri.. kendi derdime dert mi bu, gayen bu mu diye acıyarak bakabileceğim eski bir lükse de sahip değilken. çaresizlikle birlikte gelen kötü bir alışkanlık sonrasızlık, bir kara delik.
    nispi çoklukta, en temel zeminde zamansal bir arka plana sahip o eşsiz(!) mirasın, farklı ve belki bazen zıttı olduğunu düşündüğü şeyin bizzat kendisi olması şaka olmalı. idrakı ve soyut bir kabulü zor çünkü eğilmişken başak, geçmişken zaman.
    sonrası?
    ''şeytanı tutsun tutabilen!
    zordur onu yakalamak bir daha!''
    sıcak yumuşaklıkla sarılı, dudak kıvrımlarından düşen
    dostluk ve sevgi cümlelerinin kaldırıldığı rafa bakılsın.
    ''kendilerini gönderilmiş gibi gösterirler göklerden,
    ve melekler gibi fısıldarlar, yalan söylerken.''
    www.youtube.com/...
  3. 89
    okunacağını bilsem bir şeyler yazardım ama çokta fiye alınmayacağımı bildiğim için bb
  4. 88
    (bkz: iyi denemeydi kutup sözlük)
  5. 87
    Önümde bir fincan kahve ve yükselen kül rengi dumanlar var ve sanki birer canlıymışlar gibi sanki bir şeyler anlatmak istermişler gibi aslında özünde zaman gibi. Tam anlayacak gibi olursun ya hani ve birden yok oluverir geriye somut hiçbir şey kalmaz. Dumanları seyrededurayım kahvem soğusun ya da kahvemi içeyim dumanlar içimde sussun veya hiç kahve yapmayayım yatağımda yatayım ve bu bahsi kapatalım. Mümkün müdür bu son seçenek? Sonsuza kadar anne karnında kalabilir miyim, illa aklımı bir şey çeler ve merak eder çıkarım o delikten. Koşarım hiç sonunu düşünmeden, ne bulduğumu anlayamadan bir başka şey ilişir gözüme ve sonra bir başkası. Dur durak bilmeden, yorulmadan koşarım yağmur çamur demeden. Koşarım, koşarım da neden? Şimdi “bunlar nereden çıktı be adam” der gibisin. Kendimi aynada gördüğüm ilk an öyle çok şaşırmıştım ki uzunca bir süre göz göze gelemedim kendimle. Yüzümü inceledim, sağ yanağımda bir yara izi vardı. Çocukluğumdan kalmış olsa gerek ve giderek büyümüş benimle beraber yoksa çocukken bütün yüzümü kaplaması gerekirdi, öyle değil mi? Saçlarıma baktım simsiyahtı fakat sağ tarafta bir tane beyaz isyankar saç vardı. O kadar siyah saçın içinde öylesine belli oluyordu ki görmemek imkansızdı adeta “hey! Ben buradayım, işte burada.” Diyordu. Kaybedecek bir şeyi de yok gibiydi, böylesine bir davranış cesaret isterdi ya da tükenmişlik veya yalnızlık isterdi tıpkı tanrınınki gibi. Gücün varsa düşünebilirsin kaç bin yıldır yalnızlık, kaç milyon yıl ve neden? Aklından geçenleri biliyorum somut bir şeyler aramak saçmalık belki peki ya aramamak? Kaçmak değil mi, korkmak görmemezlikten gelmek değil mi? Sen bu oyunun içinde tüketilecek olanları tüketmeye devam et, ben yalanların doğruluğunu ispatlamak son günümde yalnız kalmamak için aklımın sınırlarını her geçen gün aşmaya devam edeceğim. Sen bu oyunun içinde benliğini arayadur, hiçbir zaman karşılaşmayacağız!
  6. 86
    ruhunu satmak

    Ne büyük yalancısın sen? Önce işlenmemiş günahlar uğruna satıyorsun ruhunu şeytana sonra da diyorsun ki şeytan ruhumu gasp etti. Nasıl bir riyakarlık bu? Yoksa yalancı değil de iyilik meleği misin kendince? Öyleyse eğer kaç sevabınla aklayacağını düşünüyorsun şeytanın günahlarını? Onun içindeki ateşi dindirecek mi ki feda edeceğin ruh? Sen daha benim içimdeki ateşi dindiremiyorsun ki ... Hem bilmediğin, belki de bilip de söyleyemediğin bir şey var kendine. Şeytan, sen satmadıkça gasp etmez senin ruhunu. O yüzden satılık ruhlar vardır sadece, çalıntı ruhlarsa senin gibilerin uydurduğu en büyük yalandır.
  7. 85
    ikinci

    Beni benden fazla sevmene izin veremem. Neden diye de sorma sakın. Çünkü ben de bilmiyorum nedenini niçinini. Belki bencilim, en fazla seveni ben olmak istiyorum kendimin. Belki de seni düşünüyorum ben, gün gelir de bir gün kaybettiğinde o sevgiyi ve sevileni beni benden fazla sevdiğin gibi benden fazla üzülürsün diye bu defa. Ya da belki de haketmemekten korkuyorum sevginin fazlasını. Bence sen boşver belkileri de iyisi mi hep ikinci ol, ol ki, en çok seven ben olayım yine kendimi.
  8. 84
    en güzel yalan

    Söyleyeceğin en güzel yalan, en acı gerçeğimi en güzeli yapamayacaksa eğer, kendine sakla o yalanı. Yeterince duydum ben zaten o yalanlardan. Ha aralarında güzelleri yok muydu? Elbette vardı . Vardı ama ben artık sadece en güzelini arıyorum. En güzelini duymak istiyorum yalanların. Ve korkarım ki o da sen de yok. Üzgünüm de aynı zamanda. Üzgünüm çünkü bu muhtemelen en acı gerçeğini en güzel yalan yapamayacak. Yine de, bunlara rağmen, birbirimize benzemiyor muyuz sence biz? İkimiz de iyi birer yalancı değiliz. Ne dersin?
  9. 83
    geçmiş

    Her şeyin ve herkesin katili olabilirsiniz. Üçüncü şahısların, sevmediklerinizin, nefret ettiklerinizin, düşmanlarınızın, sevdiklerinizin, dostlarınızın hatta kendinizin bile. Zamanın da katili olabilirsiniz geleceğinizin de. Ama bir tek şeyin katili olamazsınız. Geçmişinizin. Ne yaparsanız yapın geçmiş maktul olmaz hiçbir zaman
  10. 82
    istanbul

    Bugüne kadar bir tepeden bakmadın değil mi hiç İstanbula'a şaire özenip? Aziz İstanbul'u almadın ayaklarının altına, değil mi? Evet, insancıkları duymuştun belki birilerinden ama kendi gözlerinle görmedin hiç? Ama eminim yapmak istedin mutlaka bunların hepsini. Şimdi yap öyleyse yapacaksan. İkincisi olmayabilir çünkü. Hani İstanbul kazan sen kepçeydin ya her zaman. Bak şimdi İstanbul yine aynı kazan ama sen kepçe değilsin bu defa. O kepçeyi tutan elsin. Şimdi istediğin kadar karıştırabilirsin bu büyük kazanı. İstediğin kadar çalabilirsin elindeki kepçeyle kazandan. İstersen bencil ol, kepçeyi hep kendin için doldur, istersen adilce dağıt etrafındakilere, istersen zalimce. Yeter ki o el hep senin elin o kepçe de hep senin elindeki kepçe olsun. Ve bir şey daha. Bu ihtişamlı büyük şehir sanma ki ayaklarınla ezebileceğin kadar küçük. Sen tepedesin diye öyle görüyorsun sadece. Yoksa İstanbul'u ayaklar altına almak kimin haddine? Sen sadece insan olmanın tadını çıkar yapabildiğince. İnsancıklarını seyret doya doya kendi tependen. Yedi tepeli şehir hala yedi tepeli yoksa, sadece birisi sana emanet şimdilik hepsi bu.
  11. 81
    (bkz: Deneme bedava)
  12. 80
    iyi niyetli yazar denemeleri.

    güzelsiniz de bunları kimse okumuyor biliyorsunuz değil mi? tüm büyüyü bozduğum için özür dilerim.
    • aa aetos... hocam çıkaramadım kusura bakma ya :(
  13. 79
    hüzün şehri

    "bırak tutsak olsun. özgürlük de olmayıversin hüzün şehrinde. hüzne tutsaklık yakışır hem. gri bir tutsaklık. puslu gecelerin griye boyadığı şehir olsun adı, bundan böyle. ne güvercin çırpabilsin kanadını bu şehirde, ne de genzini yakan dumanın unutabilsin tadını ömrünün ahirinde."
  14. 78
    "beni benden fazla sevmene izin veremem. neden diye de sorma sakın. çünkü ben de bilmiyorum nedenini niçinini. belki bencilim, en fazla seveni ben olmak istiyorum kendimin. belki de seni düşünüyorum ben, gün gelir de bir gün kaybettiğinde o sevgiyi ve sevileni beni benden fazla sevdiğin gibi benden fazla üzülürsün diye bu defa. ya da belki de haketmemekten korkuyorum sevginin fazlasını. bence sen boşver belkileri de iyisi mi hep ikinci ol, ol ki, en çok seven ben olayım yine kendimi."
  15. 77
    mutluluk

    "bir parça mutluluk arıyoruz değil mi hepimiz? tamam da hangi mutluluktan bir parça aradığımız? hüzünlerimizden bozma olan bilmem kaç ayarlıktan mı yoksa 24 ayarlıktan mı? gerçi kaldı mı bu devirde 24 ayar saf mutluluk? bulabileceğimizi sanıyor muyuz gerçekten yoksa kandırmak mı kolay kendimizi? bence yok, kalmadı. e o zaman elimizde bir tek çakma mutluluklar kaldı galiba değil mi? üstelik çinliler'e de muhtaç değiliz bu konuda. piyasada yeterince var zaten. hatta biraz yetenekliysek bu konuda kendi çakma mutluluğumuzu bile kendimiz üretebiliyoruz. hem ucuz hem de gerçeğinden ayırt edilemeyecek kadar "kusursuz". 24 ayarın bahsi geçmişken, unutmadan. hani altın yere düşse de altın ama 24 ayar mutluluk tam da onu yakalamışken ellerimizden kayıp gitti mi binbir parçaya bölünüyor ya, işte o fena koyuyor yüreğe. yanlış mı biliyorum ben yoksa? ne dersiniz?"
  16. 76
    Dünya kabuller üzerine kurulu. Çalışmalar gerçekleştirdiğimiz, üzerinde araştırmalar yaptığımız bazı basit gerçeklere dayanır ve o gerçekler aslında gerçek değiller, hatta var bile değiller. Mesela atmosferi geçtik, aya gittik, Mars'a gittik, Mars'ı kolonileştiriyoruz ve diğer yerleri de araştırıyoruz. Kuantumlar, astrofizikler, kara delik hesaplamaları vs. Hepsi var olmayan bir şeylerin kabulu üzerine kuruludur. Matematikte 0'ın, 1'in ne olduğunu soramazsınız. Kabul edersiniz

    Aynı şey deneme için de geçerli. Diğer yazı türleri, İnsan, hayat, ekonomi üzerinde dahi konuşurken deneme yazarken deneme kurallarına sabit kalıyoruz, kalmaya çalışıyoruz. Yani denemeyi bir rehber almış gidiyoruz ama denemeyi de sorguluyor muyuz?

    Mesela, en büyük konularımızdan biridir gönül konuları. En zor, en grift olanı değil belki ama bir çok kişinin kıyasa gire ölümü seçeceği bir acısı vardır. Sevdalar, birliktelikler de bazı kabullerle başlar, diğer her şey gibi. Sevmek ve sevilmek her şeyi aşmalıdır ama aşamaz zira herkes çok güçlü olamaz. Bir diğer kabul de sevmek sevilmenin mühim olduğu kadar tek bir insanı sevmek ya da girilmeye çalışılan kalpte tek olmaktır. Diğer türlüsü ziyandır, yazıktır, hezeyandır. Arada farklar vardır, matematiğe sıfırı soramazsın ama aşığa sevdiğini sorarsın. Matematiğe soramazsın ama aşık olana sorabilirsin mutlu musun diye. Yerin dinine batsın matematik ama ona soramazsın, halbuki sevdiğine sorarsın bu gönlün sahibi kim diye. Verilen cevap bir kabuldür ve ona göre hareket edilir. Düşünsenize; ruhun bir başkasına, aklın bir başkasına ve bedenin bambaşkasına ait. Oldu mu peki bu? Oldu da etik olmadı her neyse, aşkı tanımlayamıyoruz, tanıyamıyoruz ki ortak kabuller oluşturalım ama şöyle de bir gerçek var: İnsan olan bir başkasının tahtının olduğu gönle girmez, girdiyse de uzun kalmaz.
  17. 75
    özlediğim başlık. döneceğim..
  18. 74
    varsa okumak için sabırsızlandığımdır. insana perspektif katar.
    • :'( şu an ağlıyorum ve girdi giriyorum sözlük biliyor musun..
  19. 73
    -tik tak-

    ‘’Tik tak’’

    Eski bir saat, odaların birinde koridorlardan yankılanıyor vuruşlar.. Masada bir sürahi, saat ve bir kafka eseri.. Böyle hissetmekten nefret ediyorum.. Çaresiz, umutsuz ve hastalıklı.. ayrıca Ben, böyle bir adamım. Tüketim çağında bir prototip. ‘Olur öyle’ deyip de geçemiyorum, üstünden atlayamadığım gibi. Günlerim parasız ve kadınsız olarak mağaza vitrinlerinde geçiyor. Söylememe gerek yok, fersahlarcahlarca uzaktan fark edilen biriyim. Saçlarım kirli ve dağınık. Kaba bir burnum, bilye kadar gözlerim var.

    Çirkinliğim fakında olmakla beraber, kitlelere karşı direnmek de istemiyorum. Hem, Acılarımla beraber büyümek güzel, eğlenceli de.. Bütün ‘olamazsın’lara ‘yapamazsın’ lara ‘’rağmen’’ işte, buradayım ve onlara kendimi gösteriyorum.. bu cümbüşe davet edilmemiş herkesin diyetidir bu.. alaşağı edilmiş ne kadar ego varsa şimdi onlardır beni var eden.

    ‘’Cehennemde çürü’’

    kafamdaki böcekler, yarasa ve baykuşlar bu cümleyi kafamın duvarlarına kazıyor.. dışarı çıkmaya çalışır gibi bir havaları var.. tutmakta zorlanıyor, direndikçe terliyorum. Aklımın odalarına tıktığım bu koca evren, artık kabına sığmıyor, sonsuzdan küçük mutluluklarımı da elimden almak istiyor.

    ‘’Zamanın azalıyor..’’

    ‘’tik tak..’’

    Yeter ve sus! Öyle sus ki çığlıklara benzesin sessizliğin.. Karanlık odalarda sessizce, sus.. Öteden beri en büyük suçu zamana attım, kolayı buydu.. hiç, bir aynaya bu denli farklı bakmamıştım.. Kendi kendimin fobisiyim.

    ‘’Tik tak’’

    Kafamı parçalamam gerekiyor derin ve vakur bir susuş için.. parçalayıp, içinden böcekli fikirleri ayıklamam gerekiyor.. Hayır, bu kadar zor bile değil belki.. Böcek ilacım bitti. Belki de böcekler değildir, asıl sorun.. ‘’ortamın kendisi’’ dir.. belki aklım, bir böcek mahzenidir. Sorunlu olarak gördüğüm şey, normalin ta kendisi, ‘’normalin kendisi’’ sorunun kendisidir, kim bilir..

    ‘’son bir adım’’

    Çoktan tükenmiş zamana bir parça anı. Yorulmuş ve Silik bir anı, birkaç gram suç..

    Tik.. tak..
  20. 72
    -saçmaya ve ötesine - 5-

    kelimeler akıyor parmaklarımdan aşağı. kanlı ve kirli kelimeler.. ne tutabiliyor, bırakabiliyorken olmuş olan.. kafamın içerisinde bir cümbüş, her gece...

    her gece.
    her gece.
    her gece.

    bazen gözüm morarmış bir şekilde eve dönüyorum. asgari miktarda suç işledikten sonra yığılıveriyorum yatağıma.. yatak dediğim, telleri kıçıma batan, pislikten sararmış, iğrenç kokulu bir çeşit çile aracı aslında. sarhoş olmadan kafamı o yastığa koymam ben! evet, ev büsbütün bir karmaşa. her zaman duştan sonra kirli bir bornoza sarılıyor, kirli evimin kirli odasının kirli yatağında büsbütün kirli bir halde temiz kalma çabasıyla kıvranıyorum. her şey ne kadar da kirli böyle. seks bile sıkıcı gelmeye başlayınca, kendimi sokaklara attım. mağaza vitrinlerinde, sınav çıkışı yemek yiyen liseli kızlarda ve şarapçılarda bir nebze huzur vardı.. artık o da yok, onu da kaçırdılar. o sinir bozucu şarkıları dinleyip, gazete okuyorlar.

    böcekleri kovamadım. galiba evi komple patlatacağım bir gün. umarım içinde ben de olurum. üst kattan yakarışla karışık bağırış sesleri geliyor.. ''birileri ürüyor'' gen havuzu yeterince kirli değilmiş gibi.. ''kancık piçler, tavşan gibi sikişmeyi bırakın artık!'' ses 10 saniye filan kesiliyor. sonra tekrar devam ediyor.. bu hemen her gece oluyor.

    her gece.
    her gece.

    ışıklar üzerinde, dikkatler onda.. diyor ki: ''aldın mı mesajı?''. ne bir mesaj, ne bir arkadaş. hem ayrıca sen, nereden geliyorsun? kimsin?.. aldım mesajı.. bir hafta sonu tatilindeymişim gibi davranıyorum.. felaketlere doğru koşuyorum.. olmayan elmaları topluyor, ejderhalarla savaşıyorum. çok ciddi bir işin ortasındayım burada.. Yarım kalacak yine. Yarın..
  21. 71
    -saçmaya ve ötesine - 4-

    üstleri tozlanmış anıları çıkardım raftan.. sigara dumanı doluyor gözlerime, külleri yere düşüyor. bunca yıl bunca mektup, bunca acı.. insanı boğuyor olsa gerekti. fonda çalan milenyum müzikleri daha bir loş hava katıyor. oda karanlık olabileceği kadar karanlık, içerisi tozlu olabileceği kadar tozlu.. sesime kulak verin. verdiniz mi?

    hoşgeldiniz. şimdi anılar cangılından ufak kesitler sunacağım sizlere. ilk dönem korkutucu hikayelere konu olan bir orman düşünün.. düşündünüz mü? güzel, şimdi ise o ormandaki uzun ağaçlardan bir ağaç belleyin beni ve kesin gövdemin bir noktasından.. ne oldum ben şimdi? yarım ağaç mı, evet yarım ağaç.. ayrıca sizi temin ederim, bu yarımlık, ormandaki diğer ağaçlardan daha fazla bir tamlık değil. işte, sevgili dostum, bu tozlanmış ve boğaz yakan anılarda bir çeşit yarımlık barındırıyor.. gittikçe kısalıyor cümlelerim.. zamanda silik birer yara şimdi, acılar.. çilemin hatırıına bir kaç cümle sarf etmem gerekiyor mu? çok uzun olmasın mı? ne mümkün, eski dostum.. NE MÜMKÜN.. çalsın telefonlar, yıkılsın kapılar.. sokayım orta yerinize de, kirlenmiş, pus tutmuş ve paslanmış karakterlerinize de..

    her bir fotoğraf, ZAMANIN masaya bıraktığı bir alacaklı defteri gibi. borcum birikmiş, çok verdiğimi düşünmüştüm oysa. saçlarımın siyahına kadar, vermiştim. ne idi peki bu alacaklı gözlerle karşımda dikilmiş anılar, acılar, zaman?.. bilmiyor musun? pekala.. takriben anıları geri bıraktım rafa, daha ilk sayfayı açmadan ürpermiş, irklimiştim. ne kadar güçlü olabilirlerse o kadar güçlü, ne kadar karanlık olabilirlerse o kadar karanlık işte..
  22. 70
    -saçmaya ve ötesine - 3-

    Uzun süredir merak ediyorum.. İçinde bulduğum halin sebebi ben miyim ve ya, Kendi kendimi delirtmem mümkün mü? ‘kader işte’ diyip içinden sıyrılmak ta işin kolayı.. Belki de, çok derin anlamları olmayan bir durumdur bu.. Çok düşünmek istememekle beraber, biraz da olsa düşünmek istiyordum.. Şehirlerin birinde saat çoktan gece yarısı.. en güçlü yatıştırıcıların işe yaramadığı bir bünye yüzünden kusmak için lavaboya koşuyorum.. çilemin taşkın saatleri.. uyuyor olmam gerekirdi.. huzurlu bir biçimde, derin bir uykunun içinde olmam.

    Yine sesler, yine.. yakarışla karışık bir çığlık..

    ...içim taşıyor, 4 duvarın içinde bir oraya bir buraya gidip duruyorum.. gözüme kestirdiğim bir köşeye çöküp kulaklarımı ve gözlerimi kapatıyorum. Dipsiz bir karanlığın içinde, mükemmel sessizliğim yanı başımda.. tek eksiğim bir adet sigara, yakıyorum. Külünü yere dökerken içim acımıyor.. ev benim değil ne de olsa.. kimin olduğunu da bilmiyorum.. her yer, sadece karanlık..

    Bir şeyler deniyorum.. çabalıyor, peşinden nefessiz bir şekilde koşuyorum.. ancak hedef her defasında ne kadar hızlı koşsam da, daha uzağa yerleşiyor. Bir çeşit şaka arıyor gözlerim.. gözümün feri hüzne teşne.. aklım mı bana oyun oynuyor bilmiyorum, bir kapana sıkılmış gibi hissediyorum.. kapattığım gözlerimi açıyorum. Bu sefer dikkatliyim.

    Beni gerçekten, ‘gerçekten’ uzaklaştıran ne varsa ona meylettim.. Bazen yasak meyve en güzeli.. Tadından yenmiyor ‘Gerçekten’. Fazlasıyla ‘gerçekten’.. yine de.. düşünmeden edemiyorum, içinde bulduğum halin sebebi ben olabilir miydim.. hem, öyle ise bile, bunu ben istememiştim…
  23. 69
    -saçmaya ve ötesine - 2-

    Bir komutanın tok ve gür seslenişine, bağırışına fazlasıyla benzer bir ses duyuyorum.. aklımın odalarında her odayı ziyaret eden bu yakarışla karışık bağırış, suya düşen bir taş gibi dalgalanmalara yol açıyor.. Son odayı da ziyaretinde altın vuruşa ramak kalıyor.. Delirmeme, sınırı aşmama.. Bir fark da yok oysaki ikisinin arasında.. İkisini birbirinden ayıran kalın ve geniş çizgileri yok edeli çok oldu..

    İstemsizce gülümsüyorum.. anlamsız gülüşmelerimin sebebini sorgulamayı bırakalı da oldu bayağı.. Hala üşüyorum. Oysa, sigaramın içimi ısıtması gerekirdi.. manevi dostum.. diğerleri kaçamak.

    Kendimden başka kimse yok, yalnızca benim olduğum bir ülke.. birkaç gramlık bir suç aralığım var.. günlük kotamı tamamlayınca rahatlıyorum. Üşümem geçmeyince çıplak tenimi fark ediyorum. çok katlı bir binanın 2. Katında çırılçıplak bir şekilde sigara içiyorum.. şimdi anlıyorum, gaipten gelen ayıplama sesleriyle karışık, sorgular bakışları..

    Bir şeyler bekler bakışları, ister bakışları, alıcı bakışları.. onların bakışları. İnsan bir kere kendi tekilliğine düşünce herkes 3.tekil şahıslara dönüşüyor. Hayatı piç eden üçüncü şahıslar.. bir dolu küfür birikiyor ağzımda.. ‘Onlara olan’ nefretim öyle derinlerde, öyle dipsiz kuyularda yaşıyor ki, sadece kendimi öldürürsem bu sızıdan kurtulabileceğimi düşünüyorum.. bir terapi grubunda konuşma sırasının bana geldiği bir anda utangaçlığı bir kenara bırakıp bütün psikolojik temelli saçmalık kokan fikirlerimi arza sunuyorum.. ortaya atıveriyorum hepsini. Kapışın dostlar! Hepsi sizin! Hepsi sizsiniz!

    gürültülü bir şekilde Bir kapıyı çarpıp diğerini açıyorum sessizce.. yep yeni bir ben, yep yeni bir ben.. baştan sona ben.. yaşamım, bundan ibaret. Aynı hataların sürekli ve sürekli bir biçimde farklı formlarda tekrarlanışı.. Aynı bokun yeşili, mavisi, beyazı..
  24. 68
    -saçmaya ve ötesine-

    Yasakların uzun zaman önce delindiği Fazla ışık almayan bir oda.. Pencereden içeri giren ışık hüzmesi havadaki tozları ortaya çıkartıyor..en az Fikirlerim kadar kirli bir oda. Sağır edici bir suskunluk duyuyorum.. ağzına kadar yüklü. Derken soğuk bir şeyler hissediyorum. Bir adam konuşuyor, sinirli ve sabırsız.. 2 cümle önce ne dediğimi soruyor.. Ne mi dedim?..

    Ne mi dedim? Diyorum içinden.. Bir piç olmandan başka ya da fazla bir şey değil.. Umrumda da değilsin göt herif. Nasıl da ironik.. Dün bu saatlerde kız arkadaşımla biralarımızı yudumlarken şu an içinde bulunduğum durum gerçekten trajikomik.. Mr.kurtz’ın ormanındayım sanki, her yerde gregor samsalar ve infılak parçaları.. bir kıyamın ortasındayım sanki.. Her yer kan, her yer iftira..

    Aynı soğukluğu tekrar hissedince gerçeğe döndüm. Durumun saçmalığına dayanamaz durumdaydım.. …Ancak direnemiyorum da.. gerçekle düşler arasında bir noktadayım.. her ne kadar Durduğum nokta yerinde durmuyor olsa da gerçeğe tutunmalıydım.. Bu deli saçmalığına son vermeliydim.. Piç.. Buradan yakamı kurtarınca götüne koyacağım senin.

    Odayı adım adım ezberlemiş gibi içeride dolanıyor.. ayakkabıları tahta zeminde tok sesler çıkartıyor.. Büsbütün çaresizlik, yaşadığım.. Filmlerde böyle olmuyordu ama.. Gözüm duvardaki tabloya çarpıyor.. Gerçek bir göz cümbüşü.. Renkler adeta birbiriyle sevişiyor… İçinde bulunduğum durumu ne kadar da masumane bir havaya sokuyordu.. Katkısını unutamam.. Kendisini de. ‘’Buradan kurtulduğumda’’ ilk iş bu tabloyu bir yerden bulup almak.. Ya da, hikayem bu odada sonlanacak.. Asıl maceram, bütün umudum tükenince mi başlayacak? Öyle oturup ölmeyi mi beklemeyim yani?..

    ‘’Ne susuyorsun lan konuş!!’’

    Omuzlarımda hissettiğim yük beni eziyor. Konuşamıyorum. Kendi sessizliğimin içinde kayboluyorum.. duygu yüklü bir şarkının en taşkın noktasında buluşan iki kadehin çıkarıdğı ses gibi bir ses duyumsuyorum…

    Düşün, düşün, düşün…

    Kendi kendime konuşalı çok olmuş.. bu yoğunluğun ortasında Silahı indiriyor, yere koyuyorum.. Artık buna alıştım.. Farkında olmadan intihar etmek istemem.. Alışkanlıklarım ihtiyaç halini aldı bile.. Gemi çoktan kalktı, güverteden mendiller son kere sallandı.. Bir kere demir aldım realitenin kucağından hayaller dünyasına.. En büyük avuntum, lanetimin bir gün şansım olacağı..

    Tarih kitaplarında benden bahsedilmeyeceği gerçeği uzun süredir aklımı meşgul ediyordu.. evet, şimdi bunu düşünmeliyim diye geçiriyorum içimden.. nasıl biri olduğum sorununu bir kenara koyup, bu konuya eğilmeliyim.. delirdim ne de olsa, korkacak, çekinecek neyim kaldı?.. bazan da yavaş yavaş, yıpratarak kendimi öldürdüğümü düşünürüm... dinlendirmediğim canı çekilmiş yazılarımın sorumlusu da benim mesela.. her şeyin sebebi benim.. hatalarımın ve seçimlerimin bir sonuca ulaştığını rüyalarımda bile göremedim zaten. aşağı yukarı 6 yıldır aynı konular etrafında, ışığa konmaya çalışan sinek gibi dönüp duruyorum..evet, aşağı yukarı..

    pis sakallı aşağı yukarı. 20'lerinin ortasında, aşağı yukarı. aşağı yukarı kendince çok yaşamış birinin yorgunluğu var gözlerinde.

    tümceler parmaklarımın ucundan akarken ben bile ne dediğimi bilmiyordum.. sözcüğün tam anlamıyla saçmalık cangılında avlanıyordum.. en güzel kıçları öpüyor, kocaman bir canavarı avlayıp mağarama getiriyor, pişirip afiyetle yiyordum.. Bir şeyler yazıyorum , kelimeler benim solucan deliğim.. ancak onlar sayesinde saçmalığın orta yerinde yaktığım sigaramla düşüncelerimle baş başa kalabilirim.. kelimeler.. benim. solucan deliğim..
  25. 67
    -Aklımın odaları - 4-

    Çaldığım her kapının arkasında bir enginlik.. Evet, tabiat kendi vaktini belirliyordu, şeylerin doğasında vardı bu.. Bavulumu toplamış, en güzel kıçları öpmüş, yanıma birkaç kitap aldıktan sonra trenimin gelmesini bekliyorken oldu her şey.. 13 ekim 2006 öğle saatleri. Kavurucu güneş, küfür edercesine üstümüzde duruyordu. İstasyon insanları olarak bu şöleni kaçırmamız imkansızdı.. Bir fikir demir aldı limanların birinden.. Zamandan ve mekandan..

    Yalnız Zamanın değil, mekanın da doğasında vardı bu.. Olması imkansız ‘şeyler’ olma ihtimaline bile yanaşmıyorken bu istemim çok bencilce hatta alçakça idi.. Hem, ne istiyordum ki ben?.. Ben, kimdim ki?.. Bir kibre kapıldığım çok bariz, üzerime sıçrayan iftiralardan da nasibimi aldım.. Sadece bekliyorum şimdi.. Bir fikir aydınlatır koridorlarımı.. Yarısı da olur.. Ötesini ben tamamlarım.

    Kanıma girip aklımı zapt eden bu fikirlerle yaşadığım düşüşler yaşam serüvenimin özneleri.. Kendimi kenara çekmiş, tüm boşluk büsbütün onların olmuş.. Kendi yok oluşumun mimarı benim. Köklerini yıkımdan alan bir düş.. Alabildiğine saçmalık.. Kadim yakarışlarımdan birine rastlıyorum istasyonda. Aklımın odaları gibi, tıpkı istasyonları da küçük, sevimsiz.. kişiler, üçüncü tekil şahıslarımın berikisi, ötekisi..

    Aksırana, tıksırana kadar içiyordum.. Bir nasihat gibi, kulaklarımda çınlayan sesler.. çaldığım her kapının arkasında bir muamma. Aklımın odalarında yankılanan bu sesler uzaklardan bir cümbüşün habercisi.. evet, bavulumu toplamıştım.. ancak bir şey eksikti.. bir şey, beni ben yapan.. iki çift kelam ettikten sonra aklıma geldi.. güz gülleri kadar sakin, vakur bir şekilde beni seyreden zamana karşı savunmasız, bir o kadar da çaresizim..

    Bavulumu toplayıp, en güzel kıçları öptükten sonra işte buradayım.. Çaldığım her kapı.. birer muamma..