kayıt

rush

  1. 1
    --! alıntı !--

    1968 yılında toronto, kanada?da kurulmuş, british glam rock ile başlayıp hard rock ve en nihayetinde progresif rock tarzında kendine has soundu, şarkı sözleri ve konsept albümleri ile rock tarihinin en uzun süreli gruplarından biri olmuş üçlü. grubun şimdiki kadrosu vokal ve bas gitarda geddy lee (gary lee weinrib), geri vokal ve gitarda alex lifeson (alexander zivojinovich) ve davulda neil pearttir (neil ellwood peart).

    geddy lee, nazi soykırımından sağ kalmış bir yahudi ailenin çocuğu olarak 29 temmuz 1953?te torontoda doğar. sahne ismini, esas ismi olan garyi geddy olarak telaffuz eden büyükannesinden alır. geliştirdiği bas gitar tekniğiyle aralarında steve harris , john myung , les claypool ve cliff burton gibi birçok bas gitariste ilham kaynağı olmuştur.

    alex lifeson, sırp göçmeni bir ailenin çocuğu olarak ise 27 ağustos 1953te fernie, british columbiada doğar. lifeson ismi, gerçek soyadı olan zivojinovichin ingilizcedeki karşılığıdır.

    neil peart ise 12 eylül 1952de hagersville, ontarioda dört çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelir. babası çiftlik makineleri üreten bir markanın parça müdürüdür. küçük neil?in müziğe olan ilgisi, aldığı ilk transistörlü radyo ile civardaki şehirlerin istasyonlarını dinlemesiyle başlar. onüçüncü yaş gününde annesiyle babasının hediye ettiği davul setine bir daha hiç kalkmamak üzere oturur ve ilk zamanlarında peninsula konservatuarında don georgedan dersler alır.

    rush eylül 1968?de gitarda alex lifeson, bas ve vokalde jeff jones, davulda ise john ratsey olarak kurulur. lifeson?un okuldan arkadaşı geddy lee kısa bir süre sonra jones?un yerini alır. birkaç değişiklikten sonra kadro yerine oturur ve erken dönem konserler başlar. bu aralarda ilk birkaç konserini izleyen ray daniels grubun menejerliğini de üstlenir.

    ilk zamanlarında okullarda ve torontonun kulüp ortamlarında ısınma turları atarken cream gibi gruplardan etkilenip o zamanın blues ağırlıklı rock şarkılarını çalarlar. buddy holly?nin not fade awayinin elden geçirilmiş halini 1973 yılında ilk singleları olarak piyasaya sürerler. single?in b yüzünde ise ilk şarkıları you cant fight it yer alır. pek ses getirmeyen bu ilk single?dan sonra kendileri ile çok ilgilenmeyen plak şirketlerinden ayrılırlar ve kendi şirketleri moon recordsu kurarlar. ray daniels ve aralarına yeni katılan terry brownun yardımlarıyla ilk albümleri için stüdyoya girerler.

    ertesi sene ise kendi isimlerini taşıyan ilk albümleri piyasadadır: rush. albüm dönemin tipik pop esintili hafif blues-rock tarzını yansıtır. şarkıları ilk kez dinleyen birisi rahatlıkla led zeppelin?in elinden çıkmış olduğunu düşünebilir. neil peart?ın eksikliğinin hissedildiği bu albüm ilk zamanlarda kimsenin dikkatini çekmez. ta ki cleveland, ohio?daki wmms radyo istasyonundaki bir dj donna halper working mani playlistine ekleyene kadar. çalışan kesimi anlatan bu şarkının gördüğü ilgi üzerine mercury records albümü amerikada tekrar basar.

    erken kazanılan başarı ve beraberinde getirdiği turne yükü davulcu john rutsey?in gözünü korkutur, şeker hastalığını da bahane eder ve gruptan ayrılır. amerika turnesinin başlamasına çok az bir zaman kalmıştır ve aceleyle yeni bir davulcu arayışına girilir. grubun davulcu seçmelerine neil peart de katılır. bir tanıdığının haber vermesiyle o zamanlar davulcu arayışı içinde olan rush isimli bir grubun stüdyosuna gitmeye karar verir. pearte göre o gün tam bir felakettir. okudukları kitaplar ve hoşlandıkları şeyler bazında geddy ile kaynaşsalar da alex pek memnun değildir. geddy, the who?nun keith moon?unu andıran ingiliz tarzı tekniğiyle aslında aradıklarının tam da neil olduğunu alexe kabul ettirir.

    neil resmi olarak 29 temmuz 1974te gruba katılır, çıkacakları amerika turnesi için artık önlerinde sadece iki haftaları vardır. plak şirketlerinin verdiği avansla kendilerine ekipman düzerler. ilk konserlerinde, pittsburgh, pennsylvannia?da 11,642 kişinin önünde seyirciyi uriah heep ve manfred manna hazırlarken yeni ekipmanlarını kullanırlar.

    peart?ın dahil oluşuyla 1975 senesi yüksek bir tempoda geçer. ardarda iki plak çıkar, fly by night ve caress of steel. fly by nightın kendi ismini taşıyan şarkısı ve kapanış şarkısı olan in the end zeppelinvari tınılar taşırken sekiz dakikalık by-tor & the snow dog; 2112 ve cygnus x-1 gibi şarkıların habercisiydi ve dinleyiciler neil peart?ın şarkı sözleri ile tanışıyorlardı. çok geçmeden yeni plak çıkagelir. grubun kendi adına (ve tabi plak şirketi adına) büyük bir patlama yapacakları umuduyla piyasaya sürdüğü yeni albüm beklentileri boşa çıkarır ve büyük balon bir anda söner. peşi sıra çıktıkları amerika turnesi nispeten küçük konser salonlarında gerçekleşir. albüm rush?ın ilk progresif rock tohumlarını taşımasına rağmen günümüze kadar gelecek olan rush soundundan henüz uzaktır.

    plak şirketlerinin bundan sonra daha piyasa beklentilerine yönelik işler çıkarmaları isteğine kulak tıkayan rush 1976 yılında kendi bildiğini okur. ilk iki albümdeki hard rock soundları bir yana, bu sounda alışmış ve caress of steel?in progresif rock sounduna şaşırmış hayranlarını daha da şaşırtarak fütüristik konseptli ve neil peart?ın destansı şarkı sözleriyle epik bir anlatıma kavuşturduğu 2112?yi piyasaya çıkartır. 2112 yılında teknolohinin esiri olmuş yaşamları anlattıkları yedi bölümlük toplam 20 dakikalık şarkıyla bundan sonraki tarzlarının hangi açıda olacağına artık tamamen karar vermişlerdir. artık enstrümanları üzerindeki hakimiyetlerini iyice pekiştiren grup kariyerleri boyunca hep yapacakları gibi hayranlarını düşünürler ve amerika?da ilk 40?a giren ilk konser albümleri çift plaklık all the world?s a stage?i yayınlarlar.

    üretkenliğinden taviz vermeyen grup 1977de a farewell to kingsi yayınlar. albüm hem amerikada hem de ingilterede listelerde ilk 40a girer ve amerikada altın plağa kadar yükselir. bu albüm ve bunu takip eden 1978 çıkışlı hemispheres rushun progresif soundunun nasıl oturduğunun bir göstergesi gibidir. müziğin içinde yavaş yavaş yerini bulan synthesizerlar, en az 10ar dakikalık konsept şarkılar, şarkı içinde kullanılan farklı ve değişken ölçüler rush?un tipik soundunun bir parçası haline gelmiştir. müzikal paletlerini geliştirmek adına alex 6 ve 12 telli akustik ve klasik gitarlarda kendini geliştirir, geddy synthesizer ve klavye modellerini geliştirir, neil de davul kitine eklediği farklı parçalarla farklı sesler arayışı içine girer.

    1970lerin sonlarına yaklaşıldığı ise 80?ler döneminde her grubun girdiği değişim süreci ister istemez rush?u da etkileyecektir. uzun, sert, konsept şarkılar yerini daha yumuşak ve daha kısa kompozisyonlara bırakır, klavye müzikte daha fazla etkilirdir, gitar ve davul tonları değişir.

    1980le beraber gelen permanent waves değişim rüzgarlarından etkilenen rushun yeni soundunu gözler önüne serer. daha önceki uzun ve ulaşılması zor şarkılarına nazaran dinlemesi daha kolay ve kısa şarkılar radyolar tarafından da beğenilir. djlerin sıkça çaldığı, grubun şimdiye kadarki en büyük hitlerinden spirit of radio ve freewill sayesinde albüm amerika?da ilk 5e kadar yükselir. soundlarına reggae, new wave gibi tınıları ekleyen grup ayrıca şarkı sözlerinde de fantastik temalardan yavaş yavaş vazgeçip toplum, insanlık, sosyal hayat, duygular, metafizik gibi yeni konulara yönelir.

    1981?in moving pictures?ı bir önceki permanent wavesi kaldığı yerden takip eder. grubun en son uzun metrajlı şarkısı, the camera eye ve en çok bilinen şarkıları tom sawyer bu albümdedir. yoğun turne programlarından sonra evlerine dönüş psikolojilerini bavullarında gördükleri toronto havaalanı?nın kodu olan yyz etiketine gönderme yapan aynı isimli enstrümantal şarkılarında anlatırlar.

    4 albümlük ikinci seri de bitmiştir artık. hayranlar sabırsızdır. yeni bir konser albümü gecikmez. 1981 tarihli çift plaklık exit stage left yine hayranları düş kırıklığına uğratmaz. sekizinci albümüne ulaşmış bir mega grubun eski işlerini canlı dinlemek isteyenler albümü listelerde üst sıralara taşır.

    ilk dört albümü erken dönem, ikinci dört albümü de progresif rock dönemi olarak adlandıracak olursak sekizinci albümden sonra girilen yeni dönemi de synthesizer dönemi olarak adlandırabiliriz.

    bu dönemin ilk meyvesi 1982 çıkışlı signalstır. açılış parçası subdivisions, sosyal konulara eğilmeye başlayan neil peart?in yazdığı en iyi sözlerden birisidir. klavyeler öne çıktıkça gitarın etkisi de azalmıştır. bunun en basit örneği, çok kısa ve temel birkaç metoddan oluşan subdivisions?taki gitar solosudur. albüm, rush?ın ilk top40 pop hiti new world man?i barındırır, ayrıca deneysel digital man, the weapon ve chemistry içlerindeki ska, reggae ve funk etkileri ile grubun müzikal çerçevesini genişletir ve grubun 80lerin sounduna kolayca adapte olduğunu gösterir.

    bu yeni yolda ilerlemeye kararlı olan rush, signalsdaki işlerinden memnun olmadıkları terry brown ile 1983te yollarını ayırır.

    yeni dönemin ikinci albümü, 1984 çıkışlı grace under pressure beraberinde birkaç yeniliği de getirir. geddy leenin teknolojinin son ürünü sequencer ve synthesizerlarının yanında neil peart de elektronik davul kiti kullanmaya başlar. konser videolarında arkasında neredeyse görünmez olduğu devasa seti neredeyse tamamlanmıştır artık. supertramp ve paul mccartney gibi isimlerle çalışmış olan peter henderson artık mikserin başındadır. gitarların biraz daha geriye itilip, sadece itici güç olarak görevlendirdiği bu albümde klip destekli distant early warning nükleer tehdide değinirken, red sector a toplama kamplarını, afterimage ise grubun yakın zamanda kaybettiği bir arkadaşlarını anlatır.

    synthesizer döneminin son iki albümü peter collinsin prodüktörlüğünde çıkar. 1985 çıkışlı power windows ve 1987 tarihli hold your fire. geddy lee?nin multi kanal elektronik soundu artık iyiden iyiye gitarı geri planda sade bir bas gitar konumuna itmiştir. alex de bu dönemde birçok gitarist gibi ekoyla kuvvetlendirilmiş kaygan sounduyla gitarını minimal bir şekilde çalmaktadır. kendinden önceki beş albüm platin plağa ulaşırken hold your fire altın plakta kalır. bunun üzerine grup 1988'de mercuryden atlantice geçer.

    aynı yıl mercury tarafından geleneğin üçüncü halkası, a show of hands piyasaya sürülür.

    yeni dört yıllık periyodun ismi köklere dönüş dönemidir. 90lara yaklaştıkça synthesizer?larını rafa kaldıran gruplara rush da katılır. prodüktör koltuğunda rupert hine ile birlikte çıkardıkları iki albümle 80lerdeki soundlarından ayrıldıklarını gösterirler. 1990 çıkışlı presto ile kompozisyonlarındaki synthesizer etkisi azalır ve şarkıların temelini yine gitar riffleri almaya başlar. synthsizer döneminden henüz çıkmış oldukları için ve yine 90ların başlarında oldukları için soundları pop rock sınırlarında gezinir. grubun en iyi kotardıkları şarkılarından saydıkları the pass ve radyo dostu presto bu albümden çıkar.

    1991in roll the bones?u müzikal yaklaşım olarak synthesizer ve sequencer gibi enstrümanlardan uzak, üç enstrümanlı bir rock yaklaşımıyla kotarılmıştır. pop rock soundundan henüz pek uzaklaşmamış olsalar da tipik bir rush yaklaşımıyla farklı müzik tarzlarından dokunuşlar yapmaya devam ederler. hip hop etkileşimli roll the bones ve 10 yıl gibi bir aradan sonraki ilk enstrümantalleri wheres my thing??deki caz paternleri gibi. ölüm temasına dokundurdukları birçok şarkıyla rushun en karanlık sözlerine sahip albümü budur.

    bundan sonra gelen iki albüm, sırasıyla 1993ün counterparts?ı ve 1996?nın test for echosu öncekilere nazaran gitara daha dayalı bir kompozisyon içindedirler. müzikal anlamda bu iki albüm rushın en çok gitar temelli iki albümüdür. 90ların ikinci yarısına girildiğinde artık progresif rock fosilleşmeye yüz tutmuştur. rush da artık progresif rock grubu değildir, ama yine de ortalama bir rock grubuna göre müzikal anlamda çok daha maceraperest bir yaklaşımı sürdürür. time and motiondaki değişken ölçüler ve enstrümantal limbodaki kompleks pasajlar buna örnektir.

    son dönemlerinde alex ve geddynin tekniklerinde herhangi bir değişim gözükmemesine karşın, neil counterparts ve test for echo arasındaki boşluktan faydalanarak caz bateristi freddy gruberden ders alır ve caz ve swing tarzında kendini geliştirir.

    test for echo turnesi bittikten sonra 1997 yılında neil peart bir aile faciası yaşar. kısa aralıklarla kızını ve eşini kaybettikten sonra grubu bırakmayı düşünür. grup için 5 yıllık sessizlik süreci de böylece başlamış olur. bu arada 1998 yılında neredeyse dağılmanın eşiğinden dönen grup dördüncü konser kaydını yayınlar: üç plaklık different stages.

    neil peart hayatını düzene sokmak ve kafasını rahatlatmak amacı ile motorsikletle birkaç amerika turu yapar. nihayetinde 2000 yılında tanıştığı fotoğrafçı carrie nuttall ile evlenir. 5 yıllık bu dönemde boş durmayan alex ve geddy de birkaç solo çalışma ile parmaklarını sıcak tutmaya devam ederler.

    tekrar evlenen ve hayatını tekrar düzene sokan neil 2001 başında gruba yeniden döner ve artık stüdyoya girmek için hazır olduklarını belirtirler. yeni dönemin ilk meyvesi hazırdır: 2002 çıkışlı vapor trails.

    eski ve yeni hayranların dikkatini çekmek için ilk single olarak kuvvetli ve sert gitar ve davul tonlarına sahip one little victory seçilir. ağırlıklı olarak sert bir rock soundu içeren albüm yer yer progresif yer yer de soft rock etkileşimli öğeler barındırır. 1970lerin başından beri kayıt esnasında tek bir tuşlu çalgı, synthesizer veya klavye barındırmayan ilk ve tek rush albümü budur. 14 aylık stüdyo periyodu ile en uzun soluklu rush albümüdür, geddy leeye göre bunun sebeplerinden birisi de artık yaşlanmış olmaları ve enstrümanları çalmayı hatırlamak için stüdyoda uzun süreler kalmaları gerektiğidir. neil?in şarkı sözü yazarlığı bu sefer odağını 11 eylül olaylarına çevirir, (peacable kingdom) hayatını rayına koyduğu tedavi sürecini hayranlarıyla paylaşır (ghostrider).

    grup, müzikal kariyerlerinin yaklaşan 30. yılında daha önce hiç gitmedikleri şehirleri de kapsayan bir dünya turnesine çıkar. ilk kez gittikleri brezilya?da sırasıyla porto alegrede 40bin, sao paoloda 60bin ve rio de janeiroda 40bin kişiye, toplamda ise bir ülkede 140bin seyirciye ulaşarak kariyerlerinin rekorunu kırarlar. dünya turnesinin son ayağı olan rio konseri filme alınarak grubun ilk dvdsi olarak 2003 sonlarına doğru rush in rio ismiyle çift cdlik bir set olarak piyasaya çıkar. aynı konser beşinci konser albümleri olarak da cd formatında da raflardadır.

    30. yıl kutlamalarının ilk ürünü, 2004 ortasında onsekizinci stüdyo albümleri olarak piyasaya çıkar: feedback. grup 30 yıllık kariyerlerinin gönül borcu olarak etkilendikleri isimlerin şarkılarını yorumlarlar ve ilk cover albümlerini yayınlarlar. albümde cream, the who, the yardbirds gibi grupların şarkılarını kendine has tarzlarıyla yorumlarlar.

    ikinci ürün ise 2004 yazında çıktıkları 30. yıl turnesinin almanya ayağında, 24 eylül 2004?te frankfurt?ta verdikleri konser yine filme alınır ve 22 kasım 2005?te r30 ismiyle çift dvd?lik ve ekstra cd?lik bir set olarak piyasaya çıkar.

    rush 2006 yılında da boş durmaz ve önceki üç konser videosunu (exit? stage left, grace under pressure ve a show of hands) toplar, dvd formatında elden geçirir ve rush replay x 3 ismi ile çift dvd ve bir cd?lik set olarak piyasaya sürer.

    diskografi:

    1974 rush
    1975 fly by night
    1975 caress of steel
    1976 2112
    1976 all the world?s a stage - konser albümü
    1977 a farewell to kings
    1978 hemispheres
    1980 permanet waves
    1981 moving pictures
    1982 exit? stage left* - konser albümü
    1982 signals
    1984 grace under pressure
    1985 power windows
    1987 hold your fire
    1988 a show of hands - konser albümü
    1989 presto
    1990 chronicles - best of toplaması
    1991 roll the bones
    1993 counterparts
    1996 test for echo
    1997 retrospective i - best of toplaması
    1997 retrospective ii - best of toplaması
    1998 different stages - konser albümü
    2002 vapor trails
    2003 the spirit of radio: greatist hits (1974-1987)
    2003 rush in rio - konser albümü / dvd
    2004 feedback
    2005 r30 - konser dvd
    2006 rush replay x 3 - konser dvd
    2007 snakes and arrows (snakes & arrows)
    2012 clockwork angels



    --! alıntı !--
  2. 2
    kanadalı progresif rock grubu rush ın 1974 yılında çıkardığı kendi adını taşıyan ilk stüdyo albümleri.

    1. finding my way
    2. need some love
    3. take a friend
    4. here again
    5. what you're doing
    6. in the mood
    7. before and after
    8. working man

    www.youtube.com/...
  3. 3
    counter strike'da bomb sidelara hızlıca girilmesine verilen ad. çoğu online serverlerda belirli bir süreden önce yasaktır.

    (bkz: amına koduklarımın bi durunda silah alalım)
    (bkz: rush gelme oç)
  4. 4
    (bkz: rush hour)
  5. 5
    aynı zamanda strateji oyunlarında da kullanılan bir tabirdir.kelime anlamı acele ya da akındır.
  6. 6
    formula 1 üzerine bir film.

    www.imdb.com/...

    film fena değil ama sonundan memnun kaldığımı söyleyemem. gerçek hayat ve gerçek hikayedir, sonuna yapacak bir şey yoktur belki ama şimdi film neden james hunt üzerine olmuş onu da anlayamadım. esas olay niki lauda'nın hayatı imiş. ingilizlerin baskısıyla mı böyle olmuş nedir? çözemedim ben. arada verilmek istenen mesajlar ya da minik dialoglar fena değildi. görüntüler güzeldi tabi ona laf yok. müzikleri de idare eder. öyle formula 1 ile ilgili bir biyografi işte. bu rekabetten ve olaylardan haberim yoktu hiç o yüzden merakla sonunda ne olacak diye bekledim.

    -- spoiler --

    .bekledim de işte çarpıcı bir son olmadı. james hunt 45 yaşında kalpten gitmiş. hızlı yaşamış genç ölmüş. de bize ne bundan? adamda her türlü sıkıntı var ama yine de esas karakter yapmışlar. halbuki niki lauda öyle mi? adam sevdiği için her şeyden vazgeçmiş bir anlamda. zaten mutluluk üzerine güzel laflar da ettiydi, en büyük düşmandır, kaybedecek şeyin olması iyi değildir falan diye. bunu neden dediğini sonunda anladık.

    .son yarışta bu niki yarıştan çekilince james destansı bir kaza geçirip ya ölecek ya sakat kalacak diye bekledim işin aslı... ama adam son anda hata düzeltme ile şampiyon oldu ki bu da çok bir şey ifade etmedi bana. yok tekerleklerin azizliği yok bilmem ne derken şampiyon oldu.

    .diğer tarafta niki abimiz sezonun yarısında yanan arabadan kurtuluyor kısa sürede tedavi oluyor ki çok meşakkatli tedaviler, pistlere geri dönüyor ve son yarışa üç puan önde giriyor. sadece yarışsa ve yeterli puanı alsa şampiyon olacak iken adam hayati bir karar veriyor ve çekiliyor yarıştan. bu çekilme kararı asıl süper bir hareket, yok korkaklık yok hayatta kalma arzusu falan diye bakılması saçma geldi bana.

    .hele formula 1'in yetmişli yıllarda olduğu gibi senede iki pilotu öldürmediği hale gelmesinden dolayı artık adam ölmeyince destan olmayacak mı diye sormak istedim. belki eskiden rockstar gibi olmalarının şimdi ise en son değerini kaybetti haberleriyle de eski heyecanı vermemesinin nedeni budur.

    .hızlı yaşa ve genç öl, james hunt öyle yapmış da ne bileyim pek bir erdemli genç ölüş olmamış. sunuculuk yapmış, gördüğüne geçirmiş, uçanı kaçanı affetmemiş. gençlere böyle bir hayat mı salık veriyorlar yani? hehe

    -- spoiler --

    kokakirec.blogspot.com.tr/...
  7. 7
    son bir kaç yılda çekilmiş en güzel spor filmidir. 1970'lerde formula 1'de niki lauda ve james hunt arasındaki rekabeti oldukça gerçekçi bir şekilde gösteren filmdir. chris hemsworth'ün çok fazla filmini izlemedim ama gördüklerim içinde en iyi performansını bu filmde çıkarmış bence. lauda rolünde ise daniel brühl hakikaten çok iyiydi.

    uzun lafın kısası yarış filmlerini sevenlerin fazlasıyla zevk alacağı filmdir.
  8. 8
    amerika birleşik devletleri'nin indiana eyaletine bağlı bir county.
  9. 9
    amerika birleşik devletleri'nin kansas eyaletine bağlı bir county.
  10. 10
    1976 formula 1 dünya şampiyonluğunu konu edinen yaşanmış hikaye. niki lauda ve james hunt arasındaki inanılmaz şampiyonluk mücadelesini anlatır. uzun zamandır bu filmi izlemek istiyordum, hunt'ın vurduduymaz tavırları, lauda'nın itici ve disiplinli hali. yalnız f1'in kaybolan rekabet ortamını özleten bir yapım olmuş.
  11. 11
    son dönemlerde izlediğim en etkileyici film olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla. bunların birebir yaşanmış olması etkileyicilikte büyük etken. aslında iyi film için yaratıcı senaryolar şart değil. senaryo da şart değil. yaşanmış şeylerden de inanılmaz güzel şeyler çıkabiliyor.

    spordaki rekabet, rekabetin arkasındaki o dostluklar ancak bu kadar güzel bir hikayeyle bu kadar güzel çekilerek anlatılabilirdi. sahne çekimleri, oyunculuklar da muazzam.

    izleyin, izlettirin. formula 1 sevenler, araba sevenler, aslında spor sevenler hele ki hiç beklemesin.
  12. 12
    filmle ilgili gerçek hayatta bir işinize yaramayacak gerçekler:

    -- spoiler --
    - james ve niki formula 3'te tanışmamışlar. hatta niki formula 3'te hiçbir zaman yarışmamış.
    - james ve niki birbirleriyle bu kadar düşman değilmiş. hatta niki bir süre james ile aynı evde yatıp kalkmış,
    - james hunt'ın muhabir dövme sahnesi yalan. niki lauda'ya olan saygısı ve sorumluluk duygusu güçlü gösterilsin diye eklenmiş bir sahne.
    - havaalanındaki son konuşmaları gerçekte olmamış.

    (bkz: captain flies away)
    -- spoiler --

  13. 13
    (bkz: rush b)
    (bkz: raj bi)
  14. 14
    progressive'in başlıca gruplarındandır. kanada menşeili güzel şeylerden
  15. 15
    Daniel Brühl ve Chris Hemsworth'ün başrollerinde oynadığı 2013 çıkışlı bir film.

    filmde niki lauda ve james hunt arasındaki rekabet ve bağ anlatılıp güzelce işleniyor. yer yer göz doldurmuştur. gerçekten izlenmesi gereken eserlerden biridir.

    bonus olarak, Natalie Dormer'ın sevişme sahnesi de vardır.