376
"keşke futbol oynasaymışım; belki de bacağımı nüzhet'in aşkı kadar yormazdı."
*dokuzuncu hariciye koğuşu / peyami safa
377
"bize yaşamayı, hayat geçtikten sonra öğretiyorlar."
montaigne, denemeler.
378
"Hayatın en acı taraflarından biri de en çok unutmak istediklerimizi bir gün mutlaka anlatmak zorunda kalmamız."
- Tarık Tufan / Düşerken -
379
"Estetik operasyonlar görünür bir kusuru düzeltmekten çoktan çıkmış, takıntılı bir değişim arzusuna dönüşmüştü. Tahammül edemedikleri asıl büyük kusur kendi ruhlarındaydı ama onlar kusuru bedenlerinde arıyorlardı."
tarık tufan - düşerken
380
”Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.”
Oğuz Atay, tutunamayanlar
381
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
382
25 nisan 1970
selim gibi, günlük tutmaya başlayalım bakalım... sonumuz hayırlı değil herhalde, onun gibi. bu defteri bugün satın aldım. artık senin olmadığına göre ve başka kimseye de konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni.. dert ortağım olsun. kimseye söyleyemeden içimde kaldı, kayboldu, dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. kimse dinlemiyor ise beni, ya da istediğim gibi dinlemiyorsa, günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. canım insanlar sonunda bana bunu da yaptınız.
29 ocak 1977
bu deftere herhalde hastanede düşündüklerimi, hissettiklerimi, gördüklerimi yazacaktım. 4 ocak'ta st. teresa'dan çıktım, 17 ocak'ta ışın tedavisi başladı. geçen hafta sonunda nezle, sonra öksürük. gene de soğuk kış günlerini ayakta geçirmeye çalışıyorum hafta sonları dışında her gün surrey'e tedavi için gidiyorum. bu arada çok mektup geldi istanbul'dan berber ilhami'ye engin ardıç'a kadar herkes yazdı. birçokları benim iyileştiğimi, 'eylembilim'e filan devam ettiğimi düşünüyor (bende bunları istiyorum doğrusu). herhalde hayat-ölüm-trajedi gibi karmaşık ilişkileri olan şeyler bekleniyor. oysa çoğu anlarda her şey -acıklı da olsa- çok sade ve basit geçiyor.
mesela ameliyat günü -24 aralık-sabah önce zenci bir berber geldi, bütün saçlarımı tıraş ettirdi bir de takke giydirdi. sonra genç bir hemşire -güzeldi- iğne yaptı. soyundum bu arada. bir garip gömlek gibi bir şey giydim. ameliyathanenin kapısında,'şimdi bir iğne daha yapacağız, hemen uyuyacaksın' dediler. pek inanmadım ama gene de düşündüm:şimdi, dedim uyusam ve ameliyatta ölsem, hiçbir şey duymayacağım. hepsi bu kadar... çok kötü hissetmedim...
(bkz: günlük)
383
Bir ev; bir sokak, bir şehir ya da tuğla ve harç gibi yapay şeyler değildir. Ev, insanın ailesinin olduğu yerdir, öyle değil mi?
(bkz: Çizgili Pijamalı Çocuk)
384
"mesela bir kuş, kanadı kırıldı diye ölmez.
ama kanadı kırıldı diye kahrından ölür.
sana halimi başka türlü nasıl anlatırım bilmiyorum."
frida kahlo - diego'ya mektuplar
385
-hani yarınlar güzel olur diyorlardı olric? bu yaşadığımız da dünün yarını değil mi?
-kandırıyorlar efendim kandırıyorlar.
(bkz: tutunamayanlar)
387
(bkz: afilli filintalar)
''babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum, bazen öyle olur, her şey üst üste gelir.''
↑