kayıt

sarmaşık

  1. 7
    'a ship like a country'

    Yönetmen koltuğunda Tolga Karaçelik’in oturduğu Sarmaşık, kazandığı ödüllerle 2015’e damga vuran filmlerden. Film, Türk sinema tarihine damga vurmuş bir diğer film olan Gemide ile bazı benzerliklere sahip olsa da çekim kalitesi, metafor kullanımları ve oyunculuklar açısından bir gömlek daha üstte. “A Ship Like a Country” sloganıyla tanıdığımız Gemide filminin Sarmaşık ile olan benzerliği de tam bu noktada ortaya çıkıyor. Sarmaşık’da da Sarmaşık isimli gemi üzerinden, gerilimi bol bir Türkiye portresi çiziliyor.

    Filmin konusuna gelecek olursak, tahliye limanı olan Angola’ya giden Sarmaşık isimli geminin armatörü iflas eder. Geminin iflas etmesinin ardından gemi kaptanı armatöre ulaşmaya çalışır fakat bu çabalar başarısızlıkla neticelenir. Armatörün iflasından önceki zaman zarfı içerisinde de uzun süredir maaşlarını alamamış olan gemi mürettebatı gemiyi terk ederken, gemiyi olası tehlikelere karşı korumaları için mürettebattan altı kişi gemide kalır. Beybaba (kaptan), Alper, Nadir, Cenk, İsmail ve filmin en gizemli adamı Kürt bu altı kişiyi oluşturan isimlerdir. Denizin ortasında, armatörü iflas etmiş bir gemide en başlarda her şey yolunda giderken, gemideki erzağın tükenmesiyle işler sarpa sarmaya başlayacaktır. Film, tam da bu noktada başlar aslında. Yönetmen Tolga Karaçelik bu durumu verdiği bir röportajda şöyle açıklar: “Filmin temelini bu soru oluşturuyor. ‘Bir gemide işler yolunda gitmezse neler olur?’”

    Gemideki yiyeceklerin azalmaya başlaması, işlerin yolunda gitmemesinin başlangıcı olur. Filmde, böylesine bozuk bir düzende her karakterin kendi kişiliğine daha sıkı sarılışı filmin gerilimini zirveye çıkaran en önemli etken. Beybaba, kaptanlık vasfına daha sıkı sarılır örneğin. Daha despot, otoriter bir hava çizmeye başlar. Bu ise, günümüzde sıkça rastladığımız bencil liderlere göndermedir. Diğer yandan dini bütün bir karaktere sahip olan İsmail, bu kargaşa ortamında otoritenin yanında yer alır ve otoritenin (Beybaba’nın) karşısında olan ve hiyerarşiye baş kaldıran Cenk ve Nadir’in de karşısında durur. Bu karakter konumlandırmalarının en ilginç olanı ise şüphesiz Kürt’tür. Kürt karakteri, özellikle iki taraftan birine yerleştirilmez. Kürt, Cenk tarafından denize itilerek ölürken gemide onun hayaleti dolaşmaya başlar. Kürt’ün hayaleti, gemideki herkese korku verir, geceleri onların uykularını böler. Onun ölümü, gemideki lanetin de başlangıcıdır. Artık ölmüş olmasına rağmen Kürt, aslında filmde kendini en fazla hissettiren karakterdir. Onun yok oluşuyla artan gerginlik, filmin sonuna kadar kendisini hissettirecektir.

    Film, metafor kullanımı açısından da göz doldurmaktadır. Toplam üç bölümden oluşan filmin birinci bölümünden itibaren kullanılan “sümüklü böcek (salyangoz)” metaforunun gemideki karakterlerin gerçek yaşamdan uzaklaşmalarını temsil ediyor oluşu kuvvetle muhtemeldir. Filmin her bölümün başlangıcında Samuel Taylor’un “Yaşlı Gemici” isimli şiirinin bir kıtası gösterilir. Yönetmen Tolga Karaçelik ise filmdeki sümüklü böcek metaforunu şiirde geçen “sümüklü yaratıklar” kavramından etkilenerek oluşturduğunu söylemiştir. Hantal, ağır ve yaşamın akış hızının çok gerisinde olan sümüklü böcekler, gemideki karakterlerin apaçık birer yansımasıdır.
    Filmdeki oyunculuklar ise kusursuz denebilecek kadar iyi. Tüm oyunculuklar ayarında, olması gerektiği gibi. Tabii burada Nadir Sarıbacak’a ayrı bir parantez açmak şart. Öylesine kaliteli bir oyunculuk sergilemiş ki izleyici “Ondan başkası oynayamazdı.” dese yeridir. Beybaba’nın otorite tiplemesi, Cenk’in bakışlarıyla başkaldırması, İsmail’in yancı tavrı, Kürt’ün var ile yok arasındaki ruh hali… Tüm bu karakterlere can veren oyuncular kaliteleriyle ve rolleriyle bütünleşmeleriyle filmi zirveye taşımışlar.

    Filmi anlamlı ve güzel kılan bir diğer etken ise sosyal olayların göz ardı edilmemesi. Ülkemizde geniş tartışmalara sebep olan Sulukule evlerinin yıkılması, Kürt açılımı meselesi bunlardan ikisi.
    Sonuç olarak, bencil bir otoritesiyle, esrarkeşiyle, alkoliğiyle, dindarıyla ve Kürt’ü ile Sarmaşık, bariz bir Türkiye portresi çiziyor. Tüm bu tipleri “gitmeyen bir gemide” yani Türkiye’de bir araya getiren yönetmen, filmin sonuna bir kördüğüm atmadan, takdiri izleyiciye bırakıyor. Yönetmenin filme dair notu ise buna kanıt teşkil eder nitelikte:

    “Gemi gitmiyorsa biz ona gemi diyemeyiz, deniz artık bitmiştir orada. Peki kaptanla ne yapacağız? İşlevini, otoritesini kaybetmiş bir hiyerarşi, gücünü devam ettirmek için neler yapar? Ülkemde ve birçok siyasi sistemde gördüğüm tıkanmışlıktan beslendim yazarken.”