kayıt

kaplanmış zaman

  1. 1
    geçtiğimiz yıl kitap-lık'ta yayımlanan hikayemin adı.

    hikaye şöyle:

    “gölge”yi işaret eden, “döşeğimde ölürken”i tam zamanında hatırlatan pınar için

    bembeyaz bir kaplan tam karşımda yere uzanmış. kımıldamıyor, bir cihat burak okuyucusu olduğum için felç olduğunu anlıyorum. rüyadaki zihnim bazı yazarlarla ilişkimi sıcak tutmamı sağlıyor. demek, bazı yazıları bilinçaltıma sızdırmışım çoktan. bilinçaltını biçimlendirmek, insanın ahiretini inşa etmesi. kalple zihni birleştirir, yapıştırarak hayalle fikri. “öbür dünya”nın buradaki yansıması hiç kimseye tam olarak açamadığımız bilinçaltımız değil mi? kafiyeye bakmayın siz.

    kaplan başını çevirebiliyor, ağzını açabiliyor, kulaklarını oynatıyor. boyundan yukarısı diri. nedense gözlerine bakamıyorum. kaplanı değil kendimi yadırgıyorum. kendi gözlerimi görmek istiyorum ama rüyanın dışındaki zihnim henüz uyarılmamış: kendime körüm, sağırım ama kendimdeyim. bunu bir düşünün.

    o odada ne işim var? odada beni ilgilendirenin ne olduğunu henüz göremiyorum. ama o an biliyorum: bir saat bulmalıyım. çalışan bir saat arıyorum. henüz rüyada olduğumu bilmeden rüyanın içinde ulaşabildiğim her yere bakıyorum. bozuk bir saat bile bulamıyorum. saatlerin yasaklandığı bir rüyada olduğumu henüz seçemiyorum.
    niyetim ne? saati bulunca ne olacak? kaplanı onunla iyileştirebileceğimi düşünüyorum ilk önce. sonra saati onu öldürmek için kullanmanın daha güzel göründüğünü düşünüyorum. saati bulamıyorum. kaplanın yanına yaklaşınca gövdesinin altındaki seccadenin kenarını seçiyorum. kaplan seccadenin üzerinde miymiş onca zaman? saati bulamadığıma daha çok üzülüyorum. kırılıyorum rüyanın saatsizliğine.

    rüyanın içinde orada olmayan bir şey aradığım için bilincim beni uyarıyor, rüyada olduğumu biliyorum artık. rüyanın imkanlarını kullanıp gevşemek istiyorum. bir pencere bulup kendimi boşluğa bırakabilirim. uçmak, uçamayıp yere düşmek bunlar rüyada güzellikler.

    içinde olduğum yapının dışına açılan tek bir delik bulamıyorum. rüyanın mantığı delip geçen mantığını aklımı rahatlatmak için zorlamalıyım. nasıl? düşünmeye başladığım için rüyanın içindeki gövdem kabarıyor, bir gölge gibi hareket ettiğim yapının içinde giderek hacim kazanıyorum. etimi, gövdemi daha çok seçiyorum. kaplan da durmuyor tabii.

    kaplanın beyaz gövdesine baktıkça zamanın nereye nasıl aktığını seçebiliyorum, yapının içine girmeyen güneşi kendi yüzeyinden kaydırıyor. namaz vaktini belirlemek için kaplanın gövdesine bakmam gerektiğini anlıyorum. saati kaplanı iyileştirmek ya da öldürmek için aradığımı sanıyordum. derdim sadece hiçbir yerinde güneş barındırmayan, zamanı hissettirmeyen bu rüyada saatin kaç olduğunu öğrenmek mi? ileri gitmek istiyorum rüyada,
    kaplanı kucaklayıp duvara savuruyorum: duvara hiçbir şey olmuyor, kaplan ağır. ben güçlüyüm. hiç kimsenin canı yanmıyor. kaplan aynı pozisyonda yere düşüyor. bilincimi kullanarak gücümü artırıyorum, kaplanı daha hızlı savuruyorum duvara. hiçbir şey olmuyor. kaplanın yeri değişti sadece, gövdesi ya da ruhu değil, seçiyorum bunu. yer sarsılmıyor kaplanın düşüşüyle. ama kaplanın altından kurtarıyorum seccadeyi. kıble neresi? bilmiyorum.
    kaplanın gözlerine bakıyorum. gözlerini açıp kapatmasına, çevirmesine. gözlerindeki aklığın saçtığı ışığa. kıbleyi kaplanın gözleri sayesinde buluyorum. seccadeyi yere sermiyorum. onu bir kılıca dönüştürüyorum: rüyanın imkanlarını kullanmak istiyorum. kıbleye dönüp kılıca dönüştürdüğüm seccadeyi karnıma saplıyorum. seccade sırtımdan dışarı çıkıyor, dışarı çıktığı yerde çözülüyor, kılıçlığını kaybediyor. seccadenin kenarlarından kanım dökülüyor. acı yok. kan dökülünce duyulan rahatlama var.

    sırtıma açılan seccadeyi “dışarıdaki rüya gözümle” görüyorum. böylece secdeye uzanıyorum. erimeye başlıyor gövdem, sırtım kalıyor bir tek. ilk başta kılıçken çözülüp sırtımı bir pelerin gibi örten seccade, sırtımı emip kalınlaşıyor. gövdemle, cismimle rüyada yok olduğum an felç olan beyaz kaplanın içinde buluyorum kendimi: bir saati yediği için kımıldamasının yasaklandığını öğreniyorum beyaz kaplanın içinde.

    beyaz kaplan saati yediği için, ona bakanları hapsetmekle cezalandırılmış. zamanla cezalandırılmış kaplan. ona bakan tek kişi benim. suçum yok, sadece beyaz kaplanın saat cezasını çekmesi için bir aracıyım. canlı bir tabutun içine koyulan ölü gibi gövdem: öldüğünü seçemiyor ama çoktan ölümle ambalajlanmış. şükür, kaplanın burun delikleri var. nefes alabiliyorum onun içindeyken, gömüldüğüm halde. yunus’un içine hapsedilen yunus’u hatırlamaya çalışıyorum. ama deniz o kadar uzak ki

    17 haziran 2015/ çorum