kayıt

tezer özlü

  1. 16
    ferit edgü'ye yazdığı bir mektubu okuduktan sonra, şunları yazmama, yaşamama sebep olmuş yazardır

    (…) teheccüd namazından sonra uyuyamadım. tespit ettiğim çirkinliği yok sayamadım. işlediğim günahtan ötürü kendimi affedemedim. kendimi affedemeyişimin çirkinliğini nasıl sergileyeceğimi düşünürken edebiyatla ilgilenmeye başladığımı hatırlayıp sustum. apaçık yatsı namazının sonuna sıkıştırdığım tövbem yetersiz(…) af dilemeyi beceremiyorum.

    kalp ile akıl varlığı ikiye yarmış, hangi yarımdayım. hangi yarım tam? tamlık hangi yarımlarla var? tamlığım yok, bunu biliyorum. işlediğim günahın beni zenginleştirdiğini düşünecek kadar ileri gidiyorum, bu ne kibir! hangi tamlık buna izin verebilir? kendimle şimdi ne yapabilirim? mümin, günahını beğenemez. onunla mücadele eder. yenilmişim kabul edemiyorum. gururumdan değil imanımdan. bu daha ağır. hiç kimseye devredilemez varoluş, ama ben hep bunu aramışım gibi, çok ayıp.

    kendi cümlelerimi ortadan kaldırmaya karar verdim. çirkindiler, insan içine çıkmayı hak etmiyorlardı. bir ateş bulursam içine atarım hemen, bulamazsam kendim bir ateş yakarım diye düşündüm. defterleri ayakkabılarımın üzerine koydum. vestiyerin altındaki dolaptan çıra, kibrit aldım. çıkacaktım dışarı. yok. hemen dışarı çıkmadım. hak etmiyordum hızı. yavaşladım, evdekileri rahatsız etmeden banyoya yürüdüm.

    dışarı çıktığımda üşüyüp iyice dirilmek için yüzüme su çarptım, havluya değmedim. hasbelkader yüzümün yansımasını gördüm aynada, (…) diyemedim. diyemezdim. (…) her şeyi diyemiyordum. yine de biliyordu. bunu bilmek daha da acıttı beni. evime misafir olan annem horluyordu. sağına çevirdim sesi kesildi. küçük kardeşim kulağında kulaklıkla uyumuş, ellemedim. uyusun.

    uykunun genişliği, rahatlığı, yüzüm ıslakken beni öyle daralttı: defterleri dürüp büküp hınçla ceketime sokuşturdum. gece çıkıyorsam ceketli olmalıydım. ceket, elbette gece elbisesi. botlarımı giyerken fark ettim: pijamalarım üzerimdeydi. dolaba koşup bir de hırka giydim üzerime. “böyle çık bakalım!” dedim. pijamanın paçalarını botlarımın içine sokuşturdum. hayır, asansöre binmedim. ağır ağır indim merdiven basamaklarını, ahmet haşim de bu aynalı inişte yanımdaydı. hissettim. sokağa çıkınca ceketimin önünü şu gece tecrübesine duyduğum saygıdan ilikleyip yürümeye başladım. görseydiniz deli diyebilirdiniz. görmenizi dert etmedim.

    elimde kendimi güvende hissetmek için iki şey vardı, biri bir kitap, adı: “her şeyin sonundayım” diğeri dönüşte hiç kimseyi rahatsız etmemek için yanıma aldığım anahtarlık. boynumda cevşen takılı, bir de bana inanan bir insanın yazdığı dua.

    yürüdüm tinercilerin ateşini görene kadar. gördükçe üşüdüm. üşüdükçe yaklaştım. yaklaştıkça kendime geldim: her biri çoktan kendinden geçmiş. ikisi yarı çıplak birbirine yapışık tenleri. her birini tokatladım. bir üst geçidin tam ortasında kendilerinden geçmeleri doğru değil.

    içlerinden biri küfretti. onun ağzına iki tokat daha attım. niyetim aklını başına getirmekti. gözlerini kırpıştırıp ayağa kalktı. cebindeki bıçağı çıkardı. bana doğru salladı. kolumla geçiştirdim.köprünün ortasına yayılan diğerlerini yeniden sarstım. elinde bıçak olan ayakta durabilmek için üst geçidin duvarına yaslandı. “seni gebertirim piç!” dedi. gülüp geçtim. korktu. elindeki bıçağı düşürdü. iki tokat daha attım ona. ayakta kalabilmek için üst geçidin duvarına sarıldı. onları ayağa kaldırdım. her biri ayrı küfretti.

    “peşimden gelin!” dedim. neyime güveniyorsam! birlikte indik üst geçitten, üst geçidin basamakları bittikten sonra, karşıma çıkan ilk ağacı hedefledim. altına bağdaş kurdum, defterlerimi çıkardım, ceketimi çıkardım. ceplerini boşalttım. ateşi yaktım, çıra kokusunu içine çektim. ceketimi, defterleri de bıraktım ateşe. yün hırkamı da. şaşkınlıkla izlediler beni. ben de onlara şaşırdım, yalan yok. sabah ezanına çok az varken, ateşin başında dokuz kişiydik.

    ateş söner gibi olduğunda botlarımı da çıkarıp ateşin ortasına koydum. çevreme topladığım tinerciler soyundular. giysilerini ateşin üzerine koydular. işte o zaman elimde kendimi güvende hissetmek için tuttuğum kitabın rastgele bir yerini açtım. 44. sayfa, tezer özlü’nün, ferit edgü’ye yazdığı 26 mart 1984 tarihli mektup.

    ben okudum, onlar dinledi. ateş söndü. sabah ezanı okundu. it gibi titreyerek kalktık yerimizden. hepimize ders oldu. her şeyin sonunda hiçbir şeyin başındaydık, herifler bırakmadı peşimi. birlikte camiye yürüdük.

    [aralık 2011 istanbul]