kayıt

umudu en iyi anlatan cümle

  1. 8
    (bkz: erich fromm)

    Umut, daha büyük bir canlılık, daha büyük bir duyarlılık ve akılcılık sağlamak yönünde gerçekleştirilmek istenen her toplumsal değişimin, belirleyici öğesidir. Ne var ki, umudun doğası çoğu kez yanlış anlaşılmış ve umutla hiçbir ilişkisi olmayan, hatta umudun tam karşıtı olan yaklaşımlarla karıştırılmıştır.

    Umut etmek nedir?
    Çoğu kişinin sandığı gibi, dileklere ve isteklere sahip olmak mıdır? Böyle olsaydı, daha çok ve daha iyi otomobil isteyen, daha iyi ev, daha çok araç-gereç isteyenler, umutlu insanlar olacaklardı. Ama değiller; bunlar umutlu insanlar değil, daha çok tüketimde bulunmaya düşkün kişilerdir.
    Umudun nesnesi bir şey değil de, daha dolu bir yaşam sürmek, daha büyük bir canlılık içinde bulunmak, o sonsuz sıkkınlıktan kurtulmak olduğunda, ya da dinbilimsel açıdan bakarsak günahlardan arınma, ya da siyasal açıdan devrime kavuşmak olduğunda mı gerçek anlamda umut etmiş oluyoruz?
    Evet, aslında bu türden beklentiler, umut etmek anlamını taşıyabilir, ama beklentilerde edil-ginlik varsa ve umut, el-etek çekmenin, teslimiyetçiliğin bir bahanesi oluyor, yalnızca bir ideoloji haline gelinceye dek “beklemek” şeklinde kendini gösteriyorsa, umut etmekten söz edilemez.
    Kafka, Dava adlı romanında, bu türden teslimiyetçi ve edilgin umudu çok güzel betimlemiştir. Bir adam cennete (Yasaya) açılan
    kapının önüne gelir, ve kapıcıdan içeri girme izni ister.
    Kapıcı, şu an için izin veremeyeceğini söyler. Yasa'ya giden yola açılan kapı, aslında ardına dek açıktır, ama adam, giriş izni alıncaya dek beklemenin daha iyi olacağına karar verir. Ve oturur, beklemeye başlar; günlerce ve yıllarca bekler. Tekrar tekrar içeri girme izni ister, ama her seferinde kendisine henüz izin verilemeyeceği söylenir. Adam, bütün bu uzun yıllar boyunca durup dinlenmeksizin kapıcıyı inceler; kürk yakasındaki bitleri bile yakından tanıyacak hale gelir. Giderek yaşlanır; ölmek üzeredir.
    İlk kez şu soruyu sorar: “Nasıl oluyor da bütün bu yıllar boyunca benden başka hiç kimse girmek istemedi bu kapıdan?” Kapıcı, “Senden başka hiç kimse giremezdi ki bu kapıdan,” diye yanıtlar onu. “Çünkü kapı yalnız ve yalnız senin içindi. Şimdi artık kapayacağım.”
    Adam artık anlamayacak kadar yaşlıydı, genç olsaydı da anlayamayacaktı belki. Bürokratların dediği dediktir; hayır dendiğine göre içeri giremez.
    Bu edilgin, bekleyen umuttan biraz daha fazlası olsaydı onda, içeri girmiş olacaktı, ve bürokratları umursamama yürekliliği, onu parıltılı saraya götürecek olan özgürleştirici edim olacaktı. Çoğu insan Kafka'nın ihtiyarına benzer. Umut ederler ama yüreklerinin sesini, itkisini dinleme ve ona göre davranma yetkisinden yoksundurlar.

    Umut, kendi içinde çelişkilidir (paradoksaldır). Ne edilgin bekleyiştir, ne de gerçekleşmesi olanaksız koşulların gerçekçi olmayan bir şekilde zorlanmasıdır. Atlama anı geldiğinde sıçrayacak olan çö-melik bir kaplana benzer umut. Ne yorgun reformculuk umudun bir anlatımıdır ne de sözümona-köktenci* serüvencilik. Umut etmek demek, henüz doğmamış şey için her an hazır olmak, ama doğumun, bizim yaşam;, sürecimiz içinde gerçekleşmemesi halinde umarsızlığa, umutsuzluğa düşmemek demektir. Zaten var olan ya da hiçbir zaman var olmayacak olan bir şeyi umut etmenin anlamı yoktur. Umutları zayıf olanlar, ya vurdumduymazdırlar ya da şiddete eğilim duyarlar; umutları güçlü olanlar, yeni yaşamın tüm belirtilerini görür, bundan sevinç duyarlar ve doğmaya hazır olan şeyin varlık kazanmasına yardımcı olmaya her an hazır bulunurlar.