13
okumayacağını biliyorum, olsun ama. tüm bunları aptal- paranoyak ya da-dönek birinin değil de hiç değilse senin benim gibi, benim gibi sıradan insanın yazısı olarak okuyun siz.
sırtı birkaç yerinden kırık, arka kapağı sapsarı, kenarlarından başlayıp içe doğru sonbahar kesen eski kitaplar gibiyim şu sıralar yine. artık dudaklarımdan eksik gülümsemelerle ve kimbilir kaçıncı çay bardağıyla dolu odada beraber okuduğumuz kitapları üst üste yığılı görüyorum. ve yanımda da oğuz atayın tükenmez, usul usul ve her okunduğunda insanın içine bi çizik atarmışcasına sessizce sayfada yığılıyor.
emekli albay hüsamettin tanbay... en çok onu severdik, hatırladın dimi ? albay hüsamettinin yalnızlığına hikmet gibi posta neferi yazılmış, küskün yalnızlığımızı beraber gezdiriyorduk sanki. akşamları marmariste buluşuyorduk, ben sen gelene kadar iki tane yuvarlıyordum, sen de gelince bir güzel azarlıyordun beni. ben de kendi kendime kızıyordum o zamanlar, zaten hangi kadın beni doğru dürüst anlamıştı ki ?
biz daha uzak duruyorduk o zamanlar sevgi, ama sen de daha güleryüzlüydün o zamanlar. bense o zamanlar rakı da içerdim, kimseciklerin okumadığı kitaplardan sana bahseder, kimsenin dönüp bakmadığı kadınlardan ve hüzünlerden söz ederdim. kahkül modası mı ne vardı o zamanlar, saçların alnını kapatır yüzünü göremezdim. yanılmıyorsam ben de dağlar gibi bir adamdım o zamanlar. fakat kısık sesim cüsseme hiç yakışmıyordu, sesimde kırık bi şeyler vardı. günlük sıkıntıların, köklü öfkelerin, müzmin yalnızlıkların kırdığı bi şeyler vardı. ve sen beni anlamıyordun. herkesin ağzına pelesenk olmuş bu iki banal kelime sana hiç yakışmıyor diyordun, ama gerçek bal gibi buydu işte. Ve sen benim ne demek istedigimi yıllar yıllar sonra bir gün seni de anlamayacakları zaman anlayacaktın...
izninle bir banallik daha yapacağım ve sen çok kızacaksın sevgi. o dört yıl ne çabuk geçmiş... şimdi dışarısı gene sıcak ve sevimsiz sessizlik her yeri kaplamış, kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
her neyse çok uzattım. muhteşem yalnızlığımızı yaşarken bırakıp gittin, sonunda bayrağı ben taşıyorum. sen gittin gideli sait faik ile çehov kaynaştırmayı öğrendim. şimdi beni insanların nankörlüğü, ahmakların ahmaklığı ve hayatın güzelliği öldürecek. ikimizde aykırı insanlardık, sahi neden beni piç gibi bırakıp gittin sevgi ? belki benim normal davranışlarımda insanları üzen görünüşler oluyor, en azından öyleydi. ama aslında iyi niyetli olduğumu sen de bilirdin...
↑