kayıt

kutup itiraf

  1. 1866
    ben küçükken maldım. evet, tek kelime. mal.

    ama benim suçum değil bu. anneme bulayım kabahati diyorum, sonra diyorum ki dur lan sakin ol anneye kabahat mi bulunur? vazgeçiyorum sonra. bi bahçemiz vardı, hala var ya işte. bu bahçede geçti koca çocukluğum. sıfır arkadaş. sıfır mahalle oyunu. doksanlar çocuğuyum diye caka sattığıma bakmayın lan siz. hiç kaldırım taşının üstünde taso oynamamış doksanlar çocuğu mu olur? çakma doksanlar çocuğuyum ben. made in prc.

    mahalleden çocukların sesi gelirdi hep. böyle maç oynama sesleri, biri derdi "inzagi inzagi vurdu goool", öteki derdi "yürü git lan oynamazsan oynama!"

    neydi lan bu sesler? ne oynuyolardı ki? inzagi de kimdi amk? kafamda deli sorular. demir kapı vardı bahçenin. yanında küçük bir basamak. o basamağa çıktığım vakit, dışarıyı görebiliyodum. sonra kendime görevler edinmiştim. çocuklar bizim demir kapıyı kale yapıyolardı zaten. top arada bizim bahçeye kaçtığı zaman dünyanın en mutlu insanı oluyordum çünkü topu alıp onlara vermek benim görevimdi.

    "çabuk ol yeenim az"

    arada böyle uyarı kokan cümlelerle de karşılaşırdım tabi. çok istemiştim onlarla oynamayı. ama yapamamıştım işte. çıkamamıştım o amk demir kapısından dışarı.

    bi gün televizyonda gazetenin maket oyuncak verdiğini duymuştum. bedava diyordu. sabah'la bugün bedava. bedava lan, bedava amk. çocuk aklı işte. insanların çocuklara durduk yere bedava oyuncak dağıtacağını düşünecek kadar masum bir hayal dünyası. işin içine gazete parasını katmamıştım. ne bileyim ben işte? adam bağırıyordu bedava diye. anneme söylemeden çıktım evden dışarı. çünkü azar işitmek istemiyordum. izin verme ihtimali yoktu. çünkü dışarıda araba çarpıyordu, dışarıda çocuk kaçırıyorlardı, dışarısı kötü, pis mahlukatlarla dolu bir cehennemden farksızdı kadın anamın gözünde. şu an bunları yazarken bile haksızsın demiyorum anneme. diyemiyorum işte. içim el vermiyor.

    her neyse, evden çıktım, ayakkabılarımı giydim. bağcıklıydı. ben ayakkabı bağlamayı 13 yaşında öğrenmiş adamım o zamana kadar hep annem bağladı. bana hiç bir şey bırakmıyordu sağolsun. ama nedense bağcığı ayakkabının içine sokmak da gelmemişti aklıma. dedim ya, maldım.

    ayakkabılarımı giyip demir kapıya doğru yol aldım. kapıyı açtım ve dışarı doğru ilk adımımı attım. tek başıma dışarı çıkıyordum. bu, insanlığın sikinde olmayan, fakat benim için oldukça büyük bir adımdı. kendimi bir an uzay boşluğunda hissetmiştim. evet, tam anlamıyla boşluktaydım. demir kapının dış kısmına tutuna 3 adım attım. demir kapıdan uzaklaşmak üzereydim. sanki kapıyı bırakınca birisi beni alıp kaçırıcakmış gibi hissediyordum.

    beceremedim. o dördüncü adımı atamadım. koşa koşa eve döndüm. mal gibi de ağladım sonra. gibi mi? neyse. bir şeyi becerememenin verdiği üzüntü, 7'de de 70'de de aynıymış ben bunu şimdi daha net anlıyorum. hüngür hüngür ağladım. kendime kızmıştım çok. niye yapamamıştım ki?

    en iyi arkadaşlarım dayımın kızlarıydı. evet kızları. zaten beni küçük ablam büyütmüştü, arkadaş olarak da dayımın kızlarını seçmemden ötürü kız gibi yetişmem gayet olağandı. öyle de oldu zaten. akranlarım dışarıda aylık, taso neyin oynarken ben ip atladım, aya maya kumpanya oynadım, yakan top fırlattım.

    bunun acısını ilkokulda çok güzel bir şekilde rezil olarak çıkarmıştım ama. tenefüs müydü neydi. biri dedi ki oradan, top oynayalım. ben de sandım istop falan. yok futbolmuş. ulan ben ne anlarım futboldan? hem futbol kötüdür. biyerime top gelir, düşerim, elimi yüzümü kanatırım, biri iter düşürür beni. annem sağolsun iyi ezberletmişti bana bu maddeleri. ben bi bok demedim zaten mal mal suratlarına baktım. neyse aralarından irice biri geldi yanıma dedi ki, "sektirme rekorun kaç?"

    ahahah. sektirme rekoru. 35 mi dedim 40 mı dedim yalan olmasın öyle yüksek bir şey söyledim ben bu çocuğa. aman allah cevabı duyan başıma toplaştı. duyan geliyor duyan geliyor. amına koyim fenomen olduk dedim. demedim tabi öyle, zira o zamanlar küfür bilmem, fenomen diye bişey duysam çikolata markası sanarım. ama epeyce kabarmıştı koltuklarım.

    soruyu soran çocuk verdi topu elime, dedi ki hadi sektir de görelim. ben topu aldım ve her zaman yaptığım gibi sağ elimle zemin arasında sektirmeye başladım.

    tam moduma girmişim, güzel güzel sektiriyorum baktım kalabalık dağılmaya başladı, çocuk bir hışımla aldı elimden topu, siktir oldu gitti sonra. bazısı gülüştü, bişeyler söylediler bana anlamadım. galiba o gün öğrencilik kariyerimin ilk ve en sağlam küfürlerini yedim. bir süre sonra da baktım zaten maça başlamışlar. bensiz. güzel dışlanmışım o gün yalnız şimdi düşünüyorum da.

    olum o değil de dizde top mu sektirilirmiş amk? delimisiniz siz? top sektirme dediğin budur. yer ile sağ el arası. hem de tek el. ulan siz ne anlarsınız amk kekoları?

    işte öyle bir rezillik anım da vardı. kız gibi büyürsen böyle ileride hatırlayınca utanacağın anıların olur. yeter bu kadar. bunaldım. bende anı çok. aklıma geldikçe dizerim. rahatlıyor insan. hem eskiyi hatırlıyor, gözü doluyor. şu an dolmadı ama. gerçek söylüyorum. dolmadı.
    • Git başlıklara entry yaz.