kayıt

sadık hidayet

  1. 2
    ''artık ne arzum kaldı, ne de kinim. içimdeki insanı yitirdim. kaybolsun diye de bir yere bırakıverdim. hayatta insan ya melek olmalı, ya doğru dürüst bir insan, ya da hayvan. ben onlardan hiçbiri olmadım. hayatım ebediyen kayboldu. ben bencil, acemi ve zavallı olarak dünyaya gelmiştim. şimdi artık geri dönüp başka bir yol seçmek imkânsız. bundan böyle anlamsız gölgeler peşinde gidemem, yaşamla yaka paça olamam, güreş tutamam. sizler gerçekte yaşadığınızı zannediyorsunuz. elinizde hangi sağlam kanıt ve mantık var? ben artık ne bağışlamak, ne bağışlanmak, ne sağa ne de sola gitmek istiyorum. gözlerimi geleceğe kapayıp, geçmişi unutmak istiyorum.''

    ''böyle durumlarda herkes, güçlü bir alışkanlığa, bir tutkuya sığınır: ayyaş içer, edebiyatçı yazar, yontucu taşı yontar, acısını dindirmek için her biri, en kuvvetli içgüdüsünden medet umar ve gerçek sanatçı, kendi bağlarından şaheserler yaratır. ama ben, ki zevksiz ve biçare biriyim, ben ne yapabilirim?''

    ''sanki ismini eskiden biliyordum. gözlerinin pırıltısına, rengine, kokusuna, hareketlerine öylesine aşina idim ki, ruhumuz bir önceki hayatta, cisimsiz maddesiz bir alemde karşılaşmış da tek asıldan, tek maddeden oluşmuş, böylece bizim yeniden birleşmemiz adeta kaçınılmaz olmuştu.''

    ''kim dedi sana ben insanlık için resim yapıyorum diye? tut ki insanlık yok oldu ve çalışmalarım kara, yağmura, doğanın kör kuvvetlerine teslim oldu; yine de canı cehenneme! ben hala kendi çalışmalarımdan keyif alıyorum ve bu da yetiyor bana.''

    ''sizin aradığınız hal, ceninin ana rahmindeki halidir. koşuşturmadan, mücadele etmeden, kimseye yağ çekmeden, sıcak, yumuşak ve kızıl bir duvarın içinde iki büklüm vaziyette durur. yavaş yavaş annesinin kanını emer, tüm ihtiyaçları kendiliğinden karşılanır. bu, her insanın yaratılışında var olan, kaybolmuş bir cennet nostaljisidir. orada insan kendinde, kendi içinde yaşar. belki bir anlamda ihtiyari ölüm değil midir?''

    ''vaktiyle onların arasına karışmıştım; başkalarını taklit edeyim dedim. baktım, soytarıya dönmüşüm. adına zevk dedikleri her şeyi denedim; gördüm ki başkalarının zevki bana yaramıyor. her yerde, her zaman yabancı olduğumu hissettim. diğer insanlarla aramda en ufak bir ilgi dahi yoktu.''

    ''biliyor musunuz, daima kadın bana gelmelidir. ben kadına asla gitmem. ben bir kadının yanına gidersem, o kadının kendisini benim için teslim etmediğini, param için, çapkınlık için ya da benim dışımda bir nedenle teslim ettiğini hissederim. işin içinde yapmacık bir şeyler olduğunu hissederim. oysa, ilk önce kadın bana gelirse, taparım ona.''

    ''artık hiçbir şeye inanmıyorum, hatta şimdi eşyaların ağırlığından, sabitliğinden, açık seçik gerçeklerden şüphe ediyorum. avludaki taş havana parmağımla vursam ve sorsam: sabit misin, muhkem misin? -evet! diye cevap verse bilmem inanır mıyım?''

    ''bütün hayatımı bir salkım üzüm gibi avucumda sıkmak istiyorum, suyunu, hayır, şarabını damla damla, gölgemin kurumuş boğazına akıtmak istiyorum, kutsal su gibi.''