kayıt

çaresizlik

  1. 21
    gurur, ahlak ve haysiyet gibi kalıpların parça parça döküldüğü yer.
    içinde olmaktır yadsıyan grilikle bezeli biçimsiz boyutta, bir iğneden kana karışan sert ve soğuk bir sıvının hayal meyal idrakında oluşun, arkasındaki tekinsiz kayboluşun. çırılçıplak şekilde taze kokan yarı karanlığa gözlerini açmış insan, insanı insan yapan her şeyin silinip aktığı, deliğine girip içinden geçtiği ilkel boru zaman.
    soyut addedilen tüm manayı bulma gayesiyle, kozasından çıkan bir tırtıl yanılgısında ve sıcaklığında kendi temaşası, kendini yaratma ve var kılma çabası, tam tersine hizmet eden. öteki de namümkünken, tek ele avuca gelen o habis fiillere naif bir etiket, sonsuz siliklikteki tüm bireysel devinim. acınası ve insanca, pek insanca.
    yazmak zül, konuşmak yük, boş. ağız şapırdatmalarını, dudak hareketlerini ve hararetle savunulan fazla insansı hırsları duymak ve izlemek zorlama kibar bir tabirle, acı verici. hele hele anlatmak, eski bir istek anlaşılmayı istemek, modern bir destekten güç almadan, kibir barındırmaz şekilde anlaşılacağını düşünmek, evrensel sayılabilecek, bir diğerlerinin kendimden daha az insanlığa sahip olduğunu görme eğiliminden bağımsız şekilde ızdırap.
    kendim miyim tüm derdim, değil mi diğeri.. kendi derdime dert mi bu, gayen bu mu diye acıyarak bakabileceğim eski bir lükse de sahip değilken. çaresizlikle birlikte gelen kötü bir alışkanlık sonrasızlık, bir kara delik.
    nispi çoklukta, en temel zeminde zamansal bir arka plana sahip o eşsiz(!) mirasın, farklı ve belki bazen zıttı olduğunu düşündüğü şeyin bizzat kendisi olması şaka olmalı. idrakı ve soyut bir kabulü zor çünkü eğilmişken başak, geçmişken zaman.
    sonrası?
    ''şeytanı tutsun tutabilen!
    zordur onu yakalamak bir daha!''
    sıcak yumuşaklıkla sarılı, dudak kıvrımlarından düşen
    dostluk ve sevgi cümlelerinin kaldırıldığı rafa bakılsın.
    ''kendilerini gönderilmiş gibi gösterirler göklerden,
    ve melekler gibi fısıldarlar, yalan söylerken.''