kayıt

cahiliye dönemi

  1. 2
    aşağıda ebu'l hasen ali en-nedvi'nin telif ettiği rahmet peygamberi isimli kitabından cahiliyye çağına dair notlarını aktarıcam.

    büyük dinler, onların eski sahifeleri ve çeşitli zamanlarda, ilim, ahlâk ve diyanet sahasında kendi hususî devirlerini temsil eden kadîm şeriatları, oyunbazların bir kurbanı, münafıkların ve tahrifçilerin oyuncağı, kanlı hâdiselerin ve büyük problemlerin kaynağı haline gelmişti; hatta ruhunu ve şeklini tamamen kaybetmişti. o kadar ki, şayet bu dinlerin ilk mensupları ve hak peygamberleri diriltilecek olsa, dinlerini yadırgayacak ve onu tanıyamayacaklardı['1']

    yahudilik ruhsuz ve cansız âdetler ve âyinler mecmuası olmuştu. bu durum bir yana, o bir sülâle diniydi. cihana bir risale olsun sunmamış, hiçbir millete davette bulunmamış ve beşeriyete bir rahmet de getirmemişti. bu din kendini diğer dinlerden ayıran bir inanca sahipti. yahudiliğin sırrı bu inançta yatıyor ve israiloğullarının kendi zamanındaki milletlerden üstün tutulması düşüncesi de, bu inançtan kaynaklanıyordu. işte bu inanç, hz. ibrahim’in oğullarına ve hz. yâkub’a tavsiye ettiği tevhid inancıdır. fakat yahudiler daha sonra komşusu oldukları, ya da egemenlikleri altında yaşadıkları milletlerin inançlarını, putperest câhiliye devrinin örf ve âdetlerinin bir çoğunu aynen aldılar. bu husus insaflı yahudî tarihçiler tarafından da kabul edilmektedir.

    yahudi ansiklopedisi’nde bu konuda şöyle denilmektedir:

    "peygamberlerin putlar hakkındaki öfkesi ve gazabı, putlara ve ilâhlara ibadet etmenin israiloğullarının ruhlarına işlediğine delâlet eder. bunun kökleri babil’deki sürgünden dönüşlerine kadar sökülüp atılamadı. çünkü onlar hurafe ve şirk dolu inançları iyice benimsemişlerdi. talmud da aynı şekilde putperestliğin oradaki yahudiler arasında câzib bir hal aldığına şehadet eder"['2']

    yahudilerin aşırı derecede takdis edip, tevrat’tan üstün tuttukları ve m. vı. asırda elden ele dolaştırdıkları bâbil talmud’u da, yahudi toplumunun bu asırda dinî zevkin bozulması ve aklî inhitat açısından ne seviyeye düştüğünü gösterir.

    hıristiyanlığa gelince, daha ilk asırdan itibaren haddi aşan bazı kişilerle, câhillerin te’vili ve hıristiyan romalıların putperestliği['3'] yüzünden tamamen tahrif edilmişti. hz. isa’nın kolay ve basit öğretileri bunun altında kaybolup gitti. tevhid nuru ve allah’a ibadetteki ihlâs, bu kesif bulutların arkasına gizlendi.

    tarafsız bir hıristiyan yazar, 'teslis' akidesinin m. ıv. asrın sonlarından itibaren hıristiyan toplumunun inanç sistemine nasıl girdiğini anlatırken şöyle der: “bu itikad (teslis), tanrı tektir fakat üç uknum’dan oluşmuştur” şeklinde ifadesini bulan bir düşünceden doğmuş olup, ıv. asrın son çeyreğinden beri, resmî ve doğruluğu herkes tarafından kabul edilen bir akîdeymiş gibi devam etmektedir. teslis akidesi üzerindeki örtü xıx. asrın ikinci yarısına kadar kalkmamıştır ve hiç kimse de sırrına vâkıf olamamıştır.['4']

    hıristiyan câmi’ada putperestliğin çeşitli görünümler ve değişik renkler içinde çıktığını, hıristiyanların şaşkınlık veya taklid ile, müşrik dinlerin ve milletlerin putperestlikle ilgili kahramanlıklarını, bayramlarını, âdetlerini ve esaslarını değişik şekillerde iktibas ettiklerini anlatan çağdaş bir hıristiyan tarihçi de şöyle der:

    "putperestlik sona erdi, fakat büsbütün de ortadan kalkmadı. bilâkis nefislerde yer etti. hıristiyanlık adı ve perdesi altındaki her şeye sirayet etti. putperestliğin tanrılarını ve kahramanlarını bir tarafa bırakanlar ve onları terk edenler, bu defa şehidlerinden birine tanrıların vasıflarını vererek onun heykelini yaptılar. putperestlik ve şirk işte böylece şehitlere intikal etti.”

    bu asır sona ermeden azizlere ve şehitlere yapılan ibadet iyice yaygınlaştı ve böylece hıristiyanlık, azizlerin ulûhiyet sıfatlarını taşıdığını kabul eden yeni bir inanç şeklini aldı. erîsiyyîn denilen bir hristiyan zümrenin akidesine göre, bu evliya ve azizler; uluhiyet sıfatlarını haiz olup allah ile insan arasında aracı idiler. bunlar ortaçağın kutsal bir sembolü oldular.

    putperestliğe ait bayramların isimleri yeni isimlerle değiştirildi. eski güneş bayramı, m. 400 tarihinde hz. isa’nın doğum günü yortusuna dönüştü.['5']

    m. vı. asırda mesih’in tabiatı ve hakikati meselesinde, ırak ve suriye hıristiyanlarıyla mısır hıristiyanları arasındaki savaş devam ediyordu. evler, kiliseler ve okullar birbirlerini tekfir eden, birbirlerini öldüren rakip kamplar haline gelmişti. sanki rakip iki millet arasındaki savaştı bu.['6'] hıristiyanlık dünyası kötülükle mücadele edeceği; insanlığın halini düzeltecek, milletleri ve beşeriyeti kurtaracak olan bir prensibe davet edeceği yerde, dahili savaşlarla meşguldü.

    mecusîlere gelince, bunların, en büyüğü ateş olan tabii unsurlara taptıkları çok eski zamanlardan beri bilinmektedir. son zamanlarda da ateşe tapmaya başladılar ve onun adına büyük tapınaklar ve mabedler yaptılar. ateşgedeler ülkenin her tarafına yayılmıştı. bunun kendine has kuralları ve ince esasları vardı. ateşperestlik ve güneş’i takdis etmek dışındaki bütün inançlar yok olunca, din, hususî mekânlarda yaptıkları bazı ibadet ve âyinlerden ibaret kalmıştı. fakat mâbedlerin dışındaki hareketlerinde serbesttiler. istedikleri gibi hareket edebiliyorlardı. mecûsîlerle dinsizler ve ahlâk ve amel itibarıyla her şeyi mubah görenler arasında hiçbir fark kalmamıştı.['7']

    l’ıran sous les sassanides adlı eserin müellifi danimarkalı a. christensen, dinî liderleri ve görevlerini izah ederken şöyle der:

    “bu görevlilerin günde 4 defa güneşe ibadet etmeleri gerekirdi. buna ilaveten ateşe ve suya da taparlardı. yatarken, kalkarken, yıkanırken, zünnâr giyerken, aksırırken, saçını traş ederken, tırnaklarını keserken, ihtiyacını giderirken, kandili yakarken belirli dualar yapmakla mükelleftiler. sönmekte olan ateşe dua etmemek, su ile ateşi birbirine temas ettirmemek, madenler kutsal olduğundan paslı madene dua etmemek mecburiyetindeydiler.”['8']

    iran halkı dua ederken ateşe dönerlerdi. sâsânîler’in son hükümdarı yezdücerd bir defasında güneş’e yemin ederken şöyle demişti: “andolsun en büyük tanrı güneş’e!” hıristiyanlıktan dönenler de sadakatlerini belirtmek için güneş’e ibadet etmekle mükelleftiler.['9']

    her geçen asırda giderek düalizme yaklaştılar ve bu, zamanla onların şiarı oldu. iki ilâha inandılar. bunlardan biri “nur” veya ‘’hayır” ilâhı olup “ahuramazda” veya “yezdan” diye isimlendirilirdi. ikincisi ise “ehrimen” dedikleri “şer” ve “zulmet” ilâhıydı. bu iki ilâh arasında mücadele ve savaş hiç eksik olmazdı.['10']

    tarihçiler iran’a hakim olan dinin ilâhları hakkında öyle efsaneler anlatırlar ki, bunlar, gariplikleri ve teferruatı itibariyle yunan ve hind mitolojisinden geri kalmazlar.['11']

    orta asya ve hindistan’da yayılmış olan budizm’e gelince; bu din, her gittiği yere putları da beraberinde götüren bir putperestliğe dönüşmüştü. onlar ayak bastıkları her yerde putlar yapıyor, buda’nın heykellerini dikiyorlardı.['12']

    hindistan’ın asıl dini olan brahmanizm’e gelince, bu dinin en belirgin özelliği tanrılarının ve mabudlarının çokluğudur. burada putperestlik m. vı. asırda zirveye ulaştı. bu dönemde ilâhların sayısı 330 milyonu buluyordu.['13'] her şaheser, her korkunç ve faydalı şey, tapılan bir ilâh olmuştu. bu dönemde heykeltraşlık sanatı rağbet kazandı. sanatkârlar en güzelini bulmaya ve yapmaya çalışıyorlardı.

    hindistan’lı prof. c.v. vaidya, history of mediaeval hindu ındia adlı eserinde, islâmiyet’in arap yarımadasında zuhur ettiği sırada hükümdarlık mevkiinde bulunan kral herş (606-648) devrinden bahsederken şöyle der:

    “hinduizm ile budizm aynı derecede putperest bir yapıya sahipti. hatta çoğu çaman budizm, putperestlikte hinduizm’e üstünlük sağlamıştı. budizm başlangıçta ilâh fikrini kabul etmezdi. fakat zamanla buda en büyük ilâh halini aldı. sonra buna meselâ bodhisatvas gibi başka ilâhlar da eklendi. putperest düşünce, özellikle ‘mahâyânâ’ diye adlandırılan budizm ekolünde iyice kökleşti ve hindistan’da zirveye ulaştı. öyle ki, buda kelimesi bazı şark dillerinde ‘vesen’ ve ‘sanem (put)’ ile eş anlamlı kullanılmaya başlandı.”

    şüphesiz ki, putperestlik o günkü dünyanın her tarafına yayılmıştı. atlas okyanusundan pasifik okyanusuna kadar bütün dünya putperesliğe boğulmuştu. sanki hıristiyanlık, sâmî dinler ve budizm, putları ta’zim ve takdis etmekte, tıpkı yarış atları gibi birbirleriyle yarış halindeydiler.['14']

    hindu bir yazar da popular hinduizm adını verdiği eserinin sonunda şöyle der:

    "ilâh yaratma hususunda bununla da yetinilmedi. tarihin çeşitli devirlerinde, bu ilâhî meclise çok sayıda küçük ilâhlar eklenmeye devam edildi. öyle ki, bunlar istatistiği mümkün olmayan bir topluluk oluşturdu. bunların çoğu hindistan’ın eski sakinlerinin ilâhıydı. onlar tarafından hind dininin ilâhları arasına dahil edilmişti. bu ilâhların sayısının 330 milyona ulaştığı söylenir.”['15']

    eski çağda hz. ibrahim’in dinine inanan ve kabe’nin bulunduğu bölgede yaşayan araplara gelince; araplar, peygamberden ve peygamberlikten uzun süre uzak kaldıklarından dolayı, benzerini ancak hindistan’daki brahmanizm’de görebileceğimiz akıl dışı bir putperestliğe mübtelâ oldular. şirkte ileri gidip allah’tan başka ilâhlar edindiler. kâinatın idaresinde onların da söz sahibi, fayda veya zarar verebilecek, var ya da yok edebilecek güçte olduklarına inandılar. bütün millet en çirkin şekliyle putperestliğe gömüldü. her kabilenin, her yörenin ve her şehrin hususî bir putu, hatta putlar için yapılmış evleri bile vardı.['16'] hz. ibrahim (as)’in yalnızca allah’a ibadet edilmek üzere inşa ettiği kabe’nin içinde ve avlusunda 360 tane put mevcuttu.['17'] çeşitli şekillerde yaptıkları putlardan sonra, giderek her çeşit taşlara da tapmaya başladılar. meleklerden, cinlerden ve yıldızlardan da tanrılar edindiler. meleklerin allah’ın kızları, cinlerin de allah’ın ortakları ve yardımcıları olduklarına inandıklarından dolayı, onların kudretlerine ve tesirlerine de inanmaya ve ibadet etmeye başladılar.['18']

    ['1'] en-nübüvvet vel-enbiya fi davi'l-kur'an, s. 196-206.
    ['2'] jewish encyclopaedia, xıı, 568-569.
    ['3'] drape r, j. w. conflict between religion and science, london 1910.
    ['4'] yeni katolik ansiklopedisi c. xıv, s. 295.
    ['5'] james houston baxter, history of christianity in the light of modern knowledge(glasgow, 1929), s. 407.
    ['6'] alfred butler, the arab conquest of egypt, arapça trc. muhammed ferid ebu hadid, s. 37-38, 47.
    ['7'] prof. a. christensen, age; mecusi şahin makarius, iran tarihi.
    ['8'] a. christensen, age, 155.
    ['9'] a. christensen, age, 186-187
    ['10'] a. christensen, age; zerdüştiük, s. 183-233
    ['11'] a. christensen, age, s. 204-209
    ['12'] bkz. haydarabad üniversitesi profesörlerinden işoratoba, el- hind el-kadime; jawahar lal nehru, the discovery of india, s. 201-202
    ['13'] dutt, r.c., ancientindia, c. ııı, s. 276; o'malley, l.s.s., popular hinduizm, s. 6-7
    ['14'] c.v. vaidya, history of mediaeval hindu ındia, c. ı (poona 1921)
    ['15'] ls.s.o'malley, popular hinduism, the religion of the masses (cambridge 1935) s. 6-7.
    ['16'] el-kelbi, kitabül-esnam, 33.
    ['17'] buhari, el-camiu's sahih, babü feth-i mekke
    ['18'] el-kelbi, age, s. 44.