kayıt

Leila

  1. 2
    Peşin edit; işbu entry aşırı feci dehşet uzun olup spoiler içermektedir.

    2010 baskılı, bosnadaki katliamı konu alan alexandra cavelius romanı.

    kitap on altı yaşındaki leila'nın (bkz: leyla) yaşadığı küçük şehirden ailesini arkasında bırakarak, büyükbabasının daha büyük ve modern bir şehirdeki malikanesine gitmesiyle başlayan olayları anlatıyor.

    gerçek bir hikayeyi konu alan, fazlası yok eksiği var denilecek türden bir roman.

    büyükbabasının yaşadığı şehre gitmesinin hemen ardından zaten ülkenin üzerinde bir süredir dolaşan kara bulutlar etkisini gösteriyor ve sırp milliyetçileriyle müslüman özerkçi askerler leila'nın ve ailesinin de bulunduğu, türk/müslüman olan insanların çoğunlukta olduğu şehirleri bombalamaya, kuşatmaya ve yağmalamaya başlıyorlar.

    yine de leila asla umudunu kaybetmiyor. annesiyle sürekli haberleşiyor fakat dayıları 5. orduya katıldığında işler değişiyor. birkaç kez büyükbabasının malikanesine ziyarete gelen bir akrabası o sonbahar leila'yı yaşadığı şehre davet ediyor. teyzeleri ve büyükbabası leila'yı gitmemesi için uyarıyor ama leila tüm bu savaştan ve kargaşadan birkaç günlük bile olsa kaçabilmek adına uzak şehirden gelen akrabasının teklifini kabul ediyor.

    insanların bencil olduklarını bir kez daha yüzünüze çarpıyor kitap.

    Leila'nın evine geldiği akrabasının kocası gönüllü olarak savaşa katılmıştır. o zamanadek leila için savaş sadece büyükbabasının bulunduğu şehrin sınırlarında yükselen dumanlar, atılan bomba ve roketler demekken o an savaş 60 m ötesinde, bulunduğu apartman dairesinin hemen bahçesindeydi.

    o gece iki özerkçi müslüman asker eve gelir ve leila ile akrabası olan o kadını polis ifadesi için teşkilata götürmeli olduklarını söyler.

    leila korkuyla ağlarken akrabası olan kadın tuhaf bir rahatlık sergiliyor. akşam askerler gelip onları aldığında leila'nın akrabası kendisinin, kocasının ve küçük çocuğunun canını kurtarmak için leila'yı kurban eder ve onu tanımadığını, çatışmalardan korkup evine saklandığını, aslında bir hain olduğunu iddia eder.

    leila ağlar, bu kadının uzak bir akrabası, teyzesi olduğunu söyler ama kimse ona inanmaz. polisler onu tam beş kez sorguya çeker ve ardından "hindiler" adını verdikleri hindi kümesleriyle dolu o kampa, ölüm kampına yollarlar.

    fakat o gece leila'yı kaçmaması şartıyla salarlar. leila ona iftira atıp yem eden akrabasının evine gidemeyeceğinden z. isimli yeni tanıştığı bir kız arkadaşının evine gider. z. ona evinde saklanabileceğini ve bu savaşın başlamadan biteceğini söyler. o gece sabahadek ne yapacağını düşünür iki kız. müslüman özerkçi polisler leila'nın kafasını defalarca demirlere vurduğundan, kafası kanlar içindedir ama bu o gece akacak ne ilk ne son kandır.

    polisler kapıya dayandıklarında z.'i ve leila'yı sorgu için teşkilata götüreceklerini söyler ama z. cesurca onların önüne dikilip bunu yapmaya haklarının olmadığını ve hiçbir yere gitmeyeceklerini söyler. üç polisten ikisi z'i banyoya sürükler ve orada onu asker çizmeleriyle tekmeler. z. direndiğinde özerkçi müslüman polislerden biri silahını çekip onun karnına ateş eder.

    leila bu sahne ile dehşete düşüyor. olaylar karşısında yazar leila'nın duygularını "aslında savaşın başladığını z'nin ölümüyle ancak şimdi kavramıştım. insanların bir değeri yoktu. sinek gibi öldürülüyorlardı." diye yazıya geçiriyor.

    yeniden polis merkezine götürülen leila yolda, evde z.'e yapılan muameleden ve silahla onu yaralamalarından kimseye bahsetmemesi için polisler tarafından tehdit ediliyor.

    leila, merkezden doğruca kampa gönderiliyor.

    karanlık bir ahıra tıkılan on altı yaşındaki genç kız orada o kadar uzun zaman geçiriyor ki, artık kurtulacağına umudunu yitiriyor. Dışkı temizliyor, düşman askerlerine hizmet ediyor ve tüm infazlara zorla şahit oluyor.

    Ve pek tabi tecavüzlere de. Bu onu o kadar korkutuyor ki karanlık ahırda her gece kendine kadın seçmeye gelen askerlerin kapıyı açmasıyla olabildiğince görünmez olmaya, hareket etmemeye özen gösteriyor. Bazen askerler kadınları dışarı çıkarma zahmetine bile girmediğinde, kadınlara diğer herkesin gözü önünde tecavüz ettiğinde, leila direnenlerin çığlıklarını ve yalvarmalarını, ölü gibi hareketsiz kalanlarınsa kesilecekmiş gibi duran nefeslerini dinler.

    O sırada daha aşkı tatmamış leila ölüm kampının ortasında ilk kıvılcımlara tutuşur. Samir leila ile birlikte su taşırken kuyulardan, aslında leila'nın umut kuyusunu dolduruyordu bilmeden. Buradan kurtulduklarında leila'nın büyükbabasına kahve içmeye geleceğini söyler leila'ya.

    Zaman geçtikçe, leila büyüdükçe dışkıya bulanmış elbiseleri ve pislik, kir bile gizleyemiyor güzelliğini.

    Yazar onu, uzun boylu, bembeyazz tene sahip, kömür karası gözleri ve kuzguni siyah, upuzun saçları olan bir genç kız olarak betimliyor.

    Bu güzel kız yine bir gün kuyudan su taşırken, aniden iki taraf arasındaki çatışmanın ortasında kalır. Leila kampa getirildiği gün özerkçi subayların bulunduğu arabaya saldırmak ve taşlamakla suçlandığı -ki bu iddia tamamen yalan- ve b. Şehrinden geldiği için çok ağır işkenceler görür ama o gün başına gelecekler tüm yaşadıklarından farklıdır.

    Üvey babasıyla hemen hemen yaşıt bir adam çatışmanın ortasında kalınca korkup yere yatan leila'ya "korkak!" Diye saldırdığında leila öncesinde çok yalvarıp çırpınsa da bu kurtulmasına yetmez.

    Kendi deyimi ile ondan geriye kalan tek şeyi, yani onurunu da kaybeder.

    Kampa döndüğünde elbiseleri tecavüzcüsü tarafından su kuyusunun yanında parçalanan leila yarı çıplak, bacaklarından süzülen kanla ahıra girer. Gardiyanlar ve diğer askerler alayla onu süzer. Bu onun asıl felaketinin başlangıcıdır.

    Yazar tecavüz için "bu, silah ve maddi yatırım yapılmadan kullanılan en iğrenç savaş politikasıdır. koca bir milleti işte böyle aşağıladılar." Diyor kitapta.

    Bir süre daha bu işkence devam eder, samir leila'nın gözleri önünde öldürülür. Askerler bunu sıkça yapar. Erkekler ve kadınlar ayrı ahırlarda kaldığından haftada birkaç kez "boğazlama" ismini verdikleri infazı kadınların gözü önünde avluda gerçekleştirirler. Birkaç erkeği seçer, böylece kadınların gözleri önünde onlara kesici aletlerle akıl almaz işkenceler ettikten sonra kafalarını keserler. Leila daha sonrasında askerlerin bu kesik kafalarla futbol oynadığını söyler kendi aralarında.

    Bir gün yine askerlerden biri ahıra bir gece yarısı gelir kendine kadın seçmek için. Asker leila'yı seçtiiğinde diğer askerlerden biri "onu kendime ayırdım!" Diyor ve leila'yı barakalardan birine götürüyor. Ama ona dokunmuyor. Leila askerin onu tecavüzden kurtarmak için böyle birşey yaptığını anlıyor.

    Bir anlık cesaretle "siz müslüman değil misiniz? biz de müslümanız, neden bunu yapıyorsunuz?" Diye soruyor askere. Askerse aslında kaçmak istediğini, buradan nefret ettiğini ve içten içe diğer tüm askerlerin de bu katliamın anlamsız olduğunu düşündüğünü söyler.

    günler geçer, Kampın sorumlusu olan komutanın kampa geleceğini duyduğunda leila çocukça el çırpar ve sevinir. Komutan bazen keyfi yerinde olduğunda birkaç kadını özgür bırakırdı çünkü, diğerlerinden duymuştu.

    O gün geldiğinde, komutanla sorgu için seçilen kadınların arasında leila da vardı.

    Büyük bir umutla annesine ve ailesine kavuşacağına inanan leila yine çocuk hayallerini gömmek zorunda kalır. Komutan onu arabasına bindirip şehirdeki kalelerden birine götürdüğünde leila komutanın iyi birisi olduğunu düşünür. Komutan ona yiyecek ve temiz kıyafet verip, hemen ardından duşta temizlenebileceğini söylüyor. Tüm bunların üzerine leila'nın güveni bir kez daha kırılıyor, temizlendikten ve giyindikten sonra komutan yanılmadığını, onun çok güzel olduğunu söylüyor.

    Leila'yı öpmeye çalıştığında leila bu kez gücünün son kırıntısınadek direneceğine söz veriyor ve sözünü tutuyor da. Dövülüyor, tecavüze uğruyor. Birkaç saat sonra komutan onu kaleye ilk getirdiğinde komutanın ofisine giren sarışın adam içeriye giriyor ve ona çalışma masasının tam önünde, halıda, komutanın gözü önünde tecavüz ediyor. Komutansa sanki tüm bunların sebebi o değilmiş gibi davranır. Leilayı büfeye doğru fırlatıyor, kolu şişiyor, eli derince kesiliyor ve kanama onu halsiz düşerecek kafar fazla oluyor.

    Günler böyle geçerken bir gün komutan siyah bir pantolonu masanın üzerine bırakıyor ve dışarı çıkacaklarını söylüyor. Uzun zaman sonra dışarı çıkmanın verdiği sevinçle leila hemen üstünü giyiyor ve kalenin bahçesine iniyor komutanla birlikte. Bahçedeki askerlerden biri onu görüp beğendiğinde bir paket sigara karşılığında alıyor leila'yı.

    Böylece hikayenin geri kalanında leila'nın günden güne zehirlenmesine ve çürümrsine sebep olacak o insanlar giriyor hayatına. Onu küçük bir barakada bir ay tutup günaşırı toplu tecavüz ediyorlar. Tehlikeli tüm oyunlarındaki kukla haline getiriyorlar leila'yı. Rus ruleti ve daha tonla, onun küçük kalbinin korkudan durmasına sebep olacak kadar korkunç oyunlar.

    Fakat bir ayın sonunda artık direnmeyi kesmiş ve bir ölüden farksızlaşan leila'dan sıkılmış olmalılar ki, ziyaretçilerinin hepsi sırp askerler olan bir geneleve satıyorlar onu, yine birkaç paket sigara karşılığında.

    İstismar hız kesmeden devam ederken leila uzun bir aradan sonra adet oluyor. Hamile kalıp kalmamak artık onun için bir şey ifade etmiyor, sadece ölmek istiyor. Birkaç gün sonra hemen yandaki genelevin üst katında onun gibi esir edilip fuhuşa zorlanan kadınların arasına fırlatılıyor. Birer ölüden farksızlaşan bu kadınları leila "spermden saçları yapışmıştı ve gözleri bir çift boşluğu andırıyordu" diye betimliyor kitapta. Üst kattaki askerler ve diğer daimi müşteriler burada da onlara topluca tecavüz ediyor, işkencelere maruz bırakıyorlar. Birer asker gibi hepsini yıkık dökük duvarların önüne dizerek tam kafalarının üzerine ateş ediyorlar.

    Tam bir yıl içinde hiçbir eşyanın olmadığı o odada yaşayan kadınlar mevsimlerin geçişini pencereden izlemek zorunda kalıyor.

    Sonra sayıları azalmaya başlıyor. Geriye beş kişi kaldıklarında kızlardan biri pencerenin önündeki kokuşmuş yorganı çeketek aşağı atlıyor. Leila pencereden baktığında onun tıpkı uyuyan biri gibi göründüğünü, tek farkın soluk sarı saçlarının etrafındaki minik kan göletinin olduğunu söylüyor.

    Askerler tıpkı bir hayvan ölüsüü gibi sarışın kızı odaya fırlattığında kız daha ölmemiştir. Leila ve odadaki diğer kızlar bir süre ona su içirmeye ve birşeyler yedirmeye çalışıyor. Fakat kız dört gün sonra sonsuzadek yumuyor gözlerini. Yine toplu tecavüz sırasında odadaki askerlerden biri ölmüş kızla öldüğünü anlamadan ilişkiye girmeye çalıştığında birşeylerin ters gittiğini anlamış olmalı ki vazgeçiyor. Sonrasında kızın öldüğünü gördüğünde bir de bunu söylemediği için leila ve diğer kızları dövüyor. Geriye kalan dört kızdan biri ise rus ruleti sırasında öldürülüyor.

    Askerlerden biri "yeni kızın tadını merak ediyorum!" Diyip leilayı ve diğer kızları bahçeye sürüklediğinde bir yıl sonra dışarı çıkabilmenin verdiği heyecanla leila bayılıyor. Bahçede yine kadınlar üzerinden onlardan habersiz ve izinsiz pazarlıklar dönerken bahçedeki bir polis leila'yı satın alıyor. Böylece leila için yeni bir sayfa açılıyor.

    Onu satın alan polis ona iyi davranıyor. Bir müslüman olduğu için sürekli itilip kakılan leila o günden sonra el üstünde tutuluyor ama herşey tıpkı ölüm kampındaki gibi içkinin işe karışmasıyla başlıyor. Onu satın alarak askerlerden kurtaran polisin iş arkadaşlarıyla aynı evde kalan leila, o polisin ailesini ziyarete gitmesiyle diğer polislerle yalnız kalır ve tecavüzler yeniden başlar.

    Leila komşu binada sırp ordusu için yemek yapan sırp mutfağına sığındığında oradaki askerler onu korur.

    Uzun, çok uzun bir süre burada kalan leila polislerle yaşarkenki gibi ona yapılan iyi muameleye kanmak istemiyor. Ona yeniden tecavüz edecekleri korkusuyla konuşmamaya çalışıyor ve herkesten uzak duruyor. Polisler onun peşinden sırp mutfağına geldiğinde askerler onu koruyor ve böylece polislerden tamamen kurtuluyor leila.

    Orada kaldığı uzun süre boyunca savaş bitiyor, yaşlı askerlerden birine dedesi gibi bağlanıyor ve diğer herkesle arkadaş oluyor. Öyle ki onun bir müslüman olması bu askerlerin arasında hiçbirşey ifade etmiyor.

    Sırp mutfağına sığındığında onu ilk kurtaran asker savaş bittiğinde onu yanından ayırmak istemiyor ve kendi köyüne götürüyor. Sırp cumhuriyetinde bir müslümanın tek başına kalması o kadar tehlikeliydi ki asker ona fazlaca yakın davrandı ve böylece köy ahalisi leila'yı onun gelini sandı. Bu küçük aşk yalanı büyüdü ve leila'nın ayaklatına dolandı. İradesi dışında evlendiler, leila bunu istemese bile hayatta kalmasının ve ailesine kavuşmanın tek yoluydu bu.

    Daha sonra yıllar süren toplu tecavüzlerin çürüttüğü bedenini kocasının "hizmetine" sunmak zorunda kalıyor küçük leila. Israrcı kocasının baskılarına daha fazla dayanamıyor ve kısa sürede hamile kalıyor. Tek dileği bir kız çocuğu doğurmamak olan leila geçmişte kampta ona yapılan muameleyi ve toplu tecavüzleri kocasından saklamaktadır. İlk başlarda onu seven kayınvalidesi zamanla oğlunu bu müslüman kızla paylaşmaya dayanamayıp ona düşman kesilir.

    Sonunda oğlu doğan leila, yıllardr onu arayan annesine kavuşur. Hikayenin bundan sonrası hızlı gelişir. Leila doğduğu şehre döner sonunda kocası bunu her ne kadar istemese de. Terapi görür savaş sırasında tecavüze ve işkenceye maruz kalan diğer tüm kafınlar gibi. Yeniden yaşamayı öğrenir.

    Savaşla çöken ev ekonomisine destek olmak adına erkeklerin genellikle müşterisi olduğu bir kahvede garsonluk yapmaya başlıyor. Burada tanıştığı ibrahim isimli müslüman bir adama aşık oluyor.

    Ömründe ilk ve tek kez aşık oluyor leila ve tüm bu duygular ona o kadar yabancı geliyor ki çok reddetse de sonunda hisslerine yeniliyor. Evliyken başka bir adamla ilişki yaşamak ona vicdan azabı veriyor ve bu yüzden kocasının tüm ısrarlarına rağmen ondan ayrılıyor. Fakat sonrasında ibrahimin de sandığı gibi biri çıkmamasıyla hayal kırıklığı yaşıyor leila. Böylece hayatını oğluna adıyor.

    Sonda, onu daha on yedisinde bir kaleye kapatıp toplu tecavüzlerine sebep olan komutanın yargılandığı mahkemede baş tanık oluyor.

    Leilanın cesareti onun öldürülmesine sebep oluyor az daha ama neyse ki hayat bu sefer yüzüne gülüyor.

    Böyle bitiyor kitap. Okuduğum en kısa, net ve etkileyici kitap diyebilirim. Genelde uzun romanlar tercih sebebimdir, sayfalarım arasında kaybolmak zevklidir çünkü. Kısa romanlar pek dikkatimi çekmezdi ama kitap öyle etkiledi ki, istemsiz her sayfada ağlattı.

    İlk sayfalarda sarhoş babasından annesiyle birlikte şiddet görmesi, geçirdiği kötüçocukluğa rağmen umudunu ve yaşama sevincini asla kaybetmemiş leila'nın kitabın devamında yaşayan bir ölüye dönüşmesi o kadar korkunç ki. Bir çiçeğin soluşuna şahit oluyorsunuz ve onu gözyaşınızla sulasanız bile eski haline döndüremiyorsunuz. Yer yer leila'ya sarılmak istiyorsunuz, geçeceğini söylemek istiyorsunuz.

    Bunun bir kurgu roman olmasını çok isterdim ama ne yazık ki gerçek. Tamamen gerçek.

    Savaşın nelere sebep olduğunun ve insanoğlunun ne kadar canavarlaşabileceğinin kanıtı niteliğinde bir roman. Okunmalı. Okutulmalı.

    Koca bir milleti dini inancı ve damarlarındaki kan için suçlamak, yok etmek, izini bile silmek istemek nasık bir sapkınlıktır, işte onu acıtarak gösteriyor kitap.

    Herşeye rağmen leila'nın kimseyi yaftalamadığını ve tün genellemelere karşı durduğunu da görüyoruz. Asla tüm sırplara katil, tecavüzcü demiyor ve asla tüm müslümanlar iyi demiyor. Sadece savaşın berbat birşey olduğuna inanıyor. Kimin başkattığlnı ve kimin kazandığını önemsemeden.

    Bir müslüman tarafından tecavüze uğrarken bir sırp tarafından korunabiliyor ve bi sırp tarafından tecavüze uğrarken bir bir müslümanın onu koruduğunu anlatıyor. Oğluna da gelecekte başına gelen herşeyi ona nefret ve intikam duygusu aşılamadan anlatacağını söylüyor leila.

    Daha çocuk, kadın olamadan anne olan leila'nın hikayesi böylece bitiyor.

    (bkz: bunu yazan yazar kör oldu) gerçi ağlarken de kör oldu ama.