kayıt

ayşe

  1. 12
    i̇slamın ilk dönemleri için isimleri zikredilen şahıslardan peygamberimiz dışında deli gibi merak ettiğim, "tanımak için nelerimi vermezdim be!" dediğim bir kaç isimden bir tanesi de hz. aişe'dir.
    müthiş merak ediyorum.
    ayrıca merakımı sonuna kadar hak edecek kadar da spekülatif bir hz. aişe anlatımı da vardır yani kaynaklarda. yazının konusu da budur.
    annemizdir! bunu ciddi ciddi benimseyerek söylüyorum. sırf kuranın emri diye değil anne gibi benimsiyorum kendisini.
    i̇yisiyle kötüsüyle hakikaten annem gibi kabulleniyorum.

    evlilik yaptığı yaşla alakalı çeşitli spekülasyonlar var. bir üst entryde de kısaca değinmişim biraz. kaç yaşında evlenmiş beni ilgilendirmiyor. şu çok kesin bir gerçektir ki evlilik yaşı zibilyon tane parametreye bağlı olarak "tarihsel" bir durumdur.
    peygamber ile şimdiki algılarımızca son derece erken olabilecek bir yaşta evlenmiş olabilir buna peşinen bir karşı çıkışım yok ama bildiğim bir şey var ki hz. muhammed şayet 2017 yılında yaşamış olsaydı evlendiği şahsın yaşı radikal bir değişikliğe de uğrayabilirdi.

    kendisi bırak 1400 yılı 150 yıl önce yaşayan birisi olsa kızını kendi elleriyle 13 yaşında evlendirecek herifler 21. yüzyıl örfüyle 1400 önceki bir insanı eleştiriyor inanılır gibi değil. aksdjlasd
    alıcan koyacan bu adamı 150 sene önceye önce kendisi evlenir 13 yaşında bir kadınla. neden çünkü evlilik dediğin şeyin yeterlilik ölçü birimleri evrensel mutlak şeyler değil. her dönem değişir ve belki de sırf bu nedenden ötürü kuranda bir yaş belirtilmemiş. onun yerine son derece evrensel ölçü birimleri kullanılmış.

    kesin olarak inandığım tek bir şey var ki hz. muhammed, hz. aişe ile evlendiğinde hz. aişe ergenlik çağına ulaşmış ve mal mülk sahibi olabilecek kadar yeterlilikte bir olgunluğa(rüşd) erişmiş bir kadındı.
    kuran'ın ortaya koyduğu şart budur. evrensel olan hüküm kemik yaşı değil önce fizyolojik yeterlilik sonra da sosyokültürel olarak bir olgunluk çağıdır.
    bu 1400 yılda değişkenlik gösterebilecek bir şartı evrenselleştirme durumudur.

    ama aişe annemizle ilgili kayıtlarda evlendiği yaşa takılarak neler neler kaçırılıyor aslında. benim ilgimi onlar daha çok çekiyor.
    kendisiyle ilgili çok farklı portler çiziliyor o yüzden kendisi hakkında kesin hükümler veremiyorum. hz. aişe adının geçtiği rivayetlerden kimileri sübyancılığı meşrulaştırabildiği gibi kimileri de kendisinin sinsi, fitneci bir kadın olduğu manasını da çıkartabiliyor.
    hatta ve hatta aynı tarihsel kaynaklardan hz. muhammed'in yalancı bir peygamber olduğunu ve bundan şüphelenen muhammed'in foyasını ortaya çıkartan ilk kişinin hz. aişe olduğunu bile düşünebileceğimiz rivayetler mevcuttur. bunu kullanan ateist tanıdıklarım olmuştu.

    cemel vakasında ne kadar suçluydu, ne kadar yanlışları vardı art niyetli miydi bilemem. hz. ali ile arasında gerçekten ciddi bir sürtüşme olmuş mudur bilemem. olduysa da olmadıysa da onlarla allah arasında bir meseledir.
    zira o dönemdeki şahısları aklamak ya da yalanlamakla uğraşmak dünyanın en gereksiz işlerinden bir tanesi olabilir.
    benim bu isimlerin gerçek akıbeti hakkında tarafgirlik yapmaya hiç niyetim yok zerre umurumda değil.
    orada olan orada kalır. artık güne dönmenin zamanıdır zannımca. (bu lafım aslında doğrudan şiilere yöneliktir.)

    ama hz. aişe isminin geçtiği başka rivayetler de var. başka bir hz. aişe portresi de var ki muazzamlar. biraz ondan bahsetmek istiyorum.
    ama peşinen belirteyim buralarda anlatılanlar da kesin olarak doğrudur ben bunlara inanıyorum diye söylemiyorum. sadece enteresan bir hz. aişe modeli var ki bazen katıla katıla gülmeme sebep olan, bazen "vay bee helal olsun sana" dedirten detaylar bunlar.

    maalesef birebir kaynak veremeyeceğim. anlatacağım hz. aişe modeli hadis literatüründe geçen bilgilerden yola çıkarak oluşsa bile tek tek kaynak vererek yazıyı uzatmak istemiyorum. özel olarak takılan olursa kaynak sorabilir yardımcı olurum.

    öncelikle şöyle bir izlenim oluştu bende bu tip rivayetlerle birlikte.
    hz. aişe kesinlikle islam kadını adına müthiş bir örnek. bilinen, empoze edilen, yaftalanan kadın anlayışını tümden yıkan islamın kadın bayraktarlığını yapabilecek bir rol model.
    i̇slam coğrafyasında bir tabu halini alan kadın meselesine alenen ilk andan beridir isyan eden, kafa tutan bir karakter.
    bu anlatımlar umarım doğrudur demek istiyorum açıkçası. çünkü bu tip bir hz. aişe modeli dönemi itibariyle bir üniversite gibi adeta.

    mesela çok çok insani bir yönü göze çarpıyor rivayetlerde. son derece olağan, en iyi insanın dahi yapabileceği saf kıskançlıklar ve evlilik sürtüşmeleri göze çarpıyor.
    peygamberin hz. aişe'ye karşı fazlaca bir ilgisi ve tutkusu olduğu da göze çarpıyor. hatta kuranda bir ayet var ki doğrudan peygamberin bu tutkusuna yönelik bir eleştiri olabileceği aklıma gelir her seferinde.
    neyse işte bu tip evlilik içerisinde ciddi ciddi kıskançlık krizlerini de görebiliyoruz rivayetlerde.
    not: bir peygamberin özel hayatının bu kadar didik didik edilip kaleme alınması falan hiç hoş şeyler değil bence. bunları anlatıyorum ki bir çerçeve oluşsun kafalarda. öyle camilerde anlatılan soft hadisler yok sadece o kaynaklarda. kafanızda oluşan ciddi portreleri yıkabilecek, sarsacak son derece mesnetsiz muhabbetlerin de yazıldığı, konuşulduğu bir kaynak söz konusu. üzgünüm ama bu durum gayet net canlar.

    hz. aişe'nin tüm kaynaklardan bağımsız olarak kesin olarak öne sürebileceğimiz karakteristik özelliği son derece cevval bir kadın olmuş olmasıdır bence.
    bunda hiç şüphe yok. zaten bir savaş komutanlığı yapabilen kaç tane kadın vardır ki dünyada?
    özgüveni yüksek, hırslı, cevval, baskın bir karakter karşımıza çıkıyor.
    mesela gariptir ki bazı hadislerde kadın ile erkeğin konuşamayacağı, kadınların evlerinden dahi çıkamayacağı anlatılır ya hani?
    aynı şekilde hz. aişe'den nakledilen yığınla da rivayet vardır literatürde. yani bir taraftan da yönetimde, toplumda son derece baskın öne çıkan bir kadın figürü de var rivayetlerde.

    ne bileyim sokakta peygamberle koşu yarışı yaptığı da geçer.
    ebu bekir'le ömer'le birebir münakaşaları da fikir alış verişleri de vardır.

    bazı rivayetler var ki mesela doğrudan bahsi geçen hadise karşı açıkça muhalefet eder hz. aişe. yok öyle bir şey saçmalamayın, benim tanıdığım muhammed böyle bir şey diyecek birisi değildir diye de çıkışabilir.
    peygamberi tanımak isteyenler, onu merak edenler sürekli kapısını aşındırır hz. aişe'nin. dedim ya ciddi bir üniversite durumu da vardır.
    hayatı resullullahı anlatmakla geçmişe benziyor.
    ama tüm bunlara rağmen "onu tanımak mı istiyorsunuz? onun hayatı işte bu kurandı." diyebilecek kadar yürekli bir hz. aişe modeli de mevcuttur.

    mesela son bir örnek vereyim hz. aişe'ye dair son olarak.
    ben katıla katıla gülmüştüm açıkçası, ve hz. aişe ile gurur duymuştum.
    ancak yine de asıl mesele olarak hadis diye inanılanların ne kadar da ciddiyetsiz nakiller olduğunu gözler önüne seren, hadis nakil kültürünün ne kadar da laçkalaşabildiğini gösteren bir durumdur.

    şimdi islama göre neredeyse her kesimce bilinen şöyle bir şey vardır. i̇slamda uğursuzluk diye bir şey yoktur.
    bunda herkes aşağı yukarı hem fikir.

    bu konuda son derece kesin net sahih denilen hadisler vardır. uğursuzluk inancının şirk olduğunu söyleyen hadisler vardır buharide.
    ama yine aynı buharide "kadında, atta ve evde uğursuzluk vardır." şeklinde rivayetler de vardır.

    yani aynı kaynakta uğursuzluğu şirk gören hadis olduğu gibi kadını, atı ve evi uğursuz ilan eden hadis de vardır.

    hoppala... aşsdkadslfkjs allah sabır versin ehli hadise valla ciddiyim. ahahahah.
    neyse bitmedi tabii.

    yine aynı buhari'de şöyle işin biraz daha hafifletildiği "bir şeyde (uğursuzluk) olsaydı, bu atta, kadında, meskende olurdu"
    şeklinde de hadis vardır.
    burada ise uğursuzluğun olmadığı müteşabih yönden anlatılmış ve uğursuzluk reddedilmiş ama bu yapılırken de bir açıdan kadın yerilmiştir diyebiliriz.
    gerçi kadının yerilmediğini de düşünebiliriz. farklı anlamlar da yüklenebilir ama kadının yerildiğini düşünmek de abes değil çünkü veda hutbesinde kadınlar allah'ın emanetleridir şeklinde bir hadis varken size fitne olarak kadınları bırakıyorum şeklinde hadisler de vardır zaten. kadın meselesi uydurulma hadis kültürünün en büyük tabusu zaten bundan şüphe etmeyin.
    neyse..

    sonuç olarak tek bir kaynak olan buhariye göre 3 farklı uğursuzluk ve kadın tanımı vardır.
    1) uğursuzluk şirktir.
    2) kadında uğursuzluk vardır.
    3) uğursuzluk yoktur olsaydı ancak kadında olurdu.

    şimdi sünni ehli hadisçilerin bu işin içinden çıkması gerekiyordu. uğursuzluğun olmadığı kesindi ama en güvenilir dedikleri kaynaklarda bu iş arapsaçına dönmüştü. buradan çıkartılan genel anlayış şöyle oluyor aslında; "uğursuzluk yoktur ama kadınlar allah'ın cezası şeylerdir."
    aksdlaksjd gülüyorum ama içler acısı bir durumdur bu.

    şimdi sünni ehli hadise göre sahih 6 kitap var sözde ama bu gibi sıkışılan durumlarda farklı kitaplara yönelebiliyorlar. benim açımdan bir sakınca yok zira al birini vur ötekine ama "sünni ehli hadis" inancı açısından çelişkidir ama olsun.

    bu sorunu çözmek için kütübü sitte dışına çıkılır ve ibni hacer, hanbeli gibi bilimum başka kaynaklara yönelirler.
    i̇şte bu entryi yazmayı aklıma getiren olay da buradaki anlatıdır.
    dün gece konusu açılmıştı yazmak istedim.
    bana göre şimdi vereceğim alıntı hz. aişe karakterinin hadis nakilciliğinin foyasını, laçkalığını ifşa eden son derece mertçe bir çıkıştı.
    ayakta alkışlanacak bir hareket, müthiş bir ifşa...

    bir kaç kaynakta geçen olay şöyledir: ebu hureyre bir hadis nakleder; "kadında, atta evde uğursuzluk vardır."
    ebu hureyre'nin bu nakilini işiten hz. aişe olaya müdahil olur ve çıkışır.
    özetle şunları der; yok öyle bir şey peygamber bize demişti ki "cahiliye insanları ve "yahudi" olanlar şöyle inanıyorlardı; kadında, atta ve evde uğursuzluk vardır."
    ebu hureyre bu konuşmanın başını işitmediği için yanlış anlamış.
    yani diyor ki bu kendi hadisi değil kınadığı bir cahiliye ve "yahudi" adetiydi.

    ahahahhaaha bir de derler ki hadis nakilcileri çok güvenilirdi de yok efendim atı kandırdı diye 1 aylık yol gittiği adamdan hadis alınmamıştı da mışmış da mişmiş.
    lan adam laf arasında işittiği şeyi hadis diye kayda aldırmış neyin hassasiyeti bu aslkdjalksd. neyse ciddi olalım biraz.

    buhari'deki olağan çelişkilerden bir tanesini kotarmak için ehli hadisin başvurduğu kaynaklardan birinde anlatılan olay budur.
    yani hz. aişe'ye göre ebu hureyre bilerek veya bilmeyerek bir hadisi çarpıtmış anlamını farklı nakletmiştir.
    teoride bir hadis nakletmiş yalan söylememiş olsa da maksadından çıkarmıştır ve peygamberin yahudi adeti diye lanse ettiği şeyi kendi görüşüymüş gibi anlatmıştır.
    hadis aktarıcılığının ne derece laçkalaştığının sıradan örneklerinden biridir bu...

    haa bu arada ebu hureyre kimdir biliyor musunuz?
    peygamberin yanında çoğu sahabeye göre çok daha az kalmış olmasına rağmen elimizdeki kaynaklarda onun ağzından açık ara en çok hadis nakleden isimdir ebu hureyre.
    elinizdeki hadislerin çok ciddi bir kısmının kaynağı bu şahıstır.
    ayrıca bu isim hakkında bir diğer dikkat çekici özellik şudur ki; hadis literatüründe israiliyat dediğimiz israiloğullarının, yahudilerin inançları adetleri dediğimiz ne kadar inanış ve adet varsa, tevrattan birebir alıntılanmış ne kadar hadis varsa çok büyük bir kısmı ebu hureyre'den aktarılmıştır.
    yani hz. aişe'nin düzelttiği olay yahudi adeti diye anlatılanı hak gibi gösterilmesi olayı yahudi adetinin islama peygamber ağzından sızdırılmasıdır.
    ve bu ilk değildir.
    tevrattan alıntı olan hadis(!)lerin büyük bir kısmı da yine ebu hureyre tarafından aktarılmıştır.

    bu tip aksaklıkları ifşalayan daha başka çıkışları serzenişleri de vardır hz. aişe ismiyle kayda düşülen.
    gerçekten onun sözleri midir bilinmez ama müthiş kafa açıcı detaylardır.

    şimdi orda burda görüyorum amansızca hadis müdafaasına soyunan insanları.
    ben adım gibi eminim hiçbirinin hadis dünyasından bir haberi yok.
    gerçi hadis dünyasından kimsenin doğru dürüst haberi yok. hadislere inanmayan, sadece kuran diyenler de yok efendim sünnet diye de bir şey var diye horozlananların da hadis dünyasından zerre haberleri yok.
    bilselerdi durumun çok daha zorlu ve tehlikeli bir boyutta olduğunu birazcık anlarlardı.

    kimileri rahat rahat evinde içki içebilirken, gidip istediği yerden alkol satın alabilirken inandığı, savunduğu hadislerde bu davranışından ötürü hapsedileceğinden, belki idam bile edilebileceğinden bu tür hadislerin de mevcut olduğundan zerre haberi yok.
    beni ilgilendirmez, benim inandığım şeriatta bu tür kişisel suçları işleyebilir. allah'a verecektir hesabını. topluma bir zararı olmadığı sürece. ama müdafaa ettiği hadislerde bunu yapamaz işte.
    adımın kıçından kan alırlar haberi yok.
    ben bunların resule iftira olduğundan eminim.
    ama bazı dimağların da ayılabilmesi için önce ülkeye bu tip bir sünni şeriatının gelmesini mi bekleyeceksiniz?

    laik bir ülkede bol keseden atıp tutmak kolay. sıkıyosa arabistan şeriatında, ışid şeriatında biraz yaşayın da ondan sonra konuşun bakalım din tabii ki kuran+sünnettir diye.
    mesela arada haberlere çıkar arabistan kanalizasyonları tuvaletlere atılan kuran musaflarından ötürü tıkanır. i̇nsanlar mevcut şeriatın dayatmalarından dolayı dine karşı kin beslemeye düşman olmaya başlıyorlar. yanlış yapıp hırslarını da kurandan falan çıkarıyorlar.
    çok da bir şey diyemiyorum onlara.
    olayın vahametini ve dine dayatılmış dezenformasyonu anlayabilmek için böyle bir gerçek sünni ekol zorbalığına maruz kalmayı mı bekleyeceksiniz?

    bilmiyorsunuz, bilmiyoruz. bu rahat tavırların sebebi bu.
    bu sebeple cübbeli ahmet, ebu bekir sifil, i̇hsan şenocak gibi isimlere daha fazla saygı duyuyorum.
    çünkü onlar biliyorlar. bile bile yapıyorlar. bu bir nebze daha makul bir tutum.
    yarın o çok inandığınız hadislerin otoritesinde bir şeriat düzeni kurulsa bu ülkede bu isimler memnun olurlar ama şaşırmazlar.
    bekledikleri şey aynen karşılarına gelir.
    ama siz, hadis dünyasından bir haber olan ehli hadis taraftarları?
    i̇şte bu adamlar afedersiniz ayazda kalmış bekçi çükü gibi kalırlar ortada.
    noluyo ya?? bile diyemezsiniz canlar.
    benim kızdığım nokta bu zaten. tuzu kuru insanların içi boş slogan atması. i̇çini doldurmadan hadis savunanlar. ben bunlara ayrıca uyuz oluyorum. çünkü samimi değilsiniz.

    ve çok eminim seçtiğiniz her hangi bir konuda sahih denilen hadisleri azıcık taramaya kalksanız birazcık ayılacaksınız.
    ne bileyim kadın meselesi olabilir, cihat meselesi olabilir, giyim kuşam olabilir vs. her hangi birini masaya yatırıp inandığınızı iddia ettiğiniz hadisleri incelemeye kalksanız.
    durumun ciddiyetini birazcık daha anlayacaksınız.
    olaylara bu kadar propagandavari sloganlarla yaklaşmazsınız.
    bu kadar pozitif bu kadar toz pembe yaklaşamazsınız.
    ama işte bunu yapmıyorsunuz, anca slogan atıyorsunuz.
    okumuyorsunuz.
    okumayacaksınız da.
    bu ülkede laiklik olduğu sürece de aaa olur mu canım öyle şey tabii ki din tabii ki kuran+sünnettir diyeceksiniz.

    nerden mi biliyorum? çünkü bu yazıyı bile okumayacaksınız eminim. o yüzden bu kadar uzun yazıyorum.
    senin gibi elemanlar okumasın ki pislik içinde boğulmaya baştan razı oluşunuz tescillensin istiyorum.
    zira allah'ın vaadi budur.

    son olarak burada anlatılan tarihsel verilerin hepsi şaibeli akratımların olduğu tarihsel kaynaklardan edinilen bilgilerdir. hiçbirisinin dinen bir geçerliliği veya sahihliği olduğu iddiasında değilim.
    bu nedenle din adına hiçbir hüküm ve ayet kullanmak istemedim. ayet yazmayacağım buraya. bu yazı islami tarih yazıcılığına küçük bir penceredir.
    sadece mevcut pardigmanın nasıl bir çerçeveye oturtulduğunu örneklemek istedim.
    eski islam tarihçilerinden olan taberi'nin kitabının girişine yazdığı notu koyarak bitiriyorum.
    çünkü taberi her ne kadar sünni de olsa, sözlü ve yazılı olarak yıllarca topladığı islam rivayetleri ve anlatılarının son derece absürt, çelişkili ve çirkin şeyler olduğunun itiraza son derece müsait olduğunun sanırım birazcık farkındaydı ki bu notu düşerek benim suçum yok valla ne duyduysam onu yazdım kaynak verdim diyerekten aradan sıvışmıştır.
    tarih bilimi açısından son derece iyi çalışmalar yapmakla birlikte dine çok ciddi bir zarar vermiş olabileceğinin yeterince farkında değildi bence. (alıntıladığım notun çağdaş türkçe olmasının sebebi önce ingilizceye sonra oradan türkçeye çevrilmiş olmasıdır.)

    "burada anlatılan her şeyde bildiğim yazılı kayıtlara ve sözlü anlatımlara dayandım ki anlatanların adlarını da verdim. bilgi "mantıklı" düşünerek veya sezgiyle değil anlatanların ifadeleriyle sağlanır. eğer bu kitapta, geçmişte yaşanmış bazı insanların söylediklerine itiraz edebilecek ya da onları çirkin bulabilecek olanlar varsa bilmelidir ki biz sadece anlatanların ifadelerini duyduğumuz şekilde yazdık ve onları kullandık."

    taberi'nin bu ifadesi önce çaresizliğini sonra da akıl ve mantığı devredışı bırakmışlığın itirafıdır.
    alenen şunu söylüyor. ben bunları yıllarca yazdım. çelişkili, mantıklı değil hatta çirkin gelebilir evet.
    i̇tiraz edecek olabilirsiniz ama ben ne yapabilirim ne anlattılarsa onu yazdım. benim suçum yok.

    "i̇şte bu not alenen yazılı islam tarihinin acıklı bir ifşasıdır."

    girdinin asıl sahibi; devriksekiz