kayıt

yazmak

  1. 1
    somut örnekler itibariyle sözlüklerde yazmak, edebi işler yazmak, herhangi bir kağıda piktogram, yahut alfabeyi kullanarak ifadelerde bulunmak, futbol oynarken gol atmak, basit bir e-mail yazmak, ve daha nice dijital varoluş eylemini kapsayan eylem.

    işin ilginci, bu sayılan eylemlerin hepsi, insanı hem rezil oluşa hem de kurtuluşa götürebilen eylemlerdir.

  2. 2
    kimi zaman insanı konuşmaktan, sövmekten daha çok rahatlatan eylem. ilginç bir şekilde bağımlılık yaratıyor ayrıca. uzun süre yazmadan duramıyorsunuz alıştıktan, bağımlı olduktan sonra.

    bilgisayar ortamında yazmak ve kağıda kaleme sarılarak yazmak arasında da farklar var bittabi. kalemle kağıttan hırsınızı almanın tadı başka sinirli olunan dakikalarda. bilgisayarda yazarken en fazla klavyenizi kırabilirsiniz, aylarca klavyesiz kalıp ekran klavyesine muhtaç olursunuz sonrasında.
  3. 3
    melankoliye bağlayabilen her bireyin içini rahatlatmak amacıyla satırlara dökmesi olarak yorumlanan eylem.
  4. 4
    +neden bu kadar çok yazıyorsun? kelimeler parmak uçlarından hiç eksik olmuyor. günün birinde yazdıkların, bildiklerin ve bildiklerini aktardığın için çarmıha gerileceksin.
    -kuvvetli bir kalemim var. kalem kılıçtan keskindir. evet, kılıç çelikten yapılır. bu yüzden valyrian steel tercih ediyorum. onlara kılıcımı götünüze sokacağım dediğimiz için bizden korkuyorlar.
    +onlara kılıç sokma hakkına sahip olduğumuz için bizden korkuyorlar. suç işleyen birini cezalandırabiliyoruz. kılıcı götüne sokup, kendimizi iyi hissedebiliyoruz. aslında buna kalem denmez, kömür denir. kalem farklı bir şey. kılıcı götüne sokma yetkisine sahip olup da sokmuyorsan pes'te 109'sundur.
    - demek sence kılıç bu?
    +işte kılıç bu .

    gizli kapaklı kalması gerekenleri dışa vurmaktır.
  5. 5
    memlekette sayfalardan çok karıya kıza yapılan eylem.
  6. 6
    (bkz: hallenmek)
  7. 7
    yürekte ve beyinde birikenlerin yeni bir ürün olarak klavye tuşlarından boş metin kutularına dökülüp; başka gönüllere ulaşması döngüsü.


  8. 8
    tanım: yazmak, akıldakilerin -dümdüz bir tanımlaması olarak- kaleme alınması, yazılı ortama aktarılmaya çalışılmasıdır.

    yazmayı çok farklı amaçlara koyabiliriz. kimisinin kendi kendisi ile konuşması, kimisinin yazdıkları kendisinin göz önünde bulunup aklından çıkartmaması gerekenler, kimisinin dertleşmesi, kimisinin ilgi beklemesi, kimisinin kendini ifade etmeye çalışması, kimisinin kimisinin diye zibilyonlarca örnek gösterilebilir.

    başkalarının yapmakta olduğu "günlük" yazma alışkanlığına asla sahip olamadım. buradaki amaç konunun "sevgili günlük.." gibi mizahi ve dalga geçilir bir kısmı değil. bana göre yazmak, benim amacım olarak, kafamdakileri aslında ortalığa saçmaktır. salakça düşündüklerimi de, mantıklı olduğunu bildiğim, düşündüğüm, zannettiğim şeyleri de. çünkü kişi yapısı gereği, - ki maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi - hiç işine yaramayacak olsa bile kendisini geliştirme güdüsü taşır. eğitim alma veya öğrenme ihtiyacı diye bir şey vardır.

    neden bu kadar yazma isteği varken bir günlük sayfasına karalama yapmadığımızın aslında herkesin kendince bir sebebi var. saçmalamak istemek olabilir, zor bir hayatı vardır burada çözüm, akıl fikir almak yardım destek sağlamak olabilir, branşını sergilemek, geyik muhabbeti olabilir, ya da sadece yazar. böyle uzar gider.

    aslında temelinde pille elektrikle çalışan bir ekranın arkasında sosyal bir alanda etkileşimde bulunma isteği. her ne kadar kendim için burada yazıyorum demek varsa da yüzde yüz böyledir diyen adama da "hade len, git otobiyografi yaz o zaman" derler.

    aslında ne kadar aciziz değil mi? geçenlerde evimde elektrik kesildiğinde, cep telefon şarjım, yani daha doğrusu pcyi açmak haricinde başka hiçbir şekilde şarjlı bir cihazdan buraya erişemediğimde, her şey bu kadar basit işte diye düşündüm. dedim ya yazmak aslında yazmaktır. ne yani? yazmak yazmaktır derken soracaksınız, şudur, aslında yazmak deftere de, duvara da, buraya da yazmaktır. nereye yazıldığı değil, eylemin kendisidir aslında yazmak. ancak diyorum ya, hepimiz sosyalleşmiş birer canlıyız.

    belki de insanlık tarihinden gelen şartlı bir refleks bizdeki. çünkü herkesin herkese ihtiyacı olan bir dünyada var olmaya çalışıyoruz. bundan dolayı gelişen iletişim çağı ile birlikte, daha çok "sosyal olma güdüsü" sarıyor etrafımızı. yazdıklarımızı evet kafamızdakilerin bir mastürbasyonu olarak sanal ortama dökebiliriz ancak ardında yatan sebep, reaksiyon alma eğilimimiz. bazen bunu kimse kendine itiraf edemiyor işte. birilerine sokağa çıkınca da, bakkala gidince de, eve gelince de, sözlüğe girince de ihtiyacımız var. var yani. yok diyen adamın hira mağarasındaki yaşantısını çok merak ederim açıkçası.

    bazen öyle bir güdüye kapılıyoruz ki, hiç tanımadığın, belki de hiç tanımayacak olduğun birilerine okurlar okumazlar diye düşünmeden, bazen bir şeyleri dökmek isteğidir. bir maval okumadır da aynı zamanda kimisi için. ama hepimizin bir huyudur, "birilerine anlatmazsam kafayı yerim" hissi.

    kimileriyle konuştuğum zaman, bir şey olsa tüm içerik gitse ne olur? diye sorduğumda, tüm yazdıklarım gitse deliririm diyor, kimisi ise hiç umurumda değil diyor. yazmak kendince bir ritüeldir. yani aslında yazmak kişiseldir ama talepkardır.

    kitap çıkartan yazarlara bakarız, bir kısmı aslında kendi içimi buraya döktüm der. peki neden kitap evinde kitabını satıyorsun? dediğim gibi sosyal olmak genlerimizde olduğu için. genelde böyle bir eğilimimiz mevcut.

    ancak yine enteresandır ki, bir şeyler yazmak isteyenlere, sesli mesaj bırakma, görüntülü entry girme vs imkanı ver, yine yapmaz. çünkü söz ve kelimeler yazılı halde çok etkilidir, dikkat çekicidir, seçicidir, eleyicidir, düşündürücüdür. insanlar neden kitap yazar? gitsin filmini çeksin daha iyi değil mi? bu öyle bir şey değil işte aga. sesli konuşmak daha rahatken, neden 2 dakikada konuşacağımız bir şeyi yarım saat yazarız?

    bu sorulara birçok cevap verilebilir. çünkü yazmak kişiseldir. neden yazmak? sorusu, sigara içen birine neden sigara içiyorsun? sorusunu sormak gibidir. herkes ha mantıklı ha mantıksız bir cevap verir ama kimse tam olarak o cevaptan tatmin olmaz.

    ama şunu biliyorum, kafamdakileri yazdıkça yazma güdüsü artarken, psikolojik olarak hafifliyorum.

    eklenti: bir şeyler yazmak, yazmayı denemek, çalışmak, başarılı olmak veya olamamak asosyallik genellemesi ise, işi yazmak, yazarlık olan kişilerin vay haline. özellikle biyografi ve otobiyografinin türlerinin tek cümlede katledilmesidir.

    not: maval okumak, saçmalamak adı size kalsın. kendimce, belki de kendime notlardır bu satırlar.
  9. 9
    soyutlamanın soyutlamasıdır.

    insan düşüncesi bir soyutlama işidir ve dilden bağımsız değildir. yazı ise, seslerin ya da hangi dilden bahsediyorsak o dilin temel ögelerinin sembolleştirilmesidir. yani düşünce bir soyutlama: sesler onun dışavurumu, nesnelliğe dönüş biçimi olarak kabul edersek yazı, bu dönüşün yeniden soyutlanması, seslerin sembolleştirilmesidir.

    ses kayıt cihazlarından filan önce insan düşüncesinin ve birikiminin aktarılması için en iyi yöntem yazıydı. ses kayıt cihazlarından sonra da aynen öyle kaldı: zira bir şeyin iyi öğrenilmesi ve hafızaya kazınması, ne kadar duyu organına hitap ettiği ile alakalıdır. dinlediğiniz bir ses yalnız kulağınıza hitap ederken yazıda hem çeşitli sembolleri çözümlersiniz, hem de kafanızda onu ses olarak duyarsınız.

    konuşmada doğal olan her şey gibi yalnız bilinç uyandıran anlar hafızada kalır. bilinçaltımız önemli dikkate değer anları kafaya kazır. yazıda yine öyledir fakat, yazıyı tekrar tekrar açıp okuyabilirsiniz. hatta daha okuma esnasında anlamadığınız şeyi üç kere dönüp tekrar okuma şansınız olur.

    düşünme ve konuşma bir emek ister. yazmak ve okumak bütün bunların üzerine ekstra bir emek ister ve bu da daha etkili bir öğrenme yöntemi olmasını sağlayabilir.

    düşüncemiz sürekli olarak akmaktadır, üstelik bilincimize göre çok daha karmaşık bir yapıdadır. insan dış dünyayı anlamak için nasıl ki ölene kadar bir çaba sürdürmek zorunda kalıyorsa, aynı şekilde kendi iç dünyası için de aynı çabayı göstermek zorunda kalır. çünkü kendi iç dünyası, dış dünyanın bir yansımasıdır -soyutlanmasıdır-. demek ki iki tarafı da tamamen kontrol edip bilmesi imkansız. bu da hiç farkında bile olmadığımız fikir ve düşüncelerimiz olduğu anlamına geliyor.

    işte yazı yazarken bu fikirler ortaya çıkar. bu fikirler konuşup tartışırken de ortaya çıkar. "çatışmadan bilinç doğar" denir, anlamı budur işte. tartışma esnasında insan kendi düşüncelerini de keşfeder. onları sistemli bir şekilde kurar, birbirine bağlar, anlamsal bütünlük sağlar, karşıdakine sunar. yazı bunu yapmak için çok daha rahat bir yöntemdir. ortama bağlı değildir -gürültü, yorgunluk, zaman kısıtlılığı, karşıdakinin sabrı, cevap hakkı-. oldukça özgür bir alandır yazmak. ayrıca kalıcıdır ve kendi yazdığınızı daha yazarken yeniden okuyup düzeltebilir ya da anlayabilirsiniz. yıllar sonra tekrar okuyup nasıl geliştiğinizi görebilir, kendi geçmişinizle tartışabilirsiniz.

    kısacası yazı zaten insanlık için kaçınılmaz bir sembolleştirme eylemi. fakat bireyin yaşantısında da oldukça faydalı bir eylem. insan yazdıkça düşüncelerini daha sağlam kurar, onları geliştirir. ben çoğu zaman kurduğum cümlelere şaşırırım mesela. kendimi keşfetmek çok garip bir duygu olarak gelmiştir her zaman.
  10. 10
    deşarj olma yöntemi.
  11. 11
    artık çoğunlukla klavye ve dokunmatik ekranlar ile yapılan eylem.
  12. 12
    Eski heyecanı kalmayan eylem.
  13. 13
    bazen en güzel düşünme yöntemi olan eylemdir.
  14. 14
    Yemek, içmek, uyumak kadar ihtiyaç bazı bünyelerde. Hele de sözlük yazarlığı geçmişiniz var ve bünye bağımlılık derecesinde bundan kopamıyorsa daha bir baskın hale geliyor. Neden? Belki de karşıdakini dinlemek zorunda kalmadan sırf bize konuşma sırası geldiği içindir. Kimbilir. Susarak konuşanların içini dökme şeklidir...
  15. 15
    (bkz: yaz yaz yaz)
  16. 16
    yitip gittikçe zaman, gün yalnızlığımızı ve güçsüzlüğümüzü vurdukça yüzümüze, tek yapabildiğimiz yaşadıklarımızı yazmak.

    sadece hayatın bizde bıraktığı izleri bu şekilde yansıtıyoruz bir başka hayatlara.

    o sebepten iz bırakmak bazen güzel bazen acılı bazen sanal bazen gerçek.

    tıpkı biz ve hayat gibi...
  17. 17
    RUH KUSMASI.
  18. 18
    gereklidir
    her türlüsü.
  19. 19
    Bir nevi fikir ejakülasyonudur kanımca.
  20. 20
    İçindekini söyleyemediğin zaman yardımına koşan eylemdir. Hem konuşarak söyleyemediğin için korkaklığından nefret edersin hem de yazarak kendini çok daha güzel ifade ettiğin için yazmaktan vazgeçemezsin.
  21. 21
    kendi bildiğini okumaktır.
  22. 22
    zaman zaman dünyanın en zor şeyi gibi görünen şey *. bu tarz anonim ortamlarda yazmak ise en rahatlatıcı eylemlerden biri olabilir. rahatça içimizi döküp saçmalayabildiğimiz, en büyük korkumuzun sözlükten atılmak gibi gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmayan sanal yaptırımlar olması ne kadar güzel değil mi? bence sırf bunun için bile büyük nimet şu sözlük ortamları.
  23. 23
    bir ihtiyaçtır. sözlüğe katılma sebebimdir. her insan yazmak ister bence. az ya da çok. ama mutlaka ister.
  24. 24
    yazmak, insanın kendini tanımaya başladığı andan itibaren vazgeçemediği uğraşlardan biridir. Biraz sabredilirse, pes edilmezse tutkuya dönüşür. Çoğu insan küçük yaşlardan itibaren bir şeyler karalar defterlere. Bu bazen bir şiir olur, bazen bir güzel söz, bazen sahibini arayan bir mektup...
  25. 25
    Yazmak bir tutkudur, yazmak bir sanattır. Yazmak insanı besleyen bir yemektir. Yazdıkça varsınızdır. Yazmanın kuralı olmaz, ruhunuzdan çıkan cümleler yazdığınız yazıya şekil verir. Yazmak öyle kutsal bir olaydır ki, sizi önemli kılar ve insanlar yazılarınızın müdavimi olmaya başlarlar. Söz uçup gider ama yazı uçup gider mi? Gitmez, satırlarda kalır hem de hiç silinmemek üzere...