kayıt

karakter

  1. 1
    Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen, üstün ana özellik, öz yapı, ıra, seciye.
  2. 2
    kişiliğin başkaları tarafından, sosyal, etik veya moral kriterlerle ilgili olarak değerlendirilen görünüşleri.
  3. 3
    insanı tanımlayan özellikler bütünü- kişilik.

    tanımlama olmayan yerde karakterden bahsedilemez. zira insan esasında neyse odur, karakter bu bütün oluşun tanımlanışıdır. bireyin tanımlanmış halidir. yaşantısının soyutlanıp kavramlaştırılmasıdır.

    önce insanın ne olduğunu anlamak gerekir:

    exkutupsozluk.com/...

    insanın hiçbir karakteristik özelliği doğuştan gelmez. doğuştan yalnızca belirli çok çok temel içgüdüler gelir. bir insan yavrusu, insan tanımına uymamaktadır, zira daha yürümeyi bile bilmemektedir. yürümenin elleri özgürleştirmesinin emek üzerindeki etkisini sunduğum girilerde anlatmıştım.

    yavru insanlaştıkça, içgüdüleri, içtepilere dönüşür. bu ne demek? insan kendini doğal koşullardan özgürleştirdiği ölçüde içgüdülerden ve bilinçaltından da özgürleştirir. içgüdüler, içtepilere dönüşür. bir canlı düşman görünce kaçar ya da saklanır, bu oldukça doğal ve kaçınılmaz bir tepkidir. bir insan, o anki koşullarına göre düşmanını yanaklarından bile öpebilir. fakat, içinde hala içgüdülerin kalıntısı olan duyguları hisseder. tehlike hisseder. rahatsızlık hisseder. işte bu, içtepidir.

    insanın karakteristik özellikleri içgüdülerinde değil, verdiği tepkilerde belirir. yani doğuştan gelen içgüdüler insan karakterini oluşturmaz. bu sebeple doğuştan hiçbir karakter parçası gelemez.

    insanın tüm düşüncesi ve kişiliği yaşamına göre şekillenir. pink floyd'tan bir alıntı yapalım:

    long you live and high you fly
    and smiles you'll give and tears you'll cry
    and all you touch and all you see
    is all your life will ever be

    insanın tek bilgi kaynağı duyularıdır. bunlardan başka herhangi bir bilgi edinemez. bu yüzden tüm kişiliği, algıladıkları kadar olabilir ancak.

    insan hangi çevrede, hangi koşullara doğmuş? kimlerden, ne öğrenmiş? ne yaşamış? nelere dokunmuş, neleri görmüş, neyi koklamış? hangi durumlarda bulunmuş? hangi dili hangi kültürü öğrenmiş? gibi sorular, insanın kişiliğini irdelemek için kaçınılmazdır. insan bunlardan bağımsız hiçbir kişilik parçası edinemez.

    tam da bu yüzdendir ki bir insanın kişiliğinde, davranışında değişiklik meydana getirmek, onun yaşamında değişiklik meydana getirmekle mümkündür ancak ve ancak. bir insanla istediğiniz kadar konuşun, eğer o insan sizin anlattıklarınıza gerçek yaşamda ihtiyaç duymuyor, gerçek yaşamda onların karşılığını göremiyorsa, anlattıklarınız boş kelimelerden ibaret kalır.

    tam da bu sebeple, örneğin hırsızlığı ortadan kaldırmak istiyorsak, hırsızlarla konuşmak ya da onları öldürmek hiç işimize yaramayacaktır. çünkü toplumsal koşullar, hırsızlığa yol açmaktadır. insanları hırsız haline getirmektedir. yapılması gereken şey, hırsızlığa yol açan sebepleri ortadan kaldırmaktır. mesela yoksulluğu.

    insan doğru ve mutlu yaşamak için, kendini tanımak zorunda. kendi ise diğer her şeyle ilişkilidir. bu yüzden birey doğadan ve toplumdan kopuk ele alınamaz. çünkü o, nesne özne diyalektiğinde, yansımalardan oluşmaktadır. bu bağıntıların bir toplamıdır.

    bu yüzden kendini tanımak isteyen insan tüm yaşamını bilmeli. o yaşam da diğer insanlardan ve doğadan bağımsız var olamaz. demek ki ilişki kurduğu insanları, toplumu ve doğayı tanımak zorunda. kendisi bunlardan bağımsız var olamıyor. demek ki yaşamımız da bireysel faaliyetlerimiz değil, bütün evrenle birleşik bir etkileşim, bir oluştur.

    bütün bunlar yalnız hayatında problemler olan insan için geçerlidir. o problemleri çözmek için insan bu tanımlama işine girişir. doğru ve yanlışları o problemler içerisinde durduğu noktaya göre şekillenir.
  4. 4
    tam oturmayınca ufak nedenlerle bile değişen şey.
    bazen böyle karakteri tamamen değişen insanlara bakınca acıyasım geliyor ama hiçbir duygu hissetmemek en iyisi.
  5. 5
    utanma duygusıu ve ayıp bilme duygusu ve kültür yapısı demektir.
    • Kültür mü yapısı?
  6. 6
    erkeklerin karakterini çözmenin üç yolu vardır; birincisi denekle kavga etmek, ikincisi futbol oynamak, üçüncüsüyse sikiştir. bir ve iki hakkında şunu söyleyebilirim, kavga esnasında erkek gibi elini kolunu çalıştırıp kavga mı ediyor yoksa küfür mü ediyor? blah blah blah. ikincisi, analiz edilen şahıs 11 kişilik oyunda pas atmak için 10 ayrı seçeneği varken neden hep -ona- pas atıyor? üçüncüsü hakkında bir fikrim yok. görebilen gözler çay karıştırırken dahi not verebilir. neden çay karıştırırken kaşıkla zilli karılar gibi şangır şungur sesler çıkarıyor. hmm dikkat çekmek istiyor olabilir.
  7. 7
    Kişilikle eş anlamlı olarak kullanılan bir kavramdır. Ancak karakter kişiliğin bir parçasıdır ve onun ahlaki yönünü ifade eder. Karakter toplum tarafından kazandırılan ve toplumca olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilen davranışların sürekli hale gelmesidir.
  8. 8
    şöyle bir tanıma denk geldim 'insanın kalitesini ortaya koyan kriterler bütünü.'

    kalite ne kadar değişirse, karakter de o kadar değişir. okul okumakla ya da parayla elde edilemeyecek bir şey olduğu aşikar.

  9. 9
    kişiye özel olan şeylerin bütünü.

    size ait ve özgü olan reaksiyon mekanizması ve bu mekanizmanın arkasındaki filtreler bütünüdür.

    kaybedilmemesi gerekir.
  10. 10
    aslında bir şeyi tutmak, seçmek, bir tarafa ait olmak gibi şeyleri genel olarak ifade eden bir terim istiyordum ama yok böyle bir şey sanırım. olsa ne faydalı bir kelime olurdu, üzüldüm.

    şöyle şeylerin hepsini aynı kategoride ele alabilmek istiyorum: milliyet, takım, siyasi görüş, ideoloji, burç, müzik zevki, cinsiyet vesaire.

    ben takım tutmuyorum, futbolu çok severim. fırsat bulursam oynarım ve izlerim de. takım tutmanın mantığını çok fazla anlayamıyorum çünkü seyir keyfine pek bir katkısı olduğunu görmedim. güzel futbol oynanıyorsa, çekişmeli bir maç geçiyorsa filan bunlar etkiliyor aldığım keyfi. hangi taraf kazanmış beni çok etkilemiyor, hatta bir kaç defa bir arkadaşımla iddia oynadım, parayı bastığımız takım gol yiyecek olduğunda bile heyecanlanıyordum. keyifli çünkü ne yapayım?

    takım tutmak da futboldan bağımsız amaçlarla gerçekleşiyor. mesela ailen belli bir takımlı olabilir, saygı duyduğun bir insanın tuttuğu takıma yönelebilirsin, sevdiğin bir futbolcunun olduğu takım hoşuna gidebilir, çocukken bir şekilde bir takımı tutmuşsundur ve artık dönek olmak istemiyorsundur gibi pek çok futbolla alakasız sebep olabilir. aslında bir yere ait hissetmek, sevdiğin birileriyle ortaklık kurmak, sosyal bir gruba direkt dahil olabilmek gibi artıları yüzünden tutuluyor gibi yani takımlar.

    her insan birbirinden oldukça farklı, günümüzde bu farklılıkların suyu çıktı hatta bireysellik ve bilgiye erişim arttıkça. eskiden aynı yerde doğduğun insanlarla aşağı yukarı tamamen aynı oluyordun pek çok konuda. farklı olanlar da barınmakta güçlük çekiyordu. şimdi aynı ortamda o kadar farklı insanlar mevcut ki hiç tanımadığın beş yüz kişiyle kol kola aynı eylemi gerçekleştirmek çok zor. futbol için bu böyle değil, galatasaraylı bir milyon kişiyle hiç sorgusuz ölüme gidebiliyorsun sırf aynı takımı tutuyorsunuz diye.

    bu ilginç bir başarı bence, bir açıdan takdir ediyorum birlik için bu kadar hevesli olabilmeyi. ama oldukça bilinçsiz ve zararlı olmaya, kullanılmaya açık olduğu için karşıyım maalesef çoğumuz gibi. fanatizmi savunan çok bir kimse de kalmadı sonuçta artık.

    burçlara hiçbir zaman inanamadım çünkü sebebini açıklayan olmadı. kendim araştırdım ve bulduğum sebepler şöyleydi: döngüleri takip edebilmek için sabit şeylere bakmamız lazım. gökyüzü de insanlık için en sabit şey herhalde gözlenebilecek, yıldızlar anlamsız uzaklıklara sahip çünkü. haliyle insanlar çok uzun zaman boyunca gökyüzünü izlemişler geleceği tahmin edebilmek için, mesela mevsimleri takip etmişler, tarım için çok faydası olmuş bu durumun. doğal olarak gökyüzünün gelecekten haber verdiğini düşünmüşler ki bir açıdan doğru.

    ama mesela yarın başına neler geleceğini tahmin edemezsin gökyüzüne bakıp, bunun hiçbir mantığı yok. ya da doğduğunda tepede belli takım yıldızların bulunması kişiliğini belirlemiyor. henüz bir şeyleri sorgulayacak zihinsel olgunluğa erişmemiş insanların kolay yoldan karakter edinebilmek için böyle şeylere yapışması insanlığa olan inancımı azaltmıştır her zaman.

    milliyet konusundaki görüşlerim çok değişik biçimler aldı hayatım boyunca ama genel olarak yadsınamaz bir gerçekliği olduğunu düşünüyorum. insanlık ülkeler ve milletler halinde yaşıyor ve bu durum değişmedikçe milliyetlerin ve ülkelerin önemi de ortadan kalkmaz, çünkü hayatının gidişatı bu yapıların durumlarına bağlı. bugün devlet çökse ya da savaş çıksa başımıza ne geleceği belli değil. iyi kötü işleyen bir devlete ve birliktelik içinde bir millete sahip olmanın değeri çok yüksek.

    ayrıca aynı dili konuşuyoruz, hayatlarımızda büyük ortaklıklar var türk sineması gibi, ortak pek çok anımız var vesaire. yani türk olmanın yukarı saydığım şeylere göre daha değerli olduğunu düşünüyorum kendimce.

    yine de insanın değerinin sadece milliyetle belirlenebileceğini düşünmüyorum, öyle görmedim. oldukça kötü karakterli, dolandırıcı türkler de mevcut. ayrıca yüz milyar nöronluk zihnimiz ve sonsuz andan oluşan hayatlarımız sadece milliyetle açıklanamayacak kadar karmaşık. yani sadece milliyet üzerinden de ortaklaşamıyorum kimseyle.

    ideolojiler, siyasi ve felsefi görüşler ise tek başlarına doğru ve yanlış yönlere sahip gibi geliyorlar bana. hiçbirinin tamamen doğru olduğunu görmedim sanırım, öyle bir şey varsa da çok basittir yer çekimi filan gibi. ki bunların bile temelde ne olduğu belli değil.

    neye iyi neye kötü dediğimi de belirteyim. optimize bir şekilde bütün var oluşla uyum içerisinde ve mutlu yaşamamı sağlayacak şeylere iyi, bunu bozacak şeylere de kötü diyorum. daha dar açıdan insanlarla uyumlu-uyumsuz yaşama olarak da bakabilirim. buraya empati de dahil benim için, bir şey beni direkt olarak etkilemese bile empati kurduğumda kötü hissediyorsam yine mutsuz oluyorum.

    haliyle ideolojileri filan tek tek öğrenilmesi gereken şeyler olarak görüyorum, takım tutar gibi tutmak yerine. ve iyi yönleriyle kötü yönlerini ayırt edip iyi yönlerini uygulamak gerektiğini düşünüyorum.

    mesela islam'ın iyi pek çok yönü var benim için. sürekli izlendiğini düşünmek, nefsine hakim olmak, gaflete düşmemek, sahip olduğun şeylerin güzelinden paylaşmak, edepli olmaya uğraşmak gibi. kadını aşağılık olarak görmek, köleliği kabullenmek gibi kötü yanları da var. komünizm için de aynı şey geçerli, zengin olmak yerine birbirimiz için çalışmak çok daha anlamlı geliyor bana mesela. ama her şeye "gerçekçi" olarak bakmak saçma geliyor çünkü gerçeğin ne olduğu belli değil. ya da her şeye emek bazlı, üretim bazlı bakmak da eksik geliyor. yönetimin sırf üretiyorlar diye işçi sınıfına verilmesi de rastgele ve tehlikeli geliyor, ki sınıfa değil kişilere emanet ediliyorlar sonuçta bir şekilde, kim oldukları belli olmayan kafalarına göre hareket eden şahıslar yani.

    müzik türleri bir müzisyen olarak burçlar kadar saçma bulduğum bir şey. bana göre bir müziği güzel yapabilecek pek çok şey var ve müziğin türü buna dahil olabilecek son şey herhalde. seslerin uyumu, çalımın netliği, müzikal desenlerin yaratıcılığı gibi bir müziği değerlendirirken kaale alacağım pek çok şey tür denen şeyi başak ya da boğa burcu olma arasındaki fark kadar basite indirgiyor gözümde.

    cinsiyet herhalde bunlar arasında seçme şansımızın en az olduğu kısım. buraya ten rengini filan da ekleyebilirdim ama gerek yok, cinsiyet en belirgin örnek herhalde. doğuştan üreme organlarının biçimine göre zaten sahip olarak doğduğumuz bir şey. cinsiyetler arası belli bedensel farklılıklar var görevlerine ve insanlığın uzun süredir sürdürdüğü kültürel yaşayışa göre, ama milliyet kadar etkili değil bence bir insan için cinsiyet.

    aslında pek çok insan için oldukça etkili, çünkü nasıl yetiştirileceğini ve nasıl yaşaman gerektiğini belirliyor pek çok insan için cinsiyetin. kadın doğuyorsan gizli saklı, eğitimden uzak, aşağılık, aptal, ev kölesi muamelesi görebiliyorsun. erkek için de benzer şeyler var, güçlü, cesur, çalışkan, ağır işlere, kavgaya savaşa uygun olman lazım. milliyet kadar etkili bulmasam da diğer şeylere göre gerçekten çok etkili cinsiyet.

    ama dediğim gibi insan kadar sonsuz karmaşıklıkta potansiyele sahip bir canlı için aslında çok ufak şeyler bunlar. ki çoğu cinsiyetle alakasız, kültürel problemler. kadınları ve erkekleri böyle yetiştirmesen pek çok sorun çözülüyor, sadece cinsel organlardaki farklılıklara ve ufak bedensel ayrımlara kalıyor cinsiyet işi. problem bizde yani bence, ama bu problemin olmadığı anlamına gelmiyor.

    aslında bu yazıda ilgimi çeken şey bu kavramların genel etkileri değil, bu kavramları kendine karakter özelliği olarak alan insanların ne kadar rastgele ve tehlikeli bir iş yapıyor olduğunu belirtmek.

    bilinçsiz bir şekilde bir yere ait olmak, görünmek istediğimiz biçimde görünebilmek için kolay yoldan özendiğimiz karakterlere sahip olmak gibi doğal sosyal ihtiyaçlarımız aslında yaşayışımıza çok büyük etkileri olan, bilinçli bir şekilde çaba göstererek seçilmesi ve hep daha iyiye doğru geliştirilmesi gereken şeyler.

    mesela bilinçsiz bir şekilde kendini bir görüşe vermek -çevrende bu görüş hakimdir belki ve ait olmak istiyorsundur, böyle sebepleri olabilir- o görüşün kötü yanlarını da körleme kabul etmekle sonuçlanacaktır.

    başaksın diye titiz olmak aslında ne gerçekten bilinçli bir şekilde titiz olmaktır, ne de hayatta mutlu olabilmek için ihtiyacın olan özgün karakteri sana sunacaktır. ya da birini senin burcunla uyumlu diye sevmek dayak yediğin bir evlilik hayatına doğru gidebilir. sırf galatasaraylı diye bir gruptan nefret etmek birbirini öldürmene yol açabilir, en azından boş muhabbete yol açıyor.

    mesela neredeyse bütün galatasaraylılara göre beşiktaşlılar ve fenerliler şikeci, şerefsiz, ve kollanıyorlar. diğerleri için de galatasaraylılar öyle. bu hem gereksiz düşmanlık doğuruyor, hem tamamen boş bir muhabbet. bütün takımlar aşağı yukarı aynı, sırf renkler farklı diye ne değişiyor ki? para kazanmaya uğraşan organizasyonlar hepsi işte. otur izle keyif al, ötesi saçmalık maalesef. zaten futbolla alakası da yok komik olan yanı o. quidditch olsa gryfindorlu filan olcaktın, tenis tutuluyor olsa nadalcılara dalacaktın, yazı tura olsa turacılara laf atacaktın, pek önemi yok yani futbolun.

    bunların hayatımızı ne kadar etkilediğini görebilsek keşke. beraber yaşıyoruz, yan yana eğitim görüyoruz, yan yana çalışıyoruz, yeri gelince yan yana savaşıyoruz. bu kadar düşmanlık içeren bir topluluğun beraber bir şeyler üretmekte zorlanması ve ekonomik olarak çökmesi çok normal.

    bunun tek çözümü hep beraber bilinçli bir şekilde mümkün olan her şeyi öğrenip, iyisini kötüsünü ayırıp, iyi olanı yapmaya çalışmak. kişisel hayatta da faydaları çok büyük, daha önce de dediğim gibi dürüst biri değilsen dürüst insanların arasında yaşayamazsın. yalancı götlerle beraber bok gibi bir hayatta yuvarlanıp gidiyorsun o zaman mecbur. böyle örnekler saymakla bitmez.

    sonuçta bu işlerde amaç birliktelik ve bir yere ait hissetmekse aha da insanız ve birlikteyiz, buna hizmet etmemiz lazım. yoksa kör gözle sebepsiz birbirimize düşman olup gideceğiz sadece.
  11. 11
    Toplum kurallarının içselleştirilmesi ile oluşuyormuş. Ve kişiliğin sosyal yönüymüş.