kayıt

fincan

  1. 1
    kahve yahut çay içmek için kullanılan, çeşitli malzemelerden üretilebilen mutfak neysi? şeysi.

    en basit tanımı bu. fincan deyip geçmemek gerek. öyle içtim kahveyi, ters çevirdim mantığıyla yaklaşılabilecek bir şey değil bu. nice şarkıda bahsi geçer bunun, koleksiyonunu yapanlar falan vardır.

    boşluğu da sayarsak dördüncü satırın sonunda, esas mevzuya girmeyi başardım. koleksiyon. esas yazmak istediklerim, bundan sonraki satırlarım bu doğrultuda kendilerine yön bulacaklar.

    dedik ya koleksiyonunu yapanlar vardır diye, biri de benim bunların. ne alaka amk, fincanın koleksiyonu mu yapılır diyen çıkarsa, belasının kulaklarını sündürürüm haberiniz ola. öncelikle koleksiyon denilen şeyde mantık yaklaşımı aranmaz, tutkudur. sen bakınca bir fincan görebiliyor olabilirsin ama ben bakınca yaşanmışlık görüyorum o fincanlarda. elime alıp tek tek sevip okşuyorum, düşüncelere dalıyorum. kim bilir kimler ne şartlarda kahve içti bunlarla?

    belki bir kız isteme anında heyecanlı damadın elinde titreyen bir fincandır elimde tutuğum, yahut bir temizlik sonrası içilmiş yorgunluk kahvesini taşıyan kaptır veya yağmurlu bir hafta sonu, karı koca sohbetlerine istemeden misafir olmuş küçük bir sırdaş... uzar gider bu böyle, uzunluğu hayal gücünüze kalmış.

    nasıl biriktirdiğim mevzusu apayrı bir olay. bu zaman kadar, muhalif kimliğimle, bir çok anonim söze baş kaldırmışlığım, pankart açmışlığım vardı ama "her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" sözü elimi ayağımı bağladı. bu hikayenin başarılı erkeği ben, arkamdaki kadın da annem.

    evlerde gümüşlük denilen ne idiğü belirsiz camekanlı bir eşya var. vitrin gibi ama vitrin değil. daha dar daha kısa. yarın bir gün evlenecek olursanız karşınıza çıkar, şimdiden öğrenin yabancılık çekmeyin diye yazıyorum. annem bunun bi rafını boşalttı benim fincanları dizdi. dedim kim görecek onda, be bunca yıldır bu evde yaşıyorum orada ne var diye sorsan bilemem. öyle değilmiş. kadınlar dikkat ediyormuş böyle şeylere. gelen önce bi gümüşlüğü süzüyor, bakıyor takım falan değil, alakasız fincanlar. merakla soruyor; bunlar ne diye. annem ballandıra ballandıra anlatmaya başlıyor. bizim mcm in çok uğraşlarla biriktirdiği fincanları onlar. koleksiyonu. koleksiyon deyince bi bok sanıyorlar, büyülü bir kelime sonuçta. bende de vardı aslında eski bir fincan takımı bozuldu, isterse verebilirim şeklinde konuşmalar geçiyor muhabbetin devamında. annem de getir mcm e bi göstereyim beğenirse koleksiyonuna katar diyor. annemin gittiği her gezmeden bir fincanla dönüyor artık. zorla değil ha! kendileri veriyorlar.

    neden teklifsiz fincan verdikleri konusunu düşünmedim değil aslında. şöyle bi yaklaşım geliştirdim kendimce; misal diyelim bir kızla netten tanıştınız görüşüyorsunuz, daha muhabbet yeni. ısrarla o kızdan resimini yollamasını isteseniz, afedersiniz ama götünüzü yırtsanız, kimlikteki vesikalığını vermez size. ama gidin bakın facebook profiline, yine aynı sanal ortamda onlarca fotoğrafı vardır.neden? beğenilme arzusu. bu da öyle işte. bizim gümüşlük orta yaş üstü kadınların facebook u. getirecekler fincanı, mcm beğenirse koyacak, orada görürlerse eğer kendi fincanlarını egoları tatmin olacak. bu da benim bilmem kaç yıllık çeyizimden diye övünecekler. kazanan kim? her iki taraf.

    yazdıkça yazdık, uzadıkça uzadı. bir fincana bu kadar yazı yazılır mı? gibi bir soru sormaya yeltenen olacağını sanmıyorum. tutku bu, kelimelerle anlatılıp bir kaç satıra sığdırılamaz.