kayıt

duvar

  1. 1
    zeynep casalini'den sonra birçok kişinin coverladığı şarkıdır.

    www.youtube.com/...
  2. 2
    teninden önce duvarları olanlara itaf edilmesi gereken şarkı.
  3. 3
    (bkz: duvara karşı)
  4. 4
    bir dönemin gençliğinin mücadele alanı.

    (bkz: berlin duvarı)
  5. 5
    (bkz: ağlama duvarı)
  6. 6
    ing. wall.
  7. 7
    (bkz: pink floyd)

    www.youtube.com/...
  8. 8
    bir şarkı nasıl bu kadar iyi olabilir diye düşündürten güzel şarkı, insan gerçekten hayret ediyor.
    play.spotify.com/...
  9. 9
    yılmaz güney'in yönetmenliğini yaptığı tunzel kurtiz'in başrolünde oynadığı filmdir.
  10. 10
    inanılmaz güzellikte sözlere sahip olan şarkı..

    yeni bir söz söylemek için ölmek mi gerekir..
  11. 11
    birliktir çoğu kez, bazen de sadece yalnızlık hissi. kalabalığın sınırı olur da kimi zaman da soğuk bir kendinle yüzleşme hali. bazen insanları ayıran betonarmeden ibarettir bazen iki sevgili arasında gizli sınır...


    "benim orada bu duvarın öte yanında yaşamaya ihtiyacım var.ama orada da kimse yok benden yana"

    duvar - jean paul sartre
  12. 12
    bazen görünmeyendir.
  13. 13
    yener çevik'in yeni şarkısı.

    www.youtube.com/...
  14. 14
    Baya eksantrik bişey. Baktığınızda düşlerinizi izleyebiliyorsunuz, canınız sıkkınken, yapmanız gereken bir şey varken üzerindeki izler/çatlaklar sizi oyalayabilecek kadar ilgi çekici falan. Müthiş teknoloji.
  15. 15
    bir nazım hikmet şiiridir. ismet özel harikulade okumuştur
  16. 16

    "izmir’den akdeniz’e dökülen ve yakında bombay’dan hint denizine dökülecek olan emperyalizmin şarkı saran duvarı hakkında yazılmıştır.

    karataştan çerçeveye gömülen,
    güneşi parça parça bölen
    demir parmaklık...
    dayadım
    alnımı
    demir parmaklığa;
    parmaklık alnıma
    gömüldü.
    kemikli geniş alnımı parça parça böldü..
    alnım:
    parmaklığa dayalı
    yüzüm:
    kana boyalı.
    bu kan benim kanım.
    eşyayı bu kanla görüyor gözüm.
    kara taştan çerçeveyle gömülen
    güneşi çerçeveyle bölen
    demir par-mak-lık

    orda;
    o duvarda ,
    o duvarın dibinde
    bizimkilerin bağlandı kolları.
    o duvarı;
    bizim için yaptılar...
    o duvar
    darağaçlarının sabunlu ipi
    gibi
    parlıyor.

    o duvar;
    o duvarda keskinliği var
    taze kanlı etleri parçalayan
    yosunlu, ıslak
    dişlerin...

    o duvar;
    gözleri afyon dumanlı keşişlerin
    bellerindeki kara kuşak gibi sarılmış
    kürenin gırtlağına!...
    o duvar; ilk temel taşı,
    emperyalizmin ilk adımından geliyor.

    o duvarın dibinde
    bizimkilerin
    eyfeller gibi kemikleri yükseliyor.

    o duvarın bir ucu:
    tahta tabanlı sarı çin’de
    öbür ucu:
    çelikleri elektrikli newyork’un içinde .
    her bankada hisse senetleri var
    onun.
    o duvar
    lortlar kamarasında lort gurzon’un
    noktaları imparator armalı bir nutku gibi
    geçiyor.
    eyfel’in tepesinden avlarını seçiyor,
    dayanarak hindenburk’un altın çivili
    heykeline
    topluyor berlin sokaklarını eline.
    o duvarın taşlarına sürterek dilini
    kara gömlekli mussolini
    bekliyor nöbet.
    italya’nın çizmesi
    yüzüyor kanda!!
    o duvar
    ikinci bir balkan gibi yükseliyor balkan’da.

    o duvar.
    o duvar, o duvar...
    o duvarın dibinde
    bizimkiler kurşunlanıyor!..

    o duvar
    kadar
    uzun bir destanı var,
    o duvarın dibindeki her karış yerin.
    o duvarın dibinde ölenlerin
    koparıyorlar erkekliklerini,
    gençlik aşısı yapmak için
    milyonerlerin kibrit çöpünden
    frengili iskeletlerine!
    milyonerler
    gömülüp orospuların etlerine
    bir radyo-konser gibi dinliyorlar:
    o duvarın verilen
    kurşun sesiyle yere serilen
    idam emirlerini...

    o duvar,
    o duvarın dibinde seferberlik var
    1914’den daha büyük,
    daha mel’un
    bir seferberlik

    karanlıklar
    güneş altında nasıl çıkarsa bir deliğe,
    koşuyor emperyalistler
    bu seferberliğe:
    britanya dretnotlarının cemiyet akvamı,
    beyaz eldivenleri barut kokan diplomat.
    çürümüş insan eti müstahsili
    emperyalist jenaral,
    ıı. enternasyonal;
    zehirli çiçeklerini toplamak için
    “din”in toprağını gübreleyen kazan,
    eserlerini banknotlara yazan filozof
    permanganatın aşıkı şair
    ölüm şuaı satan kimyager,
    hepsi seferber, seferber
    o duvarın
    bayrağı altında...

    o duvar.
    o duvar o duvar..
    o duvarın dibinde
    bizimkiler kurşunlanıyor....

    cevap

    o duvar
    o duvarınız,
    vız gelir bize vız!...
    bizim kuvvetimizdeki hız,
    ne bir din adamının dumanlı vaadinden,
    ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır.
    o yalnız
    tarihin o durdurulmaz akışındandır.
    bize karşı koyanlar,
    karşı koymuş demektir.
    maddede hareketin ,
    yürüyen cemiyetin
    ezeli kanunlarına .
    sükun yok, hareket var
    bugün yarına çıkar
    yarın bugünü yıkar
    ve bu durmadan akar
    akar
    akar
    biz bugünün kahramanı,
    yarının
    münadiyiz.
    bu durmadan akan,
    yıkıp yapan
    akışın
    çizgilenmiş sesiyiz.
    biz,
    adımlarını tarihin akışına uyduran
    temelleri çöken emperyalizme vuran, yarını kuranlarız.
    o duvar
    o duvarınız vız gelir bize vız!...”
    (bkz: Nazım hikmet)
  17. 17
    Attila İLHAN'IN, ikinci dünya savaşı içinde
    kahredilen bütün dünya duvarlarına ithaf ettiği şiiridir.

    ben bir duvarım hiç güneş görmedim
    sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar
    yüzümüz benek benek tahta kurusundan
    ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar
    - kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim
    - sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan
    - dilim dilim sırtımdaki yaralar
    ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedim
    biz de duvarız dinliyen duyan düşünen duvarlar
    bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
    ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar

    yüzündeki deniz parlaklığıyla durur hatıramızda
    o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk
    o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda
    bir cumartesi akşamı girdi kapımızdan
    gözlerinde kıpkızıl diken diken öfkesi
    adeta birden bire aydınlandı zindan
    onu böyle görünce nasıl da korkmuştuk
    sapından fırlamış bir balta gibi çehresi
    ve omuzlarında delikanlı gölgesi

    o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda
    o sırt üstü yatağında yatardı
    sımsıcak gözleri şimdi bile aklımdadır
    bir sana bakardı bir bana bakardı
    dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
    toprak ana bütün zincirlerinden çözülmüş
    sabahlar akşam üstleri manolya gibi parlak
    tarlaların yüzü gülmüş
    işte her akşam geçtiği denize çıkan sokak
    ah işte annesi annesi sevgilisi

    işte biz dinliyen duyan düşünen duvarlar
    işte o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk

    dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
    bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
    o bir kaç defa kartal gibi gitti kartal gibi döndü
    çığlıklarını değil kırbaç sesini duyduk
    biz duvarız neyleyim gözlerimiz ağlamayı bilmez
    onu bir gece sabaha karşı büsbütün götürdüler
    kendi gitti ismi kaldı yadigâr bağrımızda
    o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda

    ya biz idam duvarıyız karşımızda çok insan öldürdüler
    onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
    temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadık
    öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
    getirirler vururlar biz öyle dururuz
    yağmurlar gözyaşı bulutlar mendil
    elimizden ne geldi de yapmadık
    ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz

    onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
    bir mayıs sabahı toprak rezil gök rezil
    yıldızlar küfür gibi yüzümüze tükürür gibi
    şafak sancılarıyla iki büklümdü ufuk
    ve simsiyah çamur gibi bir manga ortasında
    siyaset meydanına geldi dev yumruklu çocuk
    bulutlar eğilip alnının terini sildiler
    ve mermiler birdenbire ölümü getirdiler

    o düştü biz yine ayakta kaldık
    halbuki ne kadar yorgunuz
    öyle bakmayın bu yaralar şerefli yaralar değil
    ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz
  18. 18
    Yılmaz güney'in tuncel kurtiz dışında tümüyle amatör oyuncularla çektiği, birçok sahnesi film akademilerinde ders olarak olarak anlatılacak kadar gerçeklik barındıran filmi. Kamera arkası görüntülerinde yılmaz Güney'in bu konunun üzerinde özellikle durur hatta çocuklara dayak sahnesinde nasıl oynayacaklarını hafif tokatlayarak anlatır. Kadınlar koğuşunda bir doğum sahnesi var ki akıllara zarar.

    1981 yılında askeri cuntanın hapishanelerde uyguladığı insanlık dışı uygulamaları daha çok 4 nolu sübyan koğuşu üzerinden anlatan film, solcu gençliği de es geçmemekte.

    Teknik açıdan birçok yetersizlik mevcut, tüm diyaloglar dublajlı ve senkron kayması var film genelinde, yine de konunun iyi seçilmiş olması bunları bir nebze göz ardı etmenizi sağlıyor.
  19. 19
    dolu kadehi ters tut grubunun Ezginin Günlüğü 40 Yıllık Şarkılar albümünden önce yayınladığı tekli.

    "ah kim inanır size? sevdiniz yalan, bildiniz yalan"

    www.youtube.com/...
  20. 20
    Korhan futacı'nin Kara orkestra zamanlarindan güzel bir şarkısı. Akustikhane kaydında finali efsane şekilde yaparlar.