kayıt

mutluluk

  1. 1
    tam olarak elde edemeyeceğimiz hep ulaşacakken engellerin koyulduğu soyut kavram.
    (bkz: mutluluk düşüncesi)
  2. 2
    kendi elimizde olup da kendimizden uzaklaştırdığımız duygu.
    aslında o kadar da basitken ona ulaşmak.
  3. 3
    bir öğretiyse eğer mutluluk, yalnızca delilerin hissedebileceği duygu.
  4. 4
    "nene" dedim
    "dedem sana hiç çiçek aldı mı?"
    durdu ve şöyle dedi:
    "bana aldığı fistanların hepsi çiçekliydi."

    insan ulaşmak istedikten sonra pek de zor değil, görüldüğü üzere.
  5. 5
    insanların hep yanıbaşında olan ama kendi elleriyle uzaklaştırdığıdır.
  6. 6
    kimi zaman boğazda düğümlenen, kimi zaman kursakta kalandır.
  7. 7
    zülfü'cüğüm ve bi o kadar da livaneli'ciğimin bir kitabı.
  8. 8
    Kimi zaman en darmaduman ruh halinin içinde, hiç tanınmayan biri ile yaşanan ufak bir olay ve bu olaydan sonra da kendisine ulaşabilmek adına neler yapılabileceğinin kestirilebileceği, dünyanın en yaşamaya değer duygusudur.
    2011 yılı sonbaharı.
    iş ortamından bir kaç günlüğüne kopmuş haldeyim. kafa dağıtmak için kadıköy sokaklarını dolanıyorum. nerede olduğumdan pek de haberdar değilim. yalnızca yürüyorum.

    ne yapayım ne edeyim derken, kendimi bir anda rıhtımda buluyorum. benim yaşlarımda bir kız, eline almış şarabını usul usul içiyor ama nasıl bir içmek. gözlerinden yaşlar süzülüyor, şarabı çenesinden süzülüp o beyaz kazağının yakasına damlıyor. göz yaşları şaraba lirik bir hava katıyor.

    iki metre mesafe ile oturuyorum yanına. ayaklarımı suya doğru sarkıtıyorum tıpkı onun gibi. kulaklığımı çıkarıyorum. turgut uyar'ın sesinin kulağımdaki çınlaması saniye saniye azalıyor. o ses azaldıkça, dalga sesleri ve vapur düdükleri fazlalaşıyor. "besbelli saygı duyuyorlarmış." dedim kendi kendime. kendimi ayarlayamayıp sesimin fazla gür çıkmasına neden olmuşum. cümlemi bitirmemle bunu fark edip kızarmam bir oluyor.

    gözleri yaşlı arkadaş usulca çeviriyor kafasını.

    -kim saygı duyuyor? anlayamadım özür dilerim.
    +deniz ve vapurlar. ben az önce şiir dinlerken hiç'ti sesleri. turgut uyar'a saygı duyuyorlar demek istedim. yalnızca biraz sesli söyledim bunu. özür dilerim.
    -turgut uyar'a saygı duyuyorlar öyle mi. saygı duysunlar. keşke bana da saygı duysalar. ne bileyim hiç konuşmasalar. rutinlerini biraz öteye bıraksalar.

    yaptığım aptalca bir ses yüksekliği ayarlayamamanın getirdiği sohbetin ilginçliğine heyecanlanıyor ve bu güzel muhabbetli kadınla sohbetimi biraz daha uzatmak istiyorum;

    +sessizliğiniz yeterince gürültü yaratıyor. boğazınızdan geçen yudumlar dışında yaşadığınıza dair bir belirti yoktu şu ana dek. konuşunca daha sessiz oluyorsunuz. sessizliğiniz gayet huzur verici.

    -al. bir yudum da sen iç. iyi gelir.

    şişeyi uzatıyor. son bahar olmasından, üzerine giydiği salaş kazağın üzerinden avuçladığı şişeyi, kibarca elime bırakıyor. bir yudum alıyorum ve o havada gırtlağımdan süzülen o tanıdık lezzetin verdiği ufak mutluluk ile neşem biraz daha kendini gösteriyor.

    +şarap her yerde şarap işte. nerede içersen iç. evde olmak gibi. güven veriyor.
    -evde olmak değil de yolda olmak gibi. attığın adımlar sakinken aldığın huzur, güven. şarap bence yolda olmaktır.

    saatime bakıyorum. 02:52'yi gösteriyor. muhabbet o kadar hoş ki, neredeyse gidip almam gereken otobüs biletini unutuyorum. adını sanını, hele o an için en önemlisi olan; neden ağladığını bilmediğim o kadını orada bırakmak üzüyor beni. belki tanısam diyorum, en yakın dostum olacak.

    +artık gitmem gerek. şarap için teşekkür ederim. mahzenden çıkarıp sunduğunuz yıllanmış, lezzetli sohbet için ise minnettarım.
    -asıl ben teşekkür ederim. bari adını söyleseydin be arkadaş?
    +adım çekirdek kahve.
    -benim adım da deniz.
    +deniziniz çok güzelmiş hanımefendi. yalnız sessizliği daha bir güzel.

    elindeki şişeyi hafifçe çarprazlayarak kaldırıp, başıyla ufak bir selam vererek uğurluyor beni. tebessüm edip arkamı dönüyor, yola koyuluyorum. ardımda bırakamadığım nice insandan, önüme çıkan daha güzellerini fark edemediğimi fark ediyorum böylece. ufak bir aydınlanma oluyor zihnimde. sonrasında ise, zamanla bir bir ardımda bırakıyorum denizinin kıyısı kirlenmiş insanları.
    denizi güzel olan insanları tek tek keşfedebilecek olmanın huzuru ve heyecanı ile. sonrasında diyorum kendime, "ya daha güzel insanlara denk gelemezsem?" diye.
    ardından birsen tezer'den "kendi kendime"nin sözlerinden ufakça bir kısım geliyor aklıma;
    yazılmadı daha en güzel şarkılar.
    düzeltme: yazım.
  9. 9
    zülfü livaneli'nin kitabında uyarlanma * abdullah oğuz filmidir.
  10. 10
    başrollerinde Özgü Namal, Lale Mansur, Talat Bulut ve Murat Han'ın oynadığı filmdir...
  11. 11
    hayatına anlam arayanların bulabileceği tek cevap. aslında hepimiz, evet hepimiz sadece bunun için yaşıyoruz. ne yapıyorsak mutlu olmak için, ne yiyorsak mutlu olmak için, ne giyiyorsak mutlu olmak için. ama yine de gel gelelim bir türlü mutlu olamıyoruz. gözümüzü hiçbir şey doyurmuyor. mutlu olmak bizim için gün geçtikçe pahalanan bir ayakkabı gibi. her gün faiz geliyor sanki. bu yüzden küçük şeylerden mutlu olan insanlar gördüğümüzde insanlığımızı özlüyoruz, onlara " ahh ne güzel küçük şeylerden mutlu olabilmen harika " diyoruz.


    sanki doğa üstü bir özellikmiş gibi. aç gözlü olmak bu devirde utanılacak bir özellik olmaktan çıkıp normale indirgendi. kadınlar kendilerine paralı erkek bulduklarıyla ya da pahalı elbiseleriyle övünüyorlar. erkeklerse son model telefonları, lüks arabalarıyla. oysa eskiden kendisine alınan spor ayakkabıyı iki yıl yıpratmadan kullanabildiğimiz için takdir alarak büyüyen çocuklardık biz. bilirdik yenisi zor olurdu, daha iyisini arzulamaktan ziyade elimizdekinin kıymetini bilmeyi öğrenirdik. şükretmeyi bilirdik.


    oysa şimdiki insanların kafasında hep şu soru var; " neden daha iyisi olmasın?, benim neyim eksik? " . daha iyisi olsun elbet olsun da sen elindekinden memnun olmayı öğren önce. bu kadar çok en iyisini bekleyen insanlara göre en iyisini bulmak ne kadar olası? bence heisenberg belirsizlik ilkesine benziyor bu durum. bir şeyin en iyisini sürekli artan bir istekle bekleme oranı arttıkça en iyisini bulma ihtimalin sıfıra yaklaşıyor. çünkü insan memnuniyetsiz varlık, nefis doyurdukça acıkan bir canavar olmasaydı oruç diye bir şey olur muydu?


    işte bu yüzden insanlar artık kendilerini engellemeyi saçma buldukları için, doyumsuzlukları onlara normal geldiği için bu kadar mutsuzlar. onlara göre hep daha iyisi olmalıydı ve olmadı. ve her zaman suçu hayata, kadere, iş arkadaşlarına, patronlarına, öğretmenlerine attılar. onlar asla suçlu olmazlar. haklı ve mutsuz olmayı tercih ederler. oysa arı gerçeğe bakıldığında sadece şükreden ve elindekinin kıymetini bilen insanın haksız bile olsa mutlu olabileceğini umarım bir gün öğrenebilirler.
  12. 12
    abartılan bir kavramdır.
  13. 13
    büyüyünce geçer dedikleri'dir.
  14. 14
    yoktur ve olmak zorunda da değildir..
  15. 15
    Mutlu musunuz peki?" "Huzurluyum. Mutluluk benim için hiçbir zaman önemli bir kavram olmadı. Daha çok bir rastlantı gibi yaşadım mutluluğu. Kısa anların hediyesi gibi. Yaşamın karşıma çıkardığı bazı anlar benim için mutluluk demekti, o kadar.. Hem unutmayın, mutluluk her zaman eğlenceli bir şey değildir.
  16. 16
    Mutluluğu hiç görmedim ama tanıyorum yokluğundan (bkz: Hasan Hüseyin Korkmazgil )
  17. 17
    bir zardanadam şarkısıdır..

  18. 18
    Gerekenler şunlardır:
    iç huzuru sağlamak. kendinden memnun olmak. iyi niyetli olmak. iyi şeyler olacağına dair inanca sahip olmak. gereksinimleri karşılayabilir durumda olmak. çok sevmek ve sevilmek. kendine ve çevredekilere güvenebilmek. küçük kırılma noktalarında mutsuzluğa yenilmemek çünkü her şey bir sebepten meydana gelir ve her şey olacağına varır.
    i'm out, peace.
  19. 19
    alim, bilgili, farkında insanın kolay kolay tadamayacağı duygu. hep bir adım sonrasını düşünmenin getirdiği tedirginlikle anı yaşayamama. evet, mutluluk tarifi zor bir duygular bütünü. tek bir "şey" değil, bir yumak. bu tanımlarımın hiç biri mutluluğu anlatmıyor zaten, sadece etrafında dolaşıyorlar. çünkü mutlu olabilmek için önce aptal olmak gerekiyor. o saf, pür neşeyi mutluluğa yalnız aptal insanlar çevirebiliyorlar.

    bu yüzdendir ki cahillerle yaptığınız her tartışmayı kaybedersiniz, adam mutludur çünkü. yeniden amerikayı keşfetmeye gerek duymaz. bununla birlikte aptalla cahili aynı anlam dahilinde kullanmışım onu fark ettim. her ne kadar ikisi de aynı bokun laciverti de olsa aptal bir insanın zaten mutlu olmama gibi bir şansı yokken, cahil insanın öğrenme durumu söz konusu. bu bilince varabilirse mutluluğunu oldukça çiğ ve anlamsız bulup mutluluğun mutsuzluğuna geçebilir.

    belli bir hayat ve dünya bilincine varmış kimselerde mutluluk anlık oluyor benim gözlemlediğim kadarıyla. devamlı bir mutluluğu engelleyecek kadar güçlü egolara, insanların mutlu anlarına imrenmekten çok aşağılamaya yönelik bir tutum içerisinde oluyorlar. elbet şahsi fikirlerim bunlar. çünkü adam mutluluğu devamlı elde etmenin imkansız olduğunu acı veya tatlı bir şekilde kavramış oluyor. bu kavramanın verdiği acı gitse de bıraktığı iz hiç kaybolmuyor. bütün bunların yekününde ise ancak 5 almaz ele eşli batakta 8 alıp ihaleyi kurtarabilmek, orgazm sonrası bir sigara tellendirebilmek, vapurda çay içip martılara gevrek atmak gibi kısa sürelik mutluluklar tatmin edici oluyor.

    bu kimselerde öyle bir durum söz konusu ki, tek düzeliği kırmak yaşam tarzları olmuştur. mutluluk olur da elde edilirse bunun tek düzeliğine alıştıktan sonra sınırlarını zorlamaya başlıyorlar/um/uz. burada objektif bakamıyor olabilirim, öyle bir çabam var, şu an için olamayışımı da çeşitli şahıs çekimlerinde sana da yıktım okuyucu. her neyse bu monotonluğun sınırlarının zorlandıkça esnemesi gerektiğini düşünen bu "farkında adamımız" aslında onun yekpare bir tabaka olduğunun farkında olmayıp, kırılmasına ve onun da bu monotonluğu bir tabu gibi görüp "her tabu kırılmaya mahkumdur" şeklinde düşünüp kırmaktan zevk aldığı bir olguya evrilir. dikkat! çevrilmez, evrilir.

    bu bahsettiğim duruma yakın bir de edebiyat akımı var, rus biçimciliği.

    neticede "mutluluk elde edilse de kıymeti bilnmeyendir."
  20. 20
    yaşamdaki problemleri aştıkça gelen duygu durumudur.

    insanın soyut düşüncesinin bir sonucu olarak mutluluk yaşamın kendisinden koparılarak tek başına bir amaç olarak ele alınır. bu yanlış ve zararlı bir algıdır.

    acının karşıtını direkt olarak karşılayan türkçe bir kelime bulamadım. huzur diyelim. huzur ve acı gibi tıpkı.

    acı, bedenin bir uyarı sistemidir. gerekli ve faydalıdır. kolumuzun koptuğunu, eğer acı çekmezsek zamanında anlamayıp kan kaybından ölme ihtimalimiz vardır. acı bu duruma karşı bir uyarı sistemidir ve gereklidir. fakat acının kendisi kötüdür, kötü bir duygudur. bu nedenle acının kendisi olaydan soyutlanıp ele alındığında ki acı tanımı için bu gerekir, acı kötü bir şey olarak karşımıza çıkıyor.

    aynı şekilde acıdan sonra gelen huzur ve rahatlama, doğal bir durumdur. tehlike geçmiştir, problem ortadan kalkmıştır, yaşam devam etmektedir. bu da haliyle iyi hissettirir. mutluluğun temelleri de burada bulunabilir. bu da soyutlandığında tek başına güzel bir şeymiş gibi gelir.

    bu da bizi uyuşturucu benzeri -illa uyuşturucu olması gerekmez müzik bile olabilir- yapay mutluluk üretme araçlarına yönlendirebilir.

    oysa önemli olan esas şey, multuluk değil, problemin çözülmesiydi hatırlarsak. çünkü eğer mutsuz isen, bunun mutlaka bir nedeni vardır. mutsuzluk durduk yere ortaya çıkmaz ki. işte bu durumda o problemi aşmadan gelen mutluluk zararlıdır. esas hedef olmaması gerekir.

    çeşitli yapay yötnemlerle mutluluk hormonu salgılatmaya uğraşsak da bedenimize, çözülmeyen problemler birikir ve artık çözülemeyecek, hatta anlaşılamayacak kadar karmaşık hale gelir. bu da mutluluğu sönümlendirir. artık ne kadar uyuşursan uyuş mutlu olmaz hale gelirsin. yaşamın parça parça dağılır. ezilir gidersin.

    bu yüzden hayatın her alanında yalnız mutluluğu, yalnız keyfi amaçlayan şeylere karşı dikkatli davranmak gerekir.

    edit: müzik uyuşturma amaçlıdır demiyorum. uyuşturma amaçlı yapılan müzikler vardır onlardan bahsettim özel olarak.

    edit 2: yalnız mutluluğu hedeflemek ve yapay mutluluk üretmek şu sonuca vardırır insanı: kolunuz kesildiğinde uyuşturucu alıp yatmaya benzer bu. kan kaybından öleceğiniz gerçeğini ne kadar mutlu olursanız olun değiştiremezsiniz.
  21. 21
    şu abimizin gözlerinden okunandır:

    i.ensonhaber.com/...
  22. 22
    çubuğu vardır.
  23. 23
    murathan mungan dediği gibi anlıktır.

    ve şiiri de şöyledir: "Mutlu Musunuz peki?"
    "huzurluyum. Mutluluk benim için hiç bir Zaman önemli olmadı. daha çok raslantı gibi yaşadım mutluluğu. kısa anların hediyesi Gibi. Yasamın karsıma çıkardigi bazı anlar benim için Mutluluk demekti, o kadar
  24. 24
    zülfü livaneli'nin aynı adlı romanından uyarlanan,başrollerinde özgü namal ve murat han'ın oynadığı izlenilesi film.
  25. 25
    bazen çat kapı geliveren.