kayıt

doktorların çıkıktan anlamaması

  1. 1
    Selamın aleyküm.

    Yanlış okumadınız, bilerek yanlış yazdım. Selamıma daha sufi bir hava vererek anlatacaklarımın inandırıcılığının artmasını hedeflemekteyim. Gerçi siz bu satırları okurken ben girdimi çoktan şey yapmış olacağım. Şey işte; hani tarifsiz şeyleri anlatmakta kullanılan şey. Ney? "noktalamış" Filmlerdeki gibi başa sarıp yeniden yazalım. Gerek yok demeyin. giriş yazının can alıcı noktasıdır ki o yüzden toparlamamız lazım. Gerçi siz bu satırları okurken ben çoktan şey yapmış olacağım kısmını başa sarıyoruz. yeş şımpay mığacalo... kestik. Şimdi yazabiliriz tekrar; gerçi siz bu satırları okurken ben çoktan girdimi noktalamış olacağım.

    Bazen böyle boktan şeylere harcadığım zamana acıyorum. Boktan kastettiğim şey (amk koyaydım bi şeyinin) adam tuş koymuş yanlış yazarsan sil diye, bana onu kullanmak zulüm geliyor, iki satırlık yazıyı düzeltmek için paragraf yazıyorum. Hakkınızı helal edin sufi kardeşlerim, zamanınızı çaldım.

    Yeterince inandırıcı olabileceğimi sanıyorum artık. Hep diyorum hep diyeceğim. dillere pelesenk olsun istiyorum bu söz; ?olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi?. insanın neresi ağrıyorsa canı orada. Sanki ölünce canı oradan çıkacak gibi bir hisse kapılıyor. Başlık da mevzuyu yeterince anlatıyor sanırım. Çıkık söz konusu bünyede.

    Sizin hiç karınca ısırdı mı elinizi ayağınızı? Heea ısırmadıysa konuşmayacaksınız işte. Bırakın ısıran konuşsun. Önceleri karınca ısırığı gibi başladı her şey. Hafif gıdıklanma, gıdıklanan yerde hafif yanma, çok az da sızı hissediyordum sol aşık kemiğimde. Önemsemedim. Canım serttir biraz benim, umursamam. Bir iki gün geçtikten sonra ısırığın şiddeti arttı. Gıdıklanma yerini acıya, yanma yerini aleve bıraktı. Artık ayağımın üstüne basamaz hale geldim. Bir yere gideceksem eğer, sol ayağımla; gidip de gelmemek, dönüpte bulmamak var muhabbeti yapıp on beş dakika önceden yola çıkarıyordum, sen git biz sana yetişiriz diye? o derece vahimleşti durum.

    Gündüzleri çok yoğun olduğum için doktora gitmeye fırsat bulamıyorum. Bir gece ansızın gelebilirm diyor ya şarkıda, bir gece ansızın gittim acile. Filmdi röntgendi derken, verdik doktora baksın diye; mal mal üç saniye süzdü, ağız eğdi dudak büzdü, kırık çıkık yok, istirahat etmen gerek dedi. Bir de şu masa üstüne kutuyla konulan kare kağıtlara, okunmayan yazısıyla bir şeyler yazdı. yan odadaki hemşireye verin bunu dedi. Hey yavrum hey. Mcm diyorsun sen. Şöyle ayağımın filmine bakınca ayıkması gerekti doktorun ayıkamadı. Aklı sıra beni ketenpereye getirip postu deldirttirecek. Dedim ya ayık adamım ben. Aldım kağıdı elime, iğne mi bu? diye sordum. Evet dedi. Verdiği de ne? Ağrı kesici. Tedavi edici bir şey değil ha? O an, az sonra yaşanacaklar film şeridi gibi hızla geçti gözümün önünden. Bana gözümden iğne yap gık sesim çıkmaz ama kalçama hallenme. Kükremiş sel gibiyim sedyeyi çiğner aşarım, yıkarım hastaneyi acile sığmam taşarım. Hea huğ dedim doktora, çıktım dışarı. Kâğıdı yırttım topukluyorum. Biri görse beni o hızla uzaklaşırken, sittiğin sene ayağı ağrıyor demez. Ayak değil mübarek jet motoru.

    Tıp derdimize çare olmadı. Dermansız dertlere düştüm. Bir de gelirken arabada; hastane önünde incir ağacı çalmaya başladı mı?... bildiğin topal modundayım. Ertesi gün sgk ya gidip malulen emeklilik işlemlerine başlama fikri bile geçmedi değil aklımdan? geldik eve, anne meraklı, anne heyecanlı? Kombo yapıyor sorularla, aduket etkisi yaratıyor birbiri ardına sıraladığı sorularla. Adeta ken. Böyleyken böyle dedim, anlattım yaşadıklarımı bir bir. Anne bu boş duru mu, bir leğen sıcak su getirmiş, dur anne ne yapıyorsun demeye kalmadan, sıcak suyla iyice ovdu, kuruladı. Bastı peşine bengayı. Üstüne bir de sargı; offf, ayak değil çimento fırını mübarek. Bin dört yüz derece. Geçti mi peki? Hayır.

    Akşam eve geldim yemek yedim. Babam bir elinde kartvizit, diğerinde telefon dolanıyor evin içinde. Hani Anne çabaladı, elinden geleni yaptı ya; babada bir eziklik oluyor. Evladım için herkes çabalıyor ben oturuyorum gibilerinden. durumu eşitleme çabaları. Deplasmandaki bir puanın peşinde o. Neyse aradı bu birilerini, birazdan oradayız falan dedi, kapattı. Kimmiş aradığı? Çıkıkçı. Çıkıkçı deyince benim aklıma nedense hep; iki yanına tahta tutturulmuş, karton sarılmış, kartonu da iple bağlanmış bacak gelir. Babamdaki çabaya bak amk. "Gitmem ben çıkıkçıya, cami önüne bırakır kaçarım bu ayağı, yine de gitmem çıkıkçıya sınkçıya" dediysem de başa çıkamadım ev ahalisiyle. Hepsi birden saldırdı üstüme. Hatırlar mısınız bilmem? Yılmaz güneyin; umutsuzlar diye bir filmi vardı. Esas kız; ya silahın ya ben deyip duruyordu. Son sahnede, yılmaz pencereden kendini öldürmeye gelenleri gördü, kızın baskısına dayanamayıp ; al amk dedi, verdi silahı çıktı dışarı. Vurup öldürdüler adamı ya... hah işte aynı sahne. Al amk deyip verdim ayağı babamın eline, gittik çıkıkçıya.

    Daha arabayı park ederken, bir kapı açıldı. Kapı açıldı ama içerisi gözükmüyor. Kapı gibi bir adam. Adamı görünce zaten benim sol ayak aklını yitirdi, bağımsız çalışmaya başladı. Ben adama doğru giderken, sol ayağım arabaya doğru koşmaya çalıştıysa da başarılı olmadı, engelledik. Girdik eve çaresiz. Mokoko. Çıkar ayağı dedi adam, çıkardık. Eline bir aldı ayağı, daha şura ağrıyan yer demeye kalmadı, bir hafta olmuş bu olalı, dizden çıkmış bu dedi. Ayak baş parmağımı tutarak dizimdeki çıkığı gördü azizim adam. Hassiktir lan da diyemedim çünkü adam adam değil, banyo küveti. izbandut gibi. üç hamlesi var bunun dedi. Parmak hizama bir tahta koydu, topuğuyla bileğimin altına bir bastı; küüüüttt. Aynen çıkan ses böyle, ama acımadı. "Bu biiirrr, Yat!" dedi, yattım. Bileği tuttu sağa çevirdi, sola büktü bir asıldı; küüüütt. Acımadı yine. "Bu ikiiiiiiii, kalkma!" dedi, yatmaya devam ettim. Ayaktan tuttu, aşağı yukarı bacakla beraber sallarken, ayak kısmını yukarı kaldırıp, diğer eliyle dize bir bastı; küüüüttttt. "bu da üçççç, kalk!" dedi, bu sefer kalkmadım. Eliyin ayarını eşekler siksin adam senin. Diz yok artık. Dizden aşağısı gitti. Topaldım, ampute odum. Kaybedeceğimi kaybettim, böyle yaşamaktansa... diyip cüssesine bakmadan saydırmaya başladım adama. Babam hayatında duymadığı, adama ettiğim yeni küfürleri öğrenmenin mutluluğu içerisindeyken adam, ayağıma yatmadan önce yapacağımız maydanozlu hamurun tarifini veriyordu beni umursamadan. Umursamamasının nedeni de dışarı çıkınca belli oldu. Babam içeride ne mırıldınıyordun diye sordu. Meğer benim ses acıdan içime kaçmış, ben bağırarak küfrediyorum sanırken sadece dudaklarım oynuyormuş.

    Geldik eve, yaptık maydanozlu hamuru. Yatmadan bir de dolorex? kalkınca bi jel, bir daha dolarex? inanılmaz ama gerçek. Ayakta öncekine nazaran ağrı denilebilecek bi rağrı yok. Before-after yapsak önceki ayak değil kopmuş kertenkele kuyruğu. Tam bu düşüncelerle kendimi yargılamak, ön yargılarımın kalemini kırmak üzereydim ki karınca tekrar ısırdı ayağımı öğleden sonra. Sanırım ağrıyı geçiren dolarexmiş Şimdi aynen bıraktığımız yerde duruyor sol ayağım. Üstüne basamıyorum. Ayak değil sanki teno peçete. Bana nasıl yürüyeceğimi anlatma bana ayak ver!

    Ve son olarak tek kullanımlık, otel şampuanı beleşliğinde tanımımız; film, röntgen sonucu doktorun göremediği çıkığı, çıkıkçının ayak baş parmağından teşhis etmesi sonucu öne sürülen sav.

  2. 2
    Bir gerçek. Çıkık olunca en iyisi mahallenin çıkıkçısına gitmektir.