The queen's gambit
- 1*
Dün itibariyle Netflix'te ilk sezonu yayınlanan satranç konulu dizi. başrolünde anya Taylor-joy var. konu ilginç Şans verilir gibi. - 2bir çırpıda biten bir dizi oldu benim için. bunun ana sebebi konudan ziyade kostümler, mekan ve ışık oldu. bölümler uzun olmasına rağmen tek solukta aktı gitti.
bir kadının merkezinde dönen dizilerin çoğundan konu olarak ayrılıyor. tema yine başarı vurgusu. buna bir de şarkı seçimleri ve sanat yönetmeninin üstün başarısı eklenince tadından yenmez olmuş. - 3Klasik başarı hikayelerinden farklı bir film. Klişe olarak nitelendirilebilecek ögeler barındırsa da (biraz da mecburen) bunu çok beğendiğim bir anlatımla aktarmışlar.
-- spoiler için tıkla --
Örneğin satranç oynarken yakalanıp ceza almaması. İlaç içip bayıldığında bile ceza aldığını hemen ardından göstermediler, çok sonra öğrendik ceza aldığını. Yani resmen bu hissi yaşatmamak için uğraşmışlar ki bu hissi yaşatmak için uğraşan Türk dizilerinin yanında melek gibi parlamış dizi.
-- spoiler --
Ekşi'de biri ana karakterin kadın olmasını eleştirmiş. Feminist bir slogan olarak nitelemiş ve "demek ki o zamanlar kadınlar oynamıyormuş. Geçmişi mi değiştireceksiniz anlamadım ki" demiş. Feminizmle bu kadar kafayı bozan gerzekler de varmış demek ki. Yahu neden kadın oynamasın? Kurgu olduğu zaten belli. Erkek oynasa hem estetik açıdan, hem anlatılmaya değerlik açısından Bobby Fischer'dan ilginç olmayacak hikaye. Ki kızlar satranç oynamaz gibi gerçekliğe de değinilmiş. Oynamadığını, oynasa bile o seviyede olmadığını biliyoruz. Zaten o yüzden ilgi çekici ve izleten bir dizi olmuş. Ayrıca böyle eserler daha fazla olmalı ki kurgu bile olsa bir ilham olsun. Tertemiz diziydi. Bunu bu şekilde yorumlayan kafanıza tüküreyim. Umarım radikal feministlerin bağırışları arasında kalırsınız ve saçlarınızı yolarak kafayı yersiniz. - 4Netflix’in son zamanlardaki en iyi mini dizisi. izleyeceklere şimdiden iyi seyirler.
- 5mekanik dostum cordelio önerince peaky blinders bitince izlerim dediğim sonra da başrolün fangirl'ü olduğunu anlayınca objektif davranamadığını da düşündüğüm dizi.
Beğenen yazarların zevk sahibi olduğunu bildiğimden birkaç güne başlayacağım dizi öyleyse.
(bkz: Anya Taylor-Joy) - 6Walter Tevis’in 1983 yılında yayımlanan aynı isimli eserinden uyarlanan dizi satranç dehası Elizabeth Harmon’un yolculuğunu anlatıyor. Açıkçası satranç ilgimi çekmeyen düşük tempolu bir oyun olması hasebiyle diziyi izlemeyi düşünmüyordum. Arkadaşımın yoğun tavsiyesi üzerine bir göz atayım derken bir de baktım ki dizi bir çırpıda bitti. Beth'in trajedilerle bezeli hayatı, satrança olan tutkusu, hırsı ve sadece erkeklerin katıldığı turnuvalarda tek kadın olarak yarışması beni diziye bağlayan etkenlerden oldu. Ana karakter ve koca gözleri beni sanki efsunladı. hatta beth'in Vasily borgov karşısında gözünden süzülen gözyaşı beni derinden etkiledi. Gerçek şu ki, Anya Taylor-Joy ruhunu vermiş bu projeye. Tıpkı sonunu merak ettiğim ama bitmesini istemediğim kitaplardan biri gibi oldu bu dizi benim için. Keşke bu kadar çabuk bitmeseydi.
- 7ardı ardına ilk akşam üç, ikinci akşam ise dört bölüm izleyerek bitirdiğim dizi.
etrafımda bir sürü insan bu diziden bahsediyor. pek popüler oldu. hak vermemek de elde değil. atmosfer olağanüstü. mevzunun nerelere gideceği daha başından belli olmasına rağmen merakla izlettirdi. velhasıl netflix'in şu aralar izlenecek cici dizilerinden biri. - yazdım sıraya.
- 8bobby fischer'ın hikayesinden etkilenerek yazılan dizi. toplumla uyumsuzluğu, zekası, abd'ye dönmek istememesi, hareketleri ve tavırları tam bir dişi bobby fischer.
mr. shaibel'ın ilk bölümlerde çocuğa yüz vermemesine gıcık oluyorsunuz ama ileriki bölümlerde aslında çocuğa gayet güzel eğitim vermiş olduğunu görüyorsunuz. - 9satranç ve ana karakterin hikayesinden ziyade 1950ler amerikasına da ucundan kıyısından değinen dizi. hiç kimse bundan bahsetmiyor ama dizi bize aslında amerikanın korkunç yüzünden bahsediyor biraz da. aşırı muhafazakar sağ zihniyet. Sol zihniyetin ne kadar totaliter olduğu bize empoze edildi. Sürekli dizi film kitaplarda sovyet Rusya'yı örnek gösterip de bakın komunist ülkelerde gençler bi çay partisi bile yapamıyor dendi. Bi kot pantolon bile yasak dendi. Çin'i gösterip de "bakın bakın herifler bale yapıyor ama elinde uzun namlulu silahla bale yapıyor" dendi. Peki aynı yıllarda sağcı ülkelerde durum neydi? Öyle kör büyüdük ki bundan haberimiz yoktu resmen.
amerika'nın korkunç yüzü dedim lakin amerika'dan ziyade türkiye pozisyonunda, bizden daha çok gelişmiş tüm batı ülkeleri için geçerli bu; bu adamlar dinsiz imansız değil. bu adamlar dindar. bize hep batı sekülerdir, batı devleti laiktir dendi ama devlet seküler kalamıyor, yasama yürütme ve yargıda laik davransa dahi(ki buna da tam hakim değiliz o dönem için), devlet eliyle dindar nesil yetiştirilmeye çalışılmış. ruhban okulu gibi. ama değil. bu ne demek, bizdeki cemaat yurtları, cemaat okulları demek. eğitimi yerinde veriyor, devlet okuluna göndermiyor. sosyal aktiviteyi yerinde yapıyor, çocukları sinema salonuna dahi göndermiyor, kendi yerinde bi sinema salonu açıyorlar. cemaat yurtları da aynı. yetimleri hastaneye bile göndermiyorlar, kendi imkanları ile revirde tedavi ediyorlar. kısaca a'dan z'ye tamamen devlet eliyle şekillenmiş kapalı bi kutu gibi piyasaya piyon yetiştiriyorlar.
dizide bi sinema sahnesi vardı. elizabeth, ilaçları çalmak için salondan çıkıp ecza bürosuna girmeye çalışırken çocuklara izletilen filme birkaç saniye biz de maruz kalıyoruz. perdedeki o film aşırı tanıdık değil miydi ya? battalgazi filmleri, tarkan filmleri, sahabe filmleri gibiydi. müziği, ses efektleri, görüntü, kıyafet her şeyiyle aynı. çünkü aynı mit batıda da var o dönem. senin dinini aşağılayan dinsiz bi grupla/örgütle/ülkeyle mücadele eden bir halk kahramanı. isa'nın varlığını reddet yoksa kelleni uçururum. hayır, sen isa'ya tap yoksa ben senin kelleni uçururum. çok tanıdık. çok bizden. bizden diyorum çünkü biz de aynı dönem + üstüne bi 30 yıl daha ekleyin, y kuşağının nerdeyse tamamı bu filmleri izledi.
dindar bir genç topluma zararsız gençtir, geri kalan tüm düşünceler ve uygulamalar dinsiz güruha aittir ve toplumlara zarar verir, aile yapısını bozar, sizi birey olmaktan bile uzaklaştırır. edep, dinden gelir. dinsiz birisi edepsizdir. erkek hademe ile satranç bile oynayamazsın çünkü edepsizliğe açılan bi kapı olabilir bu.
mesaj tam anlamıyla buydu. tabii o mesaj bize değil. 1950deki insana verilen mesaj buydu. ama netflix'in sanat tarihçileri 10/10 başarılı olduğu için bu dizi de tıpkı diğer tarih dizileri ve filmleri gibi sanki o döneme aitmişiz izlenimi veriyor. çok başarılı. ızlerken hiç "bu dizi 2020 yılında çekilmiş" demedim. izleyiciyi sürekli 1950-1960larda tutmayı başarıyor.
ben dizinin ilk bölümünü fransızca dublajla izledim. o yüzden kendimi sehven, 1950 fransa'sında zannettim. nitekim bi arkadaşımın eşi de fransız ve kendisi kız yetimhanesinde büyümüş. diziyi izlerken elizabeth'i sürekli onunla özdeşleştirdim. sonra da sordum bunlar gerçek mi diye, hayır dedi tabii ki ama kendi dönemi için hayır dedi. kendisi yine seküler yetiştirilmemiş, katı bi katolik lakin en azından sosyal aktivitelere gönderilmiş, devlet okulunda okumuş. ama aynı yurt baby boomers kuşağında da varmış ve o dönem paris'teki bu yurtta, kız öğrencilerine yine benzer hıristiyan mitlerine ait filmler izletilmiş.
dizide gördüklerimiz, 20. yüzyılın ilk üç çeyreği için birçok batı ülkesinde gerçek diyebiliriz yani. yakın tarih bize sürekli devlet adamlarından, askerlerden ve teknolojik gelişmelerden ve felsefeden haberdar eder ama devlet nasıl kendisine bırakılan çocuğu yetiştirir, bilmiyorduk. bence bu dizi bize her şeyi olduğu gibi anlatmış. dizideki vintage hava tamamen gerçek yani. bunu da kendi ülkemizden teyit ediyoruz. bizde de kelimei şehadet getirmeyen adamın şehit olduğu filmler izletildi, bize de günahtan korkmamız gerektiği, dinsiz olursak günahkar olacağımız, kötü ve kötülük yapan birisi olacağımız öğretildi. muhafazakar sağ hegemonya, 20. yüzyılda bütün dünyayı esir almış. - 10Bugün bir bakayım vakit geçsin diye başladığım. Peş peşe 3 bölüm izlediğim mini dizi. Konusu bakımından ve oyunculuk bakımından beğendiğim dizi. Kafa yormuyor.