kayıt

ergenekon davası

  1. 1
    mevcut hükümetin ileri sürdüğü darbe planlarından ilki için açılan dava.
  2. 2
    esas ve usul yönünden bozulmasına karar verilmiştir. yargıtay, delillerden yargılamaya kadar her şeyi yersiz bulmuş.

    www.ntv.com.tr/...
  3. 3
    Kahramanları intihar eden bir millet ayakta kalamaz. Kahramanları intihar eden bir ordu savaşma yeteneğini kaybeder. Kahramanları intihar eden bir ülkenin yargısı başka bir büyük devletin infaz memuruna dönüşür. Şu anda Türk yargısı ABD'nin infaz memurluğu durumuna dönüşmektedir. Türk hukuku Amerikan hukukunun bir uzantısı haline dönüşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hukuku adeta esir alınmıştır. Manzara budur. Kamuoyunun kanaati burada toplanmıştır.

    Hayretler içinde ama aynı zamanda hayret etmeyerek görüyoruz. Eski YÖK başkanı "ben sapına kadar Amerikancıyım diyor." Aslında bu Sayın Mahkemenize bir dilekçedir. Türk yargısına bir dilekçedir. Sayın YÖK başkanı diyor ki: ben suçsuzum ben Amerikancıyım. Demek ki Türk Ceza Kanunu değişmiş. Bizim Türk Ceza Kanunumuz değil bu artık. Koskoca bir YÖK başkanı ben suçsuzum Amerikancıyım karıştırmayın beni vatanseverlerle, bağımsızlıkçılarla diyorsa; Türk ceza kanunu değişmiştir. Yalnızca YÖK başkanı değil, koskoca genelkurmay başkanları, 1994-98 döneminin Genelkurmay Başkanı diyor ki; ben Kuzey Irak'ta 1995 yılında Çelik Harekatını yaptım; Kardak harekatının operasyon emrini verdim. Bu da bir suç tanımıdır. Bir Genelkurmay Başkanı mazisine bakıyor Tuncay Güney mülakatındaki suçlamalara huzurunuzda cevap vermiş oluyor. "Ben suçluyum" diyor Genelkurmay Başkanı; "Amerika'ya karşı harekat yaptım, benim suçum budur". Daha sonra gelen 1998-2002 yıllarının Genelkurmay Başkanı da "benim hedef alınmamın sebebi Amerika'nın Irak seferi sırasında, O'nun Kuzey Irak planlarına karşı uygulamalarda bulundum. Suçum budur". Türk Ceza Kanunu açalım. Bunlar yürürlükte değildir. Bu maddeler ABD otoriteleri tarafından kaldırılmıştır. Yürürlükte olan madde şudur: Amerikan devletinin çıkarlarına ve emellerine karşı fiiller mi işliyorsun. Hatta bırakalım fiilleri zihninde Amerikan devletinin Ortadoğu çıkarlarına karşı bir tavır ve şüphe mi var; Suçlusun. Amerikan otoriteleri bu Ergenekon soruşturmasını yönlendirmiştir. Soruşturma başladığı zaman biz İşçi Partisi olarak bunu kamuoyuna açıkladık. Acaba doğru mu? Hatta savcılık iddianamesinde "Efendim bunlar kendilerini kurtarmak için böyle söylüyorlar. Biliyorlardı bu operasyonun geleceğini, böyle bir savunma tarzına girdiler". Peki, genelkurmay başkanları da mı bu yüzden böyle söylüyor. Onları da mı içeri tıkacaksınız? Tıktınız zaten. Ve bu uygulamada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin büyük dahli vardır, büyük sorumluluğu vardır. 11. Dalga, 12. Dalga, 13. Dalga, 15. Dalga… Türk yurtseverliğine karşı bu dalgalarda mahkemenizin büyük sorumluluğu vardır. Buradaki uygulamanızdan, suçsuz insanları burada tutarak, Türk yurtseverliğini yargılayarak... Mahkemenizin büyük sorumluluğu vardır. Tarih böyle yazacaktır, coğrafyayı bilmiyorum. Tarihe böyle geçeceksiniz.

    Bir kahraman şakağına dayıyor tabancayı ve tetiği çekiyor. Bir kahramana yaşamayı zindan etmişiz. Kahramanlarını kaybediyor Türk Milleti. Kahramanlarını ölüme zorluyor. Ölüme gönderiyor kahramanlarını. Büyük Alman şairi Bertholt Brecht "Vay o milletlere ki kahramanlara muhtaç kalırlar" diyor. Zor zamanlarda milletler kahramanlarıyla çıkarlar. Ergenekon'da bir demirci. İşçi Partisi gibi o da demirci, emekçi… Ergenekon'un lideri emekçidir. Feodal bey değildir, kral değildir. Bir demircidir. O demirci milleti topluyor, körükleri çalıştırıyor, demirleri yarıyor, dağları eritip çıkıyor. İşte size bir kahraman. Kurtuluş savaşında bir Mustafa Kemal bir kahraman. Zor dönemler kahramanlarla geçilir. Şimdi Türkiye'de kahramanları köpeklere boğduruyorlar. Türkiye kahramanlarını köpeklere, itlere boğduruyor. Çakallara boğduruyor. Buna izin veremeyiz. Mahkemeniz de buna izin veremez. Ey yargıçlar, buna izin veremezsiniz.

    Sonra kahramanların üzerine albayrak örtülmüş tabutlarının önünde selam duruyorlar. Yaşarken selam dursaydınız. Kahramanlarınızı hapislere tıkmasaydınız. Tıkıyorsunuz. Hapisteki kahramanların önünde selam durun ölü kahramanların değil. Öldürüyorsunuz, boğduruyorsunuz, intihar ettiriyorsunuz, ikiyüzlü bir şekilde kara gözlüklerinizi takıp, selam duruyorsunuz. Ama o boğdurduğunuz, öldürdüğünüz kahramanlar hapislerde yatıyor; bugün de tutuklanmalar devam ediyor. Türkiye işte bunlara muhtaçtır. Bunlar Türkiye'yi kurtaracaktır vatanseverler. Ve bir millet bir devlet intihar etmektedir. İntihar eden Albay Abdülkerim Kırcı değildir. Bu Ergenekon soruşturması karşısında sessiz kalanlar, boyun eğenler, Türk milli devletinin intiharına katkıda bulunmaktadırlar. Ve Türk milli devletine yönelen bu saldırı karşısında görevlerini yapmayanlar, sorumluluklarını yapmayanlar, cesaretleri olmayanlar, küçük kaygılar içerisinde hukukun gereğini yapmayanlar bu sürece katkıda bulunmaktadırlar. Bizim canımız zaten bu millete adanmış. Abdülkerim Kırca ölmüş. Zaten adam ölüm için ortaya atmış kendisini, ölümden korkmuyor, korkmadığı belli. Biz Abdülkerim Kırca'nın arkasından ağıt yakmıyoruz, ağlamıyoruz. Mesele Abdülkerim Kırca'nın canı meselesi değildir. Burada katledilen bir cumhuriyettir. Burada boğulan koskoca tarihin, en büyük milletlerinde biri olan Türk Milletidir. Onun bağımsızlığıdır, egemenliğidir. Atatürk Devrimi'dir. Atatürk'ü boğuyorsunuz. Ve Türkiye'de öyle bir ideolojik iklim yaratılmıştır ki; bu Ergenekon davasıyla, Ergenekon soruşturmasıyla, vatanseverlik suç ihanete sonuna kadar özgürlük. Hukuk devleti, demokrasi ihanet için. Bugün hukuk devleti, insan hakları; ihanete özgürlük, hainliğe özgürlük, etnik gruplara parçalamaya, mezheplere özgürlük için. Her türlü yozluğa, çürümüşlüğe özgürlük. Vatanseverler hapse tıkılacak. Bu bozulacak, göreceksiniz. Ben burada bir şikayette bulunmuyorum.

    Bu bir ideolojik iklimdir. Bakın dün o ideolojik iklimi yansıtan çok dikkat çekici bir yazı Sabah gazetesi üçüncü sayfası bir köşe yazarı. Türkiye nereye gelmiştir, çok güzel yansıtıyor. "Efendiler nereye?" başlığını atmış. Atatürk'ün idama mahkûm ettiği, Lozan'da emperyalistlerin kurtardığı yurtdışına sürülen, 1918'de İstanbul işgal zamanının, o hain Refik Halit Karay'ına sırt dayayarak, onun tavrını örnek alarak; bakın şakağına tabancayı dayayıp intihar eden o kahraman Türk Subayının arkasından ne diyor? 21 Ocak 2009 günlü Sabah gazetesinin üçüncü sayfasında yayımlanan, şımartılan hainin "Efendiler nereye?" başlıklı yazısı; "Galiba şafak attı, güneş doğuyor, tahtakuruları nereye?" Türk milletinin kahramanı tahtakurusu oluyor. Yani cenazenin arkasından 500 bin satan sahibi Tayyip Erdoğan dünürü olan Sabah gazetesi, Türk kahramanına, Türk şehidine tahtakurusu nereye diye arkasından bağırıyor. "Galiba koku aldınız, kedi geliyor, koca fareler nereye?" Gördünüz mü Sayın Yargıcım, Türk milletinin kahramanı, şehidi koca fare oldu. Sizin bunda katkınız ne düşününüz. Şehitleri koca fare yapan bu süreçte, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dahli var mıdır? Bunu düşününüz. Sorgulayınız. İçeride bunu konuşunuz aranızda. Devam ediyor: "Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye? Bir süredir ülkemizde bazı kişilerin yaşadığı "sağlık sorunlarını" görünce bu yazıyı hatırladım. Ayılanlar bayılanlar, merdivenden kayanlar (bu merdivenden kayan da koskoca jandarma genel komutanı orgeneral Şener eruygur olsa gerek sizin tutukladığınız hangi mahkemeyse o) , yurt içinde ya da yurt dışında kalbi sıkışanlar (alçağa bakın siz neler söylüyor), mermiye kafa atanlar…" Kim atmış mermiye kafa? Türk milletinin kahramanı Abdülkerim Kırca, mermiye kafa atmış. "Efendiler, hesabı ödemeden nereye?" hesabı nereye ödeyecekler İngiliz mahkemesine mi? Nemrut Mustafa Divanı'na mı hesap ödeyecekler? Amerikan Mahkemesi'ne mi hesabı ödeyecekler, nereye ödeyecekler? Bu alçakça yazı ancak bir Amerikan otoritesinden, bir işgalci otoriteden kuvvet alarak yazılır. Zaten söylüyor. "Ben 1918 Refik Halit Karay'dan İngilizler İstanbul'u işgal ettiği zaman yazdığı yazıdan esinlenerek bu yazıyı yazıyorum" diyor. Utanmıyor! Ama onu utanmaz sıkılmaz, arlanmaz, arsız, şımartan duruma getiren süreç nedir? Bunu düşünün. Bunda sizin payınız var, Sayın Başkanım, Sayın Üyeler. Benim payım var, ben üstleniyorum. Ben daha iyi mücadele edememişim. Yazıklar olsun bana! Bu hükümeti devirememişiz. Yazıklar olsun bize! Bizim payımız bu. Siz de buna ne katkıda bulundunuz ve ne katkıda bulunmaya devam ediyorsunuz, bunu düşünün. "Efendiler, hesabı ödemeden nereye?". Böyle bir ideolojik iklim yaratılmıştır.

    İki tür cenaze kalkıyor Türkiye'de. Biri "Hepimiz Ermeni'yiz." Bu bir cenaze, neyin cenazesi? Hırant Dink gitmeden evvel zaten söylemiş. "Elinizi çekin bu ülkeden; ey Amerika, ey Avrupa!" İşçi Partisi gibi konuşmuş. Vurdurmuşlar onu. Ama düşman o cenazede bu Türk Milletinin bütün imanını, bilincini köreltmek, yok etmek için, koskoca Türk Milletinden bir kesimi "Hepimiz Ermeni'yiz" diye yürütmüş; çözülmeye, dağılmaya, çürümeye doğru… Ermeni benim kardeşlerim. Ben Ermeni'lerle, Türk'lerin beraber yaşadığı Eğinli'yim. Benim babaanneme Ermeni'ler, 1915'te giderken bir sandık bırakmışlar. "On sene içinde gelirsek, geliriz. Gelmezsek sizin olsun". Babaannem demiş ki; "Ne demek sizin olsun. Bu sizindir. 1920'lerde, 23'ten sonra gelmişler sandığı açmışlar demişler ki;"Rahime Hanım siz bu sandığı açmamışsınız." Cevap vermiş; "Niye açayım, sizin sandığınız". Biz böyle yaşadık Ermeni'lerle. Mesele o değil. Ama düşman parmağını sokmuş, Ermeni'yiz diye yürütüyor. Bunun bir ideolojik anlamı var.

    Bir de başka bir cenaze. Abdülkerim Kırca'nın cenazesi… Bu Türkiye'deki bölünmeyi yansıtıyor. Ulusal devlet yoksa ulusal hukuk olmaz. Türk Ordusu'nu "hukuk devleti, hukuka uygunluk, yargıya müdahale edemezsiniz" diyerek psikolojik savaşla sindirmişler. Gerçek bu. Kimse onlara söylemiyorsa ben Silivri'den söylüyorum. Sinmişler, sindirilmişler. Tam siper vaziyetteler. Öyle tutuklanan komutanların evlerine hanımlar göndererek bu işler olmaz. Cenazelerde selam durarak da olmaz. Hukuk uygulanarak olur.

    Hukuk nasıl uygulanır? Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı Türk tarihinde görülmemiş, işgal döneminde bile görülmemiş bir psikolojik savaş yürütülüyor. Bu da savaş. Savaş, yalnız mermiyle, topla, tüfekle olmaz. Nedir Türk Silahlı Kuvvetleri'ni imha etmek için yapılan? İmha savaş kitaplarında şöyle tanımlanır: "Savaş iradesini yok etmek." İmha kılıçtan geçirmek değildir. Bir ordunun savaş iradesi yok edildi mi, imha edilmiştir. Türk Ordusu'nun bu psikolojik savaşla savaş iradesi, kararlılığı, direnci, imha edilmektedir. Savaş, beyinlerde kazanılır. Şimdi siz kahramanlarınızı intihara zorlayacaksınız. Onurlu insanlar intihardan başka çıkış yolu bulamayacak. Apo'yu yakalayan Levent Göktaş Albayı, bin bir türlü sinsi tertiplerle ve yalanlarla "sen Apo'yu mu yakalayıp, Kenya'dan getirdin" içeri tıkacaksınız! Apo'nun ilk sorgulamasını yapan Albay Atilla Uğur'u getirip, Silivri'ye tıkacaksınız. Türkiye'nin birliği, bütünlüğü için Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış, onurlu generalleri alıp gözaltılarda, milletin önünde ezmeye kalkacaksınız. Ondan sonra da, kapalı kapılar arkasında görüşmeler olacak… Yine bir psikolojik savaşla, ricacı duruma düşürülecek.

    Apo'ya dokunan yanıyor. Bakın PKK'nın yasal partisinin lideri Ahmet Türk ne diyor; Dün bir talimat veriyor 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne –Amerika'nın sesi-: "Yılanı yaralı bırakmayın başını ezin." Çıktı mı ortaya; iddia makamının kiminle işbirliği yaptığı: PKK ile işbirliği halinde. İşte ispatı PKK, iddia makamını destekliyor. Kimle berabermiş PKK: İddia makamı ile berabermiş. Amerika ile beraber. Amerika'da herkes birleşiyor. İşte böyle pratikte gözükür, kimin PKK ile beraber kimin PKK'nın karşısında olduğu. 20 Ekim günü başladığı zaman bu dava, kapıda binlerce Türk Bayraklı vatansever toplandı. 30 tane de PKK'lı geldi. Kimi destekliyorlardı? Savcı Zekeriya Öz'ü. Savcı Zekeriya Öz'ün arkasında Amerika var, bir de PKK var. Gazetelerde fotoğrafları çıktı, belki bağırtıları buradan 30 kişi oldukları için duyulmamıştır. İşte dün gene Ankara'da miting yapıyor, destekliyor. Bu ayıltmıyor mu kimseyi? Bu kadar mı gafil olduk? Bu kadar mı aymazız? Bu bize bir şey söylemiyor mu? Hukuk devleti hikaye bugün. Amerikan hukukunun devleti bugün geçerlidir. Çünkü hukuk devleti, Fransız devrimiyle gelmiştir. Milli devlet. Ancak milli devlet hukuk devleti olur. Başka devletlerin şikarı, avı olanlar pençesine düşenlerde hukuk devleti olmaz. Bu hukuk devleti yalanlarıyla Genelkurmayı, Türkiye'deki vatansever güçleri köşelerine sindiriyorlar. Büyük yalan! Öyle hale getiriyorlar ki Genelkurmay Türk Silahlı Kuvvetleri futbol topu gibi her gün tekmeleniyor! Genelkurmayın bir dilekçe yazacak mecali yok. Bakın bir köylüye haksızlık yapsanız bugün Türkiye'de, hemen kalemi kağıdı eline alır, bir arzuhal yazar savcılığa verir. Türk milletinde bu bilinç uyanmıştır. Ama Genelkurmay "aman hukuk devletine bir şey yaptım" derler diye; Amerika korkusundan.

    Her şeyi açık konuşacağız. Türk milleti önünde her şeyi açıkça konuşacağız. Ben Amerika'dan korkacak bir şey yok derken, siz üzerinize alındınız. Başka üzerine alınması gereken kurumlar var. Bir kere daha söylüyorum, Amerika'dan korkacak bir şey yok. Yeter ki; bu Türk Milletinin büyük gücüne güvenelim. Bir kere daha söylüyorum, Amerika'dan korkmayalım! Bugün Türkiye'de hukuk devleti falan yoktur. Yargı baskı altındadır. Yozlaşmaktadır. Çürümektedir. Anayasa mahkemesi dahil. Anayasa Mahkemesi kararından üç hafta önce Amerika'dan Mark Parris geliyor, diyor ki; "6-5 çıkacak!" Anayasa Mahkemesi kararlarında bile oylar siyasete göre ayarlanıyor. Hukuk mu bu şimdi? "Efendim sen cumhuriyeti yıkacak bir odak halini aldın". Evet, bu bir hüküm ama "Cumhuriyeti yıkmaya devam et! Al ben sana iktidarı veriyorum. Yık cumhuriyeti". Bu hukuk değil fetva! Amerikan fetvası bu!

    Hangi hukuk devletinden bahsediyor, Çankaya'da oturan zat. Çankaya'yı işgal etmiş olan zat. 2006 yılında Mayıs ayında Abdullah Gül'e bir brifing veriliyor. Gazetelerden Radikal gazetesinden okuyoruz. Yazar İsmet Berkan'dan, Murat Yetkin'den. Bu brifingte Abdullah Gül o zaman Dışişleri Bakanı; ona brifing veriliyor: "Ergenekon". O zaman daha ne iddianame var. Verilen brifing ne? Tuncay Güney'in mülakatı. Açmadığınız için yeni operasyonlara davet çıkardığınız şemalar gösteriliyor. Abdullah Gül ne diyor: "Delillendirin". Yani delil yok! "Delil bulun, delilleri imal edin, uydurun delilleri". Bu mu hukuk devletini savunacak? Abdullah Gül mü hukuk devletini savunacak? Cumhurbaşkancılık oynuyor. Cumhurbaşkancılık oyunudur bu! Amerika ile iki sayfa dokuz maddelik gizli sözleşme yaptığını söyleyen şahıs cumhurbaşkanı olabilir mi? Sözleşmeli personelden cumhurbaşkanı olabilir mi? İşte o "Delillendirin" diyor, "delil uydurun!". Savcılık makamına talimat, orada başlıyor. İki "savcı bulun", çok ilginç. Savcı bulunuyor: Zekeriya Öz. Üç, "sorumluları yakalayın". İşte davanın kökü bu! Bu davanın kökü, o Tuncay Güney mülakatı ile yapılan brifingte gösterilen şemalarda. Hangi hukuk devletinden bahsediyoruz. Bağımsızlığı olmayan bir ülkede hukuk devleti olur mu? Demokrasi olur mu? Milli egemenlik yoksa milli bağımsızlık yoksa demokrasi olur mu? Demokrasi soytarılık maskaralık değildir. Demokrasi yönlendirilen, kurulan, paranın gücüyle, yalanın gücüyle sandıklara sürüklenen zavallı insanların oy atması değildir. Bağımsızlıktır her şeyden önce! Atatürk döneminde demokrasi olur. Amerika kanun yolluyor meclisten çıkıyor bu mu demokrasi.

    Başbakan koltuğunda oturan zat diyor ki; "Ben BOP eşbaşkanıyım". Bu mudur demokrasi? Amerikan CIA Pentagon hiyerarşisi içinde olan bir kurumda görevli olduğunu söylüyor; bu da Türkiye'de demokrasi oluyor. Onun için hukuk devletinin koşulları yok! Bugün kimse korkmasın. Biz TSK'ya "darbe yap, müdahale et" demiyoruz. Amerika'yla buluşursa darbe olur. En çok biz korkarız. Darbenin kanunu, denklemi budur. Amerika artı üç beş general -ki Amerika onlara "bizim oğlanlar" diyor- eşittir darbe! 27 Mayıs hariç -o zaman Türkiye daha çürümemişti-. Biz darbe yap, müdahale et demiyoruz.

    Biz şunu söylüyoruz: "Bu psikolojik savaşa karşı Türk milleti kendini savunmayacak mı, Türk Ordusu kendini savunmayacak mı? Kahramanlarını korumayacak mı? Savaşma irade ve gücünü bu tehditler ağırlaşırken güçlendirmeyecek mi? Ben geleceğe yönelik konuşuyorum. Kendim için konuşmuyorum ey hakimler! Bölge savaşlara gidiyor. Dünya savaşlara gidiyor. Herkes bunu tartışıyor. Burada Türk Ordusu, Türk Milletinin en kıymetli varlığıdır. Önümüzdeki dönem her şey silahla çözülecek. Ve Türkiye'de bir iç savaş, kavga yaşanmaktadır. Cenazeler gelmektedir, bombalar patlamaktadır. Mayınlar, dinamitler patlamaktadır. Bugün Ordu ve emniyet Türkiye için birinci meseledir. Onun için TSK'ya yönelik bu psikolojik savaş karşısında kimse tarafsız kalamaz. Bu Ergenekon davası -artık herkes açıkça söylüyor işte- dün Tuncer Kılınç, hadi o sanık diyelim; Karadayı o da sanık, kafalardaki sanık Kıvrıkoğlu, o da kafalardaki sanık. Ama bunlar bugün Türkiye'nin en büyük değerleri… Siz böyle bir sanık tablosu yarattığınız zaman buradan bir tek esaret çıkar. Onun için o kahramanların övülmeye ihtiyacı yok ve ben onların canları için de konuşmadım. Türkiye için konuşuyorum. Kurucu değerlerini, cumhuriyeti kuran cumhuriyeti üzerine oturttuğumuz değerleri çiğnediğimiz zaman Türkiyemiz kalmaz. Atatürk'le ve ondan evvel devamlı saldırdıkları; o Namık kemaller, Talat paşalarla, İttihat Terakkiyle, büyük devrimcileri en son Atatürk'le hayata geçirdiğimiz o değerler. Vatan, millet, hürriyet, bağımsızlık! Vatan, millet dediğimiz zaman istiklal! Bu değerleri çiğneyen, bu değerler için kendini adamış insanları böyle onurlarını kırarak, şerefleriyle oynayarak… Kahraman mı, katil mi? Kahraman mı, mafyacı mı? Buna karar vereceksiniz. Onurlu adam şakağına kurşunu sıkıyor, alçaklara bakın siz arkasından ne diyor? "JİTEM onu öldürdü". Alçaklığın düzeyine ve sınırsızlığına bakın siz. Bu Mahkeme bunları çözecek. Bu mahkeme çözmezse başka mahkeme çözecek. O mahkeme çözmezse başka mahkeme çözecek. Türk milleti bu davayı çözecek. Bu dava böyle sürüncemede bırakılamaz. Savcılar da yardımcı olsunlar. Onların vatanseverliğine sesleniyorum. Kimse vatanseverliği mahkûm edemez. Hiçbir kimsede böyle bir güç görmüyorum. Ayak altında kalır. Bunu da ilan ediyorum.

    doğu perinçek ergenekon savunması, 23.01.2009 birinci bölüm.
  4. 4
    youtu.be/...
  5. 5
    yeni görüntüler yayınlandı.
    odatv görüntüleri
    aydınlık gazetesi görüntüleri

    "tahliyemi talep etmiyorum. bu yattığım günleri de türk milletine armağan ediyorum." diyen veli küçük paşa'daki şerefin, terörist osman yıldırım'ın beraati sırasında salonu terk ederken "bunlar mı bizi yargılayacak?" diyen rahmetli muzaffer tekin paşa'daki onurun, devamında salonu terk ederken diğer komutanların da kendisini takip ettiği ilker başbuğ'daki klasın tarifi yok.

    şu görüntüleri izleyin bir allah aşkına. bu kadar orospu çocuğunun olduğu bir ortamda nasıl bir insan milletine sahip çıkmasın? nasıl milliyetçi olmasın?
  6. 6
    youtu.be/...

    (bkz: harbiyeli aldanmaz)
  7. 7
    bu davada yargılanan ve hüküm giyen eski askerler devleti yıkmaya ve düzenini değiştirmeye çalışmak/silahlı örgüt suçlamasıyla ceza aldılar.

    şöyle diyeyim. mahkemeye göre bu kişiler teröristti.
    yanlış bilmiyorsam tutuklu sanık kalmadı. tutuksuz yargılananlar hala var bu davalarda. hatta bazıları "cumhuriyet" halk partisinde milletvekili ve milletvekili adayı.
    8-9 yıl önce hepsi teröristti. ve idam cezası kaldırılmasaydı idam edileceklerdi.

    türkiye rules. idam edilirsen olay bitiyor.
  8. 8
    youtu.be/...
  9. 9
    (bkz: Zamanı gelince hesabı sorulacak şeyler)
  10. 10
    savcı mütalaasını açıklamış ve Terör örgütünün varlığı ispat edilememiş.

    t24.com.tr/...
  11. 11
    Olanın yine suçsuz insanlara olduğu dava.
  12. 12
    Terör örgütü varlığına nasıl rastlanamıyor anlamadığım dava. Orduya operasyon yapan teröristler yargılanmalı. Bu davanın savcısı fln..
    • Ergenekon adiyla bi teror orgutunun olduguna iliskin bir iz bulunamamis mutaada. Kumpas davalari zaten goruluyor. Bu ikisi ayri.
    • Mavinarsist mi ele gecirdi çarı a.k
  13. 13
    Ahahaha, yarrak kafalilar.

    Onca terorist damgasi vurdugunuz insanin vebalini nasil odersiniz. Biliyorum, vergilerimizle. :)
  14. 14
    (bkz: pardon)
  15. 15
    olabileceği en geniş perdeden başarılı olmuş bir davadır, aksini iddia eden enayiler kendilerini kandıradursun.

    ergenekon davası türk ordusunun komuta kademesine karşı girişilmiş en etkili suikast operasyonudur. pkklı uleleklerin 40 senede götte şalvar elde doçka ile beceremediğini, hayalini bile kuramadığını ilkokul mezunu bir imam ve taş çatlasın 20-25 kişilik militan grubu başarmıştır.

    bunu sadece sicili yakılan, paldır küldür emekliliğini isteyen, boşu boşuna hapis yatırılan subaylar ekseninde değerlendirmeyin. sözlüğümüzün yazarlarından ve eskilerin gayet iyi tanıdığı bir arkadaşımız da bu iblislerin gadrine uğradı ve geleceğini çaldırdı. başka bir kariyer seçmek zorunda kaldı. az önce instagram'dan takipleştik. 2017'de askere gitmiş. nöbetçi amir olarak bulunması gereken yerin er koğuşunda kısa dönem çavuş olarak takılmış olduğunu görünce bu toprakların allahı olmadığına şüphe etmeksizin inandım.

    vay anasını avradını siktiklerim be. bunu bize nasıl yaptınız ulan ? devletimizi nasıl yıktınız ?
  16. 16
    cem karaca'nın bir şarkısında der ki;

    ''çete çete içinde,
    çete çeteye çatmış,
    battık burnuna kadar,
    cafer getir peçete...!!

    bu davanın ilk başladığı günler çok yüksek umutlar içindeydim. sonunda devletten bütün gladio artıkları temizlenip gerçekten temize yakın bir devlet olmaya yaklaşacağımız aydınlık günlere inanmak istemiştim. oysa ergenekon iddaanemesinde sadece akp'ye karşı işlenen suçlar kabul edilmişti. bu benim en büyük hayal kırıklığımdı.

    çok sonra anladık ki, olay devletin sivil iktidarına karşı işlenen suçları yargılamakta değilmiş. fetö çetesinin devletin her yerine sızmanın raundlarından biriymiş. ordunun kozmik odasına kadar sızdı be namuslar. sahi bunu basında hangi akp'li siyasetçiye suikast yapılacakmıştı diye meşruulaştırdılar hatırlayan var mı?
  17. 17
    mustafa kemal'in ideallerini taşıyan 400 muvazzaf askerin tasfiye edilip, şanlı ordunun zanlı ordu olmasından sonra düşen kumpas davasıdır.

    12 yıl süren kumpas davasında karar dün açıklandı:
    Örgüt kurma ve yönetme suçuyla yargılanan tüm sanıklar beraat etti.

    bu karar 2007-2008'den beri açık olan bir gerçeğin tescilinden başka bir şey değildir. bu kumpasları kuran (o zamanki devlet yöneticileri de dahil) "tarafsız hukuk" önünde hesap vermeden bu dava uğruna canından, ailesinden, görevinden, şerefinden olanların ruhu şad olmayacaktır.

    Ali Tatar: Şunu bilin ki, en küçük suçu olmayan ben hukuksuzluğa isyan ve karanlığa ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum…(20 Aralık 2009)

    şerefle ve özlemle anıyoruz.

    ali tatar
    kaşif kozinoğlu
    cem aziz çakmak
    murat özenalp
    kuddusi okkır
    türkan saylan

    ve daha nicesi...
  18. 18
    hesabı buna sebep olan kişilerden tek tek sorulması gereken kumpas davasıdır.

    Ergenekon Kumpası ile hesaplaşabilmek ve kumpası derleyip ortaya sürenleri yargılamak için öncelikle kamuoyunun, siyasi partilerin ve diğer kurumların bu işin kumpas olduğunu bastıra bastıra belirtmesi ve Silivri tiyatrosuna sessiz kalmış muhaliflerin tek tek ifşa edilmesi gerek.

    Kumpas yıllarında, bir avuç vatansever hariç herkes kumpas dayatmasını kabullenip, senaryoları gerçek sayıp, kumpasın arkasındaki FETÖ'yü görmezden gelerek bu rezalete meşruiyet kazandırmaya çalıştı. Türk milleti ordusu tasfiye edilirken uyudu.

    Halkı ''askeri öcü/canavar'' karşısında motive etmeye çalışanlar ise bir avuç liboştan, Yetmez ama evetçi solcusundan, PKK'lıdan ibaret değildi sadece. Sayısız kişi bu kumpas tiyatrosuna kanma, sus pus olma yoluyla dahil oldu. Ordunun komutası ve geleceğiyle aydınlarımızı bizler çürüttük.

    Bu rezaletin destekçileri AKP/FETÖ'nün yan cebine koyduğu birkaç kalemşörden ibaret değildir. Kendimizi kandırmayalım. Kumpası bunlar derlemiştir, doğru; fakat kamuoyunda kimi çevreler, iş Kemalizm ile hesaplaşmaya evrildikçe (gerçek amaç) bunu olumlu bir şey olarak nitelediler.

    Dinozor Kemalist, laikçi teyze, Kemalist elit, Cehape zihniyeti, faşik ulusalcı gibi kavramlar AKP/FETÖ argümanı değildir. Bu kavramlar, Kemalizm takıntısı içinde debelenen sözde ilerici kesimlerin AKP/FETÖ'ye ister istemez(?) hediye ettiği kavramlardır.

    90'ların, 2000'lerin demokratlarını 12 Eylül'de nerede durduklarına bakarak nitelemek nasıl mümkün ve mantıklı ise (çünkü dananın kuyruğu koparken neredeydin?), bugünün muhaliflerini de Ergenekon olup biterken takındıkları tavırla geriye dönük olarak nitelemek o derece mantıklı.

    Uzun lafın kısası, kimse ''AKP/FETÖ orduya kumpas kurdu'' deyip geçmesin. Bu kumpası kuranlar onlar zaten; fakat kumpası kimler yedi, kimler bu işe sevindi, kimler cumhuriyetçileri ve vatanseverleri Silivri kapılarında yalnız bıraktı? Bugün bu kurum ve kişiler neredeler?

    Kemalizm'in ne olduğunu, Türkiye'nin jeopolitik niteliğini, emperyalizmi, PKK'nın görevini, FETÖ'nün görevini, ülkeyi satan AKP'nin taşeronluğunu, TSK'nin varlık sebebini ve önemini, yok edilmeye çalışılan ulusal bilinci iyice tartıp düşünmezsek yine kumpas yeriz.

    Dünya siyasetini sağlıklı bir şekilde okuyup halka anlatmadan, Türkiye'nin yaklaşık 20 yıldır belki ordularla değil ama iç mihraklar ve siyaseten bilinçsizleşmiş odaklar eliyle işgal edilmeye çalışıldığını, bir nevi savaşta olduğumuzu görmeliyiz. Ergenekon Kumpası budur.