kayıt

yükseltin tavan kirişini ustalar ve seymour bir giriş

  1. 1
    oturup tez ödevi yazmam gerekirken gece başlayıp sabaha kadar tekrar bitirdiğim salinger öyküsü.
    üstüne bir de muz balığı için mükemmel bir gün'ü ve hapworth 16,1924'ü okuyunca kendimi bir süre devam edeceğinden emin olduğum bir hüzün bulutuna iteklemiş bulundum. bu gece, seymour'un öldüğüne ilk defa şahit oldum. Salinger'ın seymour'un karakterine iliştirdiği o güzel özellikleri, kendime benzettiğim ve kendimi bulduğum yanları ve ölümü; ona "seymour" adını verirken okuyucu olarak bana da "seemore!" diyerek bir nevi yaşama emri vermesini ta ilk okuduğumda kalbime iliştirmiştim.

    Salinger'ın 2. dünya savaşında gördükleri mi neden oldu seymour'un ölmesine, yoksa böyle naif bir kalp muz balıklarının ve haikunun hakettiği değeri görmediği ama savaşın her geçen gün yüceltildiği bir dünyada zaten yaşayamayacağı için mi en baştan öldürülerek yazılmıştı bilmiyorum. Tek bildiğim şey kafamda onun için hayal ettiğim cenazenin harikulade bir cenaze olması.
    ilk okuduğum o eski baskı elimde değil nerede hiç bir fikrim yok, sonrasında ingilizcesini defalarca satın aldım ve defalarca birilerine verdim. şuan yine evde yok, pdften okumak zorunda kaldım. kitabın devamlı benden kaçması ve onu her defasında yeniden bulmam, seymour'un çocukluk hatıralarında muriel'ı kovalarken elinden kaçaıp sıyrılan limon sarısı elbisesini hatırlatıyor bana; "ellerimde belirli insanlara dokunmaktan yaralar var, avucumun içinde muriel'ın limon sarı elbisesinin izi..." diye tarif ettiği o kovalama anını benim de bu kitabı kovalamama benzetiyorum, salinger öyküleri ve özellikle seymour ellerimde yara izleri bırakıyor... her şarap içtiğimde ilk kadehi seymour'un anısına kaldırırken; onun john keats şiirlerine merakı yanında benim thomas wyatt şiirlerini cüzdanımda taşımam bendeki yerinin göstergesi.
    salinger, beni hayal kırıklığına uğratmayan bir tek sen ve seymour var. biraz üzücü belki ama bunun değişeceğini de hiç sanmıyorum.