kayıt

kutup sözlük yazarlarının karalama defteri

  1. 1126
    lan bırakın bu ayakları kime sorsak kendisi iyi başkaları tu kaka. masum değiliz hiçbirimiz
  2. 1127
    bazilari hep sussun, bazilari da sadece konussun hic susmasin diye umulur hep.
  3. 1128
    lise hocam trafik kazasında öldü. lisedeyken adamı çok severdim, en sevdiğim hocalarımdan biriydi. aşırı üzülmüştüm. 34 yaşındaydı. sonradan öğrendim ki yanında karısı da varmış ve 5 aylık hamileymiş. daha da çok üzüldüm,

    nasıl olmuş falan diye araştırırken öğrendim ki karısı 17 yaşındaymış.

    kendisi 34 yaşındaydı, 17 yaşında biriyle evlenmiş ve kadın 5 aylık hamile. bunu öğrendikten sonra hocamla ilgili düşüncelerim bayağı bir değişti. tabii ki bir canın yitip gitmesine üzülüyorum ama kesinlikle yaş olayını öğrenmeden önceki halim gibi değil. dün bu hocamın doğum günüymüş, facebook'dan bildirim gelince tekrar aklıma geldi.
    üstünden 5 sene geçti ama hala tam olarak ne hissetmeliyim bilmiyorum...
  4. 1129
    ya cidden acı çekiyorum ama neden bilmiyorum. vücudum bana bir danıştay onay metni verseydi keşke. anlamıyorum, hiç anlamıyorum. bu işin sonu yok biliyorum ama olmuyor. kurtulamıyorum. tek isteğim bu ve gerçekten inanılmaz. yeter ya. yemek yiyorum ve karnım doymuyor. içiyorum ama adını koyamadığım acılar yaşıyorum. bunların hiçbir gerçekliği yok. yeter, gerçekten yeter. hanımefendi benim deccalim.
  5. 1130
    eskiden sadece bendenizin okuduğu bloguma doldurduğum, artık blogu salıp ara sıra buraya aforizma kasabileceğim defterdir.
  6. 1131
    Ben iyi değilim lan galiba...

    (bkz: Hedef galiba benim tayfun)
  7. 1132
    bugün ilginç bir aksiyon oldu. amcaoğlum melih, beni arkadaşının puzzleını dağıtmadan çerçeveletmek için yardıma çağırdı. görevimiz, arkadaşının evine girmek, tamamlanmış puzzleı almak ve kırmadan/dökmeden götürüp çerçeveleneceği yere bırakmak. 50x70'lik bir puzzle sanırım, en azından götürdüğümüz yer öyle söyledi, hiç de anlamam böyle şeylerden.

    Her neyse, buluştuk ve arkadaşın evine vardık. önce, nasıl taşıyacağımıza karar vermeye çalıştık. etrafta karton falan bakındık. ısıtıcı kartonu çarptı gözümüze, onu indirdik, kestik güzelce ve puzzleı üstüne almaya çalıştık. doğru düzgün olmadı fakat işin en üzücü kısmı, kartondaki bir çıkık yüzünden anasının nikahı kadar parçaya sahip olan puzzleın 3'te 1'i perte çıktı. sonra, arkadaşına bütün puzzle parçalarını cidden sokmuşçasına söverek yapmaya başladık. parçalar o kadar küçük ve görüntü o kadar karışık, zor ki, koyduğumuz her parçaya çocuk gibi sevindik. gariptir ki 30-40 dakikada hallettik.

    daha sonrasında, nasıl taşıyacağımıza karar vermeye çalıştık. konuşma şu şekilde ilerledi:

    +melih, bunu nasıl taşıyacağız şimdi? bir daha patlarsa sikerim böyle işi der sıvışırım ben.
    -valla kanka, bozulursa benim de sikimde olmaz.
    +e n'apcaz o zaman?
    -hiç bilmiyorum kanka.
    +sehpa ile götürelim?

    *birkaç saniye salak salak bakışırız*

    -harbi amk.

    ikimiz de bu fikrimde hemfikir olduktan sonra ayakları sökmeye başladık. önce ayakları sökerken seri seri dönderdik fakat çıkmadığını fark ettik. tam umutsuzluğa kapılacaktık ki, elimi iyice sokunca içeri somunları fark ettim. "somunlar var lan, somunlara basarak çevir." diye bulduğumu paylaştıktan sonra o da aynısını yaptı ve 4 ayağı da söktük.

    şimdi sıra, sehpanın üzerinde kaymamasını sağlamaktı. melih, "ben ne yapacağımı biliyorum amk." diyerek dolapları kurcalamaya başladı. aranırken streç folyoyu kaptı geldi. 1 paket çok az kullanılmış streç folyoyla bir de sehpayı sardık. görüntü en son aşağıdaki gibiydi.

    www.exkutupsozluk.com/...

    ardından, yaptığımız çok normal bir şeymiş gibi arabaya yükledik sehpayı ve dükkanın yolunu tuttuk. öyle böyle derken bulduk dükkanı. ümit cam mı ne öyle bir şey. girdik mekana ama kadın sehpayı görünce bir şok oldu. kadın, "o ne?" diye sorduğunda, normal bir şeymiş gibi, "sehpa." cevabını verdiğimiz anı asla unutmam bir daha.

    kadın, "her ay en az 100 kişi puzzle çerçeveletiyor, farklı farklı şekilde getirenleri gördüm ama böyle bir şeyi ilk defa görüyorum." dedi.

    eğlenceli bir gün, eğlenceli zamanlar. arada mutlu olmak lazım.

    taylan'cığım, yediğin küfürler ekstra girsin. çerçeveleteceğin puzzleın amk.
  8. 1133
    Bugün akşam üzeri çok ilginç bir gün yaşadım. Akşam yemeğinden sonra saat 9 civarı çok yakın bir arkadaşım aradı, uzun süredir konuşmuyorduk. 22 Ağustosta düğünü olduğunu söyledi ve davet etti. Ben gelecek sene diye bekliyordum. Hem çok şaşırdım hem de çok sevindim. Ondan sonra ise bir hanımefendiden red yedim. Çok fazla olmasa da üzdü neticede. Ondan sonra çalıştığım kurumdaki müdür yardımcısı aradı ve Hatay'da bir askerimizin şehit olduğunu, sabah şehidin şehre geleceğini, onu karşılayıp, ailenin yanına gideceğimi söyledi görevli olarak.
    Birkaç saat içinde çok farklı duygular içinde bulundum. İlginç bir akşamdı benim için.
  9. 1134
    bazen aşırı doyumsuz bir insan oluyorum. sanki dünyadaki bütün her şeyi yapsam hala bir şeyler eksik kalacakmış gibi hissediyorum.

    ne yaparsa yapayım; daha mutlu, daha bilgili, daha eğitimli, daha fazla hobisi olan bir insan olabilirmişim gibi geliyor. yetmiyor. insan ömrü çok kısa ve biz yaşamaya çok ekside başladık...

    bazen de elimdekiyle öyle güzel yetinebiliyorum ki; en ufak şey bile yetiyor, insan daha fazla ne ister ki dedirtiyor. kendimi pek anlayamıyorum.
  10. 1135
    1 aydır düşünüp kendi kendimi yediğim, stresten tam tamına 59 kiloya düştüğüm*-bilen bilir zor veririm- olay nihayet sonuç buldu. çok şükür allah'ım. bu kadar büyük aptallıklar yapmamaya çalışacağım bir daha.. çok şükür, çok şükür.
  11. 1136
    yapmam gereken bir sürü şey varken neden bi yerden başlayamıyorum neden hep yatmak geliyor içimden gençliğim nerde benim of ya.
  12. 1137
    Son 3-4 aydır her şey çok sıkıcı geliyor. İyi bir işim var ve hayalimdeki meslek zaten ama o bile değerini yitiriyor. Rutine bağladı açıkçası...
    Deli gibi oyunlar oynayan birisiydim ama artık canavar gibi bilgisayarımın yüzüne bile bakmıyor, 1 saat takılıp kapatıyorum.
    Sosyal hayatım korona yüzünden baya azaldı. Sadece ayda veya 2 haftada bir kere vs. Buluşuyorum arkadaşlar ile.
    İlişki hayatımı ben de bilmiyorum açıkçası. Karşıma beni şaşırtabilecek, etkileyebilecek ve aşık edebilecek biri daha çıkmadı. Kızlar geldi elbet ama olmayınca olmuyor işte. Kalp sevmeyince kısa sürüyor hepsi..
    İ̇stanbul’dan sıkıldım. Tayinimi seneye muğla Antalya çevresine isteyeceğim. Bu kalabalık, kaos dolu, her türden şerefsiz barındıran şehirden ayrılmak istiyorum. Kafamı güzelce sahil kenarında dinlemek istiyorum.
    Şuan tek sıkılmadığım şey kendimi geliştirmek. İngilizceyi zaten bitirdik ve son 1 aydır almanca yı öğreniyorum. Hiçbir zaman da dil öğrenmek için kursa gitmedim. Hep oyunlarla, çalışarak, dizi izleyerek vs. Geliştirdim dilimi. İşim gereği dil bilgim ne kadar geniş ve iyi olursa, uluslarası çapta işsiz kalmam imkansız gibi. Bir ailem var ve ileride bir gün evlenirsem de eşim ve çocuklarım açısından rahat bir hayatımız olsun istiyorum.

    Ha ayrıca, bu sene Küba’ya gidecektim, virüs yüzünden yalan oldu o da. Umarım seneye ülkemiz batmazsa gideceğim..
  13. 1138
    Sevgili defter,
    Bugün çok sinirliyim annem arabayı bana vermiyceğini söyledi ve başım ağrıyo ve yarın sekiz buçukta kalkmam lazım ama bi dal sigara içem diye uyumadım eee bi de sümüğüm genzime kaçıyodu az daha bugün korktumaa
  14. 1139
    Oldum olası kendimi psikolojik açıdan sağlam biri olarak görürüm. Çocuk yaşta hastalık ve yakın kişinin vefatı gibi şeylerin beni güçlü kıldığını da düşünürüm ama mesela ailemden birinin başına bir şey gelse nasıl teselli ederim bilmiyorum, korkuyorum böyle bir durumdan.

    Daha önce yazmıştım, babasını kaybeden arkadaşıma bir kelime bile diyemedim. Teselli konusunda yeterli değilim sanırım ama yapabildiğimden fazlasının yapılabileceğini de sanmıyorum.

    Mesela annem panik atak sahibi, tepkileri abartılı. Annem ağlasa ben gidip sarılamam bile çünkü bizim öyle bir ilişkimiz olmadı hiç.

    Ben kötü bir şey yaşasam mesela sanki vız gelir gibi hissediyorum. Ölsem mesela üzülmem ama ailem buna çok üzülür, bu üzücü. Başıma gelen her şeye superman gibi davranırken en büyük korkum da aileme bir şey olması. Ailemin annesi gibi hissediyorum bazen.
  15. 1140
    yine düşüncelerimin uyumama izin vermediği bi gece oluyor.
    hani ne düşünüyorsun da bu kadar uykusuz kalıyorsun diye sorsalar verebileceğim net bir cevabım yok.
    genel olarak gamsız bi insanım. üzüldüğüm şeyler genelde çok temel ve sayılı konular.
    ama şu gelecek kaygısı beni mahvediyor.
    tam depara kalkıyorum online kurslar iki kitabı aynı anda okumalar falan. çok hızlı gidiyorum sonra öyle bi yoruluyorum ki dibe vuruyorum. böyle anlarda boşuna çırpındığım, istediğim hiçbir şeyi hakkını vererek tamamlayamayacağım düşüncesi öldürüyo beni. ne kadar çok uğraşsam çabalasam da asla kendimi istediğim seviyede geliştiremeyeceğim düşüncesi beynimi yiyip bitiriyo.
    ölüyorum sözlük, vakit yetersizliğinden ölüyorum ulan.
  16. 1141
    satılık kullanıcı, kullanıcı ben oluyorum,
    kullanıyorum, kendimi...
    kendimi kullanırken ölüyorum
  17. 1142
    son spreyini de kullan geçmezse biyopsi yapalım dedi... stres oluyorum zaten bir de. geç artık geç 20 gün oldu. nefret ediyorum böyle beklemeli olaylardan.
  18. 1143
    Ev arkadaşım kapalı bir kızla henüz yeni tanışırken elini uzatıyor, kız erkeklere el vermiyorum diyor, arkadaşım boş bulunup peki ya ne veriyorsun diye soruyor, Kız kalakalıyor, arkadaşım mahcup mu mahcup, Ben kahkaha atıyorum. To be continue alcşsicşckcskjd
  19. 1144
    Çağırdığı asansörü beklerken gözü telefonunun ekranındaydı. Kapsama alanı dışına çıkmadan bir an önce duymak istediği mesaj gelsin ve hemencecik bir cevap göndererek müteşekkir olduğunu belirtsin ki bugün düşüneceği her şeyi halletmiş olsun istiyordu.
    Ancak öyle olmadı. Asansör yirmi birinci kata gelmişti. Elini asansörün kapı koluna attı ve tereddüt etmeden birden geri çekti. Loş bina lambasından dolayı asansör kapı kolundan eline yapışan şey neydi diye elini iyice gözlerine yaklaştırdı. Vıcık vıcık bir dokusu vardı. Önce, şimdiki gençlerin müptelası olduğu kıvamlı inorganik oyuncaklardan biri sandı fakat elinde olan şey insanın kendisine ait bir organın bütünlüğünü yitirmiş haliydi. Öyle düşündü. Beyni dağılmış bir maktülün kayıp bir parçası mıydı? Bilemedi. Ellerini yıkamak için eve geri döndü. Lavabo çukuruna yapışan o şeyin ne olduğunu anlamak için iyice yaklaştı, uzun uzun bakındı ama bir sonuca ulaşamadı. Temizlendi ve kapısını kilitleyerek asansöre yöneldi. Küçük ekranda asansörün on dokuzuncu katta olduğu ve servis dışı olduğu bilgisi okunuyordu. Büyük ihtimalle ya birisi asansörde kalmıştı ya da asansörden inen kişi kapısını açık bırakmıştı. Söylenerek on dokuzuncu kata doğru hızla istikamet aldı. Bu binaya taşındığından beri ilk kez merdivenleri görmüştü. Kimsenin kullanmadığı bir kısım olmasına rağmen özenle temizlenmiş ve iyi dekore edilmiş olduğunu düşünürken on yedinci kata kadar inmişti. Ne olduysa unuttu gitti. Nihayet on dokuzuncu kattaydı.

    ..

    Asansörün kapısı tahmin ettiği gibi ardına kadar açık bırakılmıştı. Asansöre binecekken içeride bir yığın et olduğunu fark etti. Et değildi sanki birçok insanın derisi olmayan deforme kadavralarıydı. Yoğun kokuya aldırış etmeden bindi ve sıfırı tuşladı. Güvenlik kapısı kapandı. Kapı açıldı. Zemin katta olması gerekirken yirmi birinci kata çıkmışlardı. Birisi mi bastı diye düşünerek asansörden indi. Etrafa bakındı. O sırada aklına beklediği mesaj geldi, telefonuna baktı fakat hiç bir mesaj gelmemişti. Lamba söndü. Asansörün sağ tarafından gelen sarı loş ışık binanın karanlığını yumuşatıyordu. Gelen ışık kendi dairesinin yarım açık kapısından sızıyordu. Tedirgin oldu. Oysaki kapıyı kilitlemişti. Kim var içeride! diye bağırıp büyük bir korku içerisinde içeriye girdi. Bütün odalara bakındı. Kimse yoktu. Hiç bir şeye dokunulmamıştı. Kedisi Apollon kanepede uyuyordu. Her şey yolunda gibi görünüyordu.

    ..

    Saçına başına bakınmak için banyoya gitti. Lavabo çukurunda, biraz evvel asansör kapısından eline bulaşan şeyi gördü. Orayı her zaman temiz tutardı. Ovalamasa bile en azından su tutmuş olması gerekirdi. Şaşırdı. Aynaya baktığında çok daha büyük bir şok geçirdi.

    ..

    Kafası yoktu.

    ..

    Koşar adım evden çıktı asansöre doğru yöneldi. Asansörün kapısı önünde can çekişen bedenini görünce yere yığılıp kaldı. Görme yetisini kaybetti. Işığı seçebiliyordu. Birisi tarafından asansöre çekildi. Soğuk zemini hissedebiliyordu. Bağırıyordu fakat sesi çıkmıyordu. Biraz sonra bir ses duyuldu. On dokuzuncu kattasınız, iyi günler.

    ..

    Görme yetisini tekrar kazandı. Bir yığın gibi yerdeydi. Doğrulamıyordu. Her tarafı sızım sızım sızlıyordu. Asansör kapısı açıktı. Bağırabilse birisi duyabilirdi. Yardım edebilirdi fakat olmadı. Bir iki dakika sonra koridorun ışığı yandı. Birisi yavaşça asansöre doğru yürüyordu. Nihayet yardım geldi diye düşündü. Gelen kendisiydi.

    ..

    Bakıştılar.

    ..

    Ayakta duran kendisi yirmi birinci katı tuşladı. Asansorden inip kendi dairesinin kapısının önüne geldi. Bir iki dakika sonra kapı açıldı. Elinde telefonla asansöre yönelen de kendisiydi. Sürekli telefonuna bakıyordu. Bir mesaj için inanılmaz heyecanlıydı.

    ..

    Silah patladı.

    ..

    Yerdeki cesedini kaldırıp asansöre yerleştirdi. On dokuzuncu kata indirip kapıyı açık bırakıp merdivenlerden yirmi birinci kata çıktı. Evine girdi. Evinden çıktı.

    ..

    Çağırdığı asansörü beklerken gözü telefonunun ekranındaydı. Kapsama alanı dışına çıkmadan bir an önce duymak istediği mesaj gelsin ve hemencecik bir cevap göndererek müteşekkir olduğunu belirtsin ki bugün düşüneceği her şeyi halletmiş olsun istiyordu.
    Ancak öyle olmadı. Asansör yirmi birinci kata gelmişti. Elini asansörün kapı koluna attı ve tereddüt etmeden birden geri çekti. Mesaj gelmişti. Hemen açtı ve yüksek sesle okumaya başladı.

    "Sonu 1921 ile biten kredi kartınız kullanıma açılmıştır. Limitinizi belirlemek için müşteri temsilcimizi arayabilirsiniz."
  20. 1145
    Kızıl, sanki kendinden ışıklı bir gölün ortasındaydı. Hiçbir çaba sarf etmeden belden yukarısı gölün üstünde duruyordu. Bacakları var mıydı, gördüğüm kişi bir insan mıydı hatırlamıyorum. Gecenin karanlığını bir miktar delen dolunay, kendinden ışıklı kızıl gölün ortasında mıhlanmış gibi duran bedeni aydınlatıyordu sanki bir tek. Bembeyazdı, en az göl kadar parlıyordu. Onu nereden izliyordum bilmiyorum. Saat yönünde durmadan yer değiştiriyordum. Bir an oluyordu ki birden tersine, gittikçe hızlanarak adeta dönüyordum. Göl daire şeklindeydi. Pergel ile çizilmiş gibi kusursuzdu. Aralık rüzgarlarına rağmen tek bir dalgalanma yoktu yüzeyinde. Dönüyordum gitgide hızlanarak. Görüşüm netti. Belden yukarısı görünen bedeni hala görebiliyordum. Gölün etrafında döndükçe göl küçülüyor gibi hissediyordum. Çünkü bedene yaklaşıyordum. Tuvalete gitmek için kalkmıştım yatağımdan. Tuvalete gitmeden mutfağa yöneldim. Sonra dış kapıyı görünce evden atmak istedim kendimi. Arabam da yok, gece vakti metro da. Peki bu göle nasıl geldim. Tuvalete diye kalkıp tuvalete girdim de hala orada mıydım? Dönüyordum, artık o kadar hızlanmıştım ki gölün ortasındaki bedenin hem önünü hem de arkasını aynı anda görüyordum. Otobanda giden arabaların jantlarının döndüğünü görememek gibi. Hızla yanından geçtiğimiz ağaçları sayamamak gibi. Tuvalete gitmiştim. Ayna karşısındaydım. Çenemde belirginleşen beyazlamış sakallarıma bakıyordum. Çökük gözlerimin nasıl eskisi kadar sağlıklı görüneceğini düşünüyordum. Göl nereden çıktı ama oradaydım işte. Döne döne bedene o kadar yaklaşmıştım ki bembeyaz teninin altındaki mavi yeşil damarları görebiliyordum. O damarlardan kan akmadığına emindim. O kadar yaklaşmıştım ki gözlerinin kanlanmış damarlarıyla aramda bir karış vardı. Daha fazla hızlanamazdım herhalde. Biraz daha yaklaşırsam o bedenin içinden geçecektim. Büyük bir hengame koptu, bedene çarptım.

    Buz gibi fayansın üzerinde müthiş bir acıyla kıvranıyordum. Kalkmak istedim, bacaklarım kemiksiz gibiydi. Hareket edemedim. Bacaklarımı hissedemiyordum. Mutfaktan aldığım bıçakla gözlerimi yuvalarından çıkardığım için çok fazla kan kaybediyordum. Titreyerek doğrulmaya çalıştım yine, kalkamadım. Kendimi nereden görüyordum bilmiyorum. Her tarafım yapış yapış kanla kaplıydı. Kusacak gibiydim. Başım dönüyordu.

    Uyandım. İdrar torbam patlayacak gibi. Acilen tuvalete gitmeliyim.
  21. 1146
    ya an itibari ile öyle saçma sapan bir şey oldu ki çıldırmak üzereyim :(
  22. 1147
    Ne acayip kafalar yaşiyormusum haberim bile yok.aradan. Çok kısa süre geçmesine rağmen hatırlayamadığım kaygılar,sevinçler .
  23. 1148
    çok hakim olduğumu düşündüğüm bir konu üzerine daha öncesinde bilmediğim bir şeyi öğrendiğimde dehşete düşüyorum, bu beni aynı zamanda mutlu da ediyor. öyle ki bu mutluluk, yüksek bir miktarda keyif veriyor. kendimi alt etmek, kendimi aşmaya çalışmak; bunu seviyorum. peki aldığım bu haz beni bilmediğim şeyleri sorgulayıp daha fazlasını, doğru bilgiyi öğrenmeye mi itiyor; yoksa sırf doğrusunu öğrendiğimde daha büyük bir haz yaşamak için bilmediğim şeyler hakkında bilgi sahibiymişim gibi kandırıyor muyum kendimi? bazen kendi yarattığım evrenin içerisinde hiçbir şey bilmeyen, öğrenecek ve zevk alacak çok şeyi olan kalabalık bir tanrı olmak istiyorken bazen ise bilmemenin karanlığından korktuğumu hissediyor, yalnız başıma parıldayan bir yıldız olmayı diliyorum. ikisi de olamıyorum, ne zaman parıldamaya başlasam, arkamda bıraktığım, kısa bir an önce içinde olduğum karanlığı görüyorum. soruyorum kendime: "daha ne kadar karanlık kaldı içimde; evrene, hatta aynaya dahi bakarken hala ne kadar kör gözlerim?"
  24. 1149
    Beni kaburga kemiklerimi sökmekle tehdit etmiştin, gün geçtikçe bu romantiklik bana daha da ağır geliyor. Saçım hayatımda ilk kez uzun, asılan hayat. Ben sadece her şey bitsin istiyorum
  25. 1150
    Sıkıntıdan gebermeye başladığım günlerden bir gün yine. Yaptığım hiç bir şey zevkli değil, şu an her şey boş geliyor. Tükenmişlik yaşıyorum.