kayıt

kutup sözlük yazarlarının karalama defteri

  1. 26
    uykusuz hikayelere bürünmüş hayatlara ortak oldum. çok seviştik bir o kadar da içtik...

    herkese rakı, sana hasret
  2. 27
    satranç oynamayı öğren. geri zekalı zannediyorlar seni..
  3. 28
    bazı şeylerden vazgeçmemin zamanı geldi de geçiyor bile.
    insanları anlamak istemiyorum, hiçbir zaman anlayamamıştım. sadece anlamaya çalıştım. "neden" diye sormak istiyorum en çok. neden böyle oluyor? bazı konularda neden insanlar mutlu olamıyor?
    olamıyor çünkü insanlar doyumsuz...
    onu sevmişsiniz, hiç umrunda değil. kendi sevdiği insanı düşünüyor.
    beni sevene ne olmuş demiyor. bencillik...
  4. 29
    memeni diyorum...

    açacak mısın?
  5. 30
    Bir mühendislik öğrencisi son senesinin ilk döneminde 10 ders alır mı arkadaş ya zoruma gidiyor valla. Geçen aya kadar o ülke senin bu şehir benim dolaşıyordum sırtımda çantamla, çatpat ingilizcemle milyon tane insanla tanışıyordum. yine geldik lanet olası okula.
  6. 31
    karalamak istiyorum sözlük,

    aylar sonra karşıma çıkan simülasyonu maalesef reddedebilecek bir devreye sahip olamadığımı anladım bu aralar. inanılmaz bir duygu bataklığına battım. fikren de ruhen de uyumsuz olduğum bu milyarlarca sanal canlıdan sıradan bir tanesinden uzak duramıyorum. dursam da sürekli takip ediliyorum.

    bilirsin hani, mastürbasyon veya seks yapmak isteyen iraden değildir, o sadece doğanın genine işlediği fizyolojik bir kaderdir. fatalizmin tam kendisi. tıpkı öyle. iraden ve kendi kısıtlı algın bunu biliyor ama gerçekte böyle değil işte. sürekli düşlerine ve gerçek sanılan maddi yaşama giriyor. alt üst ediyor her boku. sıradan, uyumlu bir insan gibi yok olmak isterken sürekli anormal duygu hallerine girişip çalkantılar oluşan zihnin sürekli parçalanıyor.

    üstelik gerçekten sahte bütün bunlar. ne bileyim lan. gerçekten sahteler. dışarıdaki insanlar, ailen, çevrendeki her şey. platon'un ideasındaki gibi her şey. baudrillard'ın simülasyon evreninin ta kendisi.

    mesela bir metrobüs seyahati. sanki tüm insanlar sen o metrobüstesin diye oradadırlar. sanki hepsi sen gittikten sonra yok olup uçacak olan balonlar gibidir. sanki bütün çevren bir sinema sahnesidir. hayatın böyle olduğu bilincine vardıktan sonra bu gibi durumlara girişmek gerçekten acı denen dünyevi boka çekiyor insanı.

    haftaya da büyük ihtimal büyük bir sanal big bang yaşayacağım. şimdiden depresyona hazırlık yapmam lazım. yarın da iş var. son sigaramı içip, makarnamı yeyip işime devam da etmeliyim sözlük. seni de ara sıra karalayacağım.
  7. 32
    Geçen tophaneden galataya yürüdüm . İki simit aldım yoldan . Martılarla oturduk önce ağladık sonra karnımızı doyurduk.
  8. 33
    bugün de ölmedim anne.
  9. 34
    bugün de internetten alışveriş yapmaya kalkıp amaan bu kesin burda göründüğü gibi değildir deyip yapamadım anne.
  10. 35
    arabayla içinden (altı da denebilir) geçtiğimiz köprünün içindeyken (altındayız) acayip bir sıkışmışlık yaşadım nedense. aslında bir kutuda sıkışıp kalan kediler gibi hepimiz evlerimizde ve dünyada ve vrende sıkışıp kalmışız. kafası ve kolları karton kutudan dışarı çıkan kedi gibi bizim de bilinçlerimiz evreninin sınırlarına uzanıyor. işte o zaman acayip bir anlamsızlık ve itilmişlikle beraber ilginç bir melankoli geliyor. ne bileyim lan. atmosferle yeryüzü arasında iken, sanki tavan arasındaki gibi iki büklüm ilerliyor gibiyiz. dünyaya sığmıyoruz. kafam çok karışık sözlük.
  11. 36
    (bkz: eski halimden eser yok şimdi)

    nerede o bir giri önceki anterrabae? az önce güzel mü güzel bir psikolog düşürdüm sözlük. zorla telefonumu da aldı. haydi hayırlısı. *
  12. 37
    içimde bir sıkıntı var.
  13. 38
    ananı sikeyim sözlü var ..
  14. 39
    süt mısırı yiyorum sözlük. dişlerimin arasına kaçan o mısırların romantizmini yapmayacağım şimdi. sadece çatur çutur yiyorum işte. sadece bu.
  15. 40
    vedalar zamansızdır.
  16. 41
    herkes gibi ben de az önce babamla kavga ettim.

    ve ben oturup gitar çalmak istiyorum =/

  17. 42
    insan her şeyi söylemeli, her şeyi. en derin duygulardan en afilli küfüre kadar. en kötüsü nedir diye soracak olursan, kaybetmekten korkmak ve neyi kaybedeceğine dair en ufak bir fikrinin olması. değiştirir kardeşim, iki günde hayatına girip çıkan insanlar yıllanmış düşüncelerini değiştirir. samimiyet önemli. belki de en önemlisi. hayatta bazı noktalar vardır. bu noktalarda küfür mü etmelisin şükür mü etmelisin, anlayamazsın. "hayırlısı" diye bir söz de var. hayrını sen göremezsin ama konu kapansın diye söylersin. işte bu kadar.*
  18. 43
    Aranılan şey, soğuk havalarda ısınma çabasının verdiği huzurlu sıcaklıktır belki de; ya da yoğun bir günün ardından dinlenmek için yakılan ağır tütündür bir pipoda. Neyi aradığımızı bilmiyoruz belki de. Huzur ve dinlenme arzumuz, yorgun halde zirveye çıkmaya çaba gösteren dağcı arzusu ile eş tutulabilir. Zirveden ötede ise önlenemez bir düşüş söz konusudur. İsteklerimiz, arzularımız, beklentilerimiz ne kadar çok ve yoğun olurlarsa zirveden düşüşümüz de o derece sert ve uzun olacaktır. Bu yaşamı sevmemeliyiz sözlük, isteklerde bulunmamalıyız ondan, duygu köklerimizi salmamalıyız toprağına, arzulamamalıyız onun zehirli meyvelerinden, yükseklerde uçmamalıyız, uçmamalıyız ki düşüşümüz de o denli yüksek ve acı olmasın.

    hadi şimdi bir mahmut tuncer patlatalım: www.youtube.com/...
  19. 44
    ''bir sonbahar günündeyim. daha mevsimlerden sonbahar değil belki ama benim gönlüm sonbahar, ruhum sonbahar.. bir ormanlık alandayım. ağaçlar yapraklarını dökmüş, yerler üstüne basılmış yaprak dolu. çıkardıkları cılız çıtırtıya aldırmadan üstlerine basa basa tek başıma ilerliyorum. tek başımayım. hafiften bir rüzgar esiyor, tatlı bir meltem.. beni üşütmüyor belli ki, rahatsızlık duymuyorum hatta hoşuma gidiyor, tenime her dokunuşuyla sanki ruhumu okşuyor bu meltem. rüzgarın hafif uğultusundan başka kulaklarımda yankılanan bir ses yok, etraf sessiz. bu ıssızlığa rağmen, ben yine de korkmuyorum, huzurla yürüyorum ağaçların, yaprakların arasından. kafamı toplamak istiyorum, düşüncelerimi bir sonuca bağlayıp ruhumu rahatlamak. bunu en iyi yalnızken yapabilirim diye düşünüyorum, işte şimdi tam sırası düşünüp rahatlasana diyor bana bir iç ses. bir yanım da düşüncelerimin büyüklüğünden korkuyor, olabileceklerden korkuyor. ama yine de kararımı veriyorum, düşüncelerimi açmalıyım diyorum kendi kendime. geçmişimden kalan yaralar, yakın zamanda yaşadıklarım, etrafımdaki kişilerin tavırları, sevdiklerim/sevmediklerim, hayatın sillesi geliyor aklıma. öncelikle hangisini çözsem, bilemiyorum. içime bir sıkıntı çöküyor aniden. o gönlüme huzur dolduran ortamın huzuru bile kalmıyor içimde. keşke şimdi sevdiğim yanımda olsa diyorum, kolunu belime atsa ve tek yürüdüğüm bu yolları beraber yürüsek..düşünüyorum. o eski zamanların utangaç ve masum aşklarının kalmadığı geliyor aklıma. bilirsin ya, şimdilerde niyet başka.. kendi halimden çok dünyanın bu amansız haline üzülüyorum ve kendimi etrafı gözlemeye veriyorum.. gökyüzüne bakıyorum ağaçların arasından. özgürlüğüne doğru uçan göçmen bir kuş görüyorum. yere bakıyorum yeniden, rüzgarla kıpırdaşan yapraklar.. ''tanrım!'' diyorum, ''tanrım sen ne büyüksün, baktığım her yerde senin izlerini görüyorum. uçan bir kuşta, yerdeki bir yaprakta.. ne büyüksün!''. yeniden düşünüyorum. düşünmek istemiyorum, uyumak istiyorum diyorum. şimdi bir ağacın altında uyuyayım, uyanınca düşünürüm. belki.. belki bir şeyler değişir... kendimi atıyorum bir ağaç kuytusuna, gökyüzünü izliyorum. ve rüyalara dalıyorum, uyuyorum...''. rüyam bitiyor ve ben yine dinç kalkamıyorum. sonbahar çocuğu tavrımı, rüyalarımda da yaşıyorum ve bu rüya böyle sonlanmayacak, biliyorum. mutlu son bir gün beni de bulacak!
  20. 45
    küçüklüğümden beri hep başkaları gibi olmamı arzuladılar. şimdi yine başkaları gibi olmamdan korkuyorlar. alkol meselesinden dolayı kendime yazık ettiğimi düşünüyorlar. oysa hiç kendime rastlamadım ki ben.
  21. 46
    özlemek kolay, karşındakine bunu anlatmaya gelince başlıyor mesele...
  22. 47
    Bir yandan doğayı hızla yok etmeye devam ederken bir yandan da ona karşı aşırı duyarlı davranıyoruz. Mesela para tedavülden kalkalı bir 50 yıl olmuştu. Eski paraları yüksek fiyatlara alıp "nostalji" yapmak zenginlerin sahip oldukları bir hobi . Antik bir sanat eseri onlar artık. Bizden 1000 yıl sonra yaşayacak olan medeniyetler para basmanın yasaklanıp elektronik kartlı sisteme kesin geçişin bizim dönemimize ait olduğunu yazacaktı. Tabii dünya o kadar süre dayanabilirse. Para yoktu; ama imgesi vardı ve hala eski zamanlardaki gibi savaşlara neden olmaya devam ediyordu.

    Kitap, gazete, dergi, afiş vb. şeyler de basılmıyor artık. Onlar da eskiye özlem duyanların, "keşke o zamanlarda yaşıyor olsaydım." diyen romantiklerin bir tutkusu. Kitaplar elektronik ortamlarda yazılıyor, elektronik ortamlarda okunuyor ve en önemlisi elektronik ortamlarda yok ediliyordu. Böylece hem ağaçlar korunmuş oluyor hem de muhteviyatında "zararlı unsurlar" bulunan kitapların takibi ve ortadan kaldırılması daha kolay kontrol ediliyordu.

    Devletin resmi işlerinde kağıt kullanımı da kaldırıldı tabii. Her şey bilgisayarlara kayıtlıydı. Bilgisayarda olmayan her şey yok hükmündedir. Yine de devlet dairelerinde kağıdın kısıtlı da olsa kullanıldığı bilinen bir şey.

    Bir tek götümüzü silmeye elektronik bir çözüm bulamadık. Bilimadamları da bunun için çalışıyor; göt yıkayan yapay zekâlı robotlar yolda. Söylendiğine göre bunlar bokun içindeki parazitleri tespit edebilecek, sabah yemeğinde ne yediğinizin raporunu bile yazabileceklermiş. "tıırrrıp! bay f., çok fazla yağlı şeyler tüketiyorsunuz. Bu şekilde devam ederseniz obez olabilirsiniz." Hassiktir lan oradan, göt yalayıcı seni!

    Tüm bunları bir avuç kalan ağaçları korumak için yapıyoruz; ama yeni binaların dikilmesi için onları yok etmeye de devam ediyoruz. Doğa kontrol edilemezdi artık. Sadece onun yeni haline ayak uydurmak için geçici çözümler buluyor ve ne kadar doğasever olduğumuzu vurgulayıp duruyoruz.

    Suyla da başımız dertte; bir dönem susuz kalıyoruz, bir dönem ondan kurtulmak için uğraşıyoruz. Yağmur yağdığı zaman hayat duruyor ve evlerimizden dışarı çıkamıyoruz. Yağmur yağmadığı zamanlar ise sıvı içeren her şeyden su üretiyoruz, idrar dahil. Bu sebepten dünyanın bir çok yerinde yerleşim yok. Yani tesadüfen uzaylılar o bölgeye gitse "burada hayat yok." diyip geri giderler. Belki onlar da gezegenlerini bok etmiştir ve yeni gezegen arıyorlardır. Eğer öyleyse duysunlar beni; burası da oradan farksız, boşuna gelmeyin.

    Günler ve saatlerle biraz oynamak zorunda kaldık. Güneş, dışarı çıkmayı imkansız hale getirecek kadar kavuruyor ortalığı ve o saatlerde dışarıda olmak intihar etmek olarak kabul ediliyor. Bu yüzden gündüzleri uyuyor ve geceleri yaşıyoruz. Hafta 6 gün ve 1 gün 28 saat. Yani hem çalışıp hem de kendimize vakit ayırabilmek için yeterli zamanımız oluyor. Her işe bir kılıf uydurabiliyoruz. Zeki insanlarız çünkü. Yine de korkuyoruz. Mesela, yapay zekâlı robotların bizi ele geçirmesinden, onların köleleri olmaktan korkuyoruz. Bu yüzden geliştirmekten korktuğumuz tek teknoloji yapay zekâlı robotlar. Oysa zaten ürettiğimiz her şeyin kölesiyiz. Sanki para bizi kölesi yapmamış gibi bir de robotlardan korkmak çok saçma geliyor bana. Görünmez bağlarla bağlıyken özgür olduğunu düşünmek, hepimizin içine düştüğü bir yanılgı.

    Saat sabahın 4'ü olmuş, akşam yine işe geç kalacağım sanırım.
  23. 48
    edebiyat fakültesinde neden bu kadar çok yavş-ak var?
  24. 49
    karalayarak içindekileri aydınlığa kavuşabilir mi insan?
    bir ışık olup geleceğe yansıtabilir mi güneşini?
    yenebilir mi hayatla giriştiği bu bilek güreşini?
    elekten geçirebilir mi insanların görünüşlerini?
    sözlerindeki sahteliklerini,
    gözlerdeki kahpeliklerini,
    mimiklere gizlenen o pisliklerini çıkarabilir mi kosla oxi action'ı?
    temizleyebilir mi,
    temizlenebilir mi bu pislikten?
    noğvanoğz diyerek aksan kasabilir mi?
    novannoğz...
    - gişiri sonucuna çelme takan-gillerden. -
  25. 50
    akşam yat o, sabah kalk o. Umutsuz vaka olduğu halde kendimdeki yılların ısrarını anlayamıyorum. Çok düşündüm, hep kendimi sorguladım. Cevabını hiç bulamadım. Bana anlamsiz görünen bu derin duygu, Geçen yıllara inat daha çok eksilmeliydi bende, yok olmalıydı içimde. Ama hesaplar tutmadı. Olduramadım. Belki içimde bir takıntı olarak kaldı o. Bilmiyorum. Ayrica Denemedim degil, hem de defalarca silmeyi denedim. Yaptım sandım. Ama aslında yeniden karşıma çıkınca gördüm ki, o isler öyle kolay olmuyomus. yapamamışım. Yanımda değilken yapamadim ama gözümün onundeyken onu ve bendeki izlerini silicem, yapicam bunu!*