kayıt

nazım hikmet ran

  1. 26
    Hiroşima'da öleli
    Oluyor bir on yıl kadar
    Yedi yaşında bir kızım
    Büyümez ölü çocuklar
  2. 27
    Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
    sen ülkemin yaz geceleri gibisin
    saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
    beni unutma
    ah! saklı gülüm
    sen hem zor hem güzelsin
    şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
    sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
    sen memleketim kadar güzelsin
    ve güzel kal
  3. 28
    Kapıları çalan benim
    Kapıları birer birer
    Gözünüze görünemem
    Göze görünmez ölüler
  4. 29
    gelicem dedi
    kendimden bile kovdum beni
    fakat ne o geldi, ne kovduğum ben geldi geri
    zaten sensizdim
    bir de bensiz bıraktın beni
  5. 30
    113 yıl önce bugün dünyaya gelmiş, gelmesiyle çok iyi etmiş, türk edebiyatının duayenlerinden birisi olan güzel insandır.
  6. 31
    "...Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından..."

    Diyen, hayatın her anını dolu dolu yaşamış güzel insan. Yattığı yerler onu incitmesin.
  7. 32
    kabadayoların kitabı'ndan abdullah palaz'ın bursa cezaevin'de yaşadıkları ve nazım hikmet

    ceza evinin önünde büyük bir kalabalık vardı.anlaşılan bizim getirilecegimiz duyurulmustu ki sabahın bu kör ezanında herkez ceza evinin önünde toplanmıstı.. cemseden, jandarmaların yardımı ile inebildik.. bileklerimiz birbirine zincirli, ayakta zor durabiliyorduk.. kalabalık arasından bir kaç kişi "yuh" diye bagırdı.. şerefsizlikti bu. elleri kolları zincirli bir ayal jandarmanın arasındaki kişilere yuh demek kolaydı..kimbilir bu milleti nasıl doldurmuslardı. tabi ben antep canavarıydım.. canavarada elbette "yuh" çekilirdi..işte böyle şeyler beni deli ediyordu. arkadaslarıma zincirli olmasam, yanlız ellerim kelepçeli olsa, jandarmaların arasından fırlar bu, yuh çeken hayvanı kelepçemin demirleri ile vura vura öldürürdüm. böylece de canavar oldugumu ispatta ederdim..

    ceza evinin büyük demir kapısı açıldı. geniş bir avluya aldılar bizi.. sonrada bu avlunun sagındaki bir kapıdan, büyükçe koguşbenzeri bir odaya soktular.. elinde kalın uzun bir mese sopası olan bir gardiyan bağırdı:

    "çıkarın zincirlerini!"

    gelip zincirlerimizin kilidini açtılar. elimiz, kolumuz serbest kalmıstı. aynı gardiyan bu kez bize bagırdı:

    "soyunun üstünüzü! bir don kalana kadar soyunun."

    kimbilir belki hamama sokacaklar diye düşünüyordum. ma hamama girecek insanlar böyle hersesin ortasında soyunmamalıydı.

    "ağam neden bizi soyarsın ki?biz afyon'da arandık geldik.."

    anama küfreder gibi bagırdı:
    "kes ulan sesini!"

    elim kolum serbestti.bu avucumun içinde kalacak kadar kücücükbir yüzü vardı.. yüzünü avuçlayıp gözlerini kör etmek geldi içimden. en azından bir tane azının ortasına patlatmalııydım. ama şöyle bir baktım, otuz kişi vardılar. bunlar beni parçalardı böyle birsey yapsam..

    "hay hay,"dedim.. "gardiyan agası! ama birgün senide soyarlar.."

    elindeki meşe sopasını kaldırıp üstüme saldıracak gibi bir hareket yaptı.. ama arkasındakiler tuttular.. biz ise soyunmaya basladık.. hepimiz bir donla kaldık.. yürüyün dediler. yürüdük. alt kata inmiştik. üst kattan alt kata öyle cebrail buzagıları gibi çıplak yürümüştük.. ceza evindeki tüm mahkumlar bizi görüyordu.. yani bunlar,mahkumlara karsı bizi küçük düşürüyorlardı.. aşagılatıyorlardı bizi.. karanlık kolidorun ucundaki demir bir kapının kiliidini açtılar.. girin içeri dediler.. önde ben vardım.. kapının önüne geldim..içerisi zifiri karanlıktı..bir ara durdum..gireyimmi diye düşünüyordum.. arkamdan birisi beni itiverdi.. karanlıgın içine dogru uçtum..içine itildigim karanlık odanın zemini yoktu..boşlukta bir süre uçtum.. sonra yumuşak, cılk bir pisligin içine düştüm.. pislik koltuk altlarıma kadar geliyordu.. yukarıdan bagırdılar:

    "çekil asagıdan antep canavarı! arkadasların geliyor..."

    arkadaslarım peşpeşe kapı esiginden uçarak, asagıya gelmeye basladılar.. hepimiz yumuşak, pelte gibi bir pisligin içindeydik..sonra bir gürültü ile kapıyı kapadılar.. o, eli mese sopali gardiyanın sesi yukarılarda, karanlık kolidorun duvarlarında çınlıyordu:

    "görün şimdi ananızınkini..."

    ceza evi kanalizasyonunun içine atılmıstık..burada geçiş hızlı olmasın, pislik içeride kalsın diye dışa acılan mazgal tamamen kapatılmıstı..ceza evinin tüm pisligi,b.ku burada birikiyordu.. dayanılmaz bir idrar ve b.k kokusu daha içeri girer girmez midemizi bulandırmıs ve hepimiz ögürmeye baslamıstık.. boyları ufak olan arkadaslar cırpınıyor, agızlarına pislik gelmesin diye debeleniyordu.. pisligin içinde bagırtı,ögürtü,küfür sesleri birbirine karışıyordu.. benim boyum 1.90. pislik koltuk altlarıma kadar geliyor.. ama boyları kısa olan arkaadslarım var. pislik onların boynuna bazısının da agız hizasına kadar geliyordu. opnların ögürütüsü yeri gögü inletiyordu. burada bizi bogacaklar diye düşündüm.. b.k yedire yedire, bizi bogacaklar..

    burada artık insanlık yoktu. o, koca devlet yoktu. burada allah'da yoktu.. burada yanlız b.k, pislik ve vahşet vardı.. ve burada ölecektik.. ölümden hiç korkmamıstım.. korksaydım öldüremezdim. çünkü öldürürken öldürülmekte vardır.. ama burada bu pisligin, bu b.kun içinde ölmek agırıma gidiyordu.. üstelik arkadaslarımda benim yüzümden ölecekti. çünkü, afyondaki olayı ben planlamıstım.o olay olmasaydı sürgün olmazdık ve bu b.k çukurunun içinde bulunmazdık..

    ama birden aklıma geldi.. bizi burada, oniki kişiyi birden öldüremezlerdi.. o kadar da alçaklık yapmaya korkarlardı.. mahkumda olsak, on iki kişiyi birden öldürmek kolay degildi.. bizi burda bogazlayamazlardı..anlaşılan bize iyi bir ders vermek istiyorlardı..böyle düşününce ferahladım vearkadaslarıma bagırdım..

    "korkmayın! dayanın arkadaslar!bizi burada çok fazla bırakamazlar..hepimizi öldürmeye cesaret edemezler..aman ha dayanın! aman gayret sabredin!bir ikimiz telef olmayalım!olmayalım ki, bu alçaklıgın hesabınıda soralım.."

    arkadaslar dayanıyorlardı ama,iş öyle kolay degildi.. kısa boylu arkadasların durumu çok kötüydü..pisligi yutuyor, yutuyor kusuyorlardı.. duvarlara tutunarak batmamak isteyenlerkaygan duvarlara tutunamıyorlar, gene pislige gömülüyorlardı..

    öyle bir işkenceki bu insanlık görmemiştir.. orada sekiz saat kaldık, sekiz asır gibi saat..artık hiçbirimizin dayanacak hali kalmamıstı..idamlık koca mustafa bile dayanamaz hale gelmişti..o b.k çukurunun içinde hepimiz dönüp duruyorduk..artık çözülüyorduk..kendimizi koyverip pisligin içinde gömülüp bogulacaktık.. boyu küçük üç arkadasımız batıp batıp çıkıyor,durmaksızın bagırıyorlardı..

    ögle üzeri kapı açıldı, asagıya tahta bir merdiven saldılar..

    "hadi bakalım,çıkın yukarı"diye bagırdılar..

    fenalaşmıs olan, kısa boylu arkaadsları arkalarından destek vererek çıkardım.ardından digerleri çıktı..koltuk altlarıma kadar b.kun içinde kalmıstım, gerçekten benimde halim kalmamıstı..ya pisligi yutanlar ne yapsındı?en son ben çıktım..hemen orda, zemin kattaki kolidorda üzerimize hortum ile su sıkarak vücudumuza cıvık bir sekilde yapısmıs olan kaba pisligi aldılar..ama üç arkadasımızın durumu iyi degildi..üzerlerine su sıkılırken ayakta duramıyorlardı..idamlik koca mustafa ve ben onları ayakta durdura bilmek için kollarından tutuyorduk..kollarından çıktıgımız anda yere yıkılıyor ve sürekli olarak ögürüp kusuyorlardı..

    baktım eli sopalı gardiyan su sıkanların en arkasında duruyor..çırıl çıplak durumdayım.. vucudum sıkılan sudan sırılsıklam..dehsetli bir ayaz var.. bu rezaleti gördükten sonra insan yasamıs ne olacak ölmüş ne olacak..? eli sopalı gardiyanın başgardiyan oldugunu anladım..

    bagırdım ona:

    "bak! durumu görüyormusun başefendi? beyendin mi olanları? insan ogluna bu eziyet yapılır mı?seni kim alet etti buna?"

    baş gardiyan önce bir durdu, ne diyecegini bilemez bir hali vardı.. sonra birden yüreklendi:

    "ben yaptım be!" dedi.."ne yapacaksın?ben kimseye alet olmam..istersen bir daha göndereyim sizi oraya.."

    "tabi gönderirisin..istersen simdi hemen bir hada at oraya beni.. at ama sunuda unutma.. bunun hesabı sorulur.. kuş olup uçsan, bulut olup göçsen, duman olup kaybolsan, bunun hesabı sorulur ki nasıl sorulur.. bakalım ozamn ne diyeceksiniz. günü gelende göreceksin bunu baş efendi.."

    hiç ses etmedi. oysa birden dikilmiş, korkusuz gibi davranıyordu..

    bizi alıp üst kata çıkardılar. durumu kötü olan arkadaslarımızı kollarına girerek, biz tasıyorduk.. üst katta bizi tas zeminli, içinde hiç bir esya olmayan bomboş bir odaya kapadılar.. odanın cepesinde demir parmaklıklar vardı.. önüde maltaydı.. mahkumlar maltasdan gecerek gidiyor, volta atıyor, ama h,iç birisi bize geçmiş olsun bile diyemiyorlardı.. üç arkadas ise yerde uzanmış inliyordu.. anlasılan diger mahkumlara ibret olsun diye"antep canavarını da arkadaslaerınıda ne hale getirdik, görün" demek isitiyorlardı..

    üzerimize hortum ile su sıkmışlardı ama, pisligin çogu duruyordu.. hem pislikten ve hem sıkılan sudan dolayı rezil bir durumdaydık.. yerde yatan konyalı cafer,

    "abdullah ben ölüyorum" dedi..

    ağzından yesil köpüklü pis bir şeyler sızıyordu..inleyerek konusuyordu.. biraz nefeslendi..gözleri yarı acık,yaerı kapalıydı. aglıyordu konyalı cafer,konusacak hali bile yoktu. zorlukla:

    "abdullah! benim acımı al. koma bunlara can bedelimi.." dedi..

    yerde yatan diger iki arkaadasta seslendiler:

    "benim acımıda al abdullah.."

    "benimkinide. koma sakın yanlarına sor bunların hesabını.."

    demir parmaklıklara dayanıp var gücümle bagıdım:

    "bir maşrafa su verin bari, allahsizlarrrrrrrrrrrrr!!"

    arkamdanda idamlık koca mustafa bagırdı:

    "ulan hepinizin dinini, kitabını..... alın lan, gelin alın canımızıııııııııı!"

    tam o sırada ilerden asker bozmasi kaputtan paltoyu omuzlarina atmis, saclari karmakarisik, gozleri cakmak cakmak dev gibi bir adam demir parmakliklarin onune geldi. demir parmakliklara tutunup iceriye bakti. yerde yatanlari gordu. bizim halimize bakti. sonra kosarak gitti. biraz sonra elinde bir testi ve bardakla geri geldi. testinin parmaklıklar arasından geçmesine imkan yoktu.. oda bardaga su doldurup içeri uzattı.. acele ile konyalı cafer'in yanına gittim.. yüzünü yıkadım.. agzını calkaladım.. bende susuzluktan yanıyordum ama, onlar yani yerde yatan arakaadslar b.k yutmuşlardı. agızları bile b.k içindeydi.. onun için onların hacetini önceden görmem gerekiyordu..

    o dev gibi adamın, parmaklıklar arasından doldurup doldurup verdigi bardakla, diger fenalasmış arkaadslarımıda temizledim.. sonrada bizler elimizi yüzümüzü yıkayıp birer bardakta su içtik..

    "sagol abi" dedim o dev gibi adama.. "sagol allah razı olsun.." o hicbir sey demeden cebinden yesil renkli bir sigara paketi cikarip icinden uc tanesini kendine ayirdi, gerisini bize verdi. koylu sigarasiydi verdigi. kibritini cakip sigarami yakti.bende diger arkadasların sigaralarını benim sigaramdan yaktım.. o sigara bize sanki cennet tamı gibi geldi.. onbeş saattir azımıza hiç bir sey girmemişti.. sigarayı yer gibi içiyorduk..

    "gecmis olsun agalar' dedi. o dev gibi adam, 'gecmis olsun, gene gorusuruz"
    arkasini dondu gitti...

    ben arkasından öyle bakıyordum.. tam o sırada bir mahkum geçiyordu.. bagırdım:

    "baksana arkadas, su giden adam kim?"

    mahkum, 'dev gibi adam'in arkasindan baktı:

    "o mu? sairdir, yazardir, tarihcidir. ayni zamanda da vatan hainidir"

    mosmor oldum..titremeye basladım.. agzımdan salyalar akıyordu:

    "adı ne lan?"

    adam korktu hızlı adımlarla uzaklasırken orkasına dönüp bagırdı:

    "nazım hikmet! kominist nazım hikmet..!"

    bende arkasından avazım çıktıgı kadar bagırdım:

    "ulan pust! hic birinizin kici sikmadi bize bir yudum su vermeye, o verdi de onun icin mi vatan haini oldu!ben burdan çıkarım,sanada bunun hesabını sorarım..!"
  8. 33
    Münevver, piraye, vera derken tepeden tırnağa sevdalanan güzel insan.
    sevginin en yalın halidir.


    ''lanet olsun, ne muazzam şey seni sevmek!
    sen benim aşkım, sen benim kızım, sen benim yoldaşım, sen benim küçük annemsin.
    canım, bir tanem. seni sevmeden önce dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum.
    bu şehir güzelse senin yüzünden, bu elma tatlıysa senin yüzünden, bu insan akıllıysa senin yüzünden''
  9. 34
    bugün pazar.
    bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
    bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi
    bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldamadan durdum.
    sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
    toprak, güneş ve ben...
    bahtiyarım...
  10. 35
    hürriyet gazetesi internet haberinde sunay akın ın çok güzel bir paylaşımı var :

    kız kulesi olmasaydı, nazım hikmet de olmayacaktı diye .

    şöyle bir anlatımı mevcuttur:

    1827 yılında almanya'nın brandenburg kentinde karl adında bir çocuk dünyaya gelir. babası müzik öğretmeni olan karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir fransız yetimhanesine gönderilir. daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. hamburg'tan kalkan bir gemiyle istanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır.

    gemi istanbul'a geldiğinde denize atlayan karl, kız kulesi'ne yüzerek kaçar.

    kendisini kurtaran kız kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler. iki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. ama osmanlı sadrazamı ali paşa sorunu çözer ve karl'ı korumasına alır. karl, mehmet ali adını alır. mehmet ali, kırım, bosna ve karadağ savaşlarından sonra 2. abdülhamit döneminde paşa unvanını alır. mehmet ali paşa, 1878 yılında imzalanan berlin antlaşması'nda osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur.

    almanca, fransızca, yunanca, farsça ve arapça dillerinde şiirler yazan mehmet ali paşa'nın dört kızı olur. paşa'nın leyla adındaki kızının da bir kızı olur; celile.

    celile bir erkek çocuk doğurur: şair nâzım hikmet!

    görüldüğü gibi karl'dan nazım'a uzanan hikâyenin gösterdiği gibi, kız kulesi'nin her zaman hikâyeleri vardır. eğer kız kulesi karl'ı kurtarmasaydı, nazım olmayacaktı. (sunay akın)


    www.hurriyet.com.tr/...
  11. 36
    Açlık ordusu yürüyor
    adımları gök gürültüsü
    türküleri ateşten
    bayrağında umut
    umutların umudu bayrağında..
  12. 37
    (bkz: haziranda ölmek zor)

    Ölümünün ardından gün itibariyle 52 Yıl geçmiş olan Türkiye'nin ve dünya'nın en önemli şairlerinden olan usta.

    Gece leylak ve tomurcuk kokuyor..
  13. 38
    "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
    bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
    66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
    Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
    "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

    Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
  14. 39
    am buldun ye dayak buldun kaç kafasında yaşadığını bildiğim, bu bilgi dışında hiçbir fikir sahibi olmadığım şair.
  15. 40
    "Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
    Yani yürekte.
    Mesela bir barikatta dövüşerek
    Mesela kuzey kutbuna keşfe giderken
    Mesela denerken damarlarında bir serumu
    Ölmek ayıp olur mu? "
    ile tüylerimi diken diken eden şair
  16. 41
    (bkz: mehmet nazım ran )
  17. 42
    İstanbul'da ogrencilik yillarimda ev arkadasimla istiklalde yurudugumuz bir gün Galatasaray lisesinin karsisindaki yapı kredi yayınlarının hemen üstündeki afiş çekmişti ikimizin de dikkatini. şöyle yazıyordu:
    "Alnımın cizgilerindesin memleketim"
    İşte asıl o gün tanıdığım insandır nazım.
  18. 43
    (bkz: Nazım oratoryosu)
  19. 44
    Bir o kadar da yaşadığı ilişkilerle ve onlara ait yazını bulunan mavi gözlü dev .

    Aşık olduğu kadınlar ;
    1- Nühzet ( çocukluk arkadaşı )
    2- Piraye (kız kardeşinin arkadaşı )
    3- Münevver ( dayısının kızı )
    4- Vera (saman sarısı şiirinde geçen son aşkı )

    Not; iyi hoş ta pek arkadaş canlısı değilmiş.

  20. 45
    Ne güzel şey hatırlamak seni :
    ölüm ve zafer haberleri içinden,

    teşekkürler usta, bana aşkı, vatan hainliğini ve şiiri öğrettiğin için. iyi ki doğdun nazım, iyi ki doğdun yol arkadaşım, iyi ki doğdun mavi gözlü dev..
  21. 46
    Bugün 113. Yaş günü olan yoldaşım, ustam, yol gösterenim. Doğum günün kutlu olsun.
  22. 47
    Gözlerin gözlerin gözlerin,
    ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
    gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,
    şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte
    Antalya tarafında ekinler seher vakti.

    Gözlerin gözlerin gözlerin,
    kaç defa karşımda ağladılar
    çırılçıplak kaldı gözlerin
    altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
    fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

    Gözlerin gözlerin gözlerin,
    gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
    sevinçli bahtiyar
    alabildiğine akıllı ve mükemmel
    dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

    Gözlerin gözlerin gözlerin,
    sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın
    ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
    ve her mevsim ve her saat İstanbul.

    Gözlerin gözlerin gözlerin,
    gün gelecek gülüm, gün gelecek,
    kardeş insanlar birbirine
    senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
    senin gözlerinle bakacaklar.
  23. 48
    doğumgünü anısına elma festivali olmayan şair, olsa ne güzel olmaz mıydı?
  24. 49
    "....
    En güzel günlerimin
    üç mel'un adamı var:
    Biri sensin,
    Biri o,
    biri ötekisi...
    Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
    Sana gelince...
    Ne ben Sezarım,
    Ne de sen Brütüssün...
    Ne ben sana kızarım
    ne de zatın zahmet edip bana küssün..
    Artık seninle biz,
    düşman bile değiliz.."

    1933
  25. 50
    büyük şairdir ama iyi bi adam değildir. karısını ortada bırakmıştır.