kayıt

Yeniden The Crow

  1. 1
    Kimi uyarlamalar orijinalinin ruhunu korumaya çalışırlar… kimileriyse orijinalinin üzerine leke dökerek, kirletmeyi ilke edinirler. günümüzde bu uyarlamaların sayısı giderek artmakta… çünkü üretim tamimiyle durdu. insanlar “hazır piş ağzıma düş” diyerekten kolaya kaçıyorlar. beyin fırtınası yapmak artık çok eskilerde kaldı. şimdilerde “kopyacılık” sistemi gündeme oturdu. nasıl ki, tarih tekerrürden ibaretse sinema filmleri için de aynısı geçerli. lafın özü, her sinemasever sevdiği filmin bir benzerini sevdiği yönetmenin stiline benzer filmler çeken yönetmenleri bulmak ister. sevdiğimiz sinema üslubunda başka filmler izleme isteğinin değişmeyen bir sonucudur bu.
    elbette ki, türdeş filmler bulmak görece daha kolaydır ama en sevdiğiniz yönetmene özdeş başka yönetmenler bulmak her zaman çok kolay değildir. zaten şu sıralar film kahramanları çizgi romanlara, çizgi roman kahramanlarıysa filmlere akın ediyor; iki mecranın dünyaları, öyküleri, hatta estetikleri birbirine göz kırpıp duruyor. sonu gelmeyen bir flörte kapılmışlar gibi… aslında bu durum tamimiyle teknolojinin insanları hamlaştırmasıyla ilgili. kendimizi teknoloji ve hamlığa daha ne kadar teslim edeceğiz?

    film setindeki esrarengiz ölüm

    ımdb’nin bildirdiği bir habere göre james o'barr'ın 1990'ların başında epey popüler olan gotik çizgi romanı (bkz: the crow) yeniden beyazperdeye taşınıyor. yönetmen koltuğuna da bu kez alex proyas değil, stephen norrington oturuyor. aslında crow o kadar da eski bir film değil. hatırlarsanız eric draven rolünü oynayan brandon lee’nin (bruce lee'nin oğlu) çekimlerin bitmesine günler kala, yanlışlıkla gerçek mermi doldurulmuş bir silah yüzünden sette ölmesi unutulmayacak trajik anlardan biriydi. tıpkı dark knight filminin joker’i heath ledger’in, ani ölümü gibi… her ikisi de fücceten gitti. ama ondan evvel kafanızı kurcalayan soruya cevap getirelim. acaba dark knight da mı crow gibi tekrardan uyarlanacak? bunu şimdilik bilemiyoruz. bilenen bir gerçek varsa o da, yönetmen norrigton’un bu uğurda yeni anlatım biçimleri deneyerek “ardışık sanat” dediği şeyin dili üzerine kafa yorup “grafik roman” formatını kullanarak bu sanatın daha “yetişkinlere yönelik” örneklerine imza atmasıdır.

    hikâyenin alâmet-i farikası

    tabiri caizse crow’un 2009 yılında çekilmesi şaşırtıcı değil, zirâ hikâyesi içinde yaşadığımız ruh haline cuk oturuyor. çünkü kağıt üzerinde; basit ve anlamsız duran bazı sözler ve çizimler filme yaftalandığında çok ilgi çekici olabiliyorlar. bu ilgi çekici tabloda, müzisyen eric draven ve nişanlısı shelly, düğünlerinin arifesinde top dollar isimli berbat tipin başını çektiği serseri çetesi tarafından saldırıya uğrar ve katledilirler. bir yıl sonra eric'in mezarını ziyaret eden bir karga, genç adamın intikamcı bir ruh olarak ölümden dönüşünün de simgesi olacaktır. alınacak intikamlar, verilecek dersler vardır. filme müsemma olan karga dünyanın bir tarafında kanat çırpsa, diğer tarafta fırtına kopardı sanki…

    lafın özü, crow kafamızı kurcalayan soruların nasıl cevaplanacağını merak etmek, perdede olup bitenleri takip etme hevesimizin temel taşlarından biri haline gelen, gizemin çözülmesi üzerine kurulu stilize bir film. film; hareketli kamera, gotik kamera açıları, ışık ve gölge oyunları gibi görsel bir tarza sahip. bu nedenle ana akım sinema izleyicisi için kolay olmayan bir izlek yapısı vaat ediyor.

    karanlığa gömülü mistik dünya

    sinemasal yolculuğa çıkmayı farz bilen alex proyas kurduğu hikâyeden ziyade beynimize kuşku tohumları attığı imgeleriyle türün yeniliklerini ortaya çıkarıyor. deneysel kamera açıları ve özenle oluşturulmuş bazı plânları ile görsel nükteler yaratmayı da ihmal etmeden… bu yönüyle proyas, sinemada karanlığı anlatma noktasında yeni bir bakış açısı getirerek hikâyesini kendi yararına kullanmak yerine, seyircilerin yararına kullanıyor. oldukça bireysel tarza sahip bu filmde paradoksal bir biçimde teolojik olayları açıklayan birçok dinsel öğenin yer aldığını belirtmeden geçmek olmaz. çünkü film, insan ahlâkını ve proyas’ın yarattığı ölüm figürleriyle varoluş ve din hakkındaki düşüncelerini anlatıyor. bunun yanı sıra proyas’ın büyüleyici kamerasıyla ortaya konduğu post modern döneme dair bu stilize yapıt fantastik dünyanın derinlerine inerek, bir film en iyi şekilde nasıl anlatılabilir? neler ön plana çıkmalı? filmin cümlesi ne olmalı? sorularının yanıtlarını arıyor. eğer crow, proyas’ın bir fikir deryası olduğunu gösterdiyse, bir sonraki stephen norrington’ın crow’u bu bildiğimiz buzdağının ancak görünen kısmı olduğunu sağlayacak.