kayıt

post öykü dergisinin 2015 soruşturması

  1. 1
    cevap verdiğim soruşturmadır. derginin 8. sayısında, hikaye/ öykü konusunda meraklı okuyucuyu yönlendirecek, 33 yazarın işaret ettiği birçok kitap bulunuyor.

    benim soruşturmaya verdiğim cevap şöyle:

    -a- 2015 yılında dikkatinizi çeken, beğendiniz beş öykü kitabını öğrenebilir miyiz?

    öncelikle “neden beş kitap?” diye sormak isterim.
    bu yıl dikkatimi çeken kırk yedi hikaye kitabı olmuş. ama siz sadece bu yıl basılan telif türkçe kitaplar arasından bir seçim yapılmasını istiyorsunuz sanırım. oysa daha önce basılıp da okuyucunun bu yıl ilgisini çeken kitaplar da tercümeler de göz ardı edilmemeli. bir kitap ille basıldığı yıl okuyucuya ulaşmıyor.

    umarım cüretimi mazur görürsünüz: kendi adıma bu yıl okuyup çok beğendiğim hikaye/ öykü kitaplarından altısının isimlerini yazacağım. kütüphanemden uzakta olduğum için kitaplara ilişkin aldığım okuma notlarını, onları neden önemli bulduğumu, kitabın içinde en çok beğendiğim hikayeleri ayrıntılı biçimde belirtemeyeceğim. sadece kitapların bende bıraktığı izlenimi kısaca paranteze alacağım, bu yüzeysellikten ötürü aşağıda adını anacağım yazarlardan özür dilerim. (dilerseniz sadece listeyi yayımlayabilirsiniz.)

    1- sezgin kaymaz/ bakele (müthiş bir umutsuzluk anında okudum kitabı. hikayeye yeniden inanmamı sağlayan bir kitaptı. “sosyal medya” etkisinden uzak, görünmeyi değil anlatmayı, anlattığını önemseyen kadim hikaye anlatıcısını bana hatırlattı, bunun üzerine yeniden düşündürdü beni kitap. w. benjamin’in hikaye anlatıcısı’nı yeniden okumam gerektiğini de hatırlattı. poz vermek yerine kendi varlığını geri çeken bir anlatıcının anlattığı hikaye okuyucuya kendi varlığını hissetme imkanı veriyor. “sosyal medya”nın hikayeyi boğmaya başladığı bir zamanda yaşıyoruz. bu zamana “poz çağı” demeyi uygun görüyorum. “poz çağı”nın dışından bir ses kaymaz’ın sesi. çok kıymetli.)

    2- orçun ünal/ ölüm ve dekadans (öykü- hikaye ayrımına inanırım. orçun ünal’ın performansı değerliydi: öykü yazıp da tahkiyeyi belirgin kılacak kadar karakteri önemsemek zordur. öykü, hikaye etmekten çok anlatıma yaslanır bizim edebiyatımızda. ünal da anlatıma yaslanıyor ama karakteri parlatmaktan çekinmiyordu. kitapta birkaç yerde karaktere odaklandığımı, bu yüzden hikayeyi kaçırdığımı fark ettim. “karakter” konusu çok önemli. edebiyatın karakter oluşturmakla ilgili olduğunu ünal’ı okurken yeniden kavradım.)

    3- mehmet erte/ arzuda bir sapma (erte, okuyucunun kolayca kendini yazarın/ anlatıcının yerine koyabileceği metinler inşa ediyor. imrenilecek bir durum. persona, yazarı genellikle okuyucudan uzak tutar, okuyucuyu metne yaklaştırır. ama erte’nin metinlerinde persona, okuyucuyu metnin içine çekip onu yazara/ anlatıcıya ulaştıran bir mağara gibi. aslında daha uzun bir yazı yazmıştım bu kitap hakkında, yazar, karakter ayrımı ile okuyucu, karakter yakınlığı üzerine epey düşündürdü bu kitap. ama defterim yanımda değil.)

    4- ferit edgü/ leş (önceden okuduğum hikayeleri toplu okumanın iyi geldiğini söyleyebilirim. böylece kitap bir tür zaman makinesine dönüşüyor, okuyucuyu kapsıyor. kağıttan bir zaman makinesi insanı kendi gerçekliğine ikna edip, onu yaşadığı zamanın hızından çekip alabiliyor. edgü’nün insana uzak duran, bireyi öne çıkaran öyküleri ilginç biçimde beni hep kendime, içinde yaşadığım topluma, karşılaştığım insanlara yaklaştırmıştır. onun öykülerinde insani bir sıcaklık yerine insanın kendine uzak düşeceği koşullar gösterilir. o koşulları gördükçe kendime yaklaştığımı da görüp hayret ettiğim çok olmuştur. hayret, insanı hayatta tutuyor.)

    5- cihan aktaş/ kızım olsaydın bilirdin (aktaş, kadın üzerine düşünüp de onu cinsellikle çerçevelemeden yazabilen çok az sayıdaki özgün yazardan biri. kadını bir insan, yaratılmış, imtihan edilen bir kul olarak görmek, göstermek cidden zor. eli kalem tutan biri olarak yazdığım kadın karakterlere baktığımda hep mahcup olurum. kadın’daki derinliği, cinselliğini parlatmadan onu göstermenin zorluğunu görürüm. cihan aktaş, uzun zamandır kadın’ı, feminist bir algının dışında kalarak ele alıyor. bunun edebiyatımız için önemli olduğuna inanıyorum. elbette bu erkeğin kendi konumunu, imkanlarını araştırması, kendini sorgulaması için de anlamlı bir alan açıyor. böylelikle kadına odaklanıp erkeğe kendini gösteren hikayelerle karşılaştırıyor aktaş bizi.)

    6- doğukan işler/ öykü yapım çalışmaları (öykü yapılır mı? bunu sormuştum ilk. okuyucunun varlığını, zihnini çok önemseyen, yazdıklarının orada başka bir şeye dönüşeceğine okuyucuyu inandıran bir dili var işler’in. bu önemli. bir müslüman yazar olarak, allah’a iman etmemi sağlayan temel gerçeklerden birinin kuran’ın okuyucusunu, muhatabını öne çıkarması olduğunu söyleyebilirim. bir metin okuyucunun varlığını, birikimini, tecrübelerini, aklını kendisindeki anlamın açığa çıkması için gerekli görüyorsa, o metin bir kurgu olmanın ötesine geçer. okuyucunun gerçekten var olduğunun, orada olduğunun kanıtına dönüşür. işler’in özellikle ulaşım araçları ile insanlar arasında kurduğu ilişkiyi önemsemiştim. “poz çağı”nda poz vermeyi zorlaştıran bir gerçek var: hız. bu hızın insanın gerçekliğine nasıl temas ettiğini, bu temasın sonucunda ortaya nelerin çıktığını görmek bana iyi gelmişti.)

    -b- 2015 ve öykü başlığı altına bir şey yazın desek? bir kelime, bir cümle, bir paragraf, bir tespit, bir öykü, bir edebiyat olayı, değerlendirme, eleştiri, öneri... altını çizmek istediğiniz herhangi bir şey... şahsi ya da genel oluşu önemli değil. ne kadar uzun ya da kısa olduğu da...

    sanırım yukarıda söylediklerim dikkate çekilecek noktaları azıcık da olsa gösteriyor. elimden gelseydi, daha kapsamlı yazardım. üstelik bir çok kitabı, hikayeyi belirtemedim. kaynaklarımın yanımda olmamasından ötürü kendimi eksik hissediyorum. lütfen bağışlayın.

    gerçek güzellikler