geceye bir şiir bırak
- 1
''alper’den 700 lira borç aldım bugün
israil devleti gömülsün diye karanlıklara!
çünkü eğer borcu varsa bir mazlumun
başka bir mazluma
bir mazluma
mazlum…
sevgilim
tam buraya uygun bir ayet bulamıyorum.
oysa ne çok ayet vardı 90’larda…
baktığımız her yerde ayrı bir allah
gördüğümüz her peygamber yeni bir mağara.
insan olmak bizatihi sansasyoneldir.
diline döktüğüm dilleri hatırlasana…
alper bana 700 lira borç verdi bugün
israil kaç mermi yapabilir bu parayla?
tarık ali’nin muhammed ikbal için söyledikleri doğru mu?
frengiden öldü diyor lahor pavyonlarında.
işte 90’larda böyle şeyler düşündük biz sevgilim
düşündük şiir yazınca temizlenir ülkemiz.
şimdi ikbal cennette, tarık ali ingiliz
merminin de biliyorsun, bini bir para
ve diyelim ki humeyni’yi de seviyorum jack daniel’ı da
diyelim ki ev kirasından muaftır bütün şehir
diyelim ki zalimler de centilmen olabilirler…
bana duyduğun sevgiyi azımsasana!
lira bana alper borç bugün verdi 700.
hemen iki paket malbora, biraz mızrak, biraz kuz.
bilhassa ecnebi reyonundan seçtim bunları sevgilim
fosforun pişirdiği çocuklarda bulunsun tuzumuz.
ah evet biliyorum demode lakırdılar bunlar
demode irrasyonalizm, antikapitalizm demode.
dünya kocaman bir köy, en iyi sigara malbora
araplar arkadan vururlar, meşru bir ülke israil.
eğer bir gemi dolusu hayvan
haksız yere böğürüyorsa
ölen her zaman suçludur ne yapabilir ki katil?
biliyorsun zalimin dediği olur ortadoğu’da
dur küfretme. zalimler de allah’a dahil!
söylemiş miydim alper’in bana borç verdiğini?
mızrak aldım, çok arabesk, fazla anakronik.
kuz desen; alnım açık, dolaşmam kuytularda.
belki de lirayı kapar kapmaz 700
yüzümü dönmeliydim olduğu gibi batıya.
bir bakmışım karşıdan tarık ali geliyor
hey bayım; şu var ya; şu koca london bridge…
90’larda espriler hep böyleydi sevgilim
çok açık göstermeci, nobran, edepsiz ve kitsch!
90’larda zalimler biraz racon bilirdi.
karıları çocukları köpekleri olurdu.
yalnız kalan bir zalim allah’ı düşünürdü
dur gevşeme. zulüm, allah’tan hariç!
ah o gemide ben de olsaydım eğer
mızrağı sallardım aştot’a kadar
belki gider çirkin bir faşiste değer
belki de bir masumun tam kafasına.
ama savaş böyleymiş bazen siviller
ölebilirlermiş devlet uğruna
90’lar bitti artık onlar var ve hey
siz devlete inanan bütün reziller
cehennemde karşıma çıktığınızda
öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
hayatınız gazze şeridi gibi geçerken gözünüzden
anlayacaksınız allah ne demek
ahlak ne demek
ve rüya…
bu sözlerimi cennet ehline aynen ilet sevgilim:
devletin bekasının da allah belasını versin
malbora'nın da"
(bkz: ah o gemide ben de olsaydım)
t; anket başlığı. - 2
Sanırdım gündüzdü onlarla gecem
İçimde ümitti dost bildiklerim.
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıp da gitti dost bildiklerim.
Hepsi varken baharımda, yazımda;
Kışın bir burukluk kaldı ağzımda,
Seneler senesi oysa gözümde
Cihana eşitti dost bildiklerim.
Nerede o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler;
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim.
Meydana çıkalı asıl çehreler
Aydınlanmaz oldu artık geceler
Yalanlar tükendi, indi maskeler
Birer birer bitti dost bildiklerim.
Korkar oldum bana "dostum" diyenden
Yoksa yok olandan,varsa yiyenden
Ne onlardan eser kaldı ne benden
Beni benden etti dost bildiklerim.
-evladının ölümüne sebep olan şair - 3Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlerde yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.
Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür döne dolana
Ağladığım yer penceresi midir?
Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir.
-danteyi özümsemiş şair - 4Bir şiir yazmıştı şaire hanım.
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Kimi yorum yaptı dedi ‘’Ah canım’’
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Otuzunda bir şuh vardı resminde.
‘’Aşk Perisi’’ yazıyordu isminde.
Mecal bırakmadı erkek kısmında.
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Esasında hatun buruş buruştu.
Boyu desen en fazla üç karıştı.
Abazalar onun için yarıştı.
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Üç yüz elli kişi girdi sıraya.
Elli kişi kaynak yaptı araya.
Hepsi dedi ‘’Gel sen benim saraya.’’
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Kimi dedi : ‘’Vallahi çok güzelsin.’’
Kimi dedi :’’Özelden de özelsin.’’
Kimi dedi:’’Motor, hem de dizelsin.’’
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Kimisinin arka taraf cırlarken,
Protezler çenelerden fırlarken,
Kimisi de zırım zırım zırlarken,
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Kimi davet etti hemen Roma’ya.
Kimi Divriği’ye kimi Soma’ya.
Cümle alem girmiş idi komaya.
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Ağlıyorken memlekette analar.
Azmış idi öküzcükler, danalar.
Göklere yükseldi meth-ü senalar.
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Üç yüz elli kişi resmen dağıldı.
Yorumların hepsi çağıl çağıldı.
Dünya yansa tiklerinde değildi.
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
Daha vardı nice böyle mankafa
Beyinleri kaldırmışlardı rafa
Agresif’im nokta koyalım lafa.
Üç yüz elli kişi bunu beğendi.
-yazarın ismini göremedim "agresif"li bi'şey olsa gerek... - 5Bu aşk
Öylesine şiddetli
Öylesine kırılgan
Öylesine hassas
Öylesine ümitsiz
Bu aşk
Gün gibi güzel
Ve zaman gibi kötü
zamanda kötü olunca
Bu aşk öylesine gerçek
Bu aşk öylesine güzel
Öylesine mutlu
Öylesine neşeli
Ve öylesine alaylı
Karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
Ve öylesine kendinden emin
Gecenin ortasında sakin bir adam gibi
Başkalarını korkutan bu aşk
Dillerini çözen
Benizlerini solduran
izlenen, gözetlenen bu aşk
Çünkü biz onu gözetliyorduk
Terk edilmiş, yaralanmış, çiğnenmiş, tükenmiş, inkâr edilmiş, unutulmuş
Çünkü biz onu terk ettik, yaraladık, çiğnedik, tükettik, inkâr ettik, unuttuk
bu bütün aşk
öylesine yaşayan
Ve güneş gibi parlayan
Seninki
Benimki
Hep var olan
Her zaman yenilenen
Ve değişmeyen
Bir bitki kadar gerçek
Bir kuş kadar ürkek
Yaz kadar canlı, yaz kadar sıcak
Her ikimiz
Gidebilir ve geri dönebiliriz
Unutabiliriz
Ve sonra tekrar uykuya dalabiliriz
Yeniden uyanabiliriz, acı çekebiliriz, ihtiyarlayabiliriz
Sonra tekrar dalabiliriz uykuya
Ölümü düşleyebiliriz
Tekrar uyanabiliriz gülümsemeyle ve gülebiliriz
Ve gençleşebiliriz
Aksimiz burda kalıyor
Dişi bir merkep gibi inatçı
Arzu gibi canlı
Bellek gibi zalim
Pişmanlık gibi aptal
Hatıralar gibi şefkatli
Mermer gibi soğuk
Gün gibi güzel
Bir çocuk gibi kırılgan
Gülümseyerek bakıyor bize
Ve bizimle hiçbir şey söylemeden konuşuyor
Ve ben onu ürpererek dinliyorum
Ve haykırıyorum
Senin için haykırıyorum
Kendim için haykırıyorum
Sana yalvarıyorum
Senin için benim için ve tüm sevenler için
Ve birbirini sevmiş olanlar için
Evet, ona haykırıyorum
Senin için benim için
Ve tanımadığım tüm diğerleri için
Orada kal
Olduğun yerde
Eskiden olduğun yerde
Orada kal
Kımıldama
Çekip gitme
Biz birbirini sevenler
Unuttuk seni
Sen unutma bizi
Bizim için, tek sen vardın yeryüzünde
Buz tutmasına müsaade etme yüreklerimizin
Ne kadar uzakta
Ve nerede olursan ol
Bize hayat işareti ver
Kuytu bir köşesinde ormanın
Hatıralar ormanında
Aniden çık ortaya
Uzat elini bize
Ve kurtar bizi
-prévert - 6Açlık pek büyüktü, ürün yetişmedi
Küçük nehirlerde “el yıkamak” için su yoktu,
Sular yükselmedi,
Tarlalar sulanmadı,
“Sulama” hendekleri hiç kazılmadı.
Bütün tarlalarda ürün olmadı,
Yalnız yaban otları büyüdü.
Dağılanı topladı, topladı o,
Kur’un dağıttığını
Yöneltti, Dicle’ye akıttı.
Yüksek sular tarlalara yayıldı,
Bak şimdi, yeryüzünde her şey,
Ninurta’ ya, memleketin kralına sevinç yağdırıyor,
Tarlalar bol tahıl yetiştirdi,
Bahçeler ve bağlar meyveler verdi,
(Mahsul) Ambarlarda ve tepelerde yığıldı,
Matemde olan bey kalmadı memlekette,
Tanrıların ruhunu o mutlu etti....
bir sümer tabletinden çevrilen şiirdir. - 7Güdümlü Sualler
Sorulan sorulara cevap vermedi, veremedi.
Güdümlü suallerden hoşlanmazdı.
Gözleri dolarken bile eli mendiline gitmiyor,
Sağ cebi şu an ona haram, sağ eli kiralık.
Yanında da güvenemediği dağlar var.
Omuzları dik, zihni bulanık ve yüzü asık..
Hadisat henüz sıcak, kendisi şimdi yalın, ayakları çıplak, aklı arafta kaldı. - 8Kim o, deme boşuna...
Benim, ben.
Öyle bir ben ki kapina gelen;
Baştan başa sen.
-58 yaşında ölen ikinci kişiyi fazlaca özümseyen şair - Şair: Özdemir Asaf
Şiir: 2=1 - 9"Seni kamçılardan çıkardım
Tevbelerle başladı rahmet vuruşları
İnsan ağlar oldun yürekli göğüsler kurdun
Sesimi işkencelerden alırdın
Elimin altına dökerdin etlerini
Hızlı varışlara bile hazırım daha
Dayanırdı yelken bezleri saf saf insan enginlikleri
Bir geçmiş zaman kalkanı indi
Çınar ağaçlarından sahil sularına
Kalbim kalkıp indi gemilerden
Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda
Kapris kamburu çıkardı yıllar
Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla
Habire vuran rüzgâr
Kabirlerde su yollarında
Dehlizlerde
İç çekmeler
Sızlanmalar fısıltılar
Ne zora çekiyor zaman ki bildiler farkettim
Götürüp
Kelimeleri başka bir semte attılar beni
Üzgün melal içre ve âşık
Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim
Yakın sabahlarda öğlelerde ve daha
Üç parıltısında günün
Devlerimi güreştirmek işim
Üstüm başım heykel kırıkları"
-Cahit Zarifoğlu. - 10...
uzanmışsın soylu çıplaklığınla
ama çıplak değilsin
pembesin
yeşilsin
morsun
kızılsın
saçlarınla oynuyorsun durmadan
sabah kesip kısa kısa
akşam uzatıyorsun
gözlerinle oynuyorsun durmadan
gözyaşın değişmiyor
gülüyorsun pencereden sokağa
kuytuda ağlıyorsun
bekliyorsun ağlayarak
o mavi kuşu
biliyorum
biliyorsun dilini duvarların
kapıların karanlığa kapanışını
gece köpek seslerini
yolcu uçaklarını
filmin öbür yarını
sonun ardını
çiçekli balkonların gizli yanlızlığını
aşkın kedi çığlığını ıslaklığını
içkinin yasalara amansız düşmanlığını
duyuyorsun
biliyorum
yaşıyorsun çırılçıplak
ama işte ardındasın şu camın
kozanın içindesin
saçlarınla oynuyorsun durmadan
gözlerini boyadıkça artıyor dalgınlığın
bekliyorsun
biliyorum
bekliyorsun ağlayarak
a mavi kuşu
...
-Hasan Hüseyin Korkmazgil. - 11Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Ümit Yaşar OĞUZCAN - 12Sevdiğim, kemençede titretiyorken yayı,
Bülbül sustu, unuttu o eski ağlamayı.
Öyle sandım ki gökte kızıllık sardı ayı,
Sevdiğim, kemençede inletiyorken yayı...
Ağaçların dalları saygılarla eğildi,
İçimden çarpıntıyı, gözümden yaşı sildi,
Böceklerin sesleri birdenbire kesildi,
Sevdiğim, kemençede söyletiyorken yayı...
Ayın on dördü gökte yavaşça yükselince,
Bir bağlama başladı önceden ince ince ...
Birdenbire gürleşip kemençeye karıştı,
Biri coşkun bir öfke, biri bir yalvarıştı.
Birini inletirken bir kadının elleri,
Birinde bir erkeğin kırılmış emelleri...
Sonra kemençe sustu... Yalnız kaldı bağlama,
Çalkalanarak diyor ki: “Boşunadır, ağlama!
Kemençen, bağlamam ve ... Gönüllerimiz kırıktır;
Her tatlı sevişmenin sonu bir ayrılıktır...
Gök onun kadar derin , o gök kadar berraktı,
Biraz sonra nazik ay bizi yalnız bıraktı...
Bu ayrılık çağının hicranını bir düşün,
Beni hala yakıyor tadı en son öpüşün!?..
Hazin hıçkırıkları bırakılmış bir kızın,
Hatırlattı bütün o eski ayrılıkları.
Söndürür neşesini gönlümüzdeki hızın,
Bırakılmış bir kızın hazin hıçkırıkları...
1932
Hüseyin Nihal Atsız - 13Eller Havaya Bir Sağa Bir Sola
Çalkala Çalkala Bir Sağa Bir Sola
Çalkala Çalkala
Cadı Kazanına Fırlat
Herşeyi Bir Bir Yak
Asabi Hallere Gerek Yok Aa Aa
Gece Yine Canlı Mı Canlı
Uçuyor Herkes Heyecanlı
Acele Etmiyor Kimse
Çıkmak Yok Kapı Kapalı
Bir O Yana Bir Bu Yana
Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
İnadına İnadına İnadına Düşmez Yükselttin Bak Nabzımı
Bir İleri İki Geri Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
Sularıma Sularıma Kor Gibi Düştün Yükselttin Bak Nabzımı
Kimseyi Bilmez Huyunu Suyunu
Dans Et Görelim Boyunu Posunu
Dans Zaten Bir Aşk Oyunu ah
Eller Havaya Bir Sağa Bir Sola
Çalkala Çalkala Bir Sağa Bir Sola
Çalkala Çalkala
Cadı Kazanına Fırlat
Herşeyi Bir Bir Yak
Asabi Hallere Gerek Yok Aa Aaaa
Gece Yine Canlı Mı Canlı
Uçuyor Herkes Heyecanlı
Acele Etmiyor Kimse
Çıkmak Yok Kapı Kapalı
Bir O Yana Bir Bu Yana
Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
İnadına İnadına İnadına Düşmez Yükselttin Bak Nabzımı
Bir İleri İki Geri Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
Sularıma Sularıma Kor Gibi Düştün Yükselttin Bak Nabzımı
Kimseyi Bilmez Huyunu Suyunu
Dans Et Görelim Boyunu Posunu
Dans Zaten Bir Aşk Oyunu Aaaaahhhh
Gece Yine Canlı Mı Canlı
Uçuyor Herkes Heyecanlı
Acele Etmiyor Kimse
Çıkmak Yok Kapı Kapalı
Bir O Yana Bir Bu Yana
Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
İnadına İnadına İnadına Düşmez Yükselttin Bak Nabzımı
Bir İleri İki Geri Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
Sularıma Sularıma Kor Gibi Düştün Yükselttin Bak Nabzımı
Eller Havaya Bir Sağa Bir Sola
Çalkala Çalkala Bir Sağa Bir Sola
Gece Yine Canlı Mı Canlı
Uçuyor Herkes Heyecanlı
Acele Etmiyor Kimse
Çıkmak Yok Kapı Kapalı
Bir O Yana Bir Bu Yana
Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
İnadına İnadına İnadına Düşmez Yükselttin Bak Nabzımı
Bir İleri İki Geri Yürü Hadi Göster Bana O Eşsiz Dansını
Sularıma Sularıma Kor Gibi Düştün Yükselttin Bak Nabzımı
Eller Havaya Bir Sağa Bir Sola
Çalkala Çalkala Bir Sağa Bir Sola
Demet akalın - 14Oradaydık hepimiz,müheyya bekliyorduk
salaştı mukadderat, bozulmuş bir nişandı
gebe rüzgar, ihanete uğramış deniz, kerrat cetveli
dünyaya sokunmuştuk, dünya hamdı
külsüzdü ocak, tellal çarşısız
ağzımız noksandı.
Rımbaud'nun haberi yoktu Menelik'ten
Nijinski delirmişti
Mahler'in beş yaşındaki kızı ölmemişti daha
nehre Haşim annesiyle karanlık geceler
bazı çıkardı
zonklardı öpülmek için kavlamış dudaklarımız
bekliyorduk; alnımızın çatında
hepimizin bir çarpı.
Kopmamış birer çığlık diyesilerdi bıze
verilmemiş birer söz
daha hiç çıkılmamış
birer iskeleydi bedenlerimiz
alnımız birer sayıltı
azalarımız yerli yerine çakılmamıştı
bir çift göz, bir yumruk yürek arasında
darma dumandık
küşümle kapanırdı yüzümüz
çünkü kazınmıştı oraya yekten
başkalarına ait bir çarpı.
Yaşamak çarpısı derlerdi buna,yaşamak çarpıntısı.
Ne acelemiz vardı? Kime kavuşacaktık?
Yokuşu göze almak mı? Niçin?
Bir geçit
nereye açılmak için gerekti bize?
Susmak bilmiyordu tepemizde ses,saklı ve açık:
Tamamla çabuk! Çabuk bitir! Hadisene!
Sese bühtan etmedi aramızdan hiçbiri
değil mi ki hepimiz
işaretli ve yarım
dünyaya sarkık.
ismet özel - 15Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne halden anlayan bulunur
Ah aklımdan ölümüm geçer
Sonra bu kuş bu bahçe bu nur
Ve gönül der ki tanrısına
Pervam yok verdiğin elemden
Her mihnet kabulüm
Yeterli gün eksilmesin penceremden
-dante yı özümsemiş şair - 16....................
iki serseri var
ikinci serseri yolumun üstünde duruyor ve bana soruyor
proleter dediğimin ne biçim kuş olduğunu
anlaşılan bağdadi şaklaban unutmuş
adana mersin hattında o kuşu yolduğunu
................
iki serseri var
ikinci serseri,
meydana dört topaç gibi saldığım dört eseri
sanmış ki yazmışım kendileri için
benim bir serseriye hitap eden ikinci yazım işte budur
atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı
fransız sermayesinin hacı aymazı
bu yazdığım yazı
örse balyoz salanların şimşekli yağmurudur
............
ezberden yazdım. doğrusunu isteyen google a bakabilir. - 17Mısrı Kadim
acaba ot gibi yerden mi bittim
acaba denizlerde mi şaşırdım
ve zamanı nasıl unutmaktayım
zaman unutulunca mısri kadîm yaşanabiliyor
kendimi unutunca seni yaşıyorum
yaşamak
bu ânı yaşamaktır
ammon râ' hotep
veya tafnit
kim olduğumu bilmek istemiyorum
yalnız etrafında nefes almalıyım
dut bu â'ru ünnek pahper
kama pet kama tâ
mısır metinlerinde okuduğum cümleler
seninle okuduklarımsa büsbütün başka şeylerdi
seninle bir bahçedeyiz geliyor bana
orada hem var hem yok gibiyim
daha doğrusu bütün bir bahçe oluyorum
insanlığımdan çıkarak
kama pet
kama tâ
(bkz: Asaf Halet Çelebi) - 18Dışarıya yağmur
Yüreğime hasret
Fikrime sen
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden bir bilsen
-güllü hanım'dan doğma şair
Yağmur yağınca akla gelen dizelerdir. - 19O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı
Sahile vurdu kalbim su yandı, kum da yandı,
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı
Yurdumdan mahrum edip dolaştırdın cem gibi
Ruhumla söndü alev sonra ruhum da yandı
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı
Böylesi bir yangın görmedi Nemrut bile
Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı
Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım
Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı
Bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme
Kalmadı hiçbir şeyim bak günahım da yandı
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme
Ülkem yıkıldı heyhat, ordugahım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerim
Başıma taç ettiğim padişahım da yandı
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı
Ondan başka ne varsa yandı, yandık sen ve ben
Onu göreyim diye kıblegahım da yandı
Nurullah Genç - 20Anna
Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna.
Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
Sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
Piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
Kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.
İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
İnsaf et Anna!
Gidelim buradan.
Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
Ölelim diyecektim az kalsın. Ölmeyelim. Hiç ölmeyelim Anna.
Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. Sarılalım, dudakların…
Tamam sustum.
Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
Şiir kalsın istersen, sadece otursak.
Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut.
Ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak.
Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
Gözlerim biraz karanlık.
İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen baş ağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.
Gözlerim biraz yorgun.
İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
Bekleyişler Anna.
Köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
Nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.
Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
Ama geçecek hepsi, geçecek.
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
Gözlerimin içine bakmaktan korkma Anna.
Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
Tanrı bizimle de konuşur belki.
Tarık TUFAN - 21"biz şehir ahalisi, kara şemsiyeliler!
kapçıklar! evraklılar! örtü severler!
çığlıklardan çadır yapmak şanı bizdedir
bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler
nezaketten haklılardan yanayızdır hepimiz
sevinmemiz çapkıncadır, ağlatır bizi küpeşteler
yaşamak deriz -oh, dear- ne kadar tekdüze
katliamlar ne kötü be birader
güneş neredeysek orada bulur bizi
ya cünup ve yalancı veya miskin ve ülser.
falımız neyse çıksın diye açarız indeksleri
sayılar bizi bulur, o ayıp işaretler
saframızla kesemizi birleştiren anatomi bilgisi
hadım tarih, kundakçı matematik, geri kafalı gramer
evet bunlar gizlice örgütlenerek alnımıza
verem olmak üretimi düşürür ibaresini çizer
biz şehir ahalisi, üstü çizilmiş kişiler
kalırız orda senetler, ahizeler ve tren tarifesiyle
kimbilir kimden umarız emr-i bi'l-ma'ruf
kimbilir kimden umarız nehy-i ani'l-münker
bize yalnız oğulları asılmış bir kadının
memeleri ve boynu itimat telkin eder."
-ismet özel. - 22Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
-Nâzım Hikmet - 23Arıların uçuşuna
Aynı çeşit çiçeklere konuşuna
Karın halkalarının körük gibi
İnişine çıkışına,
Hortumu ile
Bal özünü emişine bak!
Arka bacaklardaki sepetçiklerin
Çiçek tozları ile doluşuna,
Yumak yumak oluşuna,
Yükünü tutup
Kovanına dönüşüne,
Uçma deliğinden girişine çıkışına bak!
Dış işlere başlayan yeni kuşak arıların
Kovan yerini belleme uçuşuna,
Helezonlar çizip oynaşırken
Ruhu okşayan tatlı senfonisine bak!
Hava sakin, gün güzel, gök bulutsuz,
Hareketlerin olsun çok gürültüsüz,
Hatta bedenin, giyimin temiz,
Ağzın bile kokusuz,
Geç kovanın ardına yada yanına
Sakın durmayın ha önüne.
Aşk evine gizli giren sevdalı gibi
Aç kovanın kapağını, örtüsünü usul usul
Duman ver arıya, hafifçe üfür,
Çıkmasın körükten alev püfür püfür,
Kazara sokarsa bir arı çıkar tırnağınla iğnesini, oraya tükür
Ruha ferahlık verir edilebilir sessizce küfür
Unutmaki;
Şifadır iğnesi, etmelisin şükür
Çıkar bir çerçeve, getir yüz hizasına
Arkana al güneşi izle sağı solu
“Kuş kafesten hoşlanmaz, arı ise nefesten”
Pek derinden değil, çok yavaş yavaş solu
Bak! Danslarıyla nektar kaynağını haber verişine
Ana arının yumurta bırakışına.
Kurtçukların süt içinde yüzer gibi duruşuna,
Hücrelerin gıdım gıdım balla doluşuna
Çiçeklerde heder olacak öz suların
Çerçeve içinde, sıvanmış ballı petek olusuna
Bir daha bak.
Açtığın gibi sessiz sakin kapat
İzlenimlerini not et, arada bir göz at
-nizamettin kayral - 24Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim, bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın, hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar, havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl sileceğimi öğretmediniz
Bir kentten daha geçtim
Buğdayları yakıyorlardı
Yedikleri pirinçti
Birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı
Sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı
Pirinçler gibi çoğalıyorlardı
Atlarını, yalnız atlarını cana yakın buldum
Öpüp çıkıp gittim yelelerini...
sezai karakoç - 25bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim
beni yalnız yarasalar tanıdı
az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı
adım hırsıza da çıkacaktı
her evde kutsal kitaplar asılıydı
okuyan kimseyi göremedim
okusa da anlayanı görmedim
kanunlarını kağıtlara yazmışlar
benim anılarım gibi
taşa kayaya su çizgisine
gök kıyısına çiçek duvarına değil
kedi yavrularından başka
-o da gözleri açılmamış olanlardan başka-
el uzatmaya değer
soluk alır bir nesne bulamadım
bir gün daha öldü
ey batıdaki mağaralar
beni afyonunuz bağlasaydı da
uyusaydım
bu katı bu sert kente gelmeseydim
bir kaç eski ölünün kemiğini fosforladım
ışıklarını arttırdım bin yıl sonraki çocuklar için
yaşlı bir adamın şapkasını düşürdüm
karpuz kopardım
dağdan taş yuvarladım
ırmakta yıkandım
ölümsüz çamaşırlar giyindim
çivi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum
yanımdan tak kuran işçiler ve turistler geçti
çok eski bir şairin(ben miyim yoksa)
taktım aklıma şöyle bir dörtlüğünü:
“giydiklerin öyle ölümsüz büzülmüş ki
seni bir bardakta kaynayan
abıhayat sandım
elim uzandığı yerde kaldı”
şimdi ayı bekliyorum
ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım
sezai karakoç
hızırla kırk saat 1