kayıt

geceye bir şiir bırak

  1. 94
    Geleceğim, bekle dedi, gitti.
    Ben beklemedim,
    O da gelmedi,
    Ölüm gibi bir şey oldu,
    Ama kimse ölmedi
    -Özdemir Asaf
    • erendibi nickli yazar bana yine deli dedi onu banla.
  2. 95
    Saat 03:21 sahildeyim.
    Bütün rakıyı bitirdim.
    Arayacaktım.
    Numaranı bilmiyordum.
    Gelecektim.
    Adresini bilmiyordum.
    Sevecektim.
    Sen bilmiyordun.
  3. 96
    Oturur bir gece yarısı bir adamın bir kadına yazdığı şiir olursun...
    o şiir öyle güzel olmuştur içinde ruh bulursun...
    Ahh o adamlar iyi ki aşık olmuşlar...
    ahh o kadınlar aşka ne çok yakışmışlar...
    Cemal süreya
  4. 97
    bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim
    beni yalnız yarasalar tanıdı
    az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı
    adım hırsıza da çıkacaktı
    her evde kutsal kitaplar asılıydı
    okuyan kimseyi göremedim
    okusa da anlayanı görmedim
    kanunlarını kağıtlara yazmışlar
    benim anılarım gibi
    taşa kayaya su çizgisine
    gök kıyısına çiçek duvarına değil
    kedi yavrularından başka
    -o da gözleri açılmamış olanlardan başka-
    el uzatmaya değer
    soluk alır bir nesne bulamadım
    bir gün daha öldü
    ey batıdaki mağaralar
    beni afyonunuz bağlasaydı da
    uyusaydım
    bu katı bu sert kente gelmeseydim
    bir kaç eski ölünün kemiğini fosforladım
    ışıklarını arttırdım bin yıl sonraki çocuklar için
    yaşlı bir adamın şapkasını düşürdüm
    karpuz kopardım
    dağdan taş yuvarladım
    ırmakta yıkandım
    ölümsüz çamaşırlar giyindim
    çivi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum
    yanımdan tak kuran işçiler ve turistler geçti
    çok eski bir şairin(ben miyim yoksa)
    taktım aklıma şöyle bir dörtlüğünü:
    “giydiklerin öyle ölümsüz büzülmüş ki
    seni bir bardakta kaynayan
    abıhayat sandım
    elim uzandığı yerde kaldı”

    şimdi ayı bekliyorum
    ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım

    sezai karakoç
    hızırla kırk saat 1
  5. 98
    FOTOĞRAF

    Durakta üç kişi,
    Adam kadın ve çocuk.

    Adamın elleri ceplerinde,
    Kadın çocuğun elini tutmuş.

    Adam hüzünlü,
    Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü.

    Kadın güzel,
    Güzel anılar gibi güzel.

    Çocuk,
    Güzel anılar gibi hüzünlü,
    Hüzünlü şarkılar gibi güzel.

    Cemal Süreya
  6. 99

    Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
    Herşey naylondandı o kadar

    Turgut Uyar
  7. 100
    Aşk bize göre derine
    Tekamül ediyor
    Kimine göre Serine
    Dön artık
    Dön hadi Evine
    Nasıl koyabilirim
    Birini
    birinin yerine
  8. 101
    "Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
    Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
    Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
    Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
    Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
    Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
    Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
    Öylesine karanlık ki gecemiz
    Ha olmuş, ha olmamış penceremiz;
    Akar suda aksimizden eser yok..."

    (bkz: Ölümden sonra)
    -ciddi
  9. 102
    "konuşuyoruz desem, konuşmuyoruz da
    ayrı ayrı şeyler düşünüyoruz üstelik
    birbirimize bakarak
    ne seviyoruz, ne de sevmiyoruz birbirimizi
    ne varız, ne de yokuz gerçekte
    iki lamba gibiyiz, iki ayrı yerinden
    aydınlatan odayı

    değilsek de yakın birbirimize
    uzak da sayılmayız büsbütün
    gökyüzünde iki uçurtma başıboş
    yan yanayızdır sadece

    her çiçek bir çoğulluktur gününe göre
    yalnızlık çoğulluktur
    sanırım bir giz de yok bu beraberlikte."

    Edip cansever/ içerikler.
  10. 103
    Üçüncü şahsın şiiri
    Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu
    Ağlardım
    Beni sevmiyordun bilirdim
    Bir sevdiğin vardı duyardım
    Çöp gibi bir oğlan ipince
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Ne vakit Maçka'dan geçsem limanda hep gemiler olurdu.
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi
    Bir rüzgar aklımı alırdı
    Sessizce bir cigara yakardın.
    Parmaklarımın ucunu yakardın.
    Kirpiklerini eğerdin, bakardın
    Üşürdün içim ürperirdi
    Felaketim olurdu ağlardım.
    Akşamlar bir roman gibi biterdi.
    Jezabel kan içinde yatardı.
    Limandan bir gemi giderdi.,
    Sen kalkıp ona giderdin.
    Benzin mum gibi giderdin.
    Sabaha kadar kalırdın.
    Hayırsızın biriydi fikrimce...
    Güldümü cenazeye benzerdi.
    Hele seni kollarına aldımı...
    Felaketim olurdu, ağlardım...
  11. 104


    ''alper’den 700 lira borç aldım bugün
    israil devleti gömülsün diye karanlıklara!
    çünkü eğer borcu varsa bir mazlumun
    başka bir mazluma
    bir mazluma
    mazlum…
    sevgilim
    tam buraya uygun bir ayet bulamıyorum.
    oysa ne çok ayet vardı 90’larda…
    baktığımız her yerde ayrı bir allah
    gördüğümüz her peygamber yeni bir mağara.
    insan olmak bizatihi sansasyoneldir.
    diline döktüğüm dilleri hatırlasana…

    alper bana 700 lira borç verdi bugün
    israil kaç mermi yapabilir bu parayla?
    tarık ali’nin muhammed ikbal için söyledikleri doğru mu?
    frengiden öldü diyor lahor pavyonlarında.
    işte 90’larda böyle şeyler düşündük biz sevgilim
    düşündük şiir yazınca temizlenir ülkemiz.
    şimdi ikbal cennette, tarık ali ingiliz
    merminin de biliyorsun, bini bir para
    ve diyelim ki humeyni’yi de seviyorum jack daniel’ı da
    diyelim ki ev kirasından muaftır bütün şehir
    diyelim ki zalimler de centilmen olabilirler…
    bana duyduğun sevgiyi azımsasana!
    lira bana alper borç bugün verdi 700.
    hemen iki paket malbora, biraz mızrak, biraz kuz.
    bilhassa ecnebi reyonundan seçtim bunları sevgilim
    fosforun pişirdiği çocuklarda bulunsun tuzumuz.
    ah evet biliyorum demode lakırdılar bunlar
    demode irrasyonalizm, antikapitalizm demode.
    dünya kocaman bir köy, en iyi sigara malbora
    araplar arkadan vururlar, meşru bir ülke israil.
    eğer bir gemi dolusu hayvan
    haksız yere böğürüyorsa
    ölen her zaman suçludur ne yapabilir ki katil?
    biliyorsun zalimin dediği olur ortadoğu’da
    dur küfretme. zalimler de allah’a dahil!

    söylemiş miydim alper’in bana borç verdiğini?
    mızrak aldım, çok arabesk, fazla anakronik.
    kuz desen; alnım açık, dolaşmam kuytularda.
    belki de lirayı kapar kapmaz 700
    yüzümü dönmeliydim olduğu gibi batıya.
    bir bakmışım karşıdan tarık ali geliyor
    hey bayım; şu var ya; şu koca london bridge…
    90’larda espriler hep böyleydi sevgilim
    çok açık göstermeci, nobran, edepsiz ve kitsch!
    90’larda zalimler biraz racon bilirdi.
    karıları çocukları köpekleri olurdu.
    yalnız kalan bir zalim allah’ı düşünürdü
    dur gevşeme. zulüm, allah’tan hariç!
    ah o gemide ben de olsaydım eğer
    mızrağı sallardım aştot’a kadar
    belki gider çirkin bir faşiste değer
    belki de bir masumun tam kafasına.
    ama savaş böyleymiş bazen siviller
    ölebilirlermiş devlet uğruna
    90’lar bitti artık onlar var ve hey
    siz devlete inanan bütün reziller
    cehennemde karşıma çıktığınızda
    öyle bir yumruk patlatacağım ki tam burnunuza
    hayatınız gazze şeridi gibi geçerken gözünüzden
    anlayacaksınız allah ne demek
    ahlak ne demek
    ve rüya…
    bu sözlerimi cennet ehline aynen ilet sevgilim:
    devletin bekasının da allah belasını versin
    malbora'nın da"

    (bkz: ah o gemide ben de olsaydım)

    t; anket başlığı.
  12. 105
    Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak.
    Ceylanı kurtardım avcının elinden
    ama daha baygın yatar ayılamadı.
    Kopardım portakalı dalından
    ama kabuğu soyulamadı.
    Oldum yıldızlarla haşır neşir
    ama sayısı bir tamam sayılamadı.
    Kuyudan çektim suyu
    ama bardaklara konulamadı.
    Güller dizildi tepsiye
    ama taştan fincan oyulamadı.
    Sevdalara doyulamadı.
    Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak.

    - nazım hikmet, haziran 1959
  13. 106
    Yalnızlığım ve ben,
    Seni çok bekledik.

    Cemal Süreya
  14. 107
    ne almanya ne fransa
    bir sana atıyor gönlüm sana
    başkanım mülteci alımı ne durumda
    asimile et beni ey italya
  15. 108

    "Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
    Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

    Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

    Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
    Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
    Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
    Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
    Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
    Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
    Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

    Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…
    Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
    Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
    Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
    Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
    Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
    ... "

    (bkz: geri gelen mektup)
    (bkz: Hüseyin Nihal atsız)
    (bkz: ruh adam)
    (bkz: mutlak seveceksin beni)
  16. 109
    Açlık pek büyüktü, ürün yetişmedi
    Küçük nehirlerde “el yıkamak” için su yoktu,
    Sular yükselmedi,
    Tarlalar sulanmadı,
    “Sulama” hendekleri hiç kazılmadı.
    Bütün tarlalarda ürün olmadı,
    Yalnız yaban otları büyüdü.
    Dağılanı topladı, topladı o,
    Kur’un dağıttığını
    Yöneltti, Dicle’ye akıttı.
    Yüksek sular tarlalara yayıldı,
    Bak şimdi, yeryüzünde her şey,
    Ninurta’ ya, memleketin kralına sevinç yağdırıyor,
    Tarlalar bol tahıl yetiştirdi,
    Bahçeler ve bağlar meyveler verdi,
    (Mahsul) Ambarlarda ve tepelerde yığıldı,
    Matemde olan bey kalmadı memlekette,
    Tanrıların ruhunu o mutlu etti....

    bir sümer tabletinden çevrilen şiirdir.
  17. 110
    bir kadın olmaktan bıktım,
    bıktım kaşıklardan ve postadan,
    bıktım ağzımdan ve göğüslerimden
    bıktım kozmetiklerden ve ipeklilerden.
    hâlâ masamda oturan adamlar vardı,
    sunduğum çanağın etrafını çevrelemiş.
    çanak doluydu mor üzümlerle
    ve kokusundan dolayı sinekler üşüştü
    ve babam bile geldi beyaz kemiğiyle.
    ama cinsiyetle ilgili şeylerden bıktım.

    geçen gece bir düş gördüm
    ve ona dedim ki…
    “sen cevapsın.
    sen kocamdan ve babamdan çok yaşayacaksın.”
    zincirlerden yapılmış bir kent vardı o düşte
    jan d’arc’un ölüme erkek giysileriyle götürüldüğü
    ve meleklerin doğasının anlaşılmaz olduğu yerde,
    ikisinden hiçbiri aynı cinsten yaratılmamıştı,
    birisi bir burunla, birisi elinde bir kulakla,
    birisi bir yıldız çiğnedi ve yörüngesini kayıt etti,
    her biri kendine boyun eğen bir şiir gibi,
    tanrı’nın işlevlerini yerine getirdi,
    bir insandan farklı olarak.

    “sen cevapsın,”
    dedim ve girdim,
    uzanarak kentin kapılarının üstüne.
    sonra gevşetildi etrafımdaki zincirler
    ve yitirdim bilinen cinsimi ve son görünüşümü.
    adem benim solumdaydı
    ve havva sağımdaydı,
    her ikisinin de mantık dünyasıyla uyumsuzlukları yüzünden.
    kollarımızı birlikte birleştirdik
    ve güneş altında gezinti yaptık.
    artık bir kadın değildim,
    bir şey ya da diğeri değildim

    ah kudüs’ün kızları,
    kral beni odasına getirdi.
    karayım ve güzelim.
    açıyorum ve soyunuyorum.
    kollarım ya da bacaklarım yok
    bir balık gibi bütün bir deriyim
    artık bir kadın değilim
    isa’nın bir erkek olmadığı gibi.

    Anne sexton.
  18. 111
    Asaf Halet Çelebi'den...

    İbrâhîm

    İçimdeki putları devir
    Elindeki baltayla
    Kırılan putların yerine
    Yenilerini koyan kim

    Güneş buzdan evimi yıktı
    Koca buzlar düştü
    Putların boyunları kırıldı
    İbrâhîm
    Güneşi evime sokan kim

    Asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
    Buhtunnasır put yaptı
    Ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
    Güzeller bende kaldı
    İbrâhîm
    Gönlümü put sanıp da kıran kim

    nasıl olurdu bu kelimeler bu şekilde toparlanabilir, yazılabilir benim aklım almıyor...
  19. 112
    "Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
    Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
    Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
    Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
    Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
    Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

    Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

    Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
    Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
    Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
    Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
    Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
    Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
    Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
    Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
    Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
    Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
    Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
    Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
    Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
    Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
    Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
    Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
    Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
    Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
    Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
    Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
    Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
    Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

    Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
    Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
    Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
    Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil."

    ahmet telli - çocuksun sen 1
  20. 113
    maviye
    maviye çalar gözlerin.
    yangın mavisine
    rüzgarda asi
    körsem,
    senden gayrısına yoksam,
    bozuksam,
    can benim, düş benim,
    ellere nesi?
    hadi gel,
    ay karanlık...

    itten aç,
    yılandan çıplak.
    vurgun ve bela
    geliş durmuşsam kapına
    var mı ki doymazlığım?
    ille de ille
    sevmelerim.
    sevmelerim gibisi?
    oturmuş yazıcılar 
    fermanım yazar
    n'olur gel,
    ay karanlık...

    dört yanım puşt zulası,
    dost yüzlü,
    dost gülücüklü
    cigaramdan yanar.
    alnım öperler,
    suskun, hayın, çıyansı.
    dört yanım puşt zulası,
    dönerim dönerim çıkmaz.
    ey leylim gecede ölesim tutmuş,
    etme gel,
    ay karanlık...
  21. 114
    (bkz: gülce)

    Uçurumun kenarındayım hızır
    Ulu dilber kalesinin burcunda
    Muhteşem belaya nazır
    Topuklarım boşluğun avcunda
    Derin yar adımı çağırır
    Dikildim parmaklarımın ucunda
    Bir gamzelik rüzgâr yetecek
    Ha itti beni, ha itecek
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Civan hazır
    Divan hazır
    Ferman hazır
    Kurban hazır

    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Güzelliğin zulme çaldığı sınır
    Başım döner, beynim bulanır
    El etmez
    Gel etmez
    Gülce'm uzaktan dolanır
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Gülce bir davet
    Mecaz değil
    Maraz değil
    Gülce bir afet
    Peri değil
    Huri değil
    Gülce beyaz sihir
    Gülce ölümcül naz
    Buram buram zehir
    Yar yüzünde infaz

    Bir gamzelik rüzgâr yetecek
    Ha itti beni, ha itecek
    Güzelliğin zulme çaldığı sınır
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Ben fakir
    En hakir
    Bin taksir
    Ateşten
    Kalleşten
    Mızrakla gürzden
    Dabbetülarz'dan
    Deccal’dan, yedi düvelden
    Korku nedir bilmeyen ben
    Tir tir titriyorum Gülce’den
    Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
    Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
    Saniyeler gözlerimde birer can
    Her saniyede bir can veriyorum
  22. 115
    Ölüyorum tanrım
    Bu da oldu işte.

    Her ölüm erken ölümdür
    Biliyorum tanrım.

    Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
    Fena değildir...

    Üstü kalsın...

    CEMAL SÜREYA
  23. 116
    Ah biliyorum güç gelecek sizlere 
    Ama artık gitmek geliyor içimden 
    Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden 
    Dönüşü olmayan yerlere...

    Ataol behramoğlu
  24. 117
    Güneş altında söylenmedik söz yokmuş..
    Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi..
    Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz..
    Bende söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde..
    Hiç bir biçim kalmamış dünyada denenmedik...
    Bende susuyorum sevgimi saklayıp içimde....
    Duyuyorsun değilmi suskunluğumu nasıl haykırıyor...
    Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim ...
    Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde .....
    Aziz Nesin
  25. 118
    Yaşamak

    Biliyorum, kolay değil yaşamak,
    Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
    Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
    Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
    Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
    Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...
    -Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
    Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

    Biliyorum, kolay değil yaşamak;
    Ama işte
    Bir ölünün hala yatağı sıcak,
    Birinin saati işliyor kolunda.
    Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
    Ölmek de değil;

    Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
    -orhan veli kanık-

    -ciddi