26
Geçip gitmiş günler gelin
rakı için sarhoş olun
ıslıkla bir şeyler çalın
geberiyorum kederden.
İlerdeki güzel günler
beni görmeyecek onlar
bari selam yollasınlar
geberiyorum kederden.
Başladığım bugünkü gün
yarıda kalabilirsin,
geceye varmadan yahut
çok büyük olabilirsin.
nazım hikmet ran...
27
bu kadının şiirlerini okuyunca kanserden değil de sevmekten öldüğüne inanıyorum.
sonlarımız aynı olacak gibi.
"sen hep gülerdin oysa, gülüverirdin
bir bakardım eğilmiş su içiyor
gamzelerinden kuşlar."
didem madak
28
"sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun, ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.
sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
incinirsin.
sana gitme demeyeceğim
ama gitme, lavinia
adını gizleyeceğim.
sen de bilme, lavinia."
özdemir asaf
29
anlaşılan bu gece melankolik sarhoş dolu sözlük.
bir tane daha düşelim o halde;
Sarardın üzüntüden, üç gün ağladın
baktım gözlerine şıçramış halkın gözleri
incesin
bardakta bir karanfile benzemiyor inceliğin
serçeler sekmiyor hayır, dudaklarında
ham demirden bir çanakta dövülmüş otlar olur
ısınmış taşlar olur yazları geceleyin
sazlar
kanımda Çiçek Dağı'nı vurur
doldurur öylece göz yerlerimi inceliğin
Tenimde iz bırakmış kar kokusu
terli, muğlak adamların hevesleriyle
harman edilmiş tenim
sevinçler artırmışım çiçekli
ve çiçeksiz bütün dağlardan.
Sarhoşken bağrıma akıtılan yıldızlar
özümü çekip ayırmış avuntulardan.
Şimdi sana bakıyorum, kalabalık gözlerin
ağlamasan bizi utandıracak sanki dünya
Valentina Tereşkova
ve çekik gözlü kadın komandolar
çünkü üç gün beslendiler senin gözyaşlarınla.
Sen ağlarken azığımız çoğaldı
elledik halkın ağrılarını cesurca
ağlamasan
kök inatla kavramıyor toprağı
boş umutlar içinde pervasız büyüyor kir
ağlıyorsun ihanete karşı şavkıyor pıçak
bir pıçak ki sevgilim, Sürmene işidir.
Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
üzgün, kara, ayaklanmaya hazır
ben yaralar kuşanıp katılırım onlara
onlara katılırım yedek mermi ve şarkılar alarak
seni alırım sonra her bir yanım çağıldar
bir oyuna kalkarız sıkılmış yumruklarla
yazarız duvarlara fırtınalı yazılar.
Bir gün burda, bu kalktığımız yerde
kendini yaşamakla taşıran bir güneş kabarcığı
zonklayan bir atardamar olduğu anlaşılır
el tutuşmuş çocuklar ki o zaman
senin gözyaşlarını heyecanla kapışır.
ismet özel
30
Gün olur alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Herbir tüylerinde ayrı telaş!..
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş
Gün olur, deli gibi...
orhan veli- gün olur
şiirlerim bitti ben gidiyorum.
31
bir kadın olmaktan bıktım,
bıktım kaşıklardan ve postadan,
bıktım ağzımdan ve göğüslerimden
bıktım kozmetiklerden ve ipeklilerden.
hâlâ masamda oturan adamlar vardı,
sunduğum çanağın etrafını çevrelemiş.
çanak doluydu mor üzümlerle
ve kokusundan dolayı sinekler üşüştü
ve babam bile geldi beyaz kemiğiyle.
ama cinsiyetle ilgili şeylerden bıktım.
geçen gece bir düş gördüm
ve ona dedim ki…
“sen cevapsın.
sen kocamdan ve babamdan çok yaşayacaksın.”
zincirlerden yapılmış bir kent vardı o düşte
jan d’arc’un ölüme erkek giysileriyle götürüldüğü
ve meleklerin doğasının anlaşılmaz olduğu yerde,
ikisinden hiçbiri aynı cinsten yaratılmamıştı,
birisi bir burunla, birisi elinde bir kulakla,
birisi bir yıldız çiğnedi ve yörüngesini kayıt etti,
her biri kendine boyun eğen bir şiir gibi,
tanrı’nın işlevlerini yerine getirdi,
bir insandan farklı olarak.
“sen cevapsın,”
dedim ve girdim,
uzanarak kentin kapılarının üstüne.
sonra gevşetildi etrafımdaki zincirler
ve yitirdim bilinen cinsimi ve son görünüşümü.
adem benim solumdaydı
ve havva sağımdaydı,
her ikisinin de mantık dünyasıyla uyumsuzlukları yüzünden.
kollarımızı birlikte birleştirdik
ve güneş altında gezinti yaptık.
artık bir kadın değildim,
bir şey ya da diğeri değildim
ah kudüs’ün kızları,
kral beni odasına getirdi.
karayım ve güzelim.
açıyorum ve soyunuyorum.
kollarım ya da bacaklarım yok
bir balık gibi bütün bir deriyim
artık bir kadın değilim
isa’nın bir erkek olmadığı gibi.
Anne sexton.
32
"....
Biliyor musun bir şey oluyor burada. Garip bir şey.
Bulanık bir suda yokoluş gibi.
Gözlerimde beyaz kelebekler uçuşuyor
ve beni kendime getiriyorlar yavaşça
beyaz odalarda...
Unutuşum başka bir sendi. Ben ölüyordum Tropiko.
Unutuşun beyaz romansıyla ölüyordum.
Söyleyecek başka bir şeyim yok artık.
Unutmak istemiyordum oysa.
Güzel kalan yaralar da vardır çünkü...
Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.
Hiç unutmayan kadınlar vardır... limon kokulu...
herşeye rağmen... yağmur kalan kadınlar vardır...
Ben iyiyim şimdi. Sen nasılsın?"
lale müldür
33
Aşkın Radyoaktivitesi
Aşkı duydum mu bir başıma kalıyorum
Kasıklarımı ovuyorum bir güzel
En küçükleri var ya ayak parmaklarımın
İlk peşin onları görüyorum.
Bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde
Çoğu zaman gün ışığında seçtiğim
Tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında
Saçlarım kapkalın geliyor elime.
Gündüzün, ama tam gündüzün oluyor bu iş
Kirlerim, pis kokularım bellıyken iyice
Soluyup dururken, birşeyler geçirirken aklımdan
Uzanıp kalıyorum ta pencerenin dibinde.
Yukarıyı düşünüyorum, bir aşağı katta oluşumdan
Dört duvar, bir buz dolabı, naylona benzer bir gök
Bütün o zehir gibiliği soğumus seylerin
Anlıyorum bir aşk akımıdır dolanıyor üstümde.
Durmadan aşklanıyorum ama hep böyle
Karanfiller gibi taze omzum, dizlerim, ayaklarım
Toplanıp gidiyor derken o deli fişek şey
Gün gibi parlıyor tırnaklarım.
Edip Cansever
34
BİR AYRILIŞ HİKAYESİ
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini...
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...
N.Hikmet
35
Strephon kissed me in the spring,
Robin in the fall,
But Colin only looked at me
And never kissed at all.
Strephon's kiss was lost in jest,
Robin's lost in play,
But the kiss in Colin's eyes
Haunts me night and day.
sara teasdale
36
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin
Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin
Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın 'merhaba' demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin
Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin
Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin
Ahmet telli
37
ne mutlu ki bize insan olmusuz.
insan sevgisini gerçek bilmişiz.
insanın dalında açıp gülmüşüz
muhabbet insana, insan olana.
38
Bekle dedi gitti
Ben beklemedim
O da gelmedi
Ölüm gibi birşey oldu ama
Kimse ölmedi.
39
Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.
Öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
Gözümde canlanırdı eşkiya masalları.
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
Görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
Kafada çelik gibi fikirler dursa bile
Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:
Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.
Öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
Sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
Silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
En alçak tekmelerle beni yere devirdi.
Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.
Öyle günler gördüm ki, tabanca sakağımda
Tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
Sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
Tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
Parmağım istemedi tetiğini çekmeyi
Bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.
Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur
Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
Gözyaşları içinde seneler yürür gider.
Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.
Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
Sabahattin Ali
40
madem iyisin
anladık iyisin,
ama neye yarıyor iyiliğin.
seni kimse satın alamaz,
eve düşen yıldırım da
satın alınmaz
anladık dediğin dedik,
ama dediğin ne?
doğrusun, söylersin düşündüğünü,
ama düşündüğün ne?
yüreklisin,
kime karşı?
akıllısın,
yararı kime?
gözetmezsin kendi çıkarını,
peki gözettiğin kimin ki?
dostluğuna diyecek yok ya,
dostların kimler?
şimdi bizi iyi dinle:
düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.
Bertold Brecht
41
Asaf Halet Çelebi'den...
İbrâhîm
İçimdeki putları devir
Elindeki baltayla
Kırılan putların yerine
Yenilerini koyan kim
Güneş buzdan evimi yıktı
Koca buzlar düştü
Putların boyunları kırıldı
İbrâhîm
Güneşi evime sokan kim
Asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
Buhtunnasır put yaptı
Ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
Güzeller bende kaldı
İbrâhîm
Gönlümü put sanıp da kıran kim
nasıl olurdu bu kelimeler bu şekilde toparlanabilir, yazılabilir benim aklım almıyor...
42
Karanlığın tavanı,
İçindedir insanın.
Bak kapa gözünü,
Düşecek misin?
43
seri ılık oy veren ibneye ithaf olunur;
yazarlığın son noktası, dibisin,
bu sözlüğün kozalağı gibisin,
bilen bilir, bilmeyenler ne bilsin,
fark etmeden yamacından fırtarım,
senin o butonunu yırtarım.
kafan eser terk edersin başlığı,
patlatırsın pilavlıda mayını,
veremedim o ağzının payını,
fark etmeden yamacından fırtarım,
senin o butonunu yırtarım.
ılık, seni sakalından dolarım,
siyaha dokunmam beyazları yolarım,
ılık suylan yıkar namazını kılarım,
fark etmeden yamacından fırtarım,
senin o butonunu yırtarım.
44
ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
günlere geldim bunu bana öğretmediniz
hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı
ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
bunu bana söylemediniz
insanlar havada uçtu ama yerde öldüler
bunu bana öğretmediniz
kardeşim ibrahim bana mermer putları
nasıl devireceğimi öğretmişti
ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz
bir kentten daha geçtim
buğdayları yakıyorlardı
yedikleri pirinçti
birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı
sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı
pirinçler gibi çoğalıyorlardı
atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum
öpüp çıkıp gittim yelelerini
sezai karakoç
hızırla kırk saat 2
45
Sarhoşum çok şükür dilediğim kadar
Bir ben yok artık benden içeri
Onunla göz göze diz dizeyiz
Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş
Çok şükür bir bizeyiz.
Sarhoşum
Caddenin göbeğine oturmuşum
Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim
Nara atabilirim
Kem gözler umurumda değil
Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum.
Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş
Doğrudur
Bırakın bağırayım avazım çıktığı kadar
Görüp göreceğim rahmet budur.
Bedri Rahmi Eyüboğlu -sarhoşum
46
Ben Yine Salağı Oynayacağım
Biliyorum,
Ben yine salağı oynayacağım.
Gidişin habersiz;
Dönüşün de habersiz olacak.
Göremeyeceğim her köşe başında artık
Deprem gibi bakan;
Bakışıyla felç eden gözlerini.
Küçük kentlerin sevdaları acılı oluyordu;
Her köşe başında görmek seni.
Artık canımı yakmayacak minibüs durakları,
Caddede yürürken,
Minibüs beklerken,
Umut veren gözlerinle - gülüşünle
Göremeyeceğim seni.
Biliyorum,
Ben yine salağı oynayacağım.
Sen giderken bakamayacağım ardından,
Ne zaman gittiğini bilip de;
Yollayamayacağım peşinden yaşlarımı.
Sonra okuldan eve; evden garaja giden
Ömrümün en sakat yolumu koşacağım.
Biliyorum,
Ben yine salağı oynayacağım.
Sonra vokal yapacağım
Bütün zeybek türkülerine.
Siyah dediğim anda,
Yeşil olan gözlerine ağlayacağım;
Benden iki mercek büyük olan gözlerine.
Biliyorum, ben şu an salağı oynuyorum.
47
zar tutuyorsun ey hayat bu kaçıncı sevgili
yanlış ata oynamışım gözlerim öyle dedi.
pır pır diye ses çıkardı yürürken yüreğimden
denizleri sulardım tozmasın diye deniz
sporu çok severdim çiçeğe yem vermeyi
kuşlara binerdim ve kaçardım basından
bak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyi
ziyan eden de bendim hem de hiç sıkılmadan.
güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem:
eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş
Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş
keşke biraz ölmesem.
Tenekeci
49
...
Kıyamet oyunu pazarlayan görevlilerin,
Çocuk doğurma iştahında, kabarır savaş.
Muhtaç,
Ve ilintilerindeki çıkmazın koca ağzında, lezzetsin.
Kumarın içinde yüzen balıkların,
Aşka tapuladıkları mallara, fetiş tapınmaları.
Savaş, hangi makineye erktir?
Paranın paylaşamadığı peygamberlerin renklerinde çoğalan borsa hızı.
...
Görme beni, bu sahte rakamların arasında.
Ona karşı sonsuz bağlıyken, aldanmışçasına gidiyorum.
Kaç ölünün yüzünü giymiş, yaşıyorum bu suratla.
Huzurlu korkular seçip, bakacağım gözlerinize.
Aynı ve başka.
-ibrahim algan
50
maykıl ceksın gelse yanıma şu an farketmemiş gibi yaparım, gidip de imza falan istemem
yarim dürümü hatalı saranda etler döküldü ziyan oldu bir sonbahar akşamı
üste para verseler kırlent almam evime
geceleyin gündüz tarifesi açmayan taksiciler sizedir sözüm, arada bir kıyak yapsaniz ne olur iki gözüm
gözleri fettan gelin, kaşları keman gelin, sen niye ellerin oldun ha götüne koduum gelin?
çüküm arkadaşlarınkinden küçük diye arkadaş muhabbetlerinde hiç sesimi çıkarmıyom, içime atıyom, bi gün patlarsam şaşarsın liselim
küçükken dayım almanyadan jelibon şeker getirdiydi, askere gidene kadar yimedim.
↑