kayıt

geceye bir şiir bırak

  1. 26
    Geçip gitmiş günler gelin
    rakı için sarhoş olun
    ıslıkla bir şeyler çalın
    geberiyorum kederden.

    İlerdeki güzel günler
    beni görmeyecek onlar
    bari selam yollasınlar
    geberiyorum kederden.

    Başladığım bugünkü gün
    yarıda kalabilirsin,
    geceye varmadan yahut
    çok büyük olabilirsin.

    nazım hikmet ran...
  2. 27

    bu kadının şiirlerini okuyunca kanserden değil de sevmekten öldüğüne inanıyorum.
    sonlarımız aynı olacak gibi.

    "sen hep gülerdin oysa, gülüverirdin
    bir bakardım eğilmiş su içiyor
    gamzelerinden kuşlar."

    didem madak
  3. 28
    "sana gitme demeyeceğim.
    üşüyorsun, ceketimi al.
    günün en güzel saatleri bunlar.
    yanımda kal.

    sana gitme demeyeceğim.
    gene de sen bilirsin.
    yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
    incinirsin.

    sana gitme demeyeceğim
    ama gitme, lavinia
    adını gizleyeceğim.
    sen de bilme, lavinia."

    özdemir asaf
  4. 29
    anlaşılan bu gece melankolik sarhoş dolu sözlük.

    bir tane daha düşelim o halde;

    Sarardın üzüntüden, üç gün ağladın
    baktım gözlerine şıçramış halkın gözleri
    incesin
    bardakta bir karanfile benzemiyor inceliğin
    serçeler sekmiyor hayır, dudaklarında
    ham demirden bir çanakta dövülmüş otlar olur
    ısınmış taşlar olur yazları geceleyin
    sazlar
    kanımda Çiçek Dağı'nı vurur
    doldurur öylece göz yerlerimi inceliğin

    Tenimde iz bırakmış kar kokusu
    terli, muğlak adamların hevesleriyle
    harman edilmiş tenim
    sevinçler artırmışım çiçekli
    ve çiçeksiz bütün dağlardan.
    Sarhoşken bağrıma akıtılan yıldızlar
    özümü çekip ayırmış avuntulardan.
    Şimdi sana bakıyorum, kalabalık gözlerin
    ağlamasan bizi utandıracak sanki dünya
    Valentina Tereşkova
    ve çekik gözlü kadın komandolar
    çünkü üç gün beslendiler senin gözyaşlarınla.

    Sen ağlarken azığımız çoğaldı
    elledik halkın ağrılarını cesurca
    ağlamasan
    kök inatla kavramıyor toprağı
    boş umutlar içinde pervasız büyüyor kir
    ağlıyorsun ihanete karşı şavkıyor pıçak
    bir pıçak ki sevgilim, Sürmene işidir.

    Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
    üzgün, kara, ayaklanmaya hazır
    ben yaralar kuşanıp katılırım onlara
    onlara katılırım yedek mermi ve şarkılar alarak
    seni alırım sonra her bir yanım çağıldar
    bir oyuna kalkarız sıkılmış yumruklarla
    yazarız duvarlara fırtınalı yazılar.
    Bir gün burda, bu kalktığımız yerde
    kendini yaşamakla taşıran bir güneş kabarcığı
    zonklayan bir atardamar olduğu anlaşılır
    el tutuşmuş çocuklar ki o zaman
    senin gözyaşlarını heyecanla kapışır.

    ismet özel
  5. 30
    Gün olur alır başımı giderim,
    Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
    Şu ada senin, bu ada benim,
    Yelkovan kuşlarının peşi sıra.

    Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
    Çiçekler gürültüyle açar;
    Gürültüyle çıkar duman topraktan.

    Hele martılar, hele martılar,
    Herbir tüylerinde ayrı telaş!..

    Gün olur, başıma kadar mavi;
    Gün olur, başıma kadar güneş
    Gün olur, deli gibi...

    orhan veli- gün olur

    şiirlerim bitti ben gidiyorum.
  6. 31
    bir kadın olmaktan bıktım,
    bıktım kaşıklardan ve postadan,
    bıktım ağzımdan ve göğüslerimden
    bıktım kozmetiklerden ve ipeklilerden.
    hâlâ masamda oturan adamlar vardı,
    sunduğum çanağın etrafını çevrelemiş.
    çanak doluydu mor üzümlerle
    ve kokusundan dolayı sinekler üşüştü
    ve babam bile geldi beyaz kemiğiyle.
    ama cinsiyetle ilgili şeylerden bıktım.

    geçen gece bir düş gördüm
    ve ona dedim ki…
    “sen cevapsın.
    sen kocamdan ve babamdan çok yaşayacaksın.”
    zincirlerden yapılmış bir kent vardı o düşte
    jan d’arc’un ölüme erkek giysileriyle götürüldüğü
    ve meleklerin doğasının anlaşılmaz olduğu yerde,
    ikisinden hiçbiri aynı cinsten yaratılmamıştı,
    birisi bir burunla, birisi elinde bir kulakla,
    birisi bir yıldız çiğnedi ve yörüngesini kayıt etti,
    her biri kendine boyun eğen bir şiir gibi,
    tanrı’nın işlevlerini yerine getirdi,
    bir insandan farklı olarak.

    “sen cevapsın,”
    dedim ve girdim,
    uzanarak kentin kapılarının üstüne.
    sonra gevşetildi etrafımdaki zincirler
    ve yitirdim bilinen cinsimi ve son görünüşümü.
    adem benim solumdaydı
    ve havva sağımdaydı,
    her ikisinin de mantık dünyasıyla uyumsuzlukları yüzünden.
    kollarımızı birlikte birleştirdik
    ve güneş altında gezinti yaptık.
    artık bir kadın değildim,
    bir şey ya da diğeri değildim

    ah kudüs’ün kızları,
    kral beni odasına getirdi.
    karayım ve güzelim.
    açıyorum ve soyunuyorum.
    kollarım ya da bacaklarım yok
    bir balık gibi bütün bir deriyim
    artık bir kadın değilim
    isa’nın bir erkek olmadığı gibi.

    Anne sexton.
  7. 32
    "....

    Biliyor musun bir şey oluyor burada. Garip bir şey.
    Bulanık bir suda yokoluş gibi.
    Gözlerimde beyaz kelebekler uçuşuyor
    ve beni kendime getiriyorlar yavaşça
    beyaz odalarda...

    Unutuşum başka bir sendi. Ben ölüyordum Tropiko.
    Unutuşun beyaz romansıyla ölüyordum.
    Söyleyecek başka bir şeyim yok artık.
    Unutmak istemiyordum oysa.
    Güzel kalan yaralar da vardır çünkü...
    Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.
    Hiç unutmayan kadınlar vardır... limon kokulu...
    herşeye rağmen... yağmur kalan kadınlar vardır...

    Ben iyiyim şimdi. Sen nasılsın?"

    lale müldür
  8. 33
    Aşkın Radyoaktivitesi
    Aşkı duydum mu bir başıma kalıyorum
    Kasıklarımı ovuyorum bir güzel
    En küçükleri var ya ayak parmaklarımın
    İlk peşin onları görüyorum.

    Bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde
    Çoğu zaman gün ışığında seçtiğim
    Tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında
    Saçlarım kapkalın geliyor elime.

    Gündüzün, ama tam gündüzün oluyor bu iş
    Kirlerim, pis kokularım bellıyken iyice
    Soluyup dururken, birşeyler geçirirken aklımdan
    Uzanıp kalıyorum ta pencerenin dibinde.

    Yukarıyı düşünüyorum, bir aşağı katta oluşumdan
    Dört duvar, bir buz dolabı, naylona benzer bir gök
    Bütün o zehir gibiliği soğumus seylerin
    Anlıyorum bir aşk akımıdır dolanıyor üstümde.

    Durmadan aşklanıyorum ama hep böyle
    Karanfiller gibi taze omzum, dizlerim, ayaklarım
    Toplanıp gidiyor derken o deli fişek şey
    Gün gibi parlıyor tırnaklarım.

    Edip Cansever
  9. 34
    BİR AYRILIŞ HİKAYESİ
    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya
    çıldırasıya...
    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    yüzde hudutsuz kere yüz...
    Kadın erkeğe dedi ki:
    -Baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    Şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
    Ve ben artık
    biliyorum:
    Toprağın -
    yüzü güneşli bir ana gibi -
    en son en güzel çocuğunu emzirdiğini...
    Fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olan parmaklarına
    başımı kurtarmam kabil
    değil!
    Sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak...
    Sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak...
    Kadın sustu.
    SARILDILAR
    Bir kitap düştü yere...
    Kapandı bir pencere...
    AYRILDILAR...

    N.Hikmet
  10. 35
    Strephon kissed me in the spring,
    Robin in the fall,
    But Colin only looked at me
    And never kissed at all.

    Strephon's kiss was lost in jest,
    Robin's lost in play,
    But the kiss in Colin's eyes
    Haunts me night and day.

    sara teasdale
  11. 36
    Sımsıcak konuşurdun konuşunca
    ırmak gibi rüzgar gibi konuşurdun
    yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
    çiğdemler güller mor menevşeler açardı
    Sımsıcak konuşurdun konuşunca
    Hâlâ koynumda resmin

    Dağları anlatırdın ve dostluğu
    bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
    Sesini duymasam çölleşirdi dünya
    dağlar yarılır ırmaklar kururdu
    bulutlar çökerdi yüreğime
    Hâlâ koynumda resmin

    Gün akşam olur elinde kitaplar
    ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
    bir kez bile unutmadın 'merhaba' demeyi
    ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
    bir dostun vurulduğu gün
    Hâlâ koynumda resmin

    Kaç mevsim kırlara çıkıp
    çiçekler topladık mezarlar için
    Belki ürküttük tarla kuşlarını
    belki kurdu kuşu ürküttük
    ama aşkı ürkütmedik hiç
    Hâlâ koynumda resmin

    Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
    sımsıcak ve biraz boynu bükük
    Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
    yasak bir kitap gibi durmaktadır
    ve firari bir sevda gibi
    Şimdi duvarlarda resmin

    Ahmet telli
  12. 37
    ne mutlu ki bize insan olmusuz.
    insan sevgisini gerçek bilmişiz.
    insanın dalında açıp gülmüşüz
    muhabbet insana, insan olana.
  13. 38
    Bekle dedi gitti
    Ben beklemedim
    O da gelmedi
    Ölüm gibi birşey oldu ama
    Kimse ölmedi.
  14. 39
    Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
    Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
    Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
    Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
    Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
    Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.

    Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
    Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.

    Öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
    Gözümde canlanırdı eşkiya masalları.
    Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
    Görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
    Kafada çelik gibi fikirler dursa bile
    Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:

    Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
    Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.

    Öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
    Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
    Bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
    Sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
    Silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
    En alçak tekmelerle beni yere devirdi.

    Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
    Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.

    Öyle günler gördüm ki, tabanca sakağımda
    Tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
    Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
    Sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
    Tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
    Parmağım istemedi tetiğini çekmeyi

    Bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
    Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.

    Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
    Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
    Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
    Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
    Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
    Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur

    Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
    Gözyaşları içinde seneler yürür gider.

    Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
    Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
    Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
    Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
    Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
    Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.

    Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
    Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.

    Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
    Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
    Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
    İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
    Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
    Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.

    Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
    Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.

    Sabahattin Ali
  15. 40
    madem iyisin
    anladık iyisin,
    ama neye yarıyor iyiliğin.

    seni kimse satın alamaz,
    eve düşen yıldırım da
    satın alınmaz
    anladık dediğin dedik,
    ama dediğin ne?
    doğrusun, söylersin düşündüğünü,
    ama düşündüğün ne?
    yüreklisin,
    kime karşı?
    akıllısın,
    yararı kime?
    gözetmezsin kendi çıkarını,
    peki gözettiğin kimin ki?
    dostluğuna diyecek yok ya,
    dostların kimler?

    şimdi bizi iyi dinle:
    düşmanımızsın sen bizim
    dikeceğiz seni bir duvarın dibine
    ama madem bir sürü iyi yönün var
    dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
    iyi tüfeklerden çıkan
    iyi kurşunlarla vuracağız seni
    sonra da gömeceğiz
    iyi bir kürekle
    iyi bir toprağa.

    Bertold Brecht
  16. 41
    Asaf Halet Çelebi'den...

    İbrâhîm

    İçimdeki putları devir
    Elindeki baltayla
    Kırılan putların yerine
    Yenilerini koyan kim

    Güneş buzdan evimi yıktı
    Koca buzlar düştü
    Putların boyunları kırıldı
    İbrâhîm
    Güneşi evime sokan kim

    Asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
    Buhtunnasır put yaptı
    Ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
    Güzeller bende kaldı
    İbrâhîm
    Gönlümü put sanıp da kıran kim

    nasıl olurdu bu kelimeler bu şekilde toparlanabilir, yazılabilir benim aklım almıyor...
  17. 42
    Karanlığın tavanı,
    İçindedir insanın.
    Bak kapa gözünü,
    Düşecek misin?
  18. 43
    seri ılık oy veren ibneye ithaf olunur;

    yazarlığın son noktası, dibisin,
    bu sözlüğün kozalağı gibisin,
    bilen bilir, bilmeyenler ne bilsin,
    fark etmeden yamacından fırtarım,
    senin o butonunu yırtarım.

    kafan eser terk edersin başlığı,
    patlatırsın pilavlıda mayını,
    veremedim o ağzının payını,
    fark etmeden yamacından fırtarım,
    senin o butonunu yırtarım.

    ılık, seni sakalından dolarım,
    siyaha dokunmam beyazları yolarım,
    ılık suylan yıkar namazını kılarım,
    fark etmeden yamacından fırtarım,
    senin o butonunu yırtarım.
  19. 44
    ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
    bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
    kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
    günlere geldim bunu bana öğretmediniz
    hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı
    ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
    bunu bana söylemediniz
    insanlar havada uçtu ama yerde öldüler
    bunu bana öğretmediniz
    kardeşim ibrahim bana mermer putları
    nasıl devireceğimi öğretmişti
    ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
    ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz
    bir kentten daha geçtim
    buğdayları yakıyorlardı
    yedikleri pirinçti
    birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı
    sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı
    pirinçler gibi çoğalıyorlardı
    atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum
    öpüp çıkıp gittim yelelerini

    sezai karakoç
    hızırla kırk saat 2
  20. 45
    Sarhoşum çok şükür dilediğim kadar
    Bir ben yok artık benden içeri
    Onunla göz göze diz dizeyiz
    Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş
    Çok şükür bir bizeyiz.

    Sarhoşum
    Caddenin göbeğine oturmuşum
    Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim
    Nara atabilirim
    Kem gözler umurumda değil
    Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum.

    Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş
    Doğrudur
    Bırakın bağırayım avazım çıktığı kadar
    Görüp göreceğim rahmet budur.

    Bedri Rahmi Eyüboğlu -sarhoşum
  21. 46
    Ben Yine Salağı Oynayacağım

    Biliyorum,
    Ben yine salağı oynayacağım.
    Gidişin habersiz;
    Dönüşün de habersiz olacak.
    Göremeyeceğim her köşe başında artık
    Deprem gibi bakan;
    Bakışıyla felç eden gözlerini.
    Küçük kentlerin sevdaları acılı oluyordu;
    Her köşe başında görmek seni.

    Artık canımı yakmayacak minibüs durakları,
    Caddede yürürken,
    Minibüs beklerken,
    Umut veren gözlerinle - gülüşünle
    Göremeyeceğim seni.

    Biliyorum,
    Ben yine salağı oynayacağım.
    Sen giderken bakamayacağım ardından,
    Ne zaman gittiğini bilip de;
    Yollayamayacağım peşinden yaşlarımı.
    Sonra okuldan eve; evden garaja giden
    Ömrümün en sakat yolumu koşacağım.

    Biliyorum,
    Ben yine salağı oynayacağım.
    Sonra vokal yapacağım
    Bütün zeybek türkülerine.
    Siyah dediğim anda,
    Yeşil olan gözlerine ağlayacağım;
    Benden iki mercek büyük olan gözlerine.
    Biliyorum, ben şu an salağı oynuyorum.
  22. 47
    zar tutuyorsun ey hayat bu kaçıncı sevgili
    yanlış ata oynamışım gözlerim öyle dedi.

    pır pır diye ses çıkardı yürürken yüreğimden
    denizleri sulardım tozmasın diye deniz
    sporu çok severdim çiçeğe yem vermeyi
    kuşlara binerdim ve kaçardım basından
    bak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyi
    ziyan eden de bendim hem de hiç sıkılmadan.

    güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem:
    eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş
    Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş
    keşke biraz ölmesem.

    Tenekeci
  23. 48
    www.listemiste.com/...
  24. 49
    ...
    Kıyamet oyunu pazarlayan görevlilerin,
    Çocuk doğurma iştahında, kabarır savaş.
    Muhtaç,
    Ve ilintilerindeki çıkmazın koca ağzında, lezzetsin.
    Kumarın içinde yüzen balıkların,
    Aşka tapuladıkları mallara, fetiş tapınmaları.
    Savaş, hangi makineye erktir?
    Paranın paylaşamadığı peygamberlerin renklerinde çoğalan borsa hızı.
    ...
    Görme beni, bu sahte rakamların arasında.
    Ona karşı sonsuz bağlıyken, aldanmışçasına gidiyorum.
    Kaç ölünün yüzünü giymiş, yaşıyorum bu suratla.
    Huzurlu korkular seçip, bakacağım gözlerinize.
    Aynı ve başka.

    -ibrahim algan
  25. 50
    maykıl ceksın gelse yanıma şu an farketmemiş gibi yaparım, gidip de imza falan istemem

    yarim dürümü hatalı saranda etler döküldü ziyan oldu bir sonbahar akşamı

    üste para verseler kırlent almam evime

    geceleyin gündüz tarifesi açmayan taksiciler sizedir sözüm, arada bir kıyak yapsaniz ne olur iki gözüm

    gözleri fettan gelin, kaşları keman gelin, sen niye ellerin oldun ha götüne koduum gelin?

    çüküm arkadaşlarınkinden küçük diye arkadaş muhabbetlerinde hiç sesimi çıkarmıyom, içime atıyom, bi gün patlarsam şaşarsın liselim

    küçükken dayım almanyadan jelibon şeker getirdiydi, askere gidene kadar yimedim.