kayıt

gecenin şiiri

  1. 26
    tanıdığım bir ağaç var
    etlik bağlarına yakın
    saadetin adını bile duymamış
    tanrının işine bakın.
    geceyi gündüzü biliyor
    dört mevsimi, rüzgarı, karı
    ay ışığına bayılıyor
    ama kötülemiyor karanlığı.
    ona bir kitap vereceğim
    rahatını kaçırmak için
    bir öğrenegörsün aşkı
    ağacı o vakit seyredin.
    Melih Cevdet Anday
  2. 27
    En gudubet ve nankör varlıklarsınız
    Rahat vermez, pislik yaparsınız
    Kusura bakmayın kinlendim azıcık
    Evrendeki en haysiyetsiz canlısınız
    Kimse küsmesin ama allah versin belanızı
  3. 28
    Canı cehenneme rahat uyuyanın
    Kapısını örtenin perdesini çekenin
    Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
    Duvarları ancak çarpınca görenin
    Canı cehenneme başkasının yangınıyla
    Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.
  4. 29
    i.hizliresim.com/...
  5. 30
    vocaroo.com/...

    Nazım hikmet'ten 'belki ben...' şiiri. Amatörce seslendirdim bakalım. Şiir severim ama pek şiir okuduğumu söyleyemem, hatta uzun yıllar sonra ilk okuduğum sesli şiirim diyebilirim. İyi dinlemeler :p
  6. 31
    A'nın bitişi B'ye umut veriyor,
    latin hurufu kullanan tüm coğrafyalarda
    zulüm ve masumiyet sırasıyla
    A'dan koparıyor kaygıyı
    elemi sormuyor bir durak sonraya
    sonraya sen giriyorsun başında bilgelik tacı ve kukuleta
    kapanmıyor düğme ve acı
    A'dan B'ye devroluyor bir yılbaşında
    Sadakat, ölüm ve sancı.
  7. 32
    Simsiyah
    Bembeyaz
    Bomboşum
    İster siyah tebeşirle çiz
    İster beyaz tebeşirle
    Nafile

    bedri rahmi eyüboğlu, nafile

    gecemin değil, hayatımın şiiridir.
  8. 33
    Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yani ağır bastığından.

    -nâzım hikmet ran, yaşamaya dair
  9. 34
    erkenden gelsin bu şiir geceye, boğazımda düğümlenen hıçkırlarıma, canım yanmasına rağmen sorun yok dememe ve hâlâ onunla konuşurken heyecanla atan kalbime...

    aramak... ömür boyunca aramak... yalnız seni aramak.. paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak. belki bu şehirde değilsin. ne çıkar? seni arıyorum ya. belki de aynı sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken. sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı... beni bekliyorsun yada bir başkasını, bir başkasını..

    hiç gel demeyeceğim sana.. aramak neredeyse ben oradayım. ayaklarım ne güne duruyor? yok yok birden karşıma çıkma. kaç saklan seni aramak istiyorum.
  10. 35
    Sevgilim kızma sakın ve lütfen yanlış anlama
    kırmızı rujunu sürünce paramın yetmediği elma şekerleri geliyor aklıma
    . sunay akın
  11. 36
    basit yaşayacaksın. basit
    mesela susayınca su içecek kadar basit...
    dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.
    tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
    tek bir düğme, tek bir cümle gibi...
    sevince lafı dolandırmadan söylediğin
    'seni seviyorum' gibi.
    basit bir öpücük yetecek sana...
    basit, sıcak bir öpücük;
    ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,
    tüm düşlerin.
    o öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
    öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
    kabak çekirdeği verecek sana
    rakamların veremediği mutluluğu.
    el yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
    en değerli kağıdın -hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
    iki harekette giyiniverecek,
    iki harekette soyunuvereceksin.
    kısacık olacak uyanman,
    ve yola çıkman arasında geçen süre;
    kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve
    yolculuklara çıkman arasında geçen süre.
    kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
    bakışların bile anlatabilecek kendini.
    beklentilerin de basit olacak:
    kaf dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
    bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
    ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz
    aşk romanını.
    pankreasının sağlığına dua edeceksin
    kapatırken gözlerini.
    zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
    bir kaşarlı tost olacak aradığın
    nasıl oturacağını
    bilemediğin sofrada,
    parmakların en kıymetli çatalın.
    yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık
    denklemleri.
    iskender'in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.
    bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
    kontrplak bir gitarda doğru basılmış bir 'fa diyez'in
    mutluluğunu.
    makyajı ilk 'a' sına kadar bilmen yetecek.
    temizlik kokacak en pahalı parfümün.
    'bilmiyorum' diyebileceksin bilmediğinde ve
    çok normal olacak 'onu da' bilemeyişin.
    tek dereden su getirmen yetecek,
    bir 'istemiyorum' diyebilmeye,
    ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.
    saatin, sadece saati gösterecek,
    telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,
    küçük bir not defteri olacak 'bilgini' en hızlı 'sayan'.
    basit yaşayacaksın, basit.
    sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
    basit...
  12. 37
    geceye şiir/3

    Sesimi alıp da kaybetse rüzgâr,
    Versem gözlerimi bir sonsuz renge!
    İçimde bir mahşer uğultusu var;
    Ruhumdur çağıran, tenimi cenge.

    Gözlerim bir kuyu, dilim kördüğüm,
    Bir görünmez âlem olsa gördüğüm;
    Mermer bir kabuğa girip, ördüğüm,
    Kapansam içimden gelen âhenge…

    *necip fazıl kısakürek
  13. 38
    Sabah velilerin topuk sesleriyle uyanırım,
    İşe gider çantalar, mataralar, önlükler
    Şu kedilerden bıktım değiştirelim baharda
    Daha güzel değil mi mürekkep yalamış fareler?
  14. 39
    kimi sevsem sensin / hayret
    sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
    gözleri maviyken yaprak yeşili
    senin sesinle konuşuyor elbet
    yarım bakışları o kadar tehlikeli
    senin sigaranı senin gibi içiyor
    kimi sevsem sensin / hayret
    senden nedense vazgeçilemiyor

    her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
    sarışın başladığım esmer bitiyor
    anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
    dudakları keskin kırmızı jilet
    bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
    gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
    kimi sevsem sensin / hayret
    kapıların kapalı girilemiyor

    kimi sevsem sensin / senden ibaret
    hepsini senin adınla çağırıyorum
    arkamdan şımarık gülüşüyorlar
    getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
    hani o sımsıcak iri çekirdekli
    senin gibi vahşi öpüşüyorlar
    kimi sevsem sensin / hayret
    in misin cin misin anlamıyorum
  15. 40
    ....
    Her şey oluyoruz bu hayatta
    Seven, sevilen, üzen, üzdüren.

    Bazen terk eden, edilen…Biliyorum çok şey oluyoruz ama…
    Nedense ikimiz “bir” olamıyoruz.
  16. 41
    durakta üç kişi
    adam kadın ve çocuk
    adamın elleri ceplerinde
    kadın çocuğun elini tutmuş

    adam hüzünlü
    hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
    kadın güzel
    güzel anılar gibi güzel

    çocuk
    güzel anılar gibi hüzünlü
    hüzünlü şarkılar gibi güzel.
  17. 42
    ....
    Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
    Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse,
    Yılların içimde bıraktıklarını...

    (bkz: acılar denizi ).
  18. 43
    hayat
    gül kokulu bir sağanak yine

    gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı
    ne varsa uçurumlar eşiğinde
    hüzünlerle yalpalayan ne varsa
    gözlerimin önünde

    ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
    birşeyler anlatmak istiyor hayat
    ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına
    gün batıyor
    gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım

    unutuyorum sevgilim suretini
    durgunluğun “niçin”di unutuyorum

    gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma
    umurumda değil ne yağmur ne ayaz
    ne de kerpiç kokusu havada
    unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor
    sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim
    geciken sabahlara koşuyor kuşlar
    gözlerimin önünde
    ve hayat gül kokulu bir sağanak yine

    yılmaz odabaşı.
  19. 44
    kod adı aşk

    bir istisnayım artık kuralı bozuyorum

    mışlı geçmiş bir şark çıbanıyım
    şimdi yaşamın yüzünde sızlıyor izim

    gündemde ilave tedbirler var, infaz bildirileri
    ecelimi bir hamaylı gibi boynumda taşıyorum
    potansiyel suçluyum, yasa da ceza da benim

    lanetlidir artık gözlerine mil çekmiş
    kurşun damlaları akıtmış kulaklarına
    kösnül kasıklarında yalaz, üstü başı kan
    şimdi isterik bir orospuyu oynuyor zaman

    bütün kapılara ayrılığın suretini astılar
    derme-çatma aşklar onarmaktan bitkinim
    dün erkendi, yarın gecikmiş sayılırım
    bir parça uçurum alıyorum terkime
    kutsuyorum yolları bir iklim bulmak için

    bozdum tüm oyunları şimdi satırbaşıyım
    sıcak uzun yazlardan, kış uykulardan
    sustukça derinleşen büyüyü bozdum
    karlar içinde yorgun bir selam gibi
    vakitsiz ve davetsiz giriyorum gecene
    gözlerinin sıcağına konuk et beni

    sonunda öğrendim konuşmayı, yürümeyi öğrendim
    geçtiğim tüm köprüleri yaktım, dönüş yok
    yollarla artık uğraklarla anlatırım kendimi
    içime akmıyor kanım, yaramı sevdim
    tazeleyin çoban ateşlerini ey ateş ustaları
    kavallarınıza yeni delikler açın
    emzirin sığınaklarımı uyak bulsun koyaklar

    yeni bir sayfa açtım işte ömrümü çiziyorum
    sensiz hiçbir şeyin hükmü yok benim için
    ölüm durmadan tazelese de hünerini
    yeni bir sayfa açtım kanımla yazıyorum artık
    kod adım aşk'tır
    ömrüm bu uzun hecenin ömrüne kayıtlıdır
    çünkü miladı yoktur kod adı aşk olanın
    ateşten gömlek giymiş bir şiirdir ülkesi

    a. hicri izgören
  20. 45
    "oral karanlıklarda
    somuruyorsun dalgamı
    ıslak gerçekliğinde
    emilen erkekliğim"

    kudurdu düşler - emilim (gırtlak ep, 1997)
  21. 46
    mataramda tuzlu su
    west indies, kızıl elma, itaki, maçin! 
    uzun yola çıkmaya hüküm giydim. 
    beyazların yöresinde nasibim kalmadı 
    yerlilerin topraklarına karşı suç işledim 
    zorbaların arasında tehlikeli bir nifak 
    uyrukların içinde uygunsuz biriyim
    vahşetim 
    beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı 
    kendime dünyada bir 
    acı kök tadı seçtim 
    yakın yerde soluklanacak gölge bana yok 
    uzun yola çıkmaya hüküm giydim. 

    uzak nedir? 
    kendinin bile ücrasında yasayan benim için 
    gidecek yer ne kadar uzak olabilir? 
    başım açık, saçlarımı ikiye 
    ortadan ayırdım 
    kimin ülkesinden geçsem 
    şakaklarımda dövmeler beni ele verecek 
    cesur ve onurlu diyecekler 
    halbukı suskun ve kederliyim 
    korsanlardan kaptığım gürlek nara 
    işime yaramıyor 
    rençberlerin o rahat 
    ve oturmus lehçesinden tiksinirim 
    boynumda 
    bana yargi yükleyenlerin 
    utançlarından yapılma mücevherler 
    sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin 
    mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok 
    uzun yola çıkmaya hüküm giydim. 

    bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum 
    görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta 
    askerken kantinden satın aldığım cep aynası 
    bazı geceler çıkarken 
    uçarı bir gülümseyişle takındığım musta 
    gibi lükslerim de burda kalacak 
    siparisi yargicilar tarafindan verilmis 
    bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya 
    taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım 
    burada bitti artık işim, ocağım yok 
    uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

    ismet özel
  22. 47
    ön edit: hala tam uyanamamış olmalıyım ki sabah saatlerinde gönderiyorum... bir sonraki geceye yazdım sayın.*

    can yücel'den gelsin:

    Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kâr sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,

    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    İşte budur hayat!
    İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin...
  23. 48
    denizin beklediği

    seni sevmek mor denizlerdi biraz
    ne kadar gidilse bir o kadar bitmeyen
    umutlar ve yıkışmalar ardında direnilen
    seni sevmek mevsimler içinde en güzel yaz

    seni sevmek yaşamanın aşılmaz büyüklüğü
    seni sevmek kan dolu yüzyılları korkutan
    ve sığınıp ılık kıyı kentlerine bir akşam
    seni sevmek çocukların düşlerinde gördüğü

    varılırdı daha saydam günlere isteseler
    isteseler yalnızlık giremezdi evlere
    seni sevmek bir kırlangıç olacak bekleseler
    ve uçacak durmadan adasız denizlere

    kim bulacak cam kırığı gözlerinde sevgimi
    sonra yalnız kalmak gibi yoksulca uğuldayan
    bütün okyanusların baş eğdiği tek kaptan
    sana verdim geç diye bütün denizlerimi

    afşar timuçin.
  24. 49
    iki sigaram kaldı bu gece için maviş anne 
    iki muhabbet kuşum. 
    iki kendim varmış maviş anne 
    biri benmişim, biri mutsuz 
    ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak? 
    dünyaya bile bir dünya anne lazım. 
    biri sen ol maviş anne, biri ben. 
    dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da 
    birlikte gidelim maviş anne 
    bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt, 
    şefkate söyle o da gelsin. 
    özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun 
    bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür 
    temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası... 
    hepsi, hepsi ninniyle büyür. 
    bilir misin maviş anne? 
    ben çekildiğim her fotoğrafta 
    defolu bir kelebek gibi çıkarım.
    mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı 
    kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı 
    sanırım ben assolist oldum maviş anne 
    şimdi mutluyum 
    geçmişini mi yok ettin kızım diye soran 
    bir babadan kurtuluşumu kutluyorum 
    babama söyle, o gelmesin maviş anne 
    birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla, 
    bir kırmızı battaniye, 
    onlara bir mutluluk çadırı yolla 
    sonra belki, ben de gelirim
    kuşlarımı da bırakayım gitsinler 
    dışarıda ölürler mi sence 
    postacı mektup bile getirmezse onlardan 
    ben bir anne gibi ağlarım sonra 
    bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne 
    ölürler yazık dışarıda! 
    onlar birer yıldız olursa 
    biri mavi, biri yeşil 
    ben onlara bakarım maviş anne.
    kalbimi de büyüttüm sonunda 
    artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa 
    kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara 
    öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın. 
    kalbim sanırım büyüyünce 
    sokaklarda ağlayan biri olacak 
    rezillik yani maviş anne! 
    kalbim komik kaçacak 
    kaçmaması için sen en iyisi kalbime de 
    benim serüvenimden bir yer ayırt 
    aman, mutsuz bir yer olmasın!
    iki sigaram kaldı bu gece için 
    yüzyıl yetecek çocukluğum, 
    iki muhabbet kuşum, 
    biraz da ateşim var. 
    dua ediyorum ateşe 
    vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece 
    dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne 
    aman umutsuz bir yer olmasın!
    iki kendim varmış maviş anne 
    biri benmişim biri mutsuz 
    ben ölürsem maviş anne, mutsuz için 
    dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al. 
    ben ölürsem mutsuza iyi bak! 

    didem madak
  25. 50
    Şu olsun:

    Gün eksilmesin penceremden

    Ne doğan güne hükmüm geçer,
    Ne halden anlayan bulunur;
    Ah aklımdan ölümüm geçer;
    Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

    Ve gönül Tanrısına der ki:
    - Pervam yok verdiğin elemden;
    Her mihnet kabulüm, yeter ki
    Gün eksilmesin penceremden!

    (bkz: cahit sıtkı tarancı)

    -ciddi