26
tanıdığım bir ağaç var
etlik bağlarına yakın
saadetin adını bile duymamış
tanrının işine bakın.
geceyi gündüzü biliyor
dört mevsimi, rüzgarı, karı
ay ışığına bayılıyor
ama kötülemiyor karanlığı.
ona bir kitap vereceğim
rahatını kaçırmak için
bir öğrenegörsün aşkı
ağacı o vakit seyredin.
Melih Cevdet Anday
27
En gudubet ve nankör varlıklarsınız
Rahat vermez, pislik yaparsınız
Kusura bakmayın kinlendim azıcık
Evrendeki en haysiyetsiz canlısınız
Kimse küsmesin ama allah versin belanızı
28
Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.
30
vocaroo.com/...
Nazım hikmet'ten 'belki ben...' şiiri. Amatörce seslendirdim bakalım. Şiir severim ama pek şiir okuduğumu söyleyemem, hatta uzun yıllar sonra ilk okuduğum sesli şiirim diyebilirim. İyi dinlemeler :p
31
A'nın bitişi B'ye umut veriyor,
latin hurufu kullanan tüm coğrafyalarda
zulüm ve masumiyet sırasıyla
A'dan koparıyor kaygıyı
elemi sormuyor bir durak sonraya
sonraya sen giriyorsun başında bilgelik tacı ve kukuleta
kapanmıyor düğme ve acı
A'dan B'ye devroluyor bir yılbaşında
Sadakat, ölüm ve sancı.
32
Simsiyah
Bembeyaz
Bomboşum
İster siyah tebeşirle çiz
İster beyaz tebeşirle
Nafile
bedri rahmi eyüboğlu, nafile
gecemin değil, hayatımın şiiridir.
33
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yani ağır bastığından.
-nâzım hikmet ran, yaşamaya dair
34
erkenden gelsin bu şiir geceye, boğazımda düğümlenen hıçkırlarıma, canım yanmasına rağmen sorun yok dememe ve hâlâ onunla konuşurken heyecanla atan kalbime...
aramak... ömür boyunca aramak... yalnız seni aramak.. paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak. belki bu şehirde değilsin. ne çıkar? seni arıyorum ya. belki de aynı sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken. sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı... beni bekliyorsun yada bir başkasını, bir başkasını..
hiç gel demeyeceğim sana.. aramak neredeyse ben oradayım. ayaklarım ne güne duruyor? yok yok birden karşıma çıkma. kaç saklan seni aramak istiyorum.
35
Sevgilim kızma sakın ve lütfen yanlış anlama
kırmızı rujunu sürünce paramın yetmediği elma şekerleri geliyor aklıma
. sunay akın
36
basit yaşayacaksın. basit
mesela susayınca su içecek kadar basit...
dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.
tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
tek bir düğme, tek bir cümle gibi...
sevince lafı dolandırmadan söylediğin
'seni seviyorum' gibi.
basit bir öpücük yetecek sana...
basit, sıcak bir öpücük;
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,
tüm düşlerin.
o öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.
kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu.
el yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın -hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
iki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
kısacık olacak uyanman,
ve yola çıkman arasında geçen süre;
kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve
yolculuklara çıkman arasında geçen süre.
kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.
beklentilerin de basit olacak:
kaf dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz
aşk romanını.
pankreasının sağlığına dua edeceksin
kapatırken gözlerini.
zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını
bilemediğin sofrada,
parmakların en kıymetli çatalın.
yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık
denklemleri.
iskender'in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.
bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda doğru basılmış bir 'fa diyez'in
mutluluğunu.
makyajı ilk 'a' sına kadar bilmen yetecek.
temizlik kokacak en pahalı parfümün.
'bilmiyorum' diyebileceksin bilmediğinde ve
çok normal olacak 'onu da' bilemeyişin.
tek dereden su getirmen yetecek,
bir 'istemiyorum' diyebilmeye,
ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.
saatin, sadece saati gösterecek,
telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,
küçük bir not defteri olacak 'bilgini' en hızlı 'sayan'.
basit yaşayacaksın, basit.
sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit...
37
geceye şiir/3
Sesimi alıp da kaybetse rüzgâr,
Versem gözlerimi bir sonsuz renge!
İçimde bir mahşer uğultusu var;
Ruhumdur çağıran, tenimi cenge.
Gözlerim bir kuyu, dilim kördüğüm,
Bir görünmez âlem olsa gördüğüm;
Mermer bir kabuğa girip, ördüğüm,
Kapansam içimden gelen âhenge…
*necip fazıl kısakürek
38
Sabah velilerin topuk sesleriyle uyanırım,
İşe gider çantalar, mataralar, önlükler
Şu kedilerden bıktım değiştirelim baharda
Daha güzel değil mi mürekkep yalamış fareler?
39
kimi sevsem sensin / hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor
her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor
kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum
40
....
Her şey oluyoruz bu hayatta
Seven, sevilen, üzen, üzdüren.
Bazen terk eden, edilen…Biliyorum çok şey oluyoruz ama…
Nedense ikimiz “bir” olamıyoruz.
41
durakta üç kişi
adam kadın ve çocuk
adamın elleri ceplerinde
kadın çocuğun elini tutmuş
adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
kadın güzel
güzel anılar gibi güzel
çocuk
güzel anılar gibi hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi güzel.
42
....
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse,
Yılların içimde bıraktıklarını...
(bkz: acılar denizi ).
43
hayat
gül kokulu bir sağanak yine
gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı
ne varsa uçurumlar eşiğinde
hüzünlerle yalpalayan ne varsa
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
birşeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına
gün batıyor
gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım
unutuyorum sevgilim suretini
durgunluğun “niçin”di unutuyorum
gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma
umurumda değil ne yağmur ne ayaz
ne de kerpiç kokusu havada
unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor
sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim
geciken sabahlara koşuyor kuşlar
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
yılmaz odabaşı.
44
kod adı aşk
bir istisnayım artık kuralı bozuyorum
mışlı geçmiş bir şark çıbanıyım
şimdi yaşamın yüzünde sızlıyor izim
gündemde ilave tedbirler var, infaz bildirileri
ecelimi bir hamaylı gibi boynumda taşıyorum
potansiyel suçluyum, yasa da ceza da benim
lanetlidir artık gözlerine mil çekmiş
kurşun damlaları akıtmış kulaklarına
kösnül kasıklarında yalaz, üstü başı kan
şimdi isterik bir orospuyu oynuyor zaman
bütün kapılara ayrılığın suretini astılar
derme-çatma aşklar onarmaktan bitkinim
dün erkendi, yarın gecikmiş sayılırım
bir parça uçurum alıyorum terkime
kutsuyorum yolları bir iklim bulmak için
bozdum tüm oyunları şimdi satırbaşıyım
sıcak uzun yazlardan, kış uykulardan
sustukça derinleşen büyüyü bozdum
karlar içinde yorgun bir selam gibi
vakitsiz ve davetsiz giriyorum gecene
gözlerinin sıcağına konuk et beni
sonunda öğrendim konuşmayı, yürümeyi öğrendim
geçtiğim tüm köprüleri yaktım, dönüş yok
yollarla artık uğraklarla anlatırım kendimi
içime akmıyor kanım, yaramı sevdim
tazeleyin çoban ateşlerini ey ateş ustaları
kavallarınıza yeni delikler açın
emzirin sığınaklarımı uyak bulsun koyaklar
yeni bir sayfa açtım işte ömrümü çiziyorum
sensiz hiçbir şeyin hükmü yok benim için
ölüm durmadan tazelese de hünerini
yeni bir sayfa açtım kanımla yazıyorum artık
kod adım aşk'tır
ömrüm bu uzun hecenin ömrüne kayıtlıdır
çünkü miladı yoktur kod adı aşk olanın
ateşten gömlek giymiş bir şiirdir ülkesi
a. hicri izgören
45
"oral karanlıklarda
somuruyorsun dalgamı
ıslak gerçekliğinde
emilen erkekliğim"
kudurdu düşler - emilim (gırtlak ep, 1997)
46
mataramda tuzlu su
west indies, kızıl elma, itaki, maçin!
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların içinde uygunsuz biriyim
vahşetim
beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı
kendime dünyada bir
acı kök tadı seçtim
yakın yerde soluklanacak gölge bana yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
uzak nedir?
kendinin bile ücrasında yasayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
başım açık, saçlarımı ikiye
ortadan ayırdım
kimin ülkesinden geçsem
şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbukı suskun ve kederliyim
korsanlardan kaptığım gürlek nara
işime yaramıyor
rençberlerin o rahat
ve oturmus lehçesinden tiksinirim
boynumda
bana yargi yükleyenlerin
utançlarından yapılma mücevherler
sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin
mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum
görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta
askerken kantinden satın aldığım cep aynası
bazı geceler çıkarken
uçarı bir gülümseyişle takındığım musta
gibi lükslerim de burda kalacak
siparisi yargicilar tarafindan verilmis
bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya
taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım
burada bitti artık işim, ocağım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
ismet özel
47
ön edit: hala tam uyanamamış olmalıyım ki sabah saatlerinde gönderiyorum... bir sonraki geceye yazdım sayın.*
can yücel'den gelsin:
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
48
denizin beklediği
seni sevmek mor denizlerdi biraz
ne kadar gidilse bir o kadar bitmeyen
umutlar ve yıkışmalar ardında direnilen
seni sevmek mevsimler içinde en güzel yaz
seni sevmek yaşamanın aşılmaz büyüklüğü
seni sevmek kan dolu yüzyılları korkutan
ve sığınıp ılık kıyı kentlerine bir akşam
seni sevmek çocukların düşlerinde gördüğü
varılırdı daha saydam günlere isteseler
isteseler yalnızlık giremezdi evlere
seni sevmek bir kırlangıç olacak bekleseler
ve uçacak durmadan adasız denizlere
kim bulacak cam kırığı gözlerinde sevgimi
sonra yalnız kalmak gibi yoksulca uğuldayan
bütün okyanusların baş eğdiği tek kaptan
sana verdim geç diye bütün denizlerimi
afşar timuçin.
49
iki sigaram kaldı bu gece için maviş anne
iki muhabbet kuşum.
iki kendim varmış maviş anne
biri benmişim, biri mutsuz
ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak?
dünyaya bile bir dünya anne lazım.
biri sen ol maviş anne, biri ben.
dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da
birlikte gidelim maviş anne
bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt,
şefkate söyle o da gelsin.
özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun
bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür
temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası...
hepsi, hepsi ninniyle büyür.
bilir misin maviş anne?
ben çekildiğim her fotoğrafta
defolu bir kelebek gibi çıkarım.
mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı
kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı
sanırım ben assolist oldum maviş anne
şimdi mutluyum
geçmişini mi yok ettin kızım diye soran
bir babadan kurtuluşumu kutluyorum
babama söyle, o gelmesin maviş anne
birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,
bir kırmızı battaniye,
onlara bir mutluluk çadırı yolla
sonra belki, ben de gelirim
kuşlarımı da bırakayım gitsinler
dışarıda ölürler mi sence
postacı mektup bile getirmezse onlardan
ben bir anne gibi ağlarım sonra
bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne
ölürler yazık dışarıda!
onlar birer yıldız olursa
biri mavi, biri yeşil
ben onlara bakarım maviş anne.
kalbimi de büyüttüm sonunda
artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa
kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara
öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın.
kalbim sanırım büyüyünce
sokaklarda ağlayan biri olacak
rezillik yani maviş anne!
kalbim komik kaçacak
kaçmaması için sen en iyisi kalbime de
benim serüvenimden bir yer ayırt
aman, mutsuz bir yer olmasın!
iki sigaram kaldı bu gece için
yüzyıl yetecek çocukluğum,
iki muhabbet kuşum,
biraz da ateşim var.
dua ediyorum ateşe
vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece
dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne
aman umutsuz bir yer olmasın!
iki kendim varmış maviş anne
biri benmişim biri mutsuz
ben ölürsem maviş anne, mutsuz için
dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
ben ölürsem mutsuza iyi bak!
didem madak
50
Şu olsun:
Gün eksilmesin penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
(bkz: cahit sıtkı tarancı)
-ciddi
↑