kayıt

tezer özlü

  1. 31
    'depresyonda olup olmadığımdan emin değilim. yani mutsuz değilim. ama mutlu da değilim. gün içinde espriler yapıp gülebilirim. fakat bazı geceler yalnız kaldığımda, nasıl hissedildiğini unuttum.' demiş baya iyi demiş.
  2. 30
    "
    ...
    günlerce kendi kendime mırıldanıyorum
    yazamıyorum
    bir araya getirdiğim harfler beni anlatmaktan uzak
    ...
    "
    bir şair.
  3. 29
    ismi sylvia plath ile anılınca ve de nilgün marmara ile
    bir denedim okumayı
    ve sanmıyorum bu kadar abartılacak kadar
    iyi yazdığını.
    intihar da edememiş zaten, pavase tapıcısı bir kadın işte.
  4. 28
    edebiyatımızın hüzünlü prensesidir.
    hüznün bana ağır geliyor prenses.
  5. 27
    ancak yazacak bir şeyi kalmayan yazarlar kendi iç dünyalarını yazılarına yansıtırlar, diyerek eleştirebileceğim yazar.
  6. 26
    Tezer özlüyü bazen oğuz atay’a çok benzetiyorum ikisini de çok seviyorum zaten şimdi yazarken içimi acıtan bir cümle ama intihar yakışıyor sanki tezer özlüye.
    ölüm düşüncesi izliyor beni.gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum.bunun belli bir nedeni yok.yaşansa da olur,yaşanmasa da.bir kaygı yalnız.beni,kendimi öldürmeye iten bir kaygı.

    HEp bi grilik var farklı bir ruh. Ona anlatacağım çok şey var.
  7. 25
    Sanki yazdıkları bugünden.

    Sadece virgül kullanma konusunda biraz cimri. Ölüme vurguları hayli hoşuma gitmişti. Her lafı öyle derin ki.

  8. 24
    Kendisini okudum, anlamadım. Teşekkürler.
  9. 23
    şimdi sen bir anısın. tenin herhangi bir yerde sürdürecek yaşamını. hiçbir sevginin ardından gidemem. sevgi inandırıcı değildir. düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir. ne denli düşünülürse o denli büyür. o denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. gerçekleştirilemez. soyutlaşır. ve hiçbir zaman bitmez. yaşam gibi. ölüm gibi.
  10. 22
    O, “ben”ini ararken kendini kazımaktan çekinmedi. Yerinde duramayan, kabına sığamayanlardandı. ömrü boyunca kimliği, burjuvalığı, kadınlığı ile hesaplaştı. Hiçbir yerli olmadı, hiçbir şeyi, hiç kimseyi sahiplenmedi ve kimsenin olmadı.

    Alabildiğine riyasız ve açık yürekliydi. Aklın ve deliliğin sınırlarında psikiyatri kliniklerinde gezinirken üzerine zorla giydirilmeye çalışılanları reddetti. Tıpkı ömrü boyunca tüm otoriteleri reddedeceği gibi.

    O şimdi belki de bir yerlerde kolayca uyum sağlayanlara, nerede, nasıl davranması gerektiğini bilenlere gülümseyerek el sallıyordur.

    "insanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. yazdıkları, okumak istedikleridir. sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir."
  11. 21
    ilk evliliğini adalet ağaoğlu'nun kardeşi, oyuncu ve yönetmen olan güner sümer'le yapmıştır. Çalkantılı evlilikleri sona erince ikinci kez evlenmeyi tercih eden özlü'nün ikinci eşi ünlü yönetmen erden kıral'dır. Ondan bir de kız çocuğu olmuştur. Kızının adını -çok sevdiği "deniz gezmiş"i yad etmek adına- "deniz" koymuştur. Son evliliğini ise "peter marti" ile yapan özlü, leyla erbil'e yazdığı mektuplarda artık huzuru bulduğunu anlatmıştır.

    intihara meyilli kişiliği ile tanınan özlü, genç yaşta yakalandığı kansere yenik düşmüştür.

    _____

    "- sensiz yaşayamam.
    - yaşarsın. herkes herkessiz yaşayabilir." (çocukluğumun soğuk geceleri)
  12. 20
    #1255358

  13. 19
    Cesare pavese'nin türkiye şubesi diye duymuştum zamanında. Anlamadığım, Cesare pavese kadın düşmanı, tezer özlü bir kadın. intihara meyilli falan diye herhalde.
  14. 18
    Muazzam bir tarza sahip yazardır.
    İnternette görmüştüm ve intihardan bahsettiğini öğrenince bir kitabını buldum ve biraz okudum.
    Sanki aklından geçen her şeyi yazmış gibi.

    Naçizane virgülden haberi olmadığını düşündüm çünkü bazı kısımlar yalnızca iki kelimelik cümleler halinde devam ediyordu.
    Babası ile ilgili birkaç kısım öyle güzel, öyle yaralayıcıydı ki...

    Sanki yıllar önce değil de daha bikaç gün önce yazmış gibiydi öykülerini, o kadar günceldi hala.

    Bitirmek kısmet olmadı ama en kısa zamanda buluşmayı beklediğim yazar.

    Çok çok hayran kaldığım kısımlardan birini Buraya yazmak istiyorum.

    "benim ninem ölmüyor.
    Oysa babam onun mezar masraflarını hazırladı
    Babamın mezar masraflarını hazırlamak da bana mı düşecek
    O zaman onu evde alıkoyacağım
    Günlük yaşantımı onunla birlikte sürdüreceğim
    Ona hikayeler okuyacağım
    O zaman beni daha iyi dinleyecek
    Düşünmeyecek
    Ve
    Konuşmayacak
    Bana umut dolu gözlerle bakmayacak
    İnsan ölülerin arasında ölünce yaşamamalı."
  15. 17
    ''Kimseden bir şey beklememeyi öğrendiğim gün, işte o zaman özgür olacağım.''
  16. 16
    ferit edgü'ye yazdığı bir mektubu okuduktan sonra, şunları yazmama, yaşamama sebep olmuş yazardır

    (…) teheccüd namazından sonra uyuyamadım. tespit ettiğim çirkinliği yok sayamadım. işlediğim günahtan ötürü kendimi affedemedim. kendimi affedemeyişimin çirkinliğini nasıl sergileyeceğimi düşünürken edebiyatla ilgilenmeye başladığımı hatırlayıp sustum. apaçık yatsı namazının sonuna sıkıştırdığım tövbem yetersiz(…) af dilemeyi beceremiyorum.

    kalp ile akıl varlığı ikiye yarmış, hangi yarımdayım. hangi yarım tam? tamlık hangi yarımlarla var? tamlığım yok, bunu biliyorum. işlediğim günahın beni zenginleştirdiğini düşünecek kadar ileri gidiyorum, bu ne kibir! hangi tamlık buna izin verebilir? kendimle şimdi ne yapabilirim? mümin, günahını beğenemez. onunla mücadele eder. yenilmişim kabul edemiyorum. gururumdan değil imanımdan. bu daha ağır. hiç kimseye devredilemez varoluş, ama ben hep bunu aramışım gibi, çok ayıp.

    kendi cümlelerimi ortadan kaldırmaya karar verdim. çirkindiler, insan içine çıkmayı hak etmiyorlardı. bir ateş bulursam içine atarım hemen, bulamazsam kendim bir ateş yakarım diye düşündüm. defterleri ayakkabılarımın üzerine koydum. vestiyerin altındaki dolaptan çıra, kibrit aldım. çıkacaktım dışarı. yok. hemen dışarı çıkmadım. hak etmiyordum hızı. yavaşladım, evdekileri rahatsız etmeden banyoya yürüdüm.

    dışarı çıktığımda üşüyüp iyice dirilmek için yüzüme su çarptım, havluya değmedim. hasbelkader yüzümün yansımasını gördüm aynada, (…) diyemedim. diyemezdim. (…) her şeyi diyemiyordum. yine de biliyordu. bunu bilmek daha da acıttı beni. evime misafir olan annem horluyordu. sağına çevirdim sesi kesildi. küçük kardeşim kulağında kulaklıkla uyumuş, ellemedim. uyusun.

    uykunun genişliği, rahatlığı, yüzüm ıslakken beni öyle daralttı: defterleri dürüp büküp hınçla ceketime sokuşturdum. gece çıkıyorsam ceketli olmalıydım. ceket, elbette gece elbisesi. botlarımı giyerken fark ettim: pijamalarım üzerimdeydi. dolaba koşup bir de hırka giydim üzerime. “böyle çık bakalım!” dedim. pijamanın paçalarını botlarımın içine sokuşturdum. hayır, asansöre binmedim. ağır ağır indim merdiven basamaklarını, ahmet haşim de bu aynalı inişte yanımdaydı. hissettim. sokağa çıkınca ceketimin önünü şu gece tecrübesine duyduğum saygıdan ilikleyip yürümeye başladım. görseydiniz deli diyebilirdiniz. görmenizi dert etmedim.

    elimde kendimi güvende hissetmek için iki şey vardı, biri bir kitap, adı: “her şeyin sonundayım” diğeri dönüşte hiç kimseyi rahatsız etmemek için yanıma aldığım anahtarlık. boynumda cevşen takılı, bir de bana inanan bir insanın yazdığı dua.

    yürüdüm tinercilerin ateşini görene kadar. gördükçe üşüdüm. üşüdükçe yaklaştım. yaklaştıkça kendime geldim: her biri çoktan kendinden geçmiş. ikisi yarı çıplak birbirine yapışık tenleri. her birini tokatladım. bir üst geçidin tam ortasında kendilerinden geçmeleri doğru değil.

    içlerinden biri küfretti. onun ağzına iki tokat daha attım. niyetim aklını başına getirmekti. gözlerini kırpıştırıp ayağa kalktı. cebindeki bıçağı çıkardı. bana doğru salladı. kolumla geçiştirdim.köprünün ortasına yayılan diğerlerini yeniden sarstım. elinde bıçak olan ayakta durabilmek için üst geçidin duvarına yaslandı. “seni gebertirim piç!” dedi. gülüp geçtim. korktu. elindeki bıçağı düşürdü. iki tokat daha attım ona. ayakta kalabilmek için üst geçidin duvarına sarıldı. onları ayağa kaldırdım. her biri ayrı küfretti.

    “peşimden gelin!” dedim. neyime güveniyorsam! birlikte indik üst geçitten, üst geçidin basamakları bittikten sonra, karşıma çıkan ilk ağacı hedefledim. altına bağdaş kurdum, defterlerimi çıkardım, ceketimi çıkardım. ceplerini boşalttım. ateşi yaktım, çıra kokusunu içine çektim. ceketimi, defterleri de bıraktım ateşe. yün hırkamı da. şaşkınlıkla izlediler beni. ben de onlara şaşırdım, yalan yok. sabah ezanına çok az varken, ateşin başında dokuz kişiydik.

    ateş söner gibi olduğunda botlarımı da çıkarıp ateşin ortasına koydum. çevreme topladığım tinerciler soyundular. giysilerini ateşin üzerine koydular. işte o zaman elimde kendimi güvende hissetmek için tuttuğum kitabın rastgele bir yerini açtım. 44. sayfa, tezer özlü’nün, ferit edgü’ye yazdığı 26 mart 1984 tarihli mektup.

    ben okudum, onlar dinledi. ateş söndü. sabah ezanı okundu. it gibi titreyerek kalktık yerimizden. hepimize ders oldu. her şeyin sonunda hiçbir şeyin başındaydık, herifler bırakmadı peşimi. birlikte camiye yürüdük.

    [aralık 2011 istanbul]
  17. 15
    "sen günlere bir şeyler getirmedikçe, günler sana hiçbir şey getirmiyor. boş bir caddede yürüme olanağı bile yok. her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk içinde öyle boş, öyle boş, öyle boş ki."
  18. 14
    "İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir." demiş, çok da güzel söylemiş sevilesi yazar.
  19. 13
    tezer'den özlü sözler.

    (bkz: Ahmet necdet tezer)
  20. 12
    "canım işe gitmek istemiyor. kitaplar beni hiç ilgilendirmiyor, canım hiç okumak istemiyor, ama birisi bana okusa, dinlerdim. her şeyi konuşarak yapmak istiyorum. konuşarak yazı yazmak, konuşanları dinlemek. şu sıralar en çok sesleri seviyorum. en çok seslere ihtiyacım var. müzik veya insan sesleri."
  21. 11
    "herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda yaşamım bitti. bilmiyorum, nerede, ne zaman. ve işte o bittiği yerde başladı. acının sonunda. acı ile."
  22. 10
    "insanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur."
  23. 9

    -- spoiler --

    Neden dost olmadan, erkek-kadın, karı koca olmaya çabalıyoruz? Yirmi yaşlarının başındaki insanlar böyle mi olmalı? Sevişmek için, ilkin nikâh imzası mı atılmalı? Ya da yalnız kalıp, yıllar yılı erkek-kadın özlemiyle kendi kendilerine mi boşalmalılar? Erkekler, kadın resimlerine mi bakıp heyecanlanmalılar? İlk kadını genelevde mi tanımalılar? Karı kocalar birbirlerinin gövdelerine mal gözüyle mi bakmalı? İnsanın doğal yapısı bu davranışların tümüne aykırı. Bizim insanlarımızın insan sevmesi, insan okşaması çocukluktan engelleniyor. Saptırılıyor. Çarpıtılıyor.

    -- spoiler --
  24. 8
    "Kimse yaşadığımız mevsimin, günlerin ve gecelerin yaşamın kendisi olduğundan söz etmiyor bize. Her an belirtilen bir öğretiye, bizler hep hazırlanıyoruz. Almanca, İngilizce, Latince, Goethe, Schiller, Rus- Alman savaşları, Karlofça- Pasarofça antlaşmaları, fen bilimleri, sayıların kökenleri, köklerin kareleri, tüm dünya ülkeleri. Tüm dünya ülkelerinin savaşları. Nasıl yurttaş olunabileceği. Askerlik görevleri. Savunma. Müslümanlığın koşulları. Faust'un özü. Bulutların oluşması.. Bütün öğrendiklerimi unutmak istiyorum."
  25. 7
    "Kalkacak bir trene binerken, beni artık içinde bulunduğum ülke, gideceğim kent, ineceğim istasyon, bindiğim tren ve kompartımandaki insanlar pek ilgilendirmiyor. Trene binerken ben?in içinde bulunduğu duygu birikimleri ilgilendiriyor. Dış dünya ile tüm bağlantılarımın duygu birikimlerinden oluştuğunu biliyorum artık. Yazı yazmak isteğinin dış dünyaya karşı bir tür savunma olduğunu daha bir algılıyorum. Yaşamın kendisinin yazı yazmaktan çok daha gerçek, çok daha derin olduğunu da biliyorum."