kayıt

tezer özlü

  1. 1
    1943-1986 yılları arasında yaşamış türk kadın yazar.
  2. 2
    otostopla Avrupa'yı gezen simavlı yazardır.
  3. 3
    emrah serbes'in afili parçalar madde 73 bira ve kahve'de "herkes herkessiz yapabilir" lafını alıntıladıktan sonra parantez içerisinde bahsettiği güzide yazar.

    tam olarak şöyle:

    Bir gün tanışacağız, arkadaşlığımızın arkadaşlık düzeyinde kalmayacağını bilerek arkadaş olacağız, sonra sevgili. Bir ay, altı ay, üç yıl. Sonra ben, bir akşam ya da sabah ya da gece yarısı, henüz sen beni terk etmemişsen tabii, herhangi bir neden belirtmeden çekip gideceğim. Çünkü veda konuşmalarını beceremem. Becerebilseydim altı sene önce evlenmiş olurdum. Nasıl ayrılacağımı tahayyül edemediğim için evlenemedim. Ama bu ayrı bir konu. (Ve sana ?bir cümleye "ve" ile başlamanın ona ilahi bir ton kattığını Jonathan Safran Foer'den öğrenerek kullanmaya karar verdiğimi de belirtmek isterim? erkek dünyasının tam kalbinden bir tavsiye, bu tarz dostane veda konuşmalarını becerebilen adamlardan uzak dur lütfen. Onlar bir gece uyanıp seni kıtır kıtır kesebilecek kadar kendine güveni yerinde adamlardır. Onlar en düşmanca hislerini bile dostane biçimde ifade edebilen gerçek erkeklerdir, onlar ergen değildir. Ece Temelkuran ne güzel kadın.) Her neyse. Ve sen kendini bok gibi hissedeceksin. Haklı olarak. Ve üzüleceksin. Ve sen üzüldüğün için ben de üzüleceğim. Ama bunu çaktırmayacağım. Ve sen benim taş kalpli ve vicdansız biri olduğumu düşüneceksin. Götün önde gideni olduğumu düşüneceksin. Bu düşüncelerini bir terbiye süzgecinden geçirip smslere dökeceksin. Ve ben onları okurken şöyle düşüneceğim, "Sanırım ben bu dünyaya insanların kalbini kırmak için geldim." Sonra bir gece saat ikide, alkollüyken telefon açıp bağıra çağıra dökeceksin içindeki bütün zehri. Ama benim kafam o an yazdığım şeyin zehriyle dolu olduğundan senin zehrinden etkilenmeyeceğim ve diyeceğim ki, "Yarın akşamüstü bir kahve içmeye ne dersin?" Ve sen de diyeceksin ki, "Yarın akşamüstü gelip seni bıçaklamama ne dersin bencil piç? Bip bip bip biiiip?" Her neyse. Dışarıda kahve içmekten nefret ederim zaten, evde yeterince içiyorum. Kahve içelim dememin nedeni, bira içip duygusallaştıktan sonra aynı döngüye tekrar başlamaktan korkuyor olmam. Sonuçta bir gün, o kahveyi barış içinde içeceğiz, havadan sudan konuşacağız, herkesin herkessiz yapabileceğini bildiğimizden ( Tezer Özlü ne güzel kadın); kendimizle, o ana kadar ki bütün aptallıklarımızla dalga geçebileceğiz ve en sonunda, "Ne güzel böyle, bunu her zaman yapalım," diyeceğiz. Masaya gelen, donmuş sümüğü üst dudağına yapışık çocuktan selpak ve bu işi sadece hayır için yaptığını iddia eden adamdan tükenmez kalem alacağız. Selpak mı kalem mi diye soracağım. Tabii ki de kalemi seçeceksin. Sonra aramızdaki sessiz anlaşmaya uyarak, bir daha bu kahve faslını hiç tekrarlamayacağımızı bilerek, ayrı yönlere gideceğiz.

    www.afilifilintalar.com/...
  4. 4
    okuyan çoğu insanın bu dünyadan değil de toplumlar olarak ne hale geldiğini görmekten gerçekten tiksineceği romanların yazarı. tamam içten, samimi, mutsuz ve yaşanmışlıkların en doğru ifadesi bu kadın ama insanı ağır bunalımlara sürüklüyor. topluma, insanlara, aileye ve en yakın dostlara bile inancını zedeliyor. kendin olduğundan nefret eder hale geliyorsun. bir bakıyorsun üstünde star wars t-shirt'ü, bir bakıyorsun t-shirt kelimesini kullanıyorsun... lan diyorsun ben ne hale gelmişim.


    bu kadını okuyan insanda uzun tren yolculukları yapma isteği doğuyor. sade türk kahvesi yanına soda, içine bir dilim limon atılmış. belki bir sigara yakarsın sonra. sabahleyin bir simiti ucundan kemirirsin. ama uzun dağların tünellerinden geçersin. birileri sürekli şikayet etmez başında. sen sadece kendini ve yaptığın boktan toplumsal kalıplaşmış davranışları düşünürsün, bunlarla bunca zaman nasıl da " alışılmış insan " olduğunun farkındalığının acısını çekersin.


    belki bir kasabay uğrarsın. bilmediğin, güvenmediğin bir otelde bir yatakta sızarsın yorgunluktan. ama bunca zaman zaten hep düşündün. hep bir şeyleri taşıdın kafanda. bırakırsın belki. tezer özlü gibi başka tenleri denemez yalnızlığının gerçek tadını damağında hissedersin belki ama bu saf yalnızlık şehirdeki korsan yalnızlıklara benzemez. hani şeyden bahsediyorum " cumartesi akşamı evde takılmak!!!! " , " pazar günleri milyonlarca kişinin gittiği metropollere yakın günübirlik kasabalara gitmemek " tipi yalnızlık. yani toplumun bizi sürüklediği aslında yalnız olmadığımız ama kendimizi yalnız hissettiğimiz bu boktan yalnızlıktan farklı gerçek arı bir yalnızlık yaşarsın.


    eminim iyi gelecek. işte tezer özlü bu tür şeylerin kadını. hazırsan oku.
  5. 5
    Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum.
  6. 6
    yazdıkları insanı sarsan, türk edebiyatının belki de en güzel kadını.
  7. 7
    "Kalkacak bir trene binerken, beni artık içinde bulunduğum ülke, gideceğim kent, ineceğim istasyon, bindiğim tren ve kompartımandaki insanlar pek ilgilendirmiyor. Trene binerken ben?in içinde bulunduğu duygu birikimleri ilgilendiriyor. Dış dünya ile tüm bağlantılarımın duygu birikimlerinden oluştuğunu biliyorum artık. Yazı yazmak isteğinin dış dünyaya karşı bir tür savunma olduğunu daha bir algılıyorum. Yaşamın kendisinin yazı yazmaktan çok daha gerçek, çok daha derin olduğunu da biliyorum."
  8. 8
    "Kimse yaşadığımız mevsimin, günlerin ve gecelerin yaşamın kendisi olduğundan söz etmiyor bize. Her an belirtilen bir öğretiye, bizler hep hazırlanıyoruz. Almanca, İngilizce, Latince, Goethe, Schiller, Rus- Alman savaşları, Karlofça- Pasarofça antlaşmaları, fen bilimleri, sayıların kökenleri, köklerin kareleri, tüm dünya ülkeleri. Tüm dünya ülkelerinin savaşları. Nasıl yurttaş olunabileceği. Askerlik görevleri. Savunma. Müslümanlığın koşulları. Faust'un özü. Bulutların oluşması.. Bütün öğrendiklerimi unutmak istiyorum."
  9. 9

    -- spoiler --

    Neden dost olmadan, erkek-kadın, karı koca olmaya çabalıyoruz? Yirmi yaşlarının başındaki insanlar böyle mi olmalı? Sevişmek için, ilkin nikâh imzası mı atılmalı? Ya da yalnız kalıp, yıllar yılı erkek-kadın özlemiyle kendi kendilerine mi boşalmalılar? Erkekler, kadın resimlerine mi bakıp heyecanlanmalılar? İlk kadını genelevde mi tanımalılar? Karı kocalar birbirlerinin gövdelerine mal gözüyle mi bakmalı? İnsanın doğal yapısı bu davranışların tümüne aykırı. Bizim insanlarımızın insan sevmesi, insan okşaması çocukluktan engelleniyor. Saptırılıyor. Çarpıtılıyor.

    -- spoiler --
  10. 10
    "insanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur."
  11. 11
    "herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda yaşamım bitti. bilmiyorum, nerede, ne zaman. ve işte o bittiği yerde başladı. acının sonunda. acı ile."
  12. 12
    "canım işe gitmek istemiyor. kitaplar beni hiç ilgilendirmiyor, canım hiç okumak istemiyor, ama birisi bana okusa, dinlerdim. her şeyi konuşarak yapmak istiyorum. konuşarak yazı yazmak, konuşanları dinlemek. şu sıralar en çok sesleri seviyorum. en çok seslere ihtiyacım var. müzik veya insan sesleri."
  13. 13
    tezer'den özlü sözler.

    (bkz: Ahmet necdet tezer)
  14. 14
    "İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir." demiş, çok da güzel söylemiş sevilesi yazar.
  15. 15
    "sen günlere bir şeyler getirmedikçe, günler sana hiçbir şey getirmiyor. boş bir caddede yürüme olanağı bile yok. her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk içinde öyle boş, öyle boş, öyle boş ki."
  16. 16
    ferit edgü'ye yazdığı bir mektubu okuduktan sonra, şunları yazmama, yaşamama sebep olmuş yazardır

    (…) teheccüd namazından sonra uyuyamadım. tespit ettiğim çirkinliği yok sayamadım. işlediğim günahtan ötürü kendimi affedemedim. kendimi affedemeyişimin çirkinliğini nasıl sergileyeceğimi düşünürken edebiyatla ilgilenmeye başladığımı hatırlayıp sustum. apaçık yatsı namazının sonuna sıkıştırdığım tövbem yetersiz(…) af dilemeyi beceremiyorum.

    kalp ile akıl varlığı ikiye yarmış, hangi yarımdayım. hangi yarım tam? tamlık hangi yarımlarla var? tamlığım yok, bunu biliyorum. işlediğim günahın beni zenginleştirdiğini düşünecek kadar ileri gidiyorum, bu ne kibir! hangi tamlık buna izin verebilir? kendimle şimdi ne yapabilirim? mümin, günahını beğenemez. onunla mücadele eder. yenilmişim kabul edemiyorum. gururumdan değil imanımdan. bu daha ağır. hiç kimseye devredilemez varoluş, ama ben hep bunu aramışım gibi, çok ayıp.

    kendi cümlelerimi ortadan kaldırmaya karar verdim. çirkindiler, insan içine çıkmayı hak etmiyorlardı. bir ateş bulursam içine atarım hemen, bulamazsam kendim bir ateş yakarım diye düşündüm. defterleri ayakkabılarımın üzerine koydum. vestiyerin altındaki dolaptan çıra, kibrit aldım. çıkacaktım dışarı. yok. hemen dışarı çıkmadım. hak etmiyordum hızı. yavaşladım, evdekileri rahatsız etmeden banyoya yürüdüm.

    dışarı çıktığımda üşüyüp iyice dirilmek için yüzüme su çarptım, havluya değmedim. hasbelkader yüzümün yansımasını gördüm aynada, (…) diyemedim. diyemezdim. (…) her şeyi diyemiyordum. yine de biliyordu. bunu bilmek daha da acıttı beni. evime misafir olan annem horluyordu. sağına çevirdim sesi kesildi. küçük kardeşim kulağında kulaklıkla uyumuş, ellemedim. uyusun.

    uykunun genişliği, rahatlığı, yüzüm ıslakken beni öyle daralttı: defterleri dürüp büküp hınçla ceketime sokuşturdum. gece çıkıyorsam ceketli olmalıydım. ceket, elbette gece elbisesi. botlarımı giyerken fark ettim: pijamalarım üzerimdeydi. dolaba koşup bir de hırka giydim üzerime. “böyle çık bakalım!” dedim. pijamanın paçalarını botlarımın içine sokuşturdum. hayır, asansöre binmedim. ağır ağır indim merdiven basamaklarını, ahmet haşim de bu aynalı inişte yanımdaydı. hissettim. sokağa çıkınca ceketimin önünü şu gece tecrübesine duyduğum saygıdan ilikleyip yürümeye başladım. görseydiniz deli diyebilirdiniz. görmenizi dert etmedim.

    elimde kendimi güvende hissetmek için iki şey vardı, biri bir kitap, adı: “her şeyin sonundayım” diğeri dönüşte hiç kimseyi rahatsız etmemek için yanıma aldığım anahtarlık. boynumda cevşen takılı, bir de bana inanan bir insanın yazdığı dua.

    yürüdüm tinercilerin ateşini görene kadar. gördükçe üşüdüm. üşüdükçe yaklaştım. yaklaştıkça kendime geldim: her biri çoktan kendinden geçmiş. ikisi yarı çıplak birbirine yapışık tenleri. her birini tokatladım. bir üst geçidin tam ortasında kendilerinden geçmeleri doğru değil.

    içlerinden biri küfretti. onun ağzına iki tokat daha attım. niyetim aklını başına getirmekti. gözlerini kırpıştırıp ayağa kalktı. cebindeki bıçağı çıkardı. bana doğru salladı. kolumla geçiştirdim.köprünün ortasına yayılan diğerlerini yeniden sarstım. elinde bıçak olan ayakta durabilmek için üst geçidin duvarına yaslandı. “seni gebertirim piç!” dedi. gülüp geçtim. korktu. elindeki bıçağı düşürdü. iki tokat daha attım ona. ayakta kalabilmek için üst geçidin duvarına sarıldı. onları ayağa kaldırdım. her biri ayrı küfretti.

    “peşimden gelin!” dedim. neyime güveniyorsam! birlikte indik üst geçitten, üst geçidin basamakları bittikten sonra, karşıma çıkan ilk ağacı hedefledim. altına bağdaş kurdum, defterlerimi çıkardım, ceketimi çıkardım. ceplerini boşalttım. ateşi yaktım, çıra kokusunu içine çektim. ceketimi, defterleri de bıraktım ateşe. yün hırkamı da. şaşkınlıkla izlediler beni. ben de onlara şaşırdım, yalan yok. sabah ezanına çok az varken, ateşin başında dokuz kişiydik.

    ateş söner gibi olduğunda botlarımı da çıkarıp ateşin ortasına koydum. çevreme topladığım tinerciler soyundular. giysilerini ateşin üzerine koydular. işte o zaman elimde kendimi güvende hissetmek için tuttuğum kitabın rastgele bir yerini açtım. 44. sayfa, tezer özlü’nün, ferit edgü’ye yazdığı 26 mart 1984 tarihli mektup.

    ben okudum, onlar dinledi. ateş söndü. sabah ezanı okundu. it gibi titreyerek kalktık yerimizden. hepimize ders oldu. her şeyin sonunda hiçbir şeyin başındaydık, herifler bırakmadı peşimi. birlikte camiye yürüdük.

    [aralık 2011 istanbul]
  17. 17
    ''Kimseden bir şey beklememeyi öğrendiğim gün, işte o zaman özgür olacağım.''
  18. 18
    Muazzam bir tarza sahip yazardır.
    İnternette görmüştüm ve intihardan bahsettiğini öğrenince bir kitabını buldum ve biraz okudum.
    Sanki aklından geçen her şeyi yazmış gibi.

    Naçizane virgülden haberi olmadığını düşündüm çünkü bazı kısımlar yalnızca iki kelimelik cümleler halinde devam ediyordu.
    Babası ile ilgili birkaç kısım öyle güzel, öyle yaralayıcıydı ki...

    Sanki yıllar önce değil de daha bikaç gün önce yazmış gibiydi öykülerini, o kadar günceldi hala.

    Bitirmek kısmet olmadı ama en kısa zamanda buluşmayı beklediğim yazar.

    Çok çok hayran kaldığım kısımlardan birini Buraya yazmak istiyorum.

    "benim ninem ölmüyor.
    Oysa babam onun mezar masraflarını hazırladı
    Babamın mezar masraflarını hazırlamak da bana mı düşecek
    O zaman onu evde alıkoyacağım
    Günlük yaşantımı onunla birlikte sürdüreceğim
    Ona hikayeler okuyacağım
    O zaman beni daha iyi dinleyecek
    Düşünmeyecek
    Ve
    Konuşmayacak
    Bana umut dolu gözlerle bakmayacak
    İnsan ölülerin arasında ölünce yaşamamalı."
  19. 19
    Cesare pavese'nin türkiye şubesi diye duymuştum zamanında. Anlamadığım, Cesare pavese kadın düşmanı, tezer özlü bir kadın. intihara meyilli falan diye herhalde.
  20. 20
    #1255358

  21. 21
    ilk evliliğini adalet ağaoğlu'nun kardeşi, oyuncu ve yönetmen olan güner sümer'le yapmıştır. Çalkantılı evlilikleri sona erince ikinci kez evlenmeyi tercih eden özlü'nün ikinci eşi ünlü yönetmen erden kıral'dır. Ondan bir de kız çocuğu olmuştur. Kızının adını -çok sevdiği "deniz gezmiş"i yad etmek adına- "deniz" koymuştur. Son evliliğini ise "peter marti" ile yapan özlü, leyla erbil'e yazdığı mektuplarda artık huzuru bulduğunu anlatmıştır.

    intihara meyilli kişiliği ile tanınan özlü, genç yaşta yakalandığı kansere yenik düşmüştür.

    _____

    "- sensiz yaşayamam.
    - yaşarsın. herkes herkessiz yaşayabilir." (çocukluğumun soğuk geceleri)
  22. 22
    O, “ben”ini ararken kendini kazımaktan çekinmedi. Yerinde duramayan, kabına sığamayanlardandı. ömrü boyunca kimliği, burjuvalığı, kadınlığı ile hesaplaştı. Hiçbir yerli olmadı, hiçbir şeyi, hiç kimseyi sahiplenmedi ve kimsenin olmadı.

    Alabildiğine riyasız ve açık yürekliydi. Aklın ve deliliğin sınırlarında psikiyatri kliniklerinde gezinirken üzerine zorla giydirilmeye çalışılanları reddetti. Tıpkı ömrü boyunca tüm otoriteleri reddedeceği gibi.

    O şimdi belki de bir yerlerde kolayca uyum sağlayanlara, nerede, nasıl davranması gerektiğini bilenlere gülümseyerek el sallıyordur.

    "insanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. yazdıkları, okumak istedikleridir. sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir."
  23. 23
    şimdi sen bir anısın. tenin herhangi bir yerde sürdürecek yaşamını. hiçbir sevginin ardından gidemem. sevgi inandırıcı değildir. düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir. ne denli düşünülürse o denli büyür. o denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. gerçekleştirilemez. soyutlaşır. ve hiçbir zaman bitmez. yaşam gibi. ölüm gibi.
  24. 24
    Kendisini okudum, anlamadım. Teşekkürler.
  25. 25
    Sanki yazdıkları bugünden.

    Sadece virgül kullanma konusunda biraz cimri. Ölüme vurguları hayli hoşuma gitmişti. Her lafı öyle derin ki.