kayıt

hayat

  1. 12
    hayat bazen tam bir özgüven eksikliği. etrafındaki bunca senden farkı olmayan insan arasında kendini sevememe yenilgisi.


    hayat bazen ne istediğini bilmeden sırf bir şeyler istemen gerektiği için herhangi bir şey istemek. bu isteğin yanlış olduğunu bir zaman sonra anlamana rağmen ne istediğini hala bilemediğinden başka istemediğin şeylere zorunda olmak.

    evet hayat bazen zorunda olmak, hatta çoğu zaman. kendini sevmemene, istememene rağmen kendinle yaşamaya zorunda olmak. sevmediğin işi yapmak, iğrendiğin patrona yaranmak, kuyunu kazanlara gülümsemek, güçlüymüş gibi görünmek, eksiklerinle yaşayabiliyormuş gibi yapmak, aile baskısına çok sevdiğinden tahammül etmek. tüm bunlara zorunda olmak, tahammül etmek.


    hayat bazen sayfalarca yazmak isterken, uçup giden düşünceleri yakalayamadığından hiçbir zaman iyi bir yazı yazamamak, kendini apaçık ifade edememek.


    hayat bazen, gecenin dördünde ara sokaktaki bir apartmanın balkonundan, plansız yapılaşmanın getirdiği uzun ve kısa apartmanların yanan sönen ışıklarını seyrederken, sadece bir an zamanın durduğunu sanma yanılgısıyla mutlu olma ihtimali.


    ve hayat çoğu zaman tam bir yanılgı, görece.
  2. 13
    Kısalığı konusunda artık daha da emin olduğum an’ların toplamı. Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımın vefat haberi geldi. Bilmiyorum aşırı karmaşık duygular içersindeyim. Geçen hafta nişanı olmuştu. Nişana gelemedin ama düğünde karşılıklı oynucaz dedi en son. Dostumu arayamıyorum sabah konuştum sadece. Turta, gitti dedi yok artık dedi. Sadece bu kadar. Evet 12 senedir her şeyi olan insanı bugün toprağa verdi.canım arkadaşım sevdiği adamı toprağa verdi ben de arkadaşımı kaybettim. Üzgünüm.
    • başın sağolsun.
    • Sağ olun arkadaşlar.
  3. 14
    bitmek için başlamışken, ölmek için doğduğun...*
  4. 15
    new york'ta beş minare diye bir film vardı,
    hani şu, herkesin ismi sebebiyle taşak konusu yaptığı film.
    mahsun kırmızıgül'ün yazıp yönettiği.

    heh işte o filmde bir sahnede şunu diyor;
    "hayat; doğduğunuzda kulağınıza okunan ezan ile
    öldüğünüz de kılınan namazınız kadardır.
    işte bu kadar kısadır hayat."

    bugüne kadar çok dizi izledim, bir o kadar da film izledim.
    fakat hiç bir zaman aklımdan çıkmayacak tek şey bu.
    izlediklerim arasında, dimağladıklarım arasında aklımda kalan tek şey bu oldu.
  5. 16
    Oku. Mezun ol. İş bul. Evlen. 3 oda 1 salon ev al. Koltuk takımı al. Her gün o koltuğa oturup aptal dizilerin beynini yıkamasına izin ver. Çocuk yap. Çocuğunun ile ilgilenmekten kendini unut. Çocuğunu büyüt. Çocuğunun aynı evrelerden geçmesini izle. Öl.

    bu mu ulan gerçekten?
  6. 17
    evet, halâ facebook kullanıyorum. kullanmasını biline gayet de yararlı olduğunu düşünüyorum. daha doğrusu, yalnızca teyze/amcaların allı gülü cuma mesajları paylaştığı platform olarak algılanmasını doğru bulmuyorum. twitter'dan leş olamaz üstelik.

    yine bir gün fütursuzca facebook'ta dolaşırken hayat üstüne kaleme alınan şu yazıyı görmüştüm. bu yazıyı paylaşan kişi de paylaştıktan birkaç gün sonra vefat etmişti. arkadaşları paylaşım yaparak önüme düşürdü. hissikablelvuku mu denir bilemiyorum. çok hoşuma gitmişti içeriği. basit gibi geliyor ancak bazı basit cümleleri kurmak, cümlenin kendisinden zor oluyor.

    HAYAT DEDİĞİMİZ NEDİR?

    "Bundan 100 yıl sonra bugün hayatta olan hemen hemen kimsenin hayatta olmayacağı, 150 yıl sonraysa bugün hayatta olanları hatırlayan kimsenin bile hayatta olmayacağı, çoğumuzun toprağın altında kemik yığını olarak sessiz sakin yatarken her türlü anımızın, hatıramızın, öğrendiklerimizin, yaşadıklarımızdan geriye hiçbir şey kalmayacak."

    "Hayatın biz olmadan da aynen devam edeceği gerçeği, acımasız bir gerçek.
    Sabah akşam kitap okuyarak, belgesel izleyerek, özene bezene öğrendiğimiz o güzel bilgiler çoktan unutulmuş olacak. sanki hiç yaşamamış gibi olacağız."

    "Yaşadığımız iyi, kötü anılar, bizi güldüren, ağlatan, gurur duyduran, utandıran, yüzümüzü gülümseten anılardan geriye hiçbir şey kalmayacak. o anıları hatırlayan hiç kimse hayatta olmayacak. çocukluğumuz, gençliğimiz, yaşlılığımız, izlenen diziler, filmler, dinlenen şarkılar, incelenen sanat eserleri ve o eserlerin bizde yarattığı her türlü etki çoktan ortadan kalkmış olacak."

    "Gezdiğimiz yerler, topladığımız anılar, hatıralar, tanıştığımız, tartıştığımız, kavga ettiğimiz, seviştiğimiz, sarıldığımız, öpüştüğümüz insanlar ortadan kalkmış olacak. onları hatırlayan insanlar bile ortadan kalkmış olacak. okunan okullar, alınan diplomalar, edinilen tecrübeler, öğrenilen yabancı diller, teknik bilgiler hepsi anlamsız olacak."

    "Beynimizdeki 100 milyar nörondan geriye bir tanesi bile kalmayacak. her şeye sonsuza kadar format atılacak.
    bundan 300-400 sene önce yaşayıp da çoktan ölmüş olan insanlaran %99,9'unun ismini, cismini, neye benzediğini, neden hoşlandığını, nelere güldüğünü, nelere ağladığını, geriye neler bıraktığını hiçbir şekilde bilmeyiz."

    "Veba salgınında, ikinci dünya savaşı'nda, kızılderili soykırımında ölen milyonlarca insan sanki hiç yaşamamış gibi sadece bir istatistik olarak kalır. tarih boyunca yaşamış insanların %99,9'u geride kalıcı bir eser bırakmadıkları için hiçbir şekilde bilinmez ve hiç yaşamamış gibidir. biz de (%99,9'umuz) aynen öyle olacağız."

    "Hayat bizsiz de devam edecek. insanlar doğacak, büyüyecek, kendi anılarını yaşayacak, gülecek, ağlayacak, evlenecek, çoğalacak, sevişecek, kavga edecek, ayrılacak, birbirine sarılacak, savaşacak, karnını doyuracak, yeni çıkan teknoloji ürünlerini satın alacak, gezecek, tozacak, nefes alıp verecek ve biz olmadan her şey aynen devam edecek."

    "Sokaklardaki insanlar sanki önceki nesiller hiç gelip geçmemiş gibi günlük yaşamlarına devam edecekler, kendisi olmasa dünyanın dönmeyeceğini ve evrenin kendi etrafında döndüğünü sanan milyarlarca kemik yığını toprağın altında sessiz sedasız yatmaya devam edecek."

    "Biz olsak da olmasak da güneş doğacak, batacak, sahillere dalgalar vuracak, rüzgar esecek, yağmur yağacak, baharda ağaçlar yeşillenecek, kışın yapraklar dökülecek, karlar yağacak, fırtınalar kopacak, havalar ısınacak, soğuyacak, gökyüzünde yıldızlar parlayacak, bulutlar savrulacak ve her şey aynen devam edecek. biz onları gözlemlemek için orada olmasak bile bütün bunlar olmaya devam edecek."

    "Bizim olmadığımız bir dünyada insanlar sanki aynısı 100-200 yıl sonra kendi başlarına gelmeyecekmişçesine aşık olacaklar, günlük hayatın meşguliyetine takılacaklar, trafiğe küfür edecekler, birbirlerinin dedikodusunu yapacaklar, insanların kendi haklarında ne düşündüğü konusunda endişe edecekler.
    bu dünyadan gelip geçen sonra da acısıyla tatlısıyla her şeyi geride bırakıp kemik yığınına dönüşen ve bundan 100 yıl sonra kimsenin ismini bile hatırlamayacağı insanlar olarak bugün insanların ne düşündüğünü, kimin ne diyeceğini neden takarız ki.?"

    "Hadi diyelim en başarılı, en mutlu, en muhteşem insan sensin ve herkes bunu kabul etti. yüz yıl sonra sen de o insanlar da ortadan kalkmış olacak. ya sonra? seni de o insanları da kimse hatırlamayacak, hayat aynen devam edecek."

    "O tasarım harikası muhteşem vücutlarımızdan geriye kemik yığını kalacak, belki o bile kalmayacak. İnstagram, facebook hiçbirinin hiçbir önemi kalmayacak. yediğimiz en lezzetli yemekten, dinlediğimiz en muhteşem şarkıdan, aşık olduğumuz en mükemmel insandan geriye hiçbir şey kalmayacak."

    "Roma imparatorluğunun 2 bin yıl önce girdiği bir savaşta ölen 30 bin askerden geriye ne kaldıysa bizden geriye de o kalacak. avrupa'da veba salgınında, çin'de açlıktan, kuzey amerika'da sarılıktan ölen milyonlarca isimsiz ve cisimsiz insandan geriye ne kaldıysa bizden de geriye o kalacak"

    "Hani bir söz vardır: 'mezarlıklar yerlerinin doldurulamayacağını düşünen milyarlarca insanla doludur' der. işte aynen öyle. bugün mezarlıklarda bekleyen milyonlarca insanın ziyaretçisi bile yok çünkü onları ziyaret edecek olan insanlar bile yüzlerce yıl önce kendi mezarlıklarına yerleştirilip kendi ziyaretçilerini beklemeye başlamışlar."

    "Bundan bin yıl önce yaşamış insanların kaçının ismini hatırlıyoruz? bundan bin yol sonra da o kadarımızın ismi hatırlanacak (ki o bile şüpheli)."

    "Bugün hayattaki en büyük derdiniz ne? düşünün.? işte o derdi çoktan unutmuş olacaksınız. o derdin zerresi bile kalmamış olacak. kendisinden kurtulmak, kaçmak istediğiniz sorunlar sizi çoktan terk etmiş olacak çünkü artık siz olmayacaksınız, biz olmayacağız. hayatta uğradığınız haksızlıklar, başınıza gelen musibetler, yaşadığınız kötü anılar, işten kovulmanız, terk edilmeniz, aldatılmanız, hiçbirini düşünecek vaktiniz olmayacak çünkü siz de olmayacaksınız. bugün hayattaki en büyük mutluluk kaynağınız ne? o da gitmiş olacak. siz artık yoksunuz, sizin için de hiçbir şey yok. evren için siz, sizin için evren artık yok. hiç olmadı, hiç de olmayacak. sizin için dünya, dünya için siz hiç olmadınız ve yoksunuz."

    "Pazartesi sendromu da yok, tatil heyecanı da yok, bayram da yok, artık hiçbir şey yok. şu anda pencerenin kenarında durup içeri girmeye çalışan bir karınca veya meyve ağaçlarının üzerinde kanat çırpan bir arı dünyada ne kadar var olduysa, ne kadar yer kapladıysa, dünya için ne kadar önemliyse, dünyada ne kadar iz bıraktıysa biz de bundan."

    "100 yıl sonra o kadar yer kaplayıp o kadar, belki de daha az, iz bırakmış olacağız.
    Bugün mezarlıklarda yüzlerce, binlerce yıldır yatan insanların zamanında kim bilir ne dertler, ne hayalleri, ne umutları, ne korkuları vardı. hepsi yaşadığı dönemde o akşam ne yiyeceğini, o gün ne giyeceğini düşündü. hepsi günlük işlerle, borçla harçla ilgilendi ve meşgul oldu, sonunda hepsinden geriye bir yığın kemik dışında bir şey kalmadı. bizden geriye de bir şey kalmayacak."

    "Bu yüzden hayatta belli başlı ayrıntılara takılıp insanlarla polemiğe girmek, saçma sapan şeylere üzülmek, eski şeylere takılmak bana boş geliyor. eninde sonunda bize ayrılan süre bitecek ve geride hiçbir şey bırakmadan sanki hiç yaşamamış gibi bu dünyadan göçüp gideceğiz işte."