kayıt

ölüm

  1. 191
    yakın ama her an yakın olduğumn hissedersek de yaşayamayız öyle bir ṣey işte.
  2. 190
    Ölüme karışanları ateşle yakıp linç edelim.
  3. 189
    Kimse kimsenin ölümüne karışmasın bir daha.
  4. 188
    ölüm düşüncesi kimi insanın içini karartır üzer benim içinse ölümü düşünmek huzur kaynağı.
  5. 187
    kimi için bir son kimi insan için yeni bir başlangıçtır benim içinse acıların sona ermesi.
  6. 186
    her an başıma gelebilecek şey. ama korkmuyorum zaten hayatım cehennem gibi
  7. 185
    hayati organların durması sonucu gerçekleşen beyin ölümü.

    ölüm kimine göre bir son kimine göre yeni bir başlangıç ben hep ölümden sonra mutlu olacağıma inanmışımdır.
  8. 184
    yıllar boyunca sadece bir kişi için uğraşılmış tüm emeklerin birkaç saniyede boşa gitmesi olayı.
  9. 183
    her şeyi anlamlandıran yegane sabit.
    (bkz: savaşı bitiren savaş)
  10. 182
    Ne zaman karşılaşacağı bilinmeyen olay. abartıldığı kadar korkulacak bir hadise olduğunu düşünmüyorum, hatta bence oldukça merak uyandırıcı. bilinmezlikten korkulmamalıdır. ölen kişinin de acı çektiğini ya da üzüldüğünü sanmıyorum, daha ziyade ruhu rahatlıyordur bence. yine; ölen kişinin yaşadığı bu hayatı, ailesini, dostlarını, tüm yaşantılarını unuttuğuna inanıyorum. yani biri ölünce üzülmemiz çok gereksiz çünkü üzülüp ağladığımız kişi bizi hatırlamayacak.* bu yüzden kendi bencil özlem duygumuzu bir kenara bırakıp onun için mutlu olmalıyız. çünkü bizim ait olduğumuz yer burası değil, orası. sadece, burayı bildiğimiz için bize daha güvenli geliyor ve burdan ayrılıp bilinmezliğe gitmek ürkütüyor. ama ben eminim ki ait olduğumuz yer bu dünyadan çok çok çok daha güvenli.
  11. 181
    o kadar iyi anladım ki 2019 ocak'ta biyopsiye çağırmalarına rağmen gitmedim. 2 yılı geçti, hala yaşıyorum ve iyi hissediyorum. teslimiyet yalnızca hakka olduğu zaman güzelmiş, yaşayarak öğrendim. şükürler olsun. binlerce kez....
  12. 180
    "her ölüm dünyada bir çatlak açar-bir boşluk bırakıp
    öyle gider her kişi: öteki kişilerde ,şimdi o çatlağı
    kapatmakla,o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş
    hissederler kendilerini.

    oysa zamanla çevre dokunun da çatlaması ve boşalmasıyla,
    o çatlak belirsiz-öteki çatlaklardan ayırdedilemez-
    hale gelecek;o boşluk da zaten yok olacaktır.ama kişiler bunu düşünmezler uğraşıp dururlar o çatlakla,o
    boşlukla-ama faydasızdır bu çaba:çatlak kapanmaz boşluk dolmaz;
    uğraşıp durur kişiler,kendileri de birer çatlak
    birer boşluk olana dek-o zaman da görevi yeni kişiler
    devralmış bulacaktır kendilerini…

    oysa,önemli olan,çatlağı açıkça görebilmek,boşluğu
    olduğu gibi yüklenebilmekti.
    çünkü,ölüm onanmaz;yaşam onarılmazdır."

    (bkz: uzak)
  13. 179
    ölüm zamanı geldiğinde yeterince eksilmiş olmak istiyorum.
    her tanıdığımız kişi ve o kişilerin bize yaşattığı her şey bizden bı parca alıyor, bir bütün olarak doğuyor yaşadıklarımızla eksiliyoruz. ve çoğu kişi sizden aldığı parça yerine sanki size yeni bı şey veriyormuş gibi. yapboz parçalarından oluşuyoruz. sanki biri geliyor, bı şeyler yaşanıyor, sizden bı şeyler alıyor yerine başka bı parca takıyor.
    ve ölüm günü geldiğinde yeterince eksilmiş olmayı diliyorum. iyi ya da kötü bı sürü şey yaşamış, farklı insanlardan farklı parçalar edinmiş ve birilerinde iz bırakmak istiyorum. hani şöyle oluyor öldüm diyelim ama benim birindeki o yapboz parçam hala yaşamaya devam edecek.

    sabah bu düşünceyle uyandım bu yüzden yaşadığım her şeye, hayatıma giren herkese deneyim gözüyle bakıyorum hatta bazen kendimi insanlar üstünde sosyal bı deney yapan biri gibi hissediyorum.
  14. 178
    Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz,

    Her an peşimizden koşan gölgemiz,
    Özlenen limanlar, yanan yıldızlar.
    Uzaktadır her şey; anneler, kızlar…

    Uzaktadır her şey, hep… yalnız ölüm,
    Her yerde, her an yakınımız, ölüm.

    Ahmet Muhip Dıranas
  15. 177
    montaigne'nin denemeler'de çok güzel değindiği, hayattaki yegane gerçeklik. alıntısı biraz uzun. ancak eminim ki su gibi akacaktır. mutlaka okuyunuz:

    "Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates’e; “Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler,” denildiği zaman: “Tabiat da onları!” demiş."

    "Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık!"

    "Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacaktır. Öyle ise, yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene evvel yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik, bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik."

    "Başımıza bir defa gelen şey, büyük bir dert sayılmaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm, uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı kaldırır, çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur. Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın saat beşinde ölen ihtiyar sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimizi gülünç etmez? Ama ebediyetin yanında, dağların, şehirlerin, yıldızların, ağaçların, hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür."

    "Tabiat bunu böyle istiyor. Bize diyor ki: « "Bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. Ölümden hayata geçerken duymadığımız kaygıyı ve korkuyu, hayattan ölüme geçerken de duymayın. Ölümünüz varlık düzeninin, dünya hayatının, şartlarının biridir."

    -"Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır.

    -"Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin."

    -"Hayat kendiliğinden ne iyi ne fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz.
    Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir."

    -"Benim komedyam, bütün perdeleri ve sahneleriyle, nihayet bir yılda oynanır, biter. Dört mevsiminin nasıl geçtiğine bir bakarsanız, dünyanın çocukluğunu, gençliğini, olgunluğunu ve yaşlılığını onlarda görürsünüz. Dünyanın oyunu bu kadardır. Mevsimler bitti mi, yeniden başlamaktan başka bir marifet gösteremez. Bu hep böyle gelmiş, böyle gidecek."

    -"Dünyayı size bırakıp gidenler gibi, siz de başkalarına bırakıp gidin. Hep eşit oluşunuz benim adaletimin esasıdır. Herkesin bağlı olduğu koşullara bağlı olmaktan kim yerinebilir? Hem sonra, ne kadar yaşarsanız yaşayın, ölümde geçireceğiniz zamanı değiştiremezsiniz:
    Ölümden ötesi hep birdir. Beşikte iken ölseydiniz, o korktuğunuz mezarın içinde yine o kadar zaman kalacaktınız."

    -"Hiçten daha az bir şey olsaydı, ölüm hiçten daha az korkulacak bir şeydir denebilirdi:"

    -"Ölüm size ne sağken kötülük eder, ne ölüyken; sağken etmez, çünkü hayattasınız; ölüyken etmez, çünkü hayatta değilsiniz.
    Hiç kimse yaşamından önce ölmüş sayılmaz; çünkü sizden arta kalan zaman da, sizden önceki zaman gibi sizin değildir: Ondan da bir şey yitirmiş olmuyorsunuz."

    -"Hayatınız nerede biterse, orada tamam olmuştur. Hayatın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır: Öyle uzun yaşamışlar var ki, pek az yaşamışlardır. Şunu anlamakta geç kalmayın: Doya doya yaşamak yılların çokluğuna değil, sizin gücünüze bağlıdır. Her gün gittiğiniz yere hiçbir gün varmayacağınızı mı sanıyorsunuz? Avunabilmek için eş dost istiyorsanız, herkes de sizin gittiğiniz yere gitmiyor mu?"

    -"Herkes aynı akışın içinde sürüklenmiyor mu? Sizinle birlikte yaşlanmayan bir şey var mı? Sizin öldüğünüz anda binlerce insan, binlerce hayvan, binlerce başka varlık daha ölmüyor mu?
    Madem geri dönemezsiniz, niçin kaçınıyorsunuz? Birçok insanların ölmekle, dertlerinden kurtulduğunu görmüşsünüzdür ama kimsenin ölmekle daha kötü olduğunu gördünüz mü? Kendi görmediğiniz, başkasından da duymadığınız bir şeye kötü demek ne büyük saflık! Niçin benden ve kaderken yakınıyorsunuz? Size kötülük mü ediyorum ben? Siz mi beni yöneteceksiniz, ben mi sizi? Öldüğünüz zaman yaşınızı doldurmamış da olsanız, hayatınızı doldurmuş oluyorsunuz. İnsanın küçüğü de büyüğü gibi bir insandır. İnsanların ne kendileri ne de hayatları arşınla ölçülemez. Khiron, babası Saturnus'tan, zaman ve süre tanrısından, ölümsüzlüğün koşullarını öğrenince ölümsüz olmak istememiş. Sonsuz bir hayatın ne çekilmez olacağını bir düşünün."

    -"Ölüm olmasaydı sizi ondan yoksun ettim diye bana lanet edecektiniz. Hayatınıza, mahsus biraz acılık kattım; ne hayattan ne de ölümden kaçmaksızın benim istediğim bir ölçüyle yaşayabilmeniz için hayata ve ölüme tatlı ile acı arasında bir kıvam verdim."

    -"İlk bilgeniz olan Thales'e, yaşamakla ölmenin bir olduğunu öğrettim. Birisi ona: Madem yaşamak boş niçin ölmüyorsun? diye sormuş, o da: İkisi bir de onun için, diye cevap vermiş.
    Su, hava, toprak, ateş ve benim bu yapımın diğer bütün öğeleri hem yaşamanıza hem ölmenize yol açarlar. Son gününüzden niçin bu kadar korkuyorsunuz? O gün, sizi öldürmede öteki günlerinizden daha fazla bir iş görmüyor ki! Yorgunluğu yapan son adım değildir son adımda yorgunluk yalnızca ortaya çıkar. Bütün günler ölüme gider son gün varır." »

    "İşte doğa anamızın bize verdiği güzel öğütler... Çok kez düşünmüşümdür: Acaba niçin savaşlarda kendi ölümümüz de, başkalarının ölümü de bize evlerimizdeki ölümden çok daha az korkunç gelir? Öyle olmasaydı ordu hekimlerle, ağlayıp sızlayanlarla dolardı. Acaba niçin ölüm her yerde aynı olduğu halde köylüler ve yoksul insanlar ona çok daha metin bir ruhla katlanırlar? Ben öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim, cenaze alaylarıyla, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç durumdur... Çocuklar sevdiklerini bile maske takmış görünce, korkarlar. Biz de öyle. İnsanların ve her şeyin yüzünden maskeyi çıkarıp atmalıyız."
  16. 176
    Yaşamı sonlandırma gerçektir. Lokman hekimin ezeli düşmanıdır aynı zamanda.
  17. 175
    Ölen icin ölümcül, ölümü gözleyen açısından yaralayıcı bir kavram. Nadide bir tespit kalsın burada; "sırf ölülerin hatırası aklımıza geldiğinde,mezarlığa gittiğimizde ya da onların bir yatağa uygun bir şekilde yatırıldığını gördüğümüzde ölümü dindarca düşünürüz. Ama cesetleri yıgılmış, kasvetli ya da grotesk bir manzara içinde görülmesi dehşete sebep olur. Ölüm çıplak, giysisiz göründüğünde ten titrer."
  18. 174
    Yaşayan bedenin aktif rolünün son bulmasıdır.
    Bir iz bırakabiliyorsak ne mutlu.
  19. 173
    Hayatın doğal olarak sonlanışıdır. Olması gerekendir. Sürekli dönme dolaba binerseniz zamanla mideniz bulanır. Yine özgün benzetmeler..
  20. 172
    Hakkında düşünemiyorum, algılayamıyorum ve tepki veremiyorum; öylece eylemsizliğimi koruyorum
  21. 171
    yaşadığımız sayısız olay içinde sadece bir kez gerçekleşeceği için bir insanın hayatında en nadir yaşanan iki şeyden biridir. yaşayacağımız sıradaki şey olması en düşük ihtimalli olaylardan biri olmasına rağmen çoğu insan zaman zaman aklından ölüm düşüncesini atamaz.

    ölümün aslında yaşadığımız her olay arasında bu kadar nadiren gerçekleşmesi onu ertesi gün gerçekleşmesi beklenen olaylar kümesinden çıkarır, örneğin yetmiş yıllık ömründe insan bir kez bile ölmeden yaşamıştır ve bu durum yaşamı içine doldurduğu onca olayın içinde ölümün ne kadar nadir olduğunu gösterir; fakat ne kadar nadir olursa olsun her insan yine de ölümle tanışır. her ne kadar “o an” yaşanması trilyonda bir gözükse de bir gün o ihtimal tutar ve kişi ölür. bir olay ne kadar düşük ihtimalli olursa olsun, ona yeterince süre (haliyle deneme hakkı) verdiğinizde mutlaka o ihtimal gerçekleşecektir.

    gerçekleşmesi halinde zarar göreceğiniz fakat yine de düşük ihtimalli olduğunu düşündüğünüz için tehlikeli işler yaparken bunu hatırlayın, örneğin 20 yıldır araba kullanıyorsunuz hiç kaza yapmadınız son derece iyi bir şoförsünüz kaza ihtimaliniz 10.000 de 1 de olsa bu sizin 10.000 kez direksiyonun başına geçtiğinizde muhtemelen kaza yapacağınız anlamına gelir, düşük ihtimalli tehlikeler “olanaksız” demek değildir. 70 yıl boyunca ölümün düşük ihtimaline yakalanmamış ama yaşamaya devam ettiği sürece bir gün mutlaka yakalanacak olan ihtiyarı hatırlayın.
  22. 170
    Trajik olan ölüm değil ziyan olmaktır esasında.
    • Alfabede o-k-u-l harflerinden sonra gelen harfler topluluğudur aynı zamanda..
  23. 169
    okyanustaki içi su dolu bir balonun patlamasıdır. kendini balon sananlar için başka, aslında su olduğunu fark edenler için başka sonucu ve anlamları vardır.
    hayattaki en büyük motivasyon kaynağı'dır.
  24. 168
    Thanos ve deadpool'u kendine aşık etmiş bir marvel karakteri.

    İlgilisine hikayenin özeti için alıntı link
    www.wannart.com/...
  25. 167
    takıntı derecesinde merak ettiğim bir şey. öyle ki çoğu zaman ölmek istiyorum.