kayıt

ölüm

  1. 26
    meçhule giden geminin limandan kalkması ve seferinden dönüş olmaması. bu cümlelerden akla geldiği gibi sessiz gemi şiirinde anlatılandır.

    "kapımı çalıp durma ölüm, açmam,
    ben ölecek adam değilim."

    (bkz: cahit sıtkı tarancı)
  2. 27
    ölüm insanların varabileceği son noktadır. sanırım sonsuzluktur. sanırım diyorum çünkü kimse bilmiyor ölümün ne olduğunu. aslında ölümü ölüm yapan da bu değil midir zaten? eğer ne olduğunu bilseydik ölüm bu denli korkutur muydu insanları?

    bakalım ölüp göreceğiz ölümün ne demek olduğunu.
  3. 28
    ayrılıkların en tatlısıdır. arkanda yaşlı gözler bıraksan da senin gözlerin yaşlı değildir artık. bir kahraman gibi tam vaktinde yetişmiş, kurtarmıştır seni lanet ettiğin şeylerden. bir daha geri gelmeyecek olmanın huzuru ile arkanda bıraktığın somurtan yüzlerin sıkıntısı karışır bir anda. nasıl olsa unuturlar dersin, dersin de, bazıları unutmaz be dostum. onların kalplerine ölümün, bir daha çıkarılması mümkün olmayan bir hançer gibi saplanır. sen orda onu, o burda seni ister.
  4. 29
    Cem Karaca'nın girişi enfes olan bir şarkısı. Konusu belli tabii ki.

    "Cahar atıp şeş oynasam
    Gene yenersin beni.
    Ölüm bana gülerek gel,
    Ölümü öp ne olur.
    Sırtımdan vurdurma beni,
    Alnıma sık kurşunu.
    Karşıma geç, yüzüme bak
    ve öttür baykuşunu."
  5. 30
    Ölüm her aklına geldiğinde
    Ah edip vah edip inleme
    Bu halinle Tanrı'yı incitmiş olacaksın
    Ecel kapını çaldığında evi telaşa verme
    O geldiği zaman sen gitmiş olacaksın

    Demiş şair..
  6. 31
    doğduğumuz andan itibaren her saniye beklediğimiz ancak hiçbir zaman ulaşamayacağımız şeydir. epikür ne demiş?

    "Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz."
  7. 32
    İnananlar için başlangıç.
    Ruhun, beden esaretinden kurtulup özgürlüğüne kavuşması.
    Başka bir tabirle, düğün günü.
  8. 33
    lukretius'un ''ben varken ölüm yok ölüm varken ben yokum o halde korkacak ne var'' cümlesini akla getirtir her zaman. ölüm diye bir şey yoktur gerçekten de, sadece bilincin kavradığı bir ''ölümden öncesi'' ve ''ölümden sonrası'' vardır sadece. Ölümü ekvator çizgileri gibi görebiliriz.
  9. 34
    ölüm, boşluktur benim için, simsiyah, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, hiçbir duyunla algılayamadığın ama bir o kadarda bıçak gibi keskin bir hiçliğin gerçekliğidir. dünyadaki gibi düşerken tutunacak bir dalının olmadığı halde sonsuzlukta düşerken düştüğün yerde aynı zamanda asılı da kaldığın karanlıktır ölüm. ölüm yok olup doğmaktır karanlığa.
  10. 35
    sonun başlangıcıdır. allahuekber *
  11. 36
    canlılığın sınırları kesinleştirilmeden , tam tanımı yapılamayacak olgudur.tıbbi,antropolojik,felsefik ve hukuki olarak ölüme bakış açıları farklıdır.

    örnek verecek olursak 45 dakikalık resuitasyona rağmen solunum ve dolaşımın durması yasal ölüm kavramı için yeterli iken tıbbi açıdan süreç daha da karmaşıktır.
  12. 37
    Piangero la sorte mia,
    sì crudele e tanto ria,
    finche vita in petto avro.
    Ma poi morta d'ogn'intorno
    il tiranno e notte e giorno
    fatta spettro agitero.

    mealini sezar'ın öldüğünü düşünen kleopatra'ya soracaksın lanet beyaz adam.*
  13. 38
    (bkz: insan merak ediyor)
  14. 39
    cumhurbaşkanımıza göre madencilerin kaderinde olan durumdur.

    (bkz: başımız sağolsun)
  15. 40
    son değildir.
  16. 41
    (bkz: Bok yolu)
  17. 42
    Hayal gücünün bir ürünü mü yoksa gerçek mi emin olamadığı bir gürültü duydu arkasında. Yavaşça arkasına döndü ve kendisini çok şaşırtan bir şey gördü. Yıllardır duyduğu bir ismi karşısında görmek onu çok şaşırtmıştı. Ama ordaydı işte , Şeytan tam karşısında duruyordu. "Merak etme sana engel olmayacağım sadece konuşmak istemiştim" dedi şeytan.Bu konuşma şekli ile ev ev dolaşan,her gittiği ev sahibi ile aynı memleketten olduğunu söyleyen,takım elbise giymiş ama ne idüğü belirsiz bir şirketten gelen, yaptığı iş satmaktan çok dolandırmak olan pazarlamacıları andırıyordu.Tabi şeytan olduğunu belli eden detaylar vardı üzerinde.Gözleri kırmızıydı ve yılan gözleri gibiydi. Gözbebeğinin içinde oynaşan görüntüler vardı ;çığlık atan bir adam,sevişen bir çift,bir tane dilenci,ne olduğunu anlamadığı iki kişi. Takım elbise giymişti , dik ve kendine güvenli bir duruşu vardı.Gülüşü Melih Gökçeğin gülüşünden birazcık daha az sinsiydi. "Lütfen o tabureden in seninle biraz konuşalım" dedi.Kendini asmak üzere olan bir adam için bayağı sıra dışı gelmişti bu cümle.Gerçi kendini asmayan bir adama da Şeytanın bizzat kendisini görmek garip gelirdi diye düşündü.Yavaşça indi tabureden.

    Şeytan ona bakarak: "Fark ettin mi bilmiyorum ama ben şeytanım.Tam on iki saniye önce kendini asarak öldürdün. En başta boynun kırıldı ama ilginç bir şekilde o an ölmedin.Sonra nefes alamadığın için çırpınmaya başladın ve ellerinle kendini ilmekten kurtarmaya çalıştın ama bu çaba seni kurtarmaya yetmedi.Eğer bana inanmıyorsan arkana bakabilirsin." dedi.Bunu söylerken gülümsüyordu.Korkuyla arkasını döndü ve şeytanın haklı olduğunu gördü.Kendi bedeni tavana asılmış bir şekilde duruyordu.Boynu korkunç bir şekilde kızarmıştı, ağzından salyası akmıştı, tırnak aralarında küçük iplik parçaları vardı.Halattan olmuştu muhtemelen.On iki saniye önce ölmüş bir adama göre baya sakin olduğunu fark etti. Kendi bedenini tavana asılı gören bir insan bu kadar sakin olmaz herhalde diye düşündü. Gerçi bunun iki sebebi olabilirdi ; birincisi ölü olduğu ve bir ruhtan ibaret olduğu için duyguları olmaması (öbür taraf hakkında kimsenin pek bir bilgisi olmadığı için bunu mantıklı bulmuştu hormonları falan yoktu zaten), ikincisi ölümü kendisinin seçmiş olması.Gerçi ikincisine pek ihtimal vermiyordu çünkü kendini kurtarmak için elleriyle boynundaki ipi sökmeye çalışmıştı yani bu iç güdüsel de olsa fikrini değiştirdiği anlamına geliyordu.Şimdilik bir önemi yoktu zaten ölmüştü artık."Neden buradasın, intihar ettiğim için beni almaya mı geldin?" diye sordu.

    Şeytan gülümsüyordu."Hayır seni almaya gelmedim toplayıcılık Azrail'in işi."dedi küçümseyerek."Ama konumuz bu değil. Siz insanların ölümden sonrası hakkında kesin bir bilginiz yok .Şimdi sana prosedürü biraz anlatayım"

    İnsanlar öldüklerinde onlardan saklı tutulan bilgileri öğrenme hakkını kazanırlar. Bu bilgi her hangi bir şey olabilir. Evren ne kadar büyük veya evrende yalnız mıyız, lisede bir türlü açılamadığın kız senden hoşlanıyor muydu, Naciye halanın kocası gerçekten iktidarsız mı (bunu söylerken biraz kıkırdadı) reklamdaki kızın babası öyle pasta yapmayı nereden öğrendi, aklına gelen her şeyi sorabilirsin.Merakın tatmin olduktan sonra seni gideceğin yere yollarlar.Tanrı bunları iyi ya da kötü tüm insanların bilmesi gerektiğini düşünüyor.Hayatlarında merak etmek için harcadıkları süre için küçük bir ödül.Bana kalsa hiçbirinize irade vermezdim ve sorularınız cevaplamak için vakit harcamazdım ama işleri ben yürütmüyorum.Evet sormak istediğin şeyler nedir? "

    O an için en çok merak ettiği şeyi sordu tabi ki."Cehenneme mi gideceğim?"."Evet cehenneme gideceksin. Tahmin ettiğin gibi hoş bir yer değil ve bol bol soru sormanı ve oraya gitmeni mümkün olduğu kadar geciktirmeni öneririm.İnsanlarla konuşmayı pek sevmem ama uzun zamandır intihar eden biriyle karşılaşmamıştım.O sefil hayatlarınıza sülük gibi yapışıyorsunuz.Seninle sohbet etmek keyifli olacak."

    Aklına gelebilecek her şeyi sordu şeytana.Ne kadar sürdü bilmiyordu ama muhtemelen zaman kavramı ölümden sonrasında yoktu.Hayatına dair merak ettiği her şeyi öğrenmişti ama birkaç sorusu daha vardı.Yıllardır tüm dünyanın merak ettiği ve herkesin en az bir kez sorduğu soruyu sordu.

    "Neden yaratıldık?" Şeytanın sesi karanlıktı bu sorudan hoşlanmamış gibiydi. "Bu sorunun cevabı seni tatmin etmeyecek maalesef."Tanrı bir çocuk ve siz de oyuncaklarısınız.Ne yazık ki ben de öyleyim.Sizi izlemek için yarattı ve yarattığı günden beri de izliyor.Tıpkı sizin şu televizyon izlemeniz gibi. Sizin hayatlarınız biraz daha sıkıcı tabi onun için.Senaryoyu o yazdı çünkü.Vaatlere ve cezalara karşı ne tepki vereceksiniz diye görmek için de cennet ve cehennemi yarattı.Cehennem konusunda benim çok daha yaratıcı fikirlerim vardı tabi.Öldükten sonra sizleri bütün hayatınız boyunca iyi bir insan olduğunuza inandıracaktım. Sonra da cehenneme yollayacaktım. Bütün hayatınız boyu iyi bir insan olduğunuz halde hiç hak etmediğiniz bir yere geldiğinize inanacaktınız. Size yapılan "haksızlığa" karşı nefretle dolacaktınız ancak elinizden gelen hiçbir şey olmayacaktı. Çünkü tanrıya karşı acizsiniz. Bana karşı da. Bu fikri o sizi yarattığı andan itibaren kafamda şekillendirmiştim. Hiç biriniz ama hiç biriniz kendisine karşı haksızlık yapılmasına tahammül edemiyordu. Sizi bununla cezalandırmak güzel olabilir diye düşünmüştüm.

    "Neden tanrıya karşı geldin?". İnsanları sevmiyorum.O sizin benden üstün olduğunuzu düşünüyor.Anlaşamadığımız nokta burası.İnsanlar tanrıyı görmedikleri ya da ölümden sonrası hakkında hiçbir fikri olmadığı halde ondan korkuyorlar.Ben ise onu gördüm.Neler yapabildiğini ve bana neler yapabileceğini bildiği halde ona karşı çıkmaya cesaret ettim.Ve sana söyleyebilirim ki aranızdaki en günahkar bile cehennemi bir dakika için görseydi tanışabileceğin en iyi insan olurdu.Onu haksız çıkarmak için ona karşı çıktım ve sizin ne kadar kötü olabileceğinizin potansiyelini tekrar tekrar kanıtlamaya çalışıyorum.Sana garip gelebilir ama Tanrıyla birbirimize karşı saygılıyız.Sizleri manipüle etmek çok kolay pek sorgulamıyorsunuz.Düşünmemek kolay geliyor.İtiraz etmek de öyle.Tanrı size peygamberleri yolladığında yanlarında kutsal kitaplar da geldi sizin bildiklerinize göre.Bu kısım doğru ama ufak bir detay sizden saklı.O kitapların içinde yanlışlar var.Sizin ahlak değerlerinize ters düşüp düşmeyeceğini ve doğruyu bulup bulamayacağınızı test etmek için.Sizler için düşünmemenin kolay olduğunu söylemiştim.Körü körüne inanmayı seviyorsunuz ve ne yazıyorsa onlara uyuyorsunuz.Yanlış ihtimalini hiç düşünmüyorsunuz.Bir kutsal kitabın sizin dünyanızda o kadar uzun süre yer edebilmesi çok zor.Hayat tarzınız teknoloji ile birlikte değişiyor.Siz düşünüp doğru olanı bulmaya çalışmak yerine o kitaplarda yazanlara kafanıza göre anlam yüklüyorsunuz.Bu da beni Tanrıya karşı biraz daha haklı yapıyor. Kutsal kitaba yanlış bilgiler koyma fikri tamamen bana aitti ama Tanrının da hoşuna gitti.

    Artık sormak istediğim bir şey yok dedi şeytana. Bu konuşmanın üstüne şaşırması gerekiyordu ama duyguları yoktu artık. Cehenneme gideceği için bile korkmuyordu.

    "Artık benim için gitme vakti geldi ." dedi şeytan. "Ama sana söylediğim şeyler içerisinde bir şey yalandı. Aslında ölmedin.Ceset olayı tamamen bir ilüzyondu."

    "Peki neden?" diye sordu şeytana."Neden bu kadar zahmete girdin?"Tanrıya karşı büyük oynamak istedim bu sefer.Sana bir çok bilgi verdim ve bunları hayatın boyunca insanlara anlatsan da hiçbir şey değişmeyecek seçim tamamen onlara ait.Eğer referans olarak Tanrı benimle konuştu dersen birkaç salak seni takip eder ve onlar da söylediklerini çarpıtıp yanlış anlarlar.Gerçeği söyleyip benimle konuştuğunu söylersen de olabilecekleri hayal gücüne bırakıyorum.Kumar kısmına gelince bu kadar bilgiden sonra senin hayatında neler değişecek.Acaba daha iyi bir insan olacak mısın yoksa kaldığın yerden devam edip gerçekten ölecek misin?Aynı hatayı iki kere yaptığınızı çok gördüm ve bu bana büyük bir keyif veriyor.Seninle sohbet etmek güzeldi ancak seni burada intihar etmiş bir halde bulursam çok sevineceğim.Seçim tamamen sana ait."

    not: hikayedeki şeyler yazarın şahsi fikirleri ve teorileridir. lütfen ciddiye alıp götümden bıçaklamaya kalkmayınız. 5 kere wing tsun antremanına gittim. çok pis döverim. vallaha çok pis döverim.
  18. 43
    kesinlikle üzerinde durulması gereken konudur.


    şimdi konuyu açalım:

    Ölüm başlı başına tıbbi bir olgu olmakla beraber, toplumsal, hukuki, dini, yönleri de vardır. bir hekim genelde tıbbi yönüyle ilgilenir sadece. yanlış mıdır? yanlıştır. Çünkü doktor hastaya makine gözüyle bakmamalıdır. bir doktor hastasının toplumsal durumuna, aile içi ilişkilerine, inanışlarına da dikkat edip ona göre tedavi veya karar vermelidir. aksi takdirde hem tepkilerle karşılaşır hem de hastaya değil hastalığa bakmış olur. neyse...

    ölüm olgusunu anlamak için önce canlılık/yaşam nedir ona bakmak lazım tabii ki. diyalektik böyle söyler.

    tabi bunu okumadan önce abiyogenez nedir ona bakın, canlılık cansızlıktan evrilmiştir:

    uyarana tepki verme
    Üreme
    Büyüme ve Gelişme
    homeostazis- iç dengeyi sağlama
    organize olma- bir makine gibi düşünün bunu
    Metabolik faaliyetleri gerçekleştirme ve enerji üretme- makinenin çarkları
    Adaptasyon yeteneği

    bunlar canlılığın temel tıbbi şartlarıdır. eskiden bunların hepsine sahip olan canlıdır, bir kısmına sahip olanlar değildir deniliyordu. fakat virüs ve bakterilerin tanımlanmasıyla bu da değişti.

    1- tepki verme- evrendeki herşey etkiye tepki verir- bu kavram iptal
    2-üreme- kısır birey canlı değil midir? - bu da iptal
    3- büyüme ve gelişme - virüsler ne büyür ne de gelişir misalen sadece çoğalırlar, bir kısmı mutasyon geçirse de geçirmeden değişmeden kalanlar da canlıdır- bu da iptal
    4- ..... şeklinde hepsini geçersiz kılabiliriz.

    benim bu konudaki düşüncem ve evrimsel biyologların düşüncesi şudur ki genel olarak devamlılığını sağlamaya çalışan şey canlıdır. şu anda cansız olarak tanımladığımız şeyler de hiçbir şekilde devamlılığını kendi metabolizmalarıyla veya yapılarıyla sürdürmeye çalışmaz. sadece zaman ve mekanda bulunurlar o kadar. şimdi biri ee intihar etmeye çalışan kişi cansız mıdır derse onu da tartışabiliriz fakat talep halinde bunu tartışalım, çok basit cevabı var.

    bu da demek oluyor ki ölüm de bu devamlılığı koruma çabasının son bulmasıdır.


    yukarıda da belirttiğim gibi devamlılığını kendi metabolizmasıyla yürütmeye çalışma kavramını unutmayın. temel bu aslında.

    şimdi hukuk bu konuda tıbbba başvurur bazen( organ nakli, miras davaları vs..) .der ki bu adam ölü müdür? değil midir.

    insanlar açısından inceleyecek olursak hücrelerin en temel ihtiyacı kandır. tüm ihtiyaçlarını kanda karşılarlar. o halde ya hücreye gelen kan akımı kesilirse ya da gelen kan bir işe yaramazsa o zaman o kişi öldü diyeiliriz. çünkü bir hücreye kan ulaşmaz veya içeriği boş olan kan ulaşırsa da o hücre metabolizması sıfırlanır ve çaba sarfedemez.

    o yüzden adli tıpçılar da şöyle bir kurallar bütünü getirmiştir:

    Yasalarda tanımlanan ölüm, solunum ve dolaşımın durmasıdır. yani her ikisi birlikte duracak ve kişi bu fonksiyonların devamı için bir tepki vermeyecek. yani solunum durursa fakat kalp çalışırsa biz adamı entübe edip makinaya bağlayıp solutabiliriz. bu adam ölü değildir çünkü dolaşımı vardır. aynısı kalbin durup solunumun devam etmesi için de geçerlidir.

    peki bu iki fonksiyonu da aynı anda durduracak şey nedir?

    tabii ki tüm organları innerve eden beyin ölümüdür. yani ikisini de makineye bağımlı hale getirecek kavramdır. beyin ölümü nedir? beyindeki hücrelerin metabolizmasını devam ettirme çabasının( yani canlılığının) olmamasıdır.

    ama nabzı atan,teni hala sıcak fakat beyni aktivite göstermeyen birine ölü demek elbette ki zordur ve tepki çeker. ve bazen kısa süreli durumlarda komple makineye bağlı insanların tekrar beyin aktivitesi gösterdiği de olmuştur. hatta bazı ilaçlar, zehirler vs insanın nabzını ve beynini bir süreliğine durdurabilir, alkol koması, aşırı soğukta uzun süre kalma(donma vs..) bile bu etkiyi yapabilir örneğin. ama zehrin veya alkolün etkisi geçici. bu adamlar yaşıyor aslında..

    bu açıdan adli tıp bilimi ise şöyle bir karar aldı:

    Beyin Ölümünün Tanısı
    a-Komanın nedeni ve süresi biliniyorsa
    *Bilinen yapısal bozukluk veya geri dönüşsüz bir sistemik metabolik sürecin bulunması.
    *İlaç intoksikasyonu ve hipotermi olasılığının kesin olarak dışlanmış olması. *Paralize veya anestetize edici ilaçların yakın zamanda kullanılmış olmaması.
    *İlaç veya alkol alımının söz konusu olmadığının bilindiği durumlarda 6 saat süreyle hiçbir beyin fonksiyonunun olmadığının gözlenmesi. Aksi halde, gözlem süresi 12 saat olmalı ve ilaçların kandaki düzeyleri ölçülmelidir.

    b- Beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının kaybı
    *Uyaranlara foramen magnum düzeyinin üzerinde hiçbir davranışsal veya refleks yanıtın bulunmaması.
    *Sabit pupiller.
    *Okülovestibüler yanıtın bulunmayışı.
    *Oksijenizasyon sırasında 10 dakika süreli apne saptanması.
    (Sistemik dolaşım devam edebilir).
    (Spinal refleksler devam edebilir).

    c- Ek (opsiyonel) kriterler
    *Otuz dakika süreyle izoelektrik EEG.
    *Beyin kökü uyarılmış yanıtlarının bu bölgedeki yaşamsal yapıların fonksiyon görmediğini ortaya koyması.
    *Anjiyografik olarak beyinde kan dolaşımının bulunmadığının gösterilmesi.

    bu abc kriterlerinin üçü de olmalıdır.

    a kriteri oldukça anlaşılır,

    b kriterinde foramen magnumdan bahsedilmiş. kısacası ense kökünüz diyebiliriz buna. medulla spinalisinisi ve beyninizi ayıran kafa tasınızın en altındaki genişçe deliktir bu.

    peki niye foramen magnumun üstü? çünkü foramen magnum altındaki medulla spinalis reflekslerimizin çoğunun köken aldığı yerdir fakat bunlar organlarla ilgili yaşamsal refleksler değil tepkisel reflekslerdir. yani bir balona bastırdığınızda öbür tarafı nasıl şişerse belirli kaslarımıza ve/veya tendonlarmızda etki uyguladığınızda bu refleksler açığa çıkar. yani cansız varlıklarda da bunlar görülür.

    fakat foramen magnum üstü tamamen beyindir ve bizim yaşamsal organlarımızla, solunum ve dolaşımın devamlılığıyla alakalı organlarla ilgili tepkiler olduğu için olmazsa olmazlardır.

    c kriterinde ise olayın tamamen bilimsel olarak kanıtlanmasıyla ilgili kavramlar açıklanmıştır. yani neye göre beyinde kan dolaşımı veya elektriksel aktivite var diyeceğiz? tabii ki elektroensefalografi ile beyin elektriğini ölçeriz ve anjiyo ile dolaşım var mı yok mu bakarız. yani elimizle ve gözümüzle algılayamayacağımız şeyleri makinelerle daha iyi ölçebilmemiz açısından bunlar belirtilmiştir.

    not: iş bu girdi acmakapak'ın katkıları sayesinde ortaya çıkmıştır. burdan teşekkür ediyorum kendisine.
  19. 44
    ölüm hakkında:

    çok küstahça yazılmıştır insanların ruhlarına, o ruh ki; insanı konuşturur düşündürür, sanat ruhtadır, ruh sanatın derin bir yerinde birbirleri ile devamlı iletişim içinde olan, lakin birbirini hiç tanımayan iki varlık; ölüm bunlara rehberlik eder ve ölüm bizi kutsar. ölüm bizim geleceğimiz, bir yerde herkesi bekliyor. ölüm bir insan misali; oturuyor kime sıra geldiyse kalkıp onu alıyor ve yerine geçiyor.

    bu dünya da yaşayan, canlı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış her şey için geçerlidir. ölüm için yiyoruz, ölüm için giyiniyoruz, ölüm için hazırlık yapıyoruz, deli mısralar yazıyoruz, kredi kartlarımız ölüm için var, bankalar ölelim diye var. hiç bir şey artık bizim yaşamamızı istemiyor. ölüm geçerli olan tek şey, ölüm yalan söylemiyor, ölüm şaka yapmıyor çok dürüst bize geliyor ve bizimle gidiyor.

    ölüler sanat nedir bilmez, baş tacı yaptığımız her şey bizi cezalandıracak, ailelerimiz aslında ölümden sonra bize değer verir, aileler ölüm karşıtlığı yapan topluluktur, onlar da ölümün uşaklığını yaparlar, kapitalizm ölümün uşağıdır, bu bir kuşaktır; en ufağı aile, en büyüğü kapitalizmdir. ölüm bizi bekliyor, aydınlanmış bir yerde ona ulaşabilmek için hazırlık yapmaya gerek yok, uğraşmaya da gerek yok, o bizim sonumuz ve o bizi aydınlatacak, iyi olduğumuz da zaman kötü olduğumuz zaman da bağrına basmayacak. nefessiz kalan her şey ölüdür.

    ruhlarımız bizi kutsal kılamayacak, bizi kutsayacak olan şey ölümdür. ruhlarımız sanat için var sanatçılarda ölür. ölüm ne yazık ki sessizdir, keşke hep ölüm müzik ile gelse, en sevilen enlerde gelse, ölüm insanı üşütür ve ölüm hastalıktır, ona bulaşan herkes ölüdür. insan ne ahmaktır; bir canlının öldüğünü gören insan kendisinin de öleceğini bilmez ve buna göre kendi hayatını tüketirken, ölümü kutsamaz.

    ölüm bilgi verir, bilgilidir. yalnız gezer, her yere yalnız gider. insanlar gibi bir çılgınlık içinde değildir; sessizdir. sessiz kalmayı sever, eğlencesi insanlardır, içkisi bitkidir, yemeği hayvanlardır. ama bunların hiç birini tüketmez sadece sessiz kılar; bundan mutludur, eğer insan nefes alıyorsa, ölüm kadar çılgın bir şeyle karşılaşmamıştır.

    ölüm ağlamaz duygusuzdur, kalbi yoktur. o sizi toprağın altında görmek ister, böyle mutludur. sevgi ile bir işi yoktur. ölüm haktır, kutsal kitaplar ölümden beslenir. ölüm efendidir, kaosun efendisi. her nesil ölümü bilir ve her yeni gelen nesil ölümü bilmeye devam edecektir. insan doğumdan sonra ölümü duymaya başlar, insanlar hakkında çok bilgilidir...
  20. 45
    (bkz: the inevitable end)
  21. 46
    Edgar allan poe'nun şu sözleri geldi aklıma; ''all that we see or seem is but a dream within a dream.''
  22. 47
    ölüm **
  23. 48
    (bkz: yaşam)
    (bkz: uyku)
    (bkz: kader)
    (bkz: dönüş)
    (bkz: unutmak)
  24. 49
    şair erdem beyazıt'a göre "ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm / ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm."
  25. 50
    kafası en güzel şeydir. malum ölünce tamamen uçuyorsun.