hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
- 1*
yıl 2003!
üniversite sınav sonucum geliyor, istemediğim bir bölüm. inşaat mühendisi olmak istiyorum ama ben. tekrar hazırlanmak istiyorum ama dershaneye falan verecek param yok. anne baba vefat, küçük kardeşim ve bana teyzem annelik yapıyor bir emekli maaşıyla. diyemiyorum ki 'teyze ben bir daha deneyecem'.
kapatıyorum kendimi odaya. 20 gün falan var kayıtlara. teyzem anlıyor halimi ama yazık gelip iki kelime edemiyor bana. durumu yok çünkü.
teyzem teknik ressam, çevresi geniş, dsi'den emekli. ordan tanıdığı bir arkadaşı sayesinde bir fırsat yakalıyor. boş durmamış! moskova devlet üniversitesi mühendislik fakültesinde uluslararası kontenjandan bir yer ayarlayabilmiş bana. tek mülakat ile girebileceğimi söylüyor.
hiç unutmam nasıl mutlu olduğumu, ta ki ertesi güne kadar! okul için yıllık 3300 dolar kadar bir ödeme yapmamız gerekiyor. pasaport ve uçak masrafları hariç. nasıl ödeyecez diyorum 'ben halledecem' diyor!
mülakatı geçiyorum, boşandığı kocasından nafaka yerine aldığı eski broadway'ini satıyor. okul paramı, pasaport ve uçak masrafımı ödüyor. biraz da harçlık veriyor bana. part time bir iş bulursun ben de dışardan bir iki iş alırım bir şekilde karşılarız eğitimini deyip gönderiyor beni. değerli neyi varsa zamanla satıp aksatmıyor ödemeleri.
diplomamı alana kadar bir gün şikayet ettiğini görmedim. 60 yaşında şimdi. doğum günü bugün. aklıma geldi yazdım bunları. allah ömrümden alıp ömrüne versin!
hakını ödeyemem..
- Ne güzel insanlar var.
- teyzen umarım daha mutlu günlerini de görür, kendisine çok saygı duydum
- 2sene 89 öğrenciyiz. baba memur anne ev hanımı olunca evden gelen para anında eziliyor.yenisinin yolunu gözlerken garibanlık diz boyu.
yine karnımız aç paramız az iken arkadaşlarla kamyoncu durağı bir yol üstü lokantasına girdik. tercih sebebi porsiyonların kallavi fiyatların ehven olması.neyse girdik içeri 4 arkadaş içeride genelde kamyoncu arkadaşlar protein açısından sağlam takılıyorlar. biz gelen garsona sadece çorba soyledik. çorbalar geldi adam kaşıkları verirken sen bunları al dedik. adam anlamadı ama aldı gitti. masanın ortasına konmuş kovanın (evet bildiğin su kovası, kamyoncu lokantası dedik ya) içinde dilimlenmiş ekmeklere abanıp her lokmamızı çorba ile ıslatıp yemiş, çorba bittiğinde içinde yaklaşık 6-7 ekmek olan kovada tertemiz olmuştu. - 3yıl 2008, ege üniversitesi'nde öğrenciyim, ders bitti, efsane 525'e bindim bornova metroya gittim. tam kentkartı okutacaktım ki biri, kardeş yolda kaldım metroya binmem lazım, benim için de okutur musun, diye rica etti. cepte 5 kuruş yok, kentkartta tam 2 basımlık para var. ne de olsa aktarma yapıcam gümrük'te diyerek kırmadım abiyi, onun için okuttum, sonra kendim için okuttum, metroyla çankaya'ya gittim. gümrük'te otobüsüm geldi, 73 numaralı otobüs, esbaş'a gidicem. sıra geldi, kentkartı bir okuttum 'bakiyeniz yetersiz' uyarısıyla şok oldum. tanımadığım kimseden bir şey isteme gibi bir şey de bana uygun bir şey değil. otobüsten indim ne yapsam diye düşünürken birden yürümeye karar verdim. gümrük'ten esbaş'a kadar yürüdüm. ne kadar mesafe olduğunu izmirliler bilir. o gün cebimde 1 tl olsa sıradan bir gün olacaktı. ama bazen cebinizdeki 1 liranın eksikliği, hayatınız boyunca hatırlayacağınız bir anıya dönüşebiliyor.
- Bilirim kardeş 2 saatten fazla sürer o yol.
- 4o zamanlar maddi durumumuz kötü. bende okuldan istedikleri şeyleri babama bilerek söylemiyorum. hani alamazsa üzülmesin diye. neyse birgün resim öğretmeni -resimden ve müzikten nefret etmeme sebebiyet vermiş şerefsiz öğretmenlerden biridir.- bir ödev vermişti. bende kartona bir şeyler yapıştırdım ödev için. ama cam bantla yapıştırdım. uhuyla değil. neyse götürdüm ödevi kadına. nasıl mutluyum anlatamam. bir gururluyum sormayın gitsin. az sonra duyacağım övgüleri bekliyorum. kadın ödevime baktı. ve orta yerine sıçmak istediğim ağzından şu oruspuca laflar döküldü.
+ "senin baban ne iş yapıyor?"
- "esnaf hocam."
+ "sana bir uhu bile alamadı mı?"
-...........
bela okumayacağım. okusam da hiçbirinize bir şey olmuyor amk kevaşeleri. allahtan tek dileğim sende yoklukla sınanırsın da anlarsın ne demek. çünkü siz lafla adam olmazsınız. size ibretlik olay lazım ki kendinize gelesiniz. orospu yavşak. siktiğimin kaşarı.
hala hatırladıkça gözlerim dolar. benim babam hiçbir zaman bize haram lokma yedirmedi. işsiz kaldı, parasız kaldı ama yinede üç çocuğunu bu yaşa kadar getirdi. sağlık sorunlarıyla uğraştı. 2 defa ameliyat geçirdi. o ameliyatta iken ben deliler gibi ağlardım. bir kız için babası ne demek sen biliyor musun? birde kadın olacaksın. babamın tek bir damla terine, ufacık bir emeğine kurban ederim seni de senin gibi su katılmamış orospuları da. babamın adını ağzına almadan evvel siktir git ağzını güzelce bir dezenfekte et, senelerce tövbe et sonra gelip babamın adını ağzına al yavşak kevaşe seni.
adı haticeydi bu orospunun. allah'ın belası. zaten beni dumlupınar ilköğretim okulu bitirdi. okul mu tımarhane mi belli değil. piçler.
sadece bu da değil. benim şerefsiz sınıf arkadaşlarım da böyle boklar yiyip ikide bir "paranız yok diye mi malatya'ya gidemiyorsunuz? üç kuruş halbuki." diyerek beni ezerlerdi.
bazen düşünüyorum da beni elazığ bitirmiş. malatya'da daha huzurluydum ben. kızardım ederdim ama özür dilemek, kalp kırdığını bilerek utanmak denen şeyler vardı. elazığ'a geldikten sonra başıma daha fenaları gelmedi diye sevinmeye başladım. genelleme yapmak istemem ama bir şehirde karşılaşılan 5 insandan 4'ü kötü çıkar mı?
neyse çok şükür halimiz iyi şimdi. allah herkesi fakirlikten korusun. bize de çalışma azmi ve aşkı versin ki kullarına muhtaç olmayalım. - 5sene 2012 1 haftalığına bizim çocukların yanına gittim. ev yemekleri, börekler, çörekler götürdüm. ilk 3 gün her şey güzeldi. yedik içtik. sonra kıtlık baş göstermeye başladı.yumurtaları saydık, paraları ortaya koyduk. ay sonu olduğu için para suyunu çekmişti. son kalan 20 tl ile ne yapabiliriz diye düşündük. ev sahibi 4 canım arkadaşım parayı sigaraya yatırmaya karar verdiler. olum yapmayın etmeyin desem de dinletemedim. son gün aç karına 2 paket sigara aldık.
bu da böyle özlenen bir anımdır. - 6umberto eco'nun prag mezarlığı adlı romanını 5 tlye satıp kendime sigara almıştım. üstelik daha yarısını okumamıştım bile. ulan hala içimde sızı o kitap. alıp okuyayım diyorum ama o günler geliyor aklıma. bir kere de arkadaşımla kaldırıma oturup, ekmeğin arasına susamlı çubuk kraker koyup yemiştik. ay anlat anlat bitiremem allah sana şükür yarabbi (!)
- 7geçen sene bir akrabamın nişanına gittim. mekan ultralükstü. yemekler dağıtılırken servisi yapan elemanın zorlandığını gördüm. hafif yerimden doğrularak tabağın ucundan tuttum alayım ben tabağı dedim. arkadaş gerildi beyefendi müsaade eder misiniz dedi. şaşırdım. sonra anladım ki benim iyi niyetim bu mekan ve raconu için oldukça fakir.
esnaf lokantaları yok olmasın ^^
- pilav-kuru'yu ne zaman yapıyoruz?
- eskişehire gelir gelmez. geliyorum de ortaya cacık bile çekerim.
- 8ilkokulda antalya'da gençlik spor'a gidiyordum yaz futbol okulu. hatırlıyorum o zamanın parasıyla aylık 50 tl'ydi. durumumuz ortalarda olduğu için aileme koymuyordu ki ikinci aydan itibaren para vermedim ben. zaten iki arkadaş dışında takımın hepsi çöptü, hoca o yüzden ikimizden para almıyordu.
çok yakın bi arkadaşım oldu orada, adı ali. mazı dağında oturuyordu. o zamanlar gecekonduları ile ünlü bi yerdi, bi keresinde evine çağırmıştı beni. anneme yalan söyleyip gitmiştim. durumları çok kötüydü, aq salağı nasıl gidiyorsa kulübe. ampute derdik ona, berbat oynadığı için. ( çocuksu lakap, hemen duyar kasmayın )
derken 3. ay bitti ama ali oynamak istiyordu. yaz okulu da bitmiş olmasına rağmen hoca bok gibi oynayanlardan her ay elli lirayı cukkalıyordu yine de. ali'nin de durumu malum, istemeye istemeye kulübü bırakacak. dedim kanka dur, bizimkiler benim hocaya para vermediğimi bilmiyor. elli lira var bende, bu ay vereyim sana. ali'ye verdim parayı, o da hocaya. 2 ay daha böyle devam ettik.
sonra artık vicdan azabından dayanamayıp annemle konuştum, böyle böyle diye. kocaman kadın gözümün önünde on dakika aralıksız ağladı. '' zaten biliyordum canım oğlum, ne kadar düşünceli yetiştirmişim ben sizi. bak baban da yok bize başımızda, gurur duyuyorum seninle '' falan diyor aq asjsdf
ben döver sanmıştım, dövmedi. - 9bir keresinde sınıf arkadaşımla çikolata almıştık okul kantininden. ilkokuldayız yine. çikolataları yedik, susadım ben su içicem musluktan.
ibo deli zikmiş gibi bağırdı:
ibo: oğlum napıyon ?
m7: su içiyom işte noldu ?
ibo: lan salak sen daha yeni çikolata yemedin mi ?
m7: evet
ibo: enayi ağzındaki tadı kaçar hemen su içersen. biraz tadını çıkarsana.
m7: doğru.
o kadar salağım ki, cebimde 5 tane daha çikolata alacak param var ama bana çok mantıklı gelmişti. susuzluktan geberir halde istiklal marşı çıkışı geleneksel maçımızı yapmıştım. - 10Hiç yaşamadığımdır. Şaşırtıcı. Ulan ne fakirler var? Dram gerçekten de hayatın içinde...
- 11üniversitenin ilk senesi vize sonrası, 3 arkadaş trenle evlere dönüyoruz. gar sapada olduğu için ve gece 3-4 gibi ineceğim için beni ailem karşılayacak; arkadaşlarım ise sabah inecekler ve ulaşım kartları var, banliyö treni, şehir içi otobüslerle evlerine gidecekler.
tren gece 10'da kalkacak. vakitlice gara gittik. akşam yemeği yemişiz 5'te. tren 2 saat rötarlı geldi. kalkması etmesi 3 saat gecikti. karnımız acıktı. tren kalktı gidiyor ediyor ama kağnı gibi. saat oldu 1-2 daha yol yarılanmadı belki de. iyice acıktık ama cebimizde doğru düzgün para da yok. en fazla şehir içi ulaşıma yetecek kadar. gittik yemek vagonuna, oturduk bir yere menüye bakıyoruz. çook pahalı amk. bilet 5 liraysa yemek 20-30 lira falan. öyle yani. ne
herkes kendine menü alamıyor, ne alırsak alalım ortak yicez. cebimizdeki paraları birleştirdik sayıyoruz bozukluk var mı yok mu diye ama yok işte. para az olunca haliyleseçenek de az oluyor, hangisini alsak daha çok doyarız diye düşünüyoruz. bir süredir bizi izleyen bir garson geldi gençler hoş geldiniz, ne alırsınız? abi bakıyoruz, bilemedik ne alacağımızı. malum öğrenciyiz... şu doyurur mu falan diyoruz. gençler ben size şundan yapayım dedi sevecen bir tavırla. tamam dedik ne diyelim. her halde anladı durumumuzu, azıcık fazla koyar belki. patates kızartması mıydı neydi yediğimiz. bir kayık tabağı doldurmaz. yanına da 3 yuvarlak ekmek. kişi başı 1 tane. ulan ekmek bu ekmek. 1 yuvarlak ekmek daha getirmişti sonradan, onu da 3 kişi bölüşüp yemiştik. - 12ilk okul 1. sınıftayım. bi gün öğretmenimiz okula gelirken sabun da getirmemizi istedi. okulun tuvaletinde sabun olmadığı için bundan sonra kendi sabunumuzu kendimiz getirecekmişiz. annemde o sabunu peçeteyle sararak beslenme çantama koymuş. okul servisinde sallana sallana gelirken sabun ve sandviç beslenme çantamın içinde tek vücut olmuşlar. neyse beslenme saati geldi ulan it gibide açım hatırlıyorum yani. çantayı açtım bi
de ne göreyim... sandviç ve sabun yasak aşk yaşıyorlar. aç olduğum için o sabunlu sandviçi fütursuzca gömdüm. tadı acıydı iğrençti ama açtım....
(bkz: açken sen sen değilsin) - yoksa biz kardeş miyiz
- anı güzel ama "garibanlık anısı" değil bana göre. ekonomik bir şey yok çünkü.
- Ok
- 13paramız olmadığı için st. joseph ve üsküdar amerikan'a gidemedim. ondan sonrada kazana kazana burayı mı kazandık dediğim bi devlet okuluna gittim. ondan sonrada bi şeyler için çabalamayı bıraktım.
- 14Ailemin iflas zamanıydı.
Kış kapıya gelmiş haliyle bir bot almak şart olmuştu. Ama o sıra değil bot almak eve bir ekmek almak bile zordu babam için.
O zamanlar yanlış hatırlamıyorsam teyzem bir bot vermişti bana. Çirkin bir şeydi ama yine de giyiyordum. Çocuklar bazen acımasız olabiliyor derler ya o acımasızlığı çok tattım zamanında. Arkadaşlarımın o bota bakıp dalga geçtiği olurdu. Botun çirkinliği mühim değildi benim için ama biraz sert bir tabanı vardı. Özellikle topuk kısmındaki o çivi gibi batan şey canımı çok acıtırdı.
Bir gün eve geldiğimde ayağımın kanadığını gördüm. Ama anneme söylemedim. Nasıl söyleyeyim ki anne bu bot rahatsız diye. Bir şeylerden şikayet etme lüksüm yoktu.
Günler sonra annem ayağımdaki yarayı fark etti. Ayakkabıyı aldı eline bir bana bir ayakkabıya baktı.
Sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı.
O ağlıyor diye ben de ağlamıştım.
Sırf o ağlıyor diye.
Acı çektik ama bazı şeylerin kıymetini bilmeyi de öğrendik. Bizi bu günlere ulaştıran rabbime şükürler olsun.
-ciddi - 15universite hayatIm boyunca cebimde minimum 70 tl ile okula giderdim hep. param azalInca aksam evdeki zulamdan alIrdIm. kredi kartI kullanmam cash'cI bir insanIm. o gun telefona kontor,otobus kartIna kontor IvIr kIvIr derken cebimde 5-10 tl para kalmIs
arkadaslarla kIrtasiyeye gittik orada tukenmez kalem seti begendim ama 17tl idi. alamamak cok dokundu bana o an
aksam eve gidip zuladan para aldIm ama ertesi gun de hevesim kacmIstI iste bu da boyle bir garibanlIk anImdIr. - 16Pek iç burltuğunu ve garibanlık olarak tanımlanması doğru bulmuyorum böyle şeylerin. Hayat bu. Her düşüsün bir kalkışı vardır. Ama bende anımı yazayım. 2008'deki büyük kriz sırasında babam iflas etti. Onun üstüne birde çok büyük bir trafik kazası geçirdi. 1.5 ay hastanede, 3 ay evde yatmak zorunda kaldı. Tabii, olaylar böyle gelişince bizimkiler aidatları, faturaları hep geç ödüyorlardı. Karşı komşu eve gelip, anneme durumumuza çok üzüldüklerini kabul ederse en azından aidat konusunda yardımcı olmak istediklerini söylemişti.
- 17bu konuyla ilgili anı olarak değilde düzenli olarak yaşadığım durum vardı. üniversite de zamanın da avans parayı çektiğim için nakit param bittiğin de sadece kartla alışveriş yapabiliyordum. parayı çekemediğim için su almak istediğim de karttan çekmiyorlar diye yanında başka bir şey daha alıyordum. siz hiç paranız yokken daha çok para harcadınız mı?
- 18yine bir cumartesi gecesi arkadaşlarla reina denilen izbe, köhne ve kaotik bir 'bar'da takılıyoruz. yaz gecesi, boğazımız kurudu. o gün ısmarlama sırası bendeydi. arkadaşlarım hep bir ağızdan chivas regal 25 years içmek istediklerini söyledikerinde cebimi kontrol ettim ve sadece 3bin tl kadar olduğunu gördüm. ve o gün ben o güzel insanlara o viskiyi içiremedim arkadaşlar. utana sıkıla, el mahkum bir şekilde chivas'ın 18 yıllığını açtırdım. hiç birisi de yaptığım utanç verici hareketle dalga geçmedi. o günden sonra asla en pahalı şeylerden başka bir şey içmemeye yemin ettim...
- 19cebimde 25 kuruş varken görme engelli arkadaşımın refakatçi hakkıyla bedavaya tren bileti alıp eskişehir' e gitmemiz.
ve dört kişiden 4 tl çay parası çıkmaması - 20Dedem ben 11 yaşlarındayken ölmüştü. Köydeki evi toparlamak, hayvanlar ve bahçeleri devretmek için sömestrda köye gittik. Herkes köyde. İki tane ev var ama ağzına kadar dolu ikisi de. Oturacak yer bulunca kaybetmemek için kalkmıyorum falan. Acıyı en çok böyle zamanlarda hissederim. Belli bir şeyin acısı değil, sadece bomboş bir acı. Belki de can sıkıntısı. Ev böyle iç sıkıcı olunca kar kış demeden sokaklara vuruyorum kendimi. Her yaz gittiğim için köye alışığım, arkadaş grubum var ve grubun lideriyim.
Neyse ailemin durumu orta seviye. Bolluk içinde değiliz ama eksiğimiz de yok -ben hariç-. İki kız kardeşim var. Biri benden iki yaş küçük, diğeri daha bebek. Amcam da bekar bizimle kalıyor ve okuyor. Aslında ev ve arabamız var ama ülkenin ekonomik sorunlarında mı nedendir -babam cömert insan çünkü- alım gücü yok galiba. Öyle çeşit çeşit kıyafet alınmıyor. Bilemiyorum tuhaf bir fakirim cep telefonum bile var ama ayağımda botum yok.
Neyse benim hala hiç sevmediğim orospu kuzenim ve kardeşim birlikte oturmuşlar. İkisinin ayağında benzer botlar var. Benim ayağımda ne var hatırlamıyorum. Kuzenim bana "aa bizim botumuz aynı bak senin niye yok?" diyor. benden de 4 yaş büyük bunu diyen akıl. Neyse benim egom birinin sözüyle asla sarsılmaz, sie deyip geçiyorum. Gidiyorum kendi grubumun yanına. Onlar zaten köyde yaşıyor, üst baş perişan ilgisizlikten.
Kaç gün geçti bilmiyorum kar yağdı. Çok mu yağdı ben mi kısayım bilmiyorum ama dizlerimi geçiyor. Benim grupla deli gibi tepiniyoruz karda. ama ayaklarım sırılsıklam oluyor. Bu ne ki gruptan bir kızın lastik ayakkabısı karda kaybolmuştu. Neyse ayakkabı yüzünden karın tadını alamıyorum, acil çözüm bulmam lazım. Zaten pratik çözüm insanıyımdır. Her türlü durumu kurtaracak çözümü şak diye bulurum. Eve gidip ortalığı biraz karıştırıyorum ve i.hizliresim.com/... şundan buluyorum. Direkt giyip çıkıyorum sokağa. Keyfim acayip yerinde. Tam sokak kızıyım ama özgürüm. Öyle dolanıyorum sokaklarda.
Uzaktan akrabamızın kızı var Meltem. Tek kız o ailede ve durumları bizimkinden iyi. Botu da vardı. Ertesi gün yanımıza geliyor ve ayağında benim sarı çizmelerden. ahahaha bunu asla unutamıyorum. bu çizmeleri o dönem ilk moda eden ben olmuştum. kardeşim botlarıyla değiştirmek istiyor falan. o zamanlar anlamıştım ben, zenginlik ve enayiliğin doğru orantılı olduğunu. Bir kitleyi sarı lastik çizmeyle peşimden sürüklemiştim.
İçimi burkan bunlar değil aslında. sahip olamadığım hiçbir şeyi gözümde büyütmem. O kadar değersizleştiririm ki, bir süre sonra sahip olmadığıma şükredesim gelir. ya da o şey gerçekten ayağa düşer. içimi burkanlar çok başka ama onları da böyle paylaşamam işte kimseyle. Burada da beni burkan tek şey o insan kalabalığının amaçsızlığı, dedemin yokluğuyla dağılan o köy evi ve benim çocuk akılla dedemin ölümünü idrak edememem. - 21üzerinden anı olacak kadar zaman geçmemiştir.
- 2218 yaşıma kadar yaşadığımız ev dışarıdan tek katlı gibi gözükürken, aslında 2 katlı bir evdi. biz, kot farkı olan evin alt katında otururduk, dayımlarsa üst katında.
o zamanlar 11-12 yaşlarındayım. üst katta oturan dayım, tüm kardeşlerini(7 kardeş) yemeğe çağırdı. herkes orada, tabi biz de gittik. bu arada annemin kardeşlerinin hepsinin evinde bilgisayar var, bir tek bizde yok. zaten nasıl olsun? okula tek simit parası ile giden çocuğum. suyu evde unutsam(ki genelde unuturum) simit yerine su alıyorum. maddi durum pek iç açıcı değil anlayacağınız. bu bilgiyi de verdikten sonra hikayemize dönersek, efendim yemekler yendi, çaylar konuldu, büyükler konuşuyor falan; bu sırada benim kuzenler, dayımın çocuğunun odasına girmeye başladı. (o da 10 yaşında o sıralar)
kardeşim dedi ki "abi biz de gidelim mi x'in odasına?" x bizi odaya almak istemiyor. bunu ben biliyorum ama en küçük kardeşim daha 4 yaşında, o bilmiyor. "e gel gidelim o zaman." dedim ben de. aldım yanıma benden bir boy küçük ile en küçük kardeşimi.
kapıyı tıklattık, bizim kuzen kapıyı şöyle biraz araladı "ne var?" dedi.
en küçük kardeşim davar gibi atlayıp: "biz de içeriye gircez!" deyiverdi. hazır bize artistlik yapacak fırsat eline geçmişken kuzenim bu fırsatı iyi kullandı. "sadece evinde bilgisayarı olanlar odama girebilir." deyip kapıyı suratımıza kapadı.
o sırada salonda sessizlik olunca arkamı döndüm baktım herkes bize bakıyor. 2-3 saniye sessizlik oldu, annem dayıma bakıyor işte gidip oğlana bir şey desin diye. dayım şöyle bir durdu, sonra diğer dayımla muhabbete devam etti.
o an içeriye alınmak bana koymadı. valla bak. o an, 4 yaşındaki kardeşim daha olayı kavrayamadığı için, suratına kapatılan kapının önünde hala öylece dikilmesi koydu bana. benden 2 yaş küçük olan kardeşimin, en küçüğü kapının önünden çekmeye çalışması koydu. babamın yüzündeki acı, üzüntü, çaresizlik ve en çok da kızgınlığın karışımı olan ifadeyi görmek; daha o yaşımda koydu. aldım iki kardeşimi de indik aşağı, kendi evimize. "siz boşverin onları. ben şimdi sizinle kör ebe oynucam. onlardan daha çok eğleniriz."dedim. gerçekten de hayatımda oynadığım en eğlenceli kör ebe oyunuydu.
o zamanlar geride kaldı tabi. şimdi iki kardeşimin de yediği önünde yemediği arkasında. ikisi de hatırlamıyordur bile bu olayı. fakat ben, babamın bu olayı hiç unutmadığını biliyorum. eh görünüşe göre ben de pek unutamamışım.
kendi bilgisayarı ile pek geç yaşta tanışan beeblebrox yazdı. herkese iyi geceler - 23Ben normal çay içmediğim için sallama bitki çayları falan içiyorum bazen. Bugün sofrada herkes çay içerken ondan yaptım kendime. Dayım o ne çayı diye sordu. Bitki çayı dayı dedim bi ton şey var içinde. Bundan on on beş sene önce yengemin ameliyatı için büyük şehire gitmişler (Ankara), yengem ameliyat sonrası odaya alınmışken doktor bey odasında dedemle dayıma sallama çay ikram etmiş. Dayımlar da daha önce hiç böyle çay görmedikleri için paketi açıp bardağa dökerek demlemeye çalışmışlar. Ne güzel doktormuş ki dokunacak hiçbir mimik yapmamış hiçbir söz söylememiş dayım bile gülerek anlattı bunu.
Ayrıca en güzel sallama çay doğuş mistik chai. Denemeyenler için şans vermelerini tavsiye edeceğim xd. - Ooo kurgulu viral xd
- Neresi kurgu ln?!? Aha dayıma sor xd.
- 24üniversitedeyken kyk yurdundan kalıyordum. kaçıncı sınıftım hatırlamıyorum ama dört beş sene evveldi en az. o dönem o kadar parasız kalmıştım ki hobi niyetine biriktirdiğim bozuklukları kullanmak zorunda kalmıştım. o da hepi topu 80-90 tl idi. borç isteyeceğim çok dostum, kardeşim vardı. üstelik borç istemek de ayıp değil lakin ben prensip olarak borç isteyemiyorum. istesem de çok zor oluyor benim için.