kayıt

cenaze

  1. 1
    * *

    kefenlenip, tabuta konmuş, gömülmeye hazırlanmış insan ölüsü.
    (kaynak: www.tdk.gov.tr...)
  2. 2
    (bkz: cenaze marşı)
  3. 3
    mezara indirirken insanın tüyleri diken diken olur. çok acayip bir histir. birini mezara indirmek durumunda kalmış arkadaşlar hissiyatımı anlayacaktır. kalksın istersiniz fekat nafile, orada bir ölü vardır.
  4. 4
    Mezara indirildikten sonra üzerine toprak atıldığını izlemek ise ayrı bir ızdıraptır.
    Dün gördüğünüz insanı toprağın altına bırakırsınız,herşey bitikten sonra kalmak isteseniz de kimse izin vermez gitmek zorundasınızdır.
    Orada öylece bırakıp gitmek de ayrı zordur,ama ölüm hak yaşamak zorundayız,geçici bir ayrılık olduğunu düşündüğünde insan ancak teselli bulabiliyor.
  5. 5
    bugün toprağa verilecek olan ara güler'in mezarına giresun - Şebinkarahisar'dan gelen karayemiş ve toprak atılacak.
    karayemişin ara güler için çok hüzünlü bir hikayesi var.
    kendisi bu olayı şöyle anlatmakta;

    "Bir gün babam, 'Dünyanın her yerine gidiyorsun, babanın köyünü merak etmiyor musun?' dedi. 'Hadi gidelim' dedim. Giresun'a gittik, Giresun'dan Şebinkarahisar'a araba tuttuk.
    Oradan Yaycı köyüne gittik.
    Babam doğduğu evi aradı, bulamadı.
    Kiliseyi aradı, bulamadı. Mezarlığı tarla yapmışlar.
    Çocukken yüzünü yıkadığı üç gözlü bir çeşme vardı, o kalmış. Oraya götürdüler, yüzünü yıkadı.

    'Çocukken anam beni dövenin üzerine koyar, dolaştırırdı' dedi.
    Hemen köylüler döven kurdu, babamı da içine koydular, döndü. Ben de fotoğraf çektim.
    Baktım, babam ağlıyor. 6 yaşında bıraktığı köyüne benimle beraber dönünce çocukluğu aklına gelmiş. Sonra, Sivas'a dönmek için araba tuttuk.
    Yolda giderken 'Ah, unuttum' dedi. 'Buranın karayemişleri meşhurdur. Anam beni İstanbul'a mektebe gönderirken yanıma torba içinde yemişler vermişti, onları yiyerek gelmiştim. Benim memleket sevgim, yemişle başlar. Geri dönüp alalım'. 'Baba, gözünü seveyim, 100 kilometre yol geldik. Şimdi yemiş için 100 kilometre geri gideceğiz, 100 kilometre tekrar bu tarafa geleceğiz, sabah olacak. Başka sefer alırsın' dedim. İstanbul'a döndük.

    Babam vefat etti. Cenazeye gideceğimiz gün evin kapısı çaldı.
    'Kimsiniz' dedim, 'Dacat Güler'i arıyoruz' dediler.
    'Dacat Güler'i kaybettik, şimdi cenazeye gidiyoruz, isterseniz siz de gelin' dedim.
    Meğer gelenler, köyde bizi gezdiren köylülermiş. Yanlarında da bir sandık vardı. Baktım, karayemiş getirmişler.
    Babamın almak istediği, hasretini çektiği karayemişler. Çocukluğunda yediği, kokusunu aldığı, kendi memleketinin yemişleri.
    Hepsini ceplerime doldurdum, ceplerim şişti. Öyle gittim cenazeye. Tam babamı toprağa koyacaklar, 'Açsanıza tabutu' dedim, açtılar, döktüm yemişleri. Babamı çocukluğunun yemişleriyle birlikte gönderdim öteki dünyaya."
  6. 6
    Biz; aşk, iş, para, beklemek derken bunun gerçekliğini unutuyoruz sözlük. O kadar çok unutuyoruz ki diğer her şey bize değerli, anlamlı geliyor. Hayatta en çok sevdiğimiz insanları tabutlarından çıkartıyoruz, mezara koyuyoruz topraktan yastık yapıyoruz onlara, ağlıyoruz başlarında, kürekleri elimize alıp üzerlerine kapatıyoruz ve gidiyorlar o an. biz hala burada olmalarını isterken gidiyorlar. "ölüm var ölüm" dedi biri bana yıllar önce hiç unutmadım... "ölüm var ölüm" 3 günlük dünyada saçma şeyleri kafamıza takmayı bırakmayacağız bu saydıklarımı birileri gelip bizim için yapana kadar. ölene ve "cenaze" olana kadar yaşayalım en iyisi.