1
oğuz atay'ın ikinci kitabıdır.
en bilinen satırları: "kelimeler... kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor."dur.
2
Oğuz Atayın kitabıdır. Kitaptan en sevdiğim satırlar
Ne yapıyordu? Evet koridorda anahtarlarını havaya atıp tutuyordu. Önce tavana kadar hızla savuruyordu, sonra yakalıyordu. Peki ne var bunda,herkes yapar? O çok yapıyordu. bütün teneffüslerde yapıyordu, bazıları da çok tespih çeker. O başka, neden başka? Bu işler nereden idare ediliyor? Kim karar veriyor bütün bunlara
3
onu sevindirmek istedim albayım. sevgi sevin dedim, elimi yıkadığım bütün bulaşıklar üstünde tek tek gezdirdim. onlar elimin altında gıcırdamadıkça yıkamaktan vazgeçmedim, bir daha yıkadım, bu sefer elim yağlıymışi yıkadıklarımı durularken yağ bardakları tabaklara bulaştı, lavaboya gidip elimi yıkadım, hay allah neden lavaboya gidip elimi yıkadım? allahtan sevgi uyanmadı, onu uyandırmadan bu işleri bitirebilmek için her şeyimi feda edebilirdim, çünkü sevişmiştik, çünkü yorulmuştu, ben de yorulmuştum, bütün bulaşıkları yıkamıştım, sevgi uyanmadan bütün işleri bitirebilirsem her şey böyle güzel gidecekti, benim her zaman sevişecek gücüm olacaktı, istikbalimi tehlikeye koymuştum, lavabodan yavaşça döndüm, uyanmadı, o zamanlar daha her şey yolunda gidiyordu, gıcırtı esasına göre bütün bardakları ve tabakları ve en zoru tencereleri yıkadım, tabakları yavaşça durulama telinin aralıklarına dizerken her seferinde her seferinde bir kere canım sevgi diyordum, yirmi beşi geçersem işim işti, oysa yetmişdört bile beni kurtaramadı, sevgi uyuyordu, ben uyumuyordum, aşkımızın geleceğini hazırlıyordum, canım tabaklar diyordum, beni mahçup çıkarmayın ilerde, onun yani sevginin tabiriyle konuşuyordum, kendi kendime bile, mahçup etmeyin demiyordum, kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum, ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime.
4
Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım !!!!.
Kelimeler... Kelimeler albayım... bazı anlamlara gelmiyor !.
5
sanıyorlar ki yaşıyoruz, hikmet... yaşlandınız albayım, anlamıyorsunuz bizi...
6
oğuz atay'ın insan tasvirleri, iç dünyaları betimlemesiyle türkiye'den çıkan bir franz kafka olduğunu ispatladığı kitap. değeri bilinmedi. eğer yurtdışına yayılabilseydi ciddi anlamda dünya edebiyatında yer edecek yazılara sahip bir yazardı oğuz atay.
ayrıca kitaptan bir mektup için :
sevgili bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. insanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi bilge, aklini basına topla. ben iyi değilim bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve simde geri dönmek istiyorum, ya da donuyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. kendime, söyleyecek söz bırakmadım. kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. aslına bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. sen, ask ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. yasamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. simdi her satırı, bu satırı da neden yazdım? diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. aziz varlığımı son dakikasına kadar ayni görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. çünkü baksa turlu bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. oysa, sevgili bilge, aziz varlığımı artik ara sıra kaybettiğim oluyor. fakat yaralı aklim, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. biliyorum ki, bu akil beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır. bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. bu bir çeşit alin yazısıdır. bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. bir alin yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere gore bu durum daha acıklıdır. ben ölmek istemiyorum. yasamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. bu nedenle, sevgili bilge, mutlak bir yalnızlığı mahkûm edildim. (insanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim.) hiç kimseyi görmüyorum. albay da artik benden çekiniyor. ona bağırıyorum. (bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. fakat bunlar yazı, sevgili bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor.) gecen sabah erkenden albayıma gittim. bugün sabahtan aksama kadar radyo dinleyeceğiz, dedim. bir sure sonra sikildi. (insandır elbette sıkılacak. benim gibi bir canavar değil ki.) bunun üzerine onu zayıf bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakki olmadığını yüzüne bağırdım. (ben yalnız kalmalıyım. başka çarem yok.) bazen nurhayat hanım?a gidiyorum; karşılıklı susarak oturuyoruz. konuşmamak ne iyi, bir bilsen. insan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor. fakat kelimeleri insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor. kendinden nefret ediyor. dul kadın iyi: bana kahve pişiriyor, sigaramı yakıyor. onun yanında biraz huzura kavuşuyorum. pilleri, kutusundan büyük bir radyosu var; onu dinliyoruz. nurhayat hanim sıkılmıyor. bazen dul kadının evinde, bir iki söz ettiğim oluyor: kendi kendime konuşur gibi. nurhayat hanim hiç söze karışmaz; aman iste biri konuşmağa başladı varlığını ortaya koydu, dur ben de bir şeyler söyleyeyim kişiliğimi göstereyim gibi küçük çabalamalar içinde değildir dul kadın. onunla oyunlar dinliyoruz radyodan. yıllardır sesleri değişmeyen, fakat adları farklı olan oyuncuların piyesleri; ayni heyecanlı titreşimler, ayni yükselip alçalmalar. sanki yıllardır sürüp giden uzun bir oyunu parça parça oynuyorlar. kahkahalar atıyorlar - çocukluğumdan beri dinlediğim kahkahalar. ayni kapıları yıllardır açıp kapıyorlar. ayni güç durumlarda kalıyorlar. yavaş konuş bizi duyacak diyorlar, siz burada ne arıyorsunuz bakalım diyorlar. ben yalnız sesleri dinliyorum, anlamlarla ilgili değilim. kuş sesi dinleyerek huzur duyanlar varmış; onlar gibiyim...
Edit: imla
7
görünüşte ilerlemiş bir durum yoktu. oysa ben, bütün cümlelerin baş tarafını kaçırdığımı çok iyi biliyordum; oyuna geliyordum. bütün oyuncular, provaya gelmeden önce yaşadıkları maceraların izlerini taşıyorlardı. iyi ezberliyemedikleri rollerini oynarlarken de ayrıca özel bir yaşantıları vardı. ben bu geçişleri bir türlü sezemiyordum; benim hayatım sürekli bir oyundan ibaretti. bununla birlikte, prova başlayınca her şeyi unutuyordum; ikinci piyesteki oldukça uzun olan rolüme kaptırıyordum kendimi. sonra kısa bir ara verilince, uyanıyordum.
işte ondan sonra kardeşim hidayet, insanlığa öfkem başlıyordu; belki de ilk öfkelerimi bu oyunlar sırasında duymuştum. çünkü, bütün gücüme rağmen oyuna geliyordum. kendime kızıyordum: çünkü oyuna geliyordum, anlıyor musun oğlum hidayet? oyuna geliyordum. oyuna gelmemeliydim bana oyun oynanmamalıydı. bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim. ve kardeşim hidayet, öfkelenince de onların bütün kusurlarını, küçüklüklerini, daha önce hoşgörüyle karşıladığım kendini beğenmişliklerini daha şiddetle görüyordum ve unutmuyordum. onları kıskanıyordum onları beğenmiyordum. oynadıkları oyunu hiç anlamıyorlardı. yaşamak istiyorlardı, en çok buna kızıyordum.
8
yazarların ve popilerin " ben de okudum bu kitabı" mesajını vermek için, kitaptan alıntı güzel bir cümle ile tanımlama yaptığı, oğuz atay eseri.
9
şuan senaryoya dökmeye çalıştığım ve hikmet'i oynamayı hayal ettiğim kitap. eğer oynarsam ödüle yürürürüm eğer oynayamazsam senaryosunu çıkarttığım için kendimle gurur duyarım. her şekilde de kazanırım yani.
11
nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre , uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık , dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre , ‘ Yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde , ‘ insanlık öldü mü? ‘ ya da ‘insanlık ölür mü?’ biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar telgraflar yağmıştır , herkes , insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da , yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet , insanlık artık aramızda yok. İnsanlıktan uzun süredir ümidini kesenler , ya da hayatlarında insanlığın hiç farkında olmayanlar bu haberi yadırgamamışlardır. Fakat , insanlık aleminin bu büyük kaybı , bir çok yürekte derin yaralar açmış ve onları ürkütücü bir karanlığa sürüklemiştir ; o kadar ki , bazıları artık insanlık olmadığına göre bir alemden de söz edilemeyeceğini ileri sürmeğe başlamışlardır. Bize göre , böyle geniş yorumlarda bulunmak için vakit henüz erkendir. İnsanlık artık aramızda dolaşmasa bile , hatırası gönüllerde her zaman yaşayacak ve çocuklarımız bizden , bir zamanlar insanlığın olduğunu , bizim gibi nefes alıp ıstırap çektiğini öğreneceklerdir. İnsanlığın güzel ve çekingen yüzünü bende görür gibi oluyorum. Zavallı insanlık kendini belli etmeden sokaklarda dolaşır ve insanlık için bir şeyler yapmağa çalışanları sevgiyle izlerdi. Bugün için insanlık ölmüşse de , onun ilkeleri akıllara durgunluk verecek bir canlılıkla aramızda yaşamağa devam edecektir. İnsanlıktan paylarını alamayanlar için o zaten bir ölüydü ; onun bu kadar uzun zaman yaşamasına şaşılıyordu. Yıllar önce küçük bir kasaba da dünyaya gelen insanlık , dünya savaşlarından birinde , çok rutubetli bir siperde göğsünü üşütmüş ve aylarca hasta yatmıştı. Bu olaydan sonra , hastalığın izlerini bütün ömrünce ciğerlerinde taşıyan insanlık , önce ki gece sabaha karşı nefes alamaz olmuş ve gösterilen bütün çabalara rağmen gün ağarırken doktorlar , insanlıktan ümitlerini kesmek zorunda kalmışlardır. Doğru dürüst bir tahsil görmeyen ve kendi kendini yetiştiren insanlık hiç evlenmemişti. Küçük yaşta öksüz kalan insanlığa doğru dürüstte bir miras kalmamıştı ; bu yüzden sıkıntılarla geçen hayatı boyunca insanlık , başkalarının yardımıyla geçinmeye çalışmıştı. İnsanlığın ölümüyle ülkemiz , boşluğu doldurulması mümkün olmayan bir değerini kaybetmiştir. Gazetemiz , insanlığın yakınlarına başsağlığı ve sonsuz sabırlar diler. Not : merhumun cenazesi , önce , uzun yıllar yaşamış olduğu Hürriyet caddesinden geçirilecek ve ölümüne kadar içinde barındığı ümit apartmanı bodrum katında yapılacak kısa ve sade bir törenden sonra toprağa verilecektir.
14
oğuz atayın beyin yakan kitaplarından, evet olayları bağdaştırmıyorsunuz ama kitabı bitirdiğinizde elinizde altı çizili bir sürü cümle kalıyor.
16
okumanın farklı bir zevk verdiği eserdir kendisi. oğuz Atay'a sevgilerle...
17
" - gerçekten böyle bir yerde mi yaşıyorsun?
- gerçekten yaşamadığımı söylemiştim. acı bir yaşantıdan sonra insan, ancak bedenine eziyet ederek günlerini geçirebiliyor. "
sayfa 139.
18
Sevgili Bilge,
Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. İnsanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için bazı kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla. Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa, arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde.
19
"fakat, allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.
fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?
yok. peki albayım.
ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: ''nasıl? kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?
ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.
Ben küçük oyunlar istemiyorum albayım.''
20
savaş oyunları da dahil.
21
oynamayı sevdiğim türden oyunlardır.
22
...sokağa nasıl çıkılacağını bilmem mesela. bende hayat bilgisi zayıf albayım. bilge bunları bilir, bu bakımdan akıllıdır, birlikte olabilseydik insanlık çok yararlanacaktı bundan. yazık oldu. şimdi yanımda olsaydı böyle üşümezdim albayım; beni bir arabaya bindirirdi hemen. ben bunlara çabuk karar veremem albayım. kararsızlığımla yanımdakilerin canını sıkarım. hava da çok soğudu albayım, eve dönmek istiyorum. biliyor musunuz, bilge beni evde bekliyormuş gibi geliyor bana. yoksa eve dönmek istemiyorum. beni bekleyen yalnızlığı ve karanlığı istemiyorum. bilgeden akıllı olduğum halde neden bu duruma düştüm acaba? neden herkes benden kaçıyor albayım? yaşamasını bilmiyorum da ondan mı? bir dakika albayım karşıdan birileri geçiyor. kadını bilgeye benzettim; peki erkek kim? değilmiş....
23
kavga oyunları da dahildir.
24
Her karaktere öfkeliyim. Elimden gelse parça parça edeceğim kitabı. Bir şeyleri değiştirebilecekmiş gibi.
İçim acıyor ya benim..hem de çok.
Niye yaptınız bunu birbirinize? Niye herkes olacak olabilecek şeyleri bu kadar net görebiliyorken tahmin edebiliyorken sesini çıkarmadı?
Yaşanmış yaşanamamış ve yaşanabilecek her şeyin acısını niye birbirinziden çıkardınız? Bu kadar bedel reva mıydı ona? Değildi.
Onu niye yalnız bıraktın bilge..
Onun ölümünü niye seyrettin albay..
Neden bencil oldun sevgi..
Haksızlık etmekten niye hiç vazgeçmediniz..
Yitirildi gitti her şey.
25
hiç bir oyuna tehlikeli demeye hakkınız yok.
↑