kayıt

allah var mı yok mu sorusuna verilen en güzel cevap

  1. 16
    "Adama, kişiye, cemaatlere, vakıflara hizmet işi bitti. Bitti o iş. "
  2. 15
    Soran kişiye sağlam bir tokat nakşetmektir. Ödül ve cezanın varlığını hatırlatmak bu konuda soru sahibine mesafe katettirebilir...
  3. 14
    Cevap: var
  4. 13
    Varsa da size kadar var. Benim derdim onun var olup olmamasıyla değil, Varlığının bi boka yaramamasıyla.
  5. 12
    (bkz: Seni kim doğurdu annem onu kim doğurdu onun annesi)
  6. 11
    denir ki;

    "Yok olan hiçbir şey mevcut değildir."

    Çok basit bir anlatım.

    Tanrıyı deneyimleyemediğimiz sürece varlığı ile yokluğu cevabını da bulmamız neredeyse imkansız.

    Gerisi de zaten hep felsefe.
  7. 10
    hz. muhammed sence de çok kusursuz bir karakter değil mi abi bu kadar kusursuz karakteri bir insan uyduramaz.
    • tam olarak karakter kusursuzluğundan bahsediyorum. ki entrydeki kusursuz lâfım mübalâdır. elbette kusursuz olan allahtır.
  8. 9
    Bu soru sorulmadan önce varlık tanımı önemlidir.
    Varlık nedir ? Yokluk nedir ?

    Yokluk ;

    Yokluk kavramı, zihinde oluşan küllî karanlık bir ma’nâdır; ve küllî nûrânî bir ma’nâ olan vücûdun zıddı ve karşılıklısıdır. Vücûdu, “yokluğun yokluğu” diye tarif ettiğimiz gibi, yokluğu da “yokluğun vücûdu” diye tarîf ederiz. Yokluk öyle bir ezelî ve ebedî karanlıktır ki, ondan ezelen ve ebeden bir şey çıkmaz ve öyle bir ezelî ve ebedî sükûndur ki, ondan ezelen ve ebeden bir hareket görünmez. Vücût, sonsuz olup bir sınırda sona ermediği için, yok luğun tahakkuk edebileceği bir sâha mevcût değildir; bundan dolayı yokluk mutlak olarak olmayan şey’dir. Vücût dâimâ bir olup, kendi hakîkî hakîkatı üzerinde başkalaşmaksızın ve değişmeksizin ebedidir. Ve yokluk da bunun gibi yokluğu üzerinde sâbittir. Vücût aslâ yok olmaz ve mevcût, mevcût ol mayan olmaz ve mevcût olmayan da mevcût olmaz. Çünkü hakîkatlerin de ğişmesi imkânsızdır. Şimdi “vücût” hak ve “yokluk” bâtıldır. Sûfilerden tahkîk ehli olanlar bu ma’nâya âşağıdaki tabirler ile işâret ederler: “Hakîkî yokluk”, “halis yokluk”, “mutlak yokluk”, “mutlak batıl”, “salt yokluk”, “yokluk vücûdu”, “hakîkî batıl.” Yokluk iki çeşittir: Birisi bu bahsedilendir; diğeri de, “izâfî yokluk”, “var sayımsal yokluk” ve “kayıtlı yokluk” dedikleridir ki, bu yokluk çekirdeğin içindeki ağacın ve babanın dölünde olan çocuğun sûretleri gibidir. Ya’nî po tansiyel olarak mevcût ve fiilen mevcût olmayan eşyâ izâfî yokluktadır. İzâfî yokluk, salt vücût ile salt yokluk arasında bir berzahtan ibârettir.

    Varlık ( Vücud) ;

    “Vücûd”un dilimizde karşılığı “varlık”, ve Farsçada karşılığı “hestî”dir. Söz lük anlamı “aranılan şeyi bulmak”tır. Genel olarak kullanılan “cisim ve be den” ma’nâsı sözlüklerde ancak mecâzî ma’nâ olarak geçmektedir. Sûfî terim lerinde “vücût sahibi olan mevcût”tan ibârettir. Şimdi vücût kelimesi ile bir hakîkat kastedilir ki, onun varlığı kendi zâtından ve kendi zâtı iledir. Ve daimi mevcûtların varlığı ondan olup onunla mevcuttur. Tasavvufla uğraşan tahkîk ehli sözlerindeki işârette, o hakîkate dikkat çekmek için “Taayyünsüzlük” ve “Mutlak vücûd” derler. Çünkü vücûd zâtıyla bu mertebede hiçbir “isim” ve “sıfat” ve “fiil” ile kayıtlanarak açığa çıkmış değildir; bütün oluşumlarla kayıt lanmaktan mutlaktır. Belki oluşumların hepsi bu mertebede zât’ın ayn’ıdır. “Salt Vücûd” derler. Çünkü zât, isim ve sûret ve sıfat ve vasıftan kendi saltlığı ile hâlistir. “Nakışsız zât” ve “şeffaf ayn” derler. Çünkü isimler ve sıfatlar ve fiiller renginden sâde ve sâfîdir; ve hiçbir renk ile boyanmış değildir. “Vasıfları bilinmeyen” derler. Çünkü bu mertebede bütün vasıflar ârif olunabilir ve müşâhede edilebilir değildir. Ve vasıf ise olmak ve olmamak ay rımından ibârettir. Bu mertebede olmak ve olmamak tasavvurundan hiç birisi yoktur. Bundan dolayı vasıfları bilinmeyen olur. “Ezellerin ezelî” derler. Çünkü vücûdun bundan yukarı bir mertebesi yok tur. Ve bütün mertebeler bu mertebenin altındadır. “Gayblerin gaybı” derler. Çünkü sâbit ayn’lardan başlayarak tâ mutlak misale kadar olan izâfî gayb mertebeleri, bu mertebede mutlak kayıptır. Ne harici tasavvurları ve ne de ilmi tasavvurları vardır. “İşâretler son bulmuş” derler. Çünkü bu mertebede bütün isimlerin ve sı fatların işâretleri son bulmuştur. “İzâfetlerin düşmesiyle etTevhîd” bu merte bede gerçekleşir. “Vicdân son bulmuş” derler. Çünkü bu mertebede vicdân tasavvuru yok tur. Bu ifâde “zât için vicdân yoktur” ma’nâsına değildir. Çünkü vicdan ta savvuru ilim mertebesinde olur. Bu mertebede ise ilim tasavvur edilir değildir. Bundan dolayı ilim eserinden ibâret olan vicdân da yoktur.

    Gerekli tanimlari okuduktan sonra eminim sorunun cevabı kulaklarda yankılanacaktır
  9. 8
    varsa da bana ne, yoksa da bana ne? 1 tane gerçek son var ve cevabını aramak çözüm değil. tek yol tecrübe etmek.
  10. 7
    (bkz: bu soruyu erdoğan'a sorabilir misin)
  11. 6
    (bkz: bana kadar var)
  12. 5
    Yahu tamam inanmıyorsun ama ya varsa? Allah'ın olduğunu kabul edip iman etmek dururken varlığını reddedip niye kendini topyekun cehenneme atıyorsun? *
    • ya varsa diyip iman etmek -ya da -mış gibi yapmak- çok büyük iki yüzlülük değil mi?
    • ironi yapıldığını fazlaca yobaz dindarla karşılaştığımdan anlayamadım. özrü bir borç bilirim.
  13. 4
    var ama evde.
  14. 3
    (bkz: var ama anca bana yeter)
  15. 2
    (bkz: Valla yok)
  16. 1
    şudur:

    i.imgur.com/...