kayıt

tanrıya inanma sebepleri

  1. 1
    (bkz: veli kavlak)

    Partizan'a atmış olduğu golü ateistler açıklayamadı henüz.
  2. 2
    aşk gibi bir şey var gibi yok gibi.
  3. 3
    (bkz: can sıkıntısı)

    (bkz: can sıkıntısından mitolojiye sarmak)
  4. 4
    (bkz: daha iyi bir seçeneğin olmaması)
  5. 5
    Teistide, ateistide baglamayan durum. Kisisin sadece kendi icinde yasayabilecegi yada yasamasi gereken inanc.
  6. 6
    evrenin yoktan var olma düşüncesinin mantıksız gelmesi. bir ruhumuz var mı tartışılır. bunu çok ciddi tartışırım cidden. ama bir yaratıcıya inanıyorum.

    (bkz: bir güç var inanıyorum)
  7. 7
    Allahın çok güzel olması.
  8. 8
    daha önce hiç yalanını yakalamamış olmak.
  9. 9
    muhabbeti gora ile açıp fight club ile bitiren insanlar. hayatın içinden. bunların bir sebebi, takip etmeyeni olmalı.
  10. 10
    Adalet isteği. Tek nedenim bu açıkçası. Burda olanlar; yapılanlar bir şekilde karşılıksız kalmasın , bir yerde keser dönsün diye umut ediyorum. Sevgili Tañrı eğer var isen beni duy lütfen
  11. 11
    genel olarak (bkz: ihtiyaç)
  12. 12
    Şayet tanrı olmasaydı, istediğim şeylerin herhangi biri gerçek olurdu diye düşünüyorum. Ama inatla hiçbiri olmadığına göre demek ki bir güç var ve beni süründürmek istiyor asdfghj.
  13. 13
    biraz etrafa bakmak. bu kadar şeyin evrimle big bang'le açıklanması mümkün olamaz
    • olabilir
    • oldu
  14. 14
    Pek çokları için Ölümün varlığı ve insanın buna çare bulamaması. Çare buldukları anda inanmazlar. Çünkü insan güce tapmaya meyillidir. birde aşka tapan insanlar vardır ki onlar için ne ölümden korku ne de bir güce tapmadir inanç. Onlar için ilahi aşktır. Ruhunun ve bedeninin Onu var edenin bir parçası olduğunu bilir. Kendindeki ve etrafındaki mucizeyi görür. Hak için hak aşkına yaşar ve yaşatır. Öylesi insana ölüm neyler. " ölürse ten ölür canlar ölesi değil " işte "can" o candır ki hepsi o" bir "den gelir. Hayy dan geldik hu ya gideriz.
  15. 15
    neredeyse hiçbir şeyin kontrolünün elimde olmaması.
  16. 16
    Subjektif bir yorum yapacağım.
    İnsan hep ihtiyaçları doğrultusunda bir yaratıcı aradı çünkü kimse evreni yönetecek güçte bulamadı kendisini. Sonsuzluk kimsenin yöneteceği birşey değildi. Buna bir yorum getirmek zorundaydı insanoğlu. Sonradan çeşitli tanrılar buldu kendisine. Şuanki zamana dönelim şuan tanrıya inanmanın sebebi hep eskilerden kalma gibi görünür atalarımızdan kalan bir şeymiş gibi görünür ama fark ettiniz mi insan şuan bile sonsuzluğu yönetemez.
  17. 17
    Yokolma eşiğini kabullenemeyen insan kendini kandırmak için yep yeni bir öteki dünya uydurdu.

    Ama gerçektende öyle mi? Şimdi konuyu şöyle bir ele alalım. Beyin matematik çerçevesinde ilerler, yani (1) var ise bir yerlerde (-1) de vardır. Bu görüşten ele alıp ölümü değerlendirdiğimizde ölümün tecrübe edilemeyecek bir yokoluş olduğu gerçeği yüzümüze çarpar.

    Nasıl mı?

    Mutlu olduğunu hissedebilmen için bir kere mutsuz olman gerekir, tıpkı şuan yaşadığını anlaman için zamanında ölü olman gerektiği gibi. Ben buraya çeşmelerinden şarap akan her yerin huri gezdiği bir yerden geldiğimi hatırlamıyorum. Hatta tecrübe ettiğim bir yer bile değildi. Sadece yoktum, hiç.

    Öldüğümde ise aynı hiçliğe gideceğim. uyku gibi yani. genelde ne zaman uyuduğunu hiç anlayamazsın. Beynin uyku esnasında kısmen durduğu için uyku olayını tecrübe edemezsin. Ölüm ise hiç uyanmayacağın bir uykuya yatmak gibi. “Nasıl ya?” Demeyin.

    Hiç yatmadığınız bir uykudan uyandığınız olmadı mı? Doğduğunuz gün gibi?
    Üzgünüm tanrıyı ölümün yokoluş düşüncesi doğurdu, dinleri ise güç arzusu.
  18. 18
    (bkz: meme) bildiğin düz meme büyük,küçük orta boy hatta battal boyu bile var..
  19. 19
    Bu kadar işlevsiz ve cevapsız bir tanrının olamayacağına kanaat getirdiği için insan, gerçek bir tanrıya inanma ihtiyacı hasıl olabilir.
  20. 20
    Her istediğimde görebiliyor olmam.
    (bkz: ayna)
    (bkz: ön kamera)
  21. 21
    #1198691
    #1351231
  22. 22
    İnsan binlerce iyi şeye benim başarım diyor örnek:
    Bir iş adamı milyonlarca dolar biriktiriyor hiç tanrım şükürler olsun demiyor, yardımlaşmıyor, egosu ve kibiri tavanlara çıkıyor. Ve birden iflas ediyor işte o zaman aklına bir tanrı geliyor ve isyan etmeye başlıyor. Nankörlükte Nirvanaya çıkıyor. Hani neredesin tanrı diyor ama bilmiyor ki Tanrı hep orada.
  23. 23
    (bkz: mesela izlanda)
  24. 24
    (bkz: Bilim felsefesi)
    Başlığa gırgır içerikli girdiler yeterince girildiyse ciddili bir şeyler de yazılsın.
    Tanrı olgusu üzerine geliştirilecek hipotezler ve bakış açıları sonsuzdan biraz daha azdır. Ben bu entryde farklı bir bakış açısı sunmak istiyorum. Başa bilim felsefesi yazdım diye hassas ayar argümanından, kozmolojik argümandan falan bahsetmeyeceğim. Sadece basit bir hikaye anlatacağım.
    Anlattıklarım pascal'ın kumarıyla karıştırılabilir kesinlikle uzaktan yakından alakası yok.
    Yazıyı spontane yazıyorum şu an ve üzerinden geçemem muhtemelen. O sebepten biraz fazla gereksiz uzun olabilir tekrara düşebilirim. Okuması sıkıcı hale gelebilir maalesef.

    Şimdi tanrıya inanma sebeplerimi tanrıya inananlara anlatmam saçma olacağı için bu yazının hedef kitlesi de haliyle tanrı'ya inanmayanlardır.
    Bizim memleketin ateisti de sever böyle bilimli milimli şeyleri.

    Tanrı'ya inanmayı seçme sebeplerim bir çok açıdan yaklaşılan akıl yürütme yöntemlerinden oluşsa da bunlardan bir tanesi de bilim felsefesinin bir miktar da epistemolojinin hatta en doğrusu bilim felsefesi içerisinde yer alan bilimsel yöntem basamaklarının işleyiş yöntemleridir.
    Bu harika bir fikir, harika bir bakış açısıydı çünkü.

    Bilimsel yöntem basamaklarını anlatmayacağım. çok kaba tabirlerle bir kaç örnek vereceğim. Daha yerinde ve detaylı bilgi için ilk adım olarak şuradan başlayabilirsiniz.

    Yaşadığımız dünyayı anlamaya ve anlamlandırmaya yarayan ve hayatımızı da ciddi ölçüde kolaylaştıran, gücünü kimsenin yadsıyamayacağı, 21. yüzyılda bir ilahtan daha çok kabul gören bilimin çok kesin bir gerçeği vardır ki o da bilimin büyük oranda varsayımlara dayandığıdır.
    Evet modern bilim artık bu şekilde işliyor.
    Tükaka edilecek bir durum yok. Bilimin tılsımı zaten varsayımsal hareket edebilme gücüne dayanıyor. Anahtar kelime bu; varsayım!

    Kanun nedir, hipotez nedir, kuram nedir gibi sorulara detaylı tanımlar girmeye gerek yok yukarıda verdiğim linkte epey değinilmiş zaten.
    Basit bir şekilde anlaşılsın yeter.

    Örneğin yer çekimi kanunu. Detayını bırakalım, evrensele yaymayı da bırakalım.
    Elma yere düşüyor.
    "Deniyoruz Afyon'da da yere düşüyor, Antartika kıtasında da elma yere düşüyor."
    Bilimi bütünüyle deney ve gözleme dayandırmaya çalışsaydık eğer bu yukarıdaki cümle ile bilimin işlevi bitmesi gerekirdi. Ama burada biten bilim günümüz dünyasını şekillendiren bilim değil.

    Bu sebeple "elma düşüyor ama elma neden yere düşüyor?" sorusuna cevap veren bir teori çıkartıyoruz ortaya: kütle çekim teorisi
    Kütle çekim teorisi deney ve gözleme dayalı bir teori mi? Kısmen evet, bütünüyle hayır.
    Bilimsel gerçeklerden hareket eden varsayımsal teori. Şu an için elmanın neden yere düştüğünü açıklayan en olası teori.
    Daha iyisi var mı? Evet var. Einstein'ın kütle çekim teorisi.
    Pek detaya giremem şu an ancak Newton fiziği halen kullanılıyor. Einstein ise Newton üzerinden daha iyisini geliştiriyor. O da bir kaç yıl önce yeni veriler ışığında bir kez daha ispatlanmıştı hatta.

    Şimdi özellikle bu başlığın altında "varsayımsal teori" dediğim anda genellikle kimi insanlarda bir antipati oluştuğunu gözlemledim. Bilimi küçültmeye hafif görmeye çalıştığım anlaşılıyor ki gülüyorum ben.
    Ben aksine burada bilimi yüceltiyorum. Bilimsel teorilerin getirdiği bakış açısının ne kadar özel, işlevsel, felsefi ve büyülü olduğundan bahsediyorum.
    Bunu yeni bir teori örneği ile açıklayayım.

    Higgs bozonu Hani şu tanrı parçacığı olarak anılan atom altı alan.

    Higgs bozonu Bundan 50-60 yıl önce Peter Higgs adında ateist bir bilim adamı tarafından ortaya atılmış bir kavramdı. Modern atom teorisinde yer alan bir parçacık alanıydı higgs alanı. Peter Higgs bu parçacığı ortaya attığında ortada higgs bozonu falan yoktu.
    Ancak Peter bu varsayımsal hipotezinde son derece kararlıydı. Günün birinde bu parçacığın gözlemlenebilecek, keşfedilebilecek bir parçacık olduğunu iddia ediyordu.

    Çünkü bir takım bilimsel yöntemlere ve gözleme dayalı verileri ve bu veriler ışığında geliştirdiği bir teorisi vardı.
    Varsayımsal teorinin güzelliği de buradan geliyor aslında.
    Varsayım ama "gerekçelendirilmiş varsayım."

    Sonuç olarak higgs bozonuna dair ortaya atılan teori öyle güçlüydü ki ortaya atıldıktan yıllar sonra teorinin ne kadar yerinde olduğu ispatlandı ve tanrı parçacığı denilen higgs alanı keşfedildi.
    Daha iyisi bulunamayan bir bilimsel kuramın tutarlılığı test edilmiş oldu.
    Bu sebepten modern atom teorisi hala yerli yerinde duruyor çünkü yeni bulgular da teoriyi destekliyor ve daha iyisi konulamadığı için kabul görüyor.
    Bir çeşit puzzle oyunu yani.

    Örneğin evrim teorisi.
    Antropolojiden tutun da tüm tıp bilimlerine kadar çok geniş bir alanda işlevsellik kazanmış bilim camiasında kullanılagelen bir teoridir.
    Peki bu sebepten evrim teorisi artık yanlışlanamaz mı?
    :))
    Evrim teorisi hemen her yıl yanlışlanan bir teori.
    Bu demek değildir ki bütün bir teori bütünüyle çöpe atılıyor. Asla. Yeni bulgular teorinin yanlış olduğu anlaşılan varsayımsal parçalarını doğrularıyla yer değiştirmesini sağlıyor.
    Ortada bir gerçek var canlılar evrimleşiyor.
    bu gözlemlenebilir gerçek üzerinden veriler ışığında bir teori geliştiriliyor ve teori sahibi dünyaya meydan okuyor: "Daha iyi bir teoriniz varsa onu söyleyin. Gerekçelerinizle lütfen."

    Bu sebepten Lamarck'ın türler arası evrim teorisi artık çöp mahiyetindeyken darwin'in teorisi bugün geliştirilip neo-darwinizmi oluşturabiliyor.
    Gerçek hala orada. Gerçekten yola çıkılarak oluşturulan varsayımsal teoriler kendini geliştiriyor ve her geçen gün daha iyisi ile değişiyor.

    Belki de bilim dünyasında en kompleks en işlevsel ve en kapsamlı teori evrim teorisidir.
    Ancak buna karşın yığınla eksik parçası, zibilyon tane şüpheli ön kabulü vardır evrim teorisinin. Her geçen gün bir sırrı ifşa ederken çok daha fazla sırrın olduğunu fark ettiriyor.
    Bu sebepten giydiğimiz üçgen kilotlarımızdan boxer'lara geçişimizi dahi evrim teorisi ile açıklamaya çalışan Richard Dawkins gibi şarlatanlara itibar etmemek lazım ama adam evrimsel biyolog sıfatı taşıyor maalesef. durduramıyoruz efendim.
    Dawkins'e göre milyar yıl önce sırrı açığa kavuşmamış bir parmak şıklatması ile ortaya çıkan canlılıktan hemen sonrasından günümüze kadar olan olayların tamamının yegane açıklaması evrim teorisi.
    Bu yaklaşımın kaprisli bir kibirden ibaret olduğunu anlamak zor değil aslında da neyse.

    Ancak bu fazla cürretkar yaklaşımın yanı sıra evrim teorisi de olası senaryoların en tutarlı olanı.
    Bu şey gibi; dünya yuvarlak mıdır yoksa bir öküzün boynuzu üzerinde midir sorusunda yapılan tercihe benziyor. Olasılık hesapları yani.
    Önemli bir nokta var; evrim teorisi gibi kompleks yapılı bilimsel kuramlar neredeyse her yıl yanlışlanıyor. Ancak hiçbir şekilde yerine yenisini koyacak kadar yanlışlanamıyor.
    Sadece mevcut teoriyi her geçen gün biraz daha kusursuzlaştırma adına yanlışlanıyor.
    İlk homo sapiens'in 200bin yıl önce olduğu hipotezinin 300bin yıllık bir fosil bulunarak yanlışlanması gibi.
    Teorik olarak evrim teorisi yanlışlanıyor ancak daha tutarlı bir evrim teorisiyle devam ediyor.
    Bilimin gücü burada zaten.
    Kendini yanlışladıkça kusursuzlaşıyor.
    Bu bilim adına harikulade bir felsefe barındırıyor işte.

    İnsan; kısıtlı/yetersiz erişim gibi bir engelini bilimsel yöntem basamakları, bilimsel bakış ve veriler ışığında varsayımsal teori geliştirebilme beceresi sayesinde aşıyor.
    Sonuçta uzayın her karışına ayak basamayan, zamanın başlangıcına dönemeyen bir canlıyız.
    Ama buna rağmen uzayın derinliklerini ve zaman okunun gelişim sürecini merak eden, anlamaya çalışan ve bu yolda adım atan bir canlıyız.
    Bilim tam olarak burada devreye giriyor.

    Evrim teorisi, kütle çekim teorisi, sicim teorisi, kuantum teorisi...
    Hepsi bilimsel yöntem basamakları izlenerek ortaya atılmış teorilerdir.
    Bir takım bilimsel gerçekler, veriler ve gözlemler de kullanılarak ortaya atılmış gerekçelendirilmiş varsayımsal teorilerdir.
    Bence dünya düz olumm demeye benzemiyor yani.

    Bütün teorilerin insanlığa karşı çıkardığı tek bir ses vardır: "Daha iyisi varsa getirin onu koyun!"

    Şimdi buraya kadar okuma zahmetine katlanabilen birisi var mıdır emin değilim. Şayet okuduysanız akıllara şu soru gelebilir "bu bilimsel felsefe ve bilimsel yöntem basamaklarının tanrıya inanma sebepleriyle ne alakası var?"
    Burada anlattıklarım hayatımızın neredeyse tamamını kuşatan çok güçlü bir aracın, 7'den 77'ye her insanın kusursuz bir şekilde iman ettiği bir realitenin en temel noktalarıdır.

    Şimdi yazıyı bir analoji ile sonlandıralım.

    Tanrı'yı inkarı seçenler lütfen samimi olsunlar ve tanrıyı(dinlerin tanrısından bahsetmiyorum, kavramsal olan tanrıdan bahsediyorum) inkar etmelerinde kullandıkları gerekçeleri lütfen o haklı gerekçelerle iman ettiğimiz bilime karşı da kullansınlar.
    Ben bu gerekçeleri bilimin çok büyük bir kısmına kullanamamıştım.
    Ya da tanrıya karşı agnostik tavır takınan insanlar lütfen samimi olsunlar ve agnostik yaklaşım gerekçelerini hayatın her alanında dolayısıyla bilim alanında da kullanma cesaretinde bulunsunlar. Aksi halde samimi bir yaklaşım olmuyor.
    Ben kullanamamıştım.

    Algılarınızı açın. Uyuma arka sıra!

    Ne demiştik başta. Bir realite var. Elma düşüyor. Newton bu realite üzerine bir varsayımsal teori geliştirdi. "kütle çekim teorisi"
    Sonra Einstein bambaşka bir bakış getirdi vs.. Ancak sonuç olarak elma düşüyor.

    Anaoloji burada baş gösterecek işte.
    Elma düşüyor, canlılar evrimleşiyor/değişiyor, Peki ya nasıl? Sanırım cevabı biliyoruz.

    Ancak ben de burada "varım" sen de varsın.
    Ontoloji. Varoluş.
    Peki ya neden?
    Buradan sonra bilimsel yöntem basamaklarını izlemek kalıyor.

    Tanrı bir varsayımdır!
    Tanrı; "gerekçelendirilmiş bir varsayımsal teoridir."

    Bu noktadan sonra bilimsel teorilerin söylediği gibi, Newton'un ya da Einstein'ın kütle çekim teorisi için söylediği gibi, Darwin'in ya da neo-Darwinistlerin evrim teorisi için söylediği gibi, Peter Higgs'in higgs bozunu için yıllar yıllar önce söylediği gibi söylemem lazım.

    Tanrı; "gerekçelendirilmiş varsayımsal bir teoridir."

    Teoriler ya kusursuzdur ya da kusursuz gerçeğe ulaşmak için bir basamaktır.
    Daha iyi bir açıklamanız varsa buyrun.
    • Hepsini okudum. Öncelikle şunu anlamak lazım, agnostik tavrın bilime karşı kullanılamıyor olması, bunu yapmaya çalışan insanın mevcut bilim bilgilerinin tümüne ya da yeteri kadarına haiz olmamasıdır. Bilim bir bilinmez değildir, ama insanlar bilim öğrenmeye üşenir. Her tanrıyı reddeden de bunu sistematik şekilde açıklamak zorunda değil bu da var. İman eden nasıl hissiyat maneviyat gibi gerekçeler öne sürmüşse inkar eden de maneviyatının olmadığını öne sürer. Her ateistten hayatın anlamını açıklamasını beklemek yanlış olur. Senin bu yazıda yaptığın hata ne yazık ki imanla bilimi kıyaslama çaban olmuş. Adım adım ilerlediğin için mantıklı gibi hissetmişsin ama temel aldığın nokta yanlış olmuş.
    • eyvallah ne diyeyim. tanrıyı reddeden varoluşu açıklamak zorunda değil elbette. Ancak bir denklem var ve bu denklemde tanrı kavramının yerine neyi koyduğunu da bilmem lazım. Yani en azından benim çabam bu yönde olmuştu, olurdu. Bu şey gibi çeketini ters giymişsin ters giden oturmayan bir şeyler var ama bu gerçekliği görmezden gelmek gibi. Neyse. Son olarak "bilim" başlı başına bir iman biçimidir. Bütün yazıda bunu anlatmıştım oysa ki.
    • Yeni fark ettim. " iman eden nasıl hissiyat maneviyat gibi gerekçeler öne sürmüşse inkar eden de maneviyatının olmadığını öne sürer" demişsin. İman edenler arasından "bir güç var hissediyorum" ya da "namaz kılarken kalbim huşu doluyor, midem pırpır ediyo" diyen insanları hedef alıyorsan muhatap ben değilim, yanlış yerdesin. duygularla değil akıl yürütme yöntemleriyle ilgileniyorum.
  25. 25
    Aşırı basit bir sebep. İnsan dediğimiz tipleme her zaman kendini güvende hissetme ihtiyacı duyar ama aynı zamanda kılını kıpırdatmama gibi bir isteği de vardır. Kendini en kısa yoldan güvende hissetme yolu da bir tanrı olduğunu, isterse seni koruyabileceğini kabul etmektir.