kayıt

didem madak

  1. 20
    ''inanma pencerelere bayım,
    gece hepsi ayna oluyor...''
  2. 21
    Hayatım bir mutsuzluk inşaatıydı Pollyanna
    Çimento, demir, çamur...
    Duvarlarımı şiir ve türkü söyleyerek sıvardım.
    En üst kattan düşerdim her gün
    Esmer bir işçi gibi dilini bilmediğim bir dünyaya...
  3. 22
    kendisine aşıktım da, yaklaştırmazdı beni yanına. boşandığında, hem de "yeanolujekiştehepsiaynıyea" diye değil; isteyerek evlendiği birinden boşandığında yanında olmak istedim, izin vermedi. ki bu kavatça bir iğfal değil, bir aşığın vefa borcuydu. yine de izin vermedi.

    boşanıp, bir bodrum katına yerleştiğinde, daha iyi bir eve geçsin diye emlakçılarla çevirmedik dolap, telkin etmedik ev sahibi bırakmadım. hiçbir hileyi, hülleyi yutmadı. özgür bir kadındı, buna bağlı olarak kafası zenith saat gibi çalışıyordu da ondan yutmuyordu. babasının bana anlattığı gibi, 7 yaşındayken evden kaçan bir kadının, böyle saftirikçe numaralara kanmayacağını öngörebilmeliydim.

    bodrum kattaki evini, her yağmurda, ısrarla sel alırdı. ben de soluğu kapısında alırdım, yardım edeyim diye. "ben üstesinden gelebiliyorum, teşekkür ederim" diyip kapıyı kapıtırdı yüzüme. takriben sekiz saniyede gerçekleşirdi bu beyanat. kulağımı kapısına dayardım, ve tanju okan'dan kadınım'ı söyleyerek evine giren suyu boşaltırdı. titreye titreye ağlardım kapıya yapışmış vaziyette.

    bir süre sonra, ya sürüngenliğime acıdığından, ya da gönlü bir an için de olsa bana kaydığından, birlikte sigara içmeyi teklif etti. cankurtaran'daki dokuma fabrikasının arka sokağındaki bir duvarın üstünde. ilkokuldayken hizmetlinin oğlunu itip kakma seanslarını anlattı. çocuğu köşeye sıkıştırıp başından aşağı bir matara su döküşlerini anlattı. böyle bir durumda, standart prosedür gereği, yüzüne bir tane glasgow smile bırakırdım; ama moruk, aşıktım.

    neden sonra, küstü. cidden küstü ya. hem bana, hem de kendisine küstü. tek bir söz bile söylemeden. sonraları anladım ki, o tüm sözlerini şiirlerine saklıyordu. genellikle kırgın, ama mutlaka şaşkın bir kadın olmasından mıdır bilmem, hep bir sarakaya çekme huyu vardı şiirlerinde. mesela, o'nun için tutuştuğumu, dünyada istediği sayıda tur atıp bana gelebileceğini biliyordu; fakat,

    "(...)
    aşk diyorsunuz,
    limanı olanın aşkı olmaz ki bayım !"

    diye titanyum bir kapağı kafama koyuveriyordu. neyse hacağbi. kadın dediğin kelebek gibi, çok fazla ihtimam gösterirsen ölüverir. gömdüm içime.

    öldüğü günü hiç unutmuyorum. poligondaydık. acemilerle talim civeleklenmesi... postam gelip kulağıma didem'in öldüğünü söyleyince, bir kez hıçkırdım ve bir damla gözyaşı süzüldü yanağımdan. boynumu büktüm, gözyaşım dudağıma gidecek kadar bekledim öyle. bir dil darbesiyle de gözyaşımı emdim. vay be didem'im ! bir damla gözyaşım mı olacaktın sen ? göçebeydin, o kadarını anladık da, yolun sonu kalbime değil de gözpınarıma mı çıkacaktı ?

    poligondan dışarı çıktım. bir tane gürcü marlborosu yaktım hemen moruk. sizin, yöre sakinlerince "elağzığ", diğer vatandaşlarca "elazığ" diye telaffuz edilen bir iliniz ve onun da harput diye bir kazası var; oradan bir türkü mırıldandım:

    "bülbülüm bağ gezerim
    aşığım dağ gezerim
    yüz yerden yüz yaram var
    el sanır sağ gezerim...