kayıt

fakirlerin ilahi adalet düşüncesi

  1. 1
    zenginleri fazlasıyla memnun eden düşüncedir. kul hakkı yiye yiye aldığım spor arabamla durakta otobüs bekleyen fakirlerin üzerine su sıçrattığımda ya sabır falan diyolar ya bayılıyorum tatlişlere. böyle davam fakirler.
  2. 2
    %75'i oyalar. Bu düşünce olmasaydı zaten insanlar o küçük azınlığı yiyerek öldürürdü.
  3. 3
    toplumsal barışı sağlar.

    fakirlerin değil, toplumun ilahi adalet düşüncesiyse toplumsal kalkınmayı...
  4. 4
    Toplumu frenleme mekanizmasını sağlayan düşüncedir. Dini kültür olmasa idi o adalet ilahi olmaz bireysel olurdu. Suç oranları çok daha artış gösterirdi. İşte bunlar hep din.
  5. 5
    Ilahi komedyadan öteye geçemez.
    Bir fight club repligi der ki:

    -Evet,biz tüketiciyiz.Tutkulu bir yaşam tarzının yan ürünleriyiz.Cinayet,suç,fakirlik bunlar beni ilgilendirmiyor.
    Benim için önemli olan magazin dergileri.500 kanallı TV,iç çamaşırım da kimin adının yazdığı?

    Yani biz sadece tüketicileriz. Eski toplumda olsa toplayıcılık veya avcılık yaparak yaşadık. Fakat günümüzde bunları yapan hiçbir insan yok. Günümüzde insanlığın tek amacı tüketmek. Yani böylesi kapitalist bir sistemde paran yoksa hakkın da yok. Kolları ve bacakları olmayan bir Avcı gibisin.


    Edit: İmlâ.
  6. 6
    dinin uyuşturucu yönünün parçasıdır.

    adalet kavramını nasıl ele aldığımız, nasıl kurduğumuz önemli. insanlar adalet kavramı üzerine binlerce yıldır tartışmakta. bu konuda çeşitli fikirler var.

    adalet nedir? işlenen bir suça, eşiti ile cevap vermek midir? hırsızlık eden eli kesmek, katili asmak mıdır? bu bize ilk bakışta mantıklı gibi gelebilir, ama daha derin bakmak, işin faydalarını ve zararlarını görebilmek lazım.

    adalet kavramı durduk yere ortaya çıkmış bir şey değil. din ile beraber paket olarak da gelmiyor. dinden önce de vardı, toplumsallığın bir koşulu olarak zorunluluktan ve ihtiyaçtan ortaya çıkıyor. beraberce yaşamak zorunda olan insanların, ilişkileri arasında belirli kurallar olmalı. bu kurallar da bazı yaptırımlara sahip olmalı ki uygulanabilsinler.

    daha derinlemesine incelemenin yeri burası değil. kafa şişirmeye gerek yok.

    suç-ceza ikilisinin ne faydası, ne zararı vardır?

    fayda:

    -çeşitli yöntemler suç işleyen insanları toplumdan uzaklaştırarak daha fazla suç işlemelerinin önüne geçer.

    -çeşitli yöntemler suçluyu cezalandırarak, ileride işleyeceği suçlardan önce iki kere düşünmesini sağlar. çünkü ceza ya aynen uygulanır ya da bu sefer daha fazlası verilir.

    -idam ve benzeri sorunu kökünden hallettiğimizi düşündüğümüz yöntemler de bireyi ortadan kaldırarak, ya da suç işleme imkanını tamamen yok ederek ileride işleyeceği suçların önüne geçer.

    zarar:

    -insanlar toplumsal canlılardır. yaşadıkları koşullara göre yetişir ve yaşarlar. suçu doğuran şey, toplumsal yapıdaki bozukluklardır: ister eğitim sistemi olsun, ister ekonomik bozukluklar. bir çok yöntem aslında yeniden topluma kazandırılabilecek, hayatı kurtarılabilecek insanları hatta bazen daha çocukken toplumdan soyutlar, dışlar, onlara insandan sayılmadıklarını hissettirir ve daha fazla suça iter.

    -bu yüzeysel adalet anlayışı insanları rahatlatır ve toplumsal bozuklukların hasır altı edilmesini kolaylaştırır. bu da suçu ortadan kaldırmamaktadır.

    gibi, gibi. yani gerçek adalet anlayışının çeşitli etkileri vardır yaşantıya.

    ilahi adalet dediğimiz şey, öldükten sonra gelen adalettir. yaşam bitmiştir. toplum ortadan kalkmıştır. bütün gerçek bağıntılarından kopmuş soyutlanmış saf suç ve saf adalet karşımıza çıkar burada. ve anlamını yitirir.

    -suçluyu sonsuza kadar yakmak, ileride işleyeceği suçların önüne geçemez. çünkü ileride suç işleyemeyecektir, yaşamamaktadır.

    -suçluyu sonsuza kadar yakmak suçlunun aklının başına gelmesini sağlamaz. sağlasa da önemi olmaz: çünkü zaten daha fazla suç ya da iyilik yapamaz haldedir, yaşamamaktadır.

    -suçluyu sonsuza kadar yakmak gerçekleşmiş kötülükleri ortadan kaldırmaz. binlerce yılda işlenen akıl almaz sayıda akıl almaz nitelikte insanlık dışı eylemler olduğu gibi kalır. diyeceksiniz ki, gerçek adalet de bunları engelleyemez: ama o zaten geçmişe değil, ileriye dönüktür. gelecekteki suçları engellemeyi hedefler. ne yazık ki öte dünyada suç diye bir şey yoktur. yani yaşanılan tüm acılara eşit yeni acılar sunulmasını planlar ilahi adalet. tabi sonsuz işkence hiçbir suça denk olamaz, burada da adalet anlayışı teorik olarak çöküyor ama önemi yok.

    -sonsuza kadar yanmak, yaşamak değildir. yaşamak bir amaç, bir hedef, bir umut, bir beklenti ister ki hareket etmek için, yaşamak için, bir şeyler yapmak için, düşünmek için, insan olmak için sebebin olsun. sonsuza kadar yanan insan olamaz, bir süre sonra insanlığını unutur, yanan et yığınına dönüşür; anlamsızdır.

    suçun önüne geçmek, suç doğuran toplumsal problemleri çözebilmekten geçer. mesela hırsızlığı çözmek için yoksulluğu ve açlığı çözmelisin. sapıklığı çözmek için cinsel baskıları ortadan kaldırmalı insanları delirten, insanlıktan çıkaran koşulları değiştirmelisin. gibi, gibi.

    adalet yalnız yaşamın içerisinde var olabilir. suç ve ceza yani. bunun dışında ne suç ne ceza ne de adalet bulunur. bu yüzden nasıl ki yaşamı ölümden sonraya atmak akıl almaz bir çelişkiyse, adaleti de ölümden sonraya atmak öyledir. adaleti ancak biz sağlayabiliriz. şimdiye kadar insanlık hep mücadele eden, çalışan, didinen insanlar tarafından ilerletildi. adalet de ancak böyle bir mücadele sonucu gelişebilir. oturup ölümü beklemek işe yaramaz.